Çeçenistan Şehidi Ali Rıza Bayzan (1969-2000)

Türkiyeli Şehidler – Cihan Malay / 2025 Eylül / 154. Sayı

Nefsi arzularının esiri olup dünyaya adeta “kazık çakacağını zannedenler” ve dünyayı “geçip gidilen bir köprü” olarak görenler arasında dünyada bir yarış vardır. Her insan bu konuda bir tercihte bulunur.

“Nefsini arındıran elbette kurtuluşa ermiştir. Onu kötülüklere boğan (esiri olan) da ziyan etmiştir.” (Şems, 9-10)

Nefsi, O’nun yolunda hediye etmektir şehadet. Öyle diyor İbn Recep el-Hanbeli rahimehullah.

Her şehid, kendi zamanında ve tüm zamanlarda insanlığa bir çağrıda bulunur: “Kendini ve tüm imkanlarını Allah için ve O’nun yolunda adamak, kişinin bu dünyada elde edeceği en büyük makamdır. Bu makama erişenler de kendileri bedenen ölse de Allah onların adını her daim yaşatacaktır.”

“Allah yolunda öldürülenler için “ölüler” demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat siz bilemezsiniz.” (Bakara, 154)

HAYATI

“Seyyid Hüseyin” lakaplı Ali Rıza Bayzan, 1969 Trabzon’da dünyaya geldi. Daha sonra Bursa’da yaşamını sürdüren Ali Rıza, imam hatip mezunuydu ve yerel bir radyo olan Çağrı Radyo’da spikerlik yaptı. Bu sebeple birçok kişinin hidayetine vesile oldu.

Sovyetler Birliği, 1989 senesinin şubat ayında Afganistan’da hezimete uğrayıp geri çekilmek zorunda kaldıktan sonra Sovyetler Birliği’nin altında bulunan birçok İslamî ve gayri İslami Cumhuriyet -Tacikistan, Özbekistan, Azerbaycan, Ukrayna ve Beyaz Rusya gibi bağımsızlıklarını ve Sovyetler Birliği’nden ayrıldıklarını ilan ettiler. Bu ayrılıklar gemisine Çeçenistan da bindi. General Cevher Dudayev önderliğinde 1991 senesinde, 27 Ekim’de bağımsızlıklarını ilan ettiler.

Çeçenistan çok küçük bir cumhuriyetti. Yaklaşık olarak 20.000 kilometrekare büyüklüğündeydi. Ama Rusya için stratejik önemi fazlaydı. Kafkas bölgesinin ortasında bulunuyordu. Oradan bir petrol hattı geçiyordu. Bu petrol Kazvin Denizi’nden Karadeniz’e kadar olan bölgeye petrol ihraç ediyordu. Ayrıca Çeçenistan, uçak yakıtlarında kullanılan petrol hususunda zengin bir bölgeydi. Öyle ki Rusya’nın sahip olduğu uçakların yakıtlarının %90’ı Çeçenistan’dan geliyordu.

Bu ve diğer bazı sebeplerden dolayı Rusya Çeçenistan’ı tekrardan Rusya’ya bağlaması için küçük bir kuvvet gönderdi. Bunun üzerine Çeçenistan onları ezdi ve yok etti. Ruslar da susmak ve bir süre gözünü o taraftan ayırmak istedi.

1994 senesinin aralık ayında Ruslar, Çeçenistan ile bir kez daha savaşma kararı aldı. Bu kez büyük bir kuvvet gönderdiler. Bu kuvvetin, başkent Grozni ve diğer şehirleri işgal ederken mücahidlere verdiği büyük kayıplar üzerine mücahidlerin Allah Teâlâ’dan sonra sığınacakları tek yer mağaralar ve dağlardı.

Yeryüzünün çeşitli bölgelerinde bulunan Allah’ın aslanları, ümmetin bir uzvu ağrıdığında diğer azaların da uykusuzluk ve ateşli hastalığa yakalanan bir vücut gibi olduğu düşüncesiyle buraya geldiler.

Hattab’ın birliğinde yer alan bir Rus arkadaşım, Grozni’yi işgal ettikleri ilk gecede 4.000 Rus askerinin öldürüldüğünü söylemişti. Bu kişi ilk Grozni savaşında Müslümanlar tarafından esir alınmıştı. Ardından Çeçenler vesilesiyle Müslüman olmuştu.

O dönemin Güvenlik Konseyi Sekreteri Aleksandr Lebed, ilk savaştaki kayıplarının 9.000’e ulaştığını söyledi. Burada zikredilmesi gereken bir diğer önemli husus ise şudur; ilk savaş 1994 senesinin aralık ayında başladı ve Rusların 1996 senesinin ağustos ayında çekilmesiyle sona erdi.[1]

1994-1996 Çeçen cihadına katılmış, savaşın bitmesiyle geri dönmüştü ailesinin yanına.

Evliliğinin 8. yılında o cihadda olduğu sırada ilk çocuğu Cihat Yusuf dünyaya geldi. Yusuf’un akikasını cihad meydanında kesti.

Oğlunu özleyip özlemediğini soranlara, “Benim birinci oğlum silahım, ikincisi ise Cihat Yusuf’um. Birinci çocuğumla bu dünyada beraberiz, Yusuf’la da cennette buluşacağız” derdi.

Ali Rıza, güleç yüzlü ve yumuşak huylu biriydi. İnsanlarla birlikte olmaktan pek hoşlanmaz, yalnız olmaktan, kitap okumak ve tefekkür etmekten zevk alırdı.

Mehmet Ali Tekin, onunla ilgili şöyle bir anısını aktarır: “1995 yılında, Çeçen Müslümanlarının cihadını, ilk elden Müslümanlara duyurmak maksadıyla yola çıkıp da Bakü’ye ulaştığımızda; Çeçen bürosunda karşılaştığımız Ali Rıza, sabırlı, sessiz, sakin, sempatik birisi izlenimi bırakmıştı bende. 

Çeçenlerle yaptığımız görüşme sonunda, Dağıstan üzerinden Çeçenistan’a gidişin emniyetli olması için bağlantılar kurma çalışmalarının sürdüğünü; bunun tamamlanmasının akabinde, bizleri Çeçenistan’a götüreceklerini söylediler.

Böylece beklemeye başlamıştık. Ali Rıza kardeşimiz ise, yaklaşık 1,5 aydır beklediğini söylüyordu. Bizimle birlikte, 12 gün daha bekledi ve sonunda beklenen müjde geldi.  Hep birlikte, iki minibüsle Azerbaycan-Dağıstan sınırına ulaştık. 

Yolculuk boyunca birlikte olduğum Ali Rıza kardeş ve diğer mücahidlerle, Genelkurmay Karargahı’nın bulunduğu Vedeno’ya, birlikte ulaştık. 

Burada bizi karşılayan Şamil Basayev’le ve o zamanlar Genelkurmay Başkanı olan Aslan Mashadov’la görüşmelerimiz sırasında, birlikte olduk. Ali Rıza kardeşimizle birlikte gelen; Suudi Arabistan, Ürdün ve Türkiyeli mücahidler eğitim yerine gitmek üzere, bizden ayrılırlarken tek tek vedalaştık. 

Bu, Ali Rıza kardeşimle, son görüşmemiz olmuştu. İnşaallah cennette birlikte oluruz.”[2]

Dağıstan birinci ve ikinci savaşlarında ve Çeçenistan savaşlarında kameraman olarak görev aldı. Bir elinde kamera, sırtında silahı en tehlikeli olayları kayıt altına alırdı.

Onun Allah’tan en büyük isteği, şehadetinden önce bir Rus kafirini öldürmekti. Allah, onun bu duasını kabul etti.

Onun namazları huşu içindeydi. Namazlarında daima ağlar, yaralı ve çaresiz mücahitlere hep dua ederdi.

Maddi durumu çok iyi olmamasına rağmen Çeçenistan için yardımda bulunuyor, yardım için teşviklerde bulunuyordu.

Şehadetinden bir gün önce şöyle bir rüya gördüğünü arkadaşlarına anlatır:

“Rüyamda karanlık bir odadaydım. Aniden önümde ışığı gözleri kamaştıran bir nur belirdi ve bu nura doğru yürüdüm.” Daha önce de birçok sefer rüyasında genç ve güzel kızların onunla evlenmek istediklerini görmüş, bunları Cennet hurileri olarak yorumlamıştı.

Ruslar kalabalık bir orduyla Grozni’yi kuşatma altına aldıklarında Salih Turhan ile birlikte Grozni’den çekilme sırasında yanına düşen bir bomba şarapneli ile oğlunu bu dünyada göremeden kavuşmayı âhirete bırakarak 6 Şubat 2000’de şehit oldu. Şehit olduğunda oğlu iki ay dört günlüktü.

Şehadetinden yıllar önce okumuş olduğu bir şiiri şöyledir:

“Bağrında bir şehidi ağırlayan kabristan, sanki o gün farklıydı.

Bilmem hangi vefalı eller bırakmıştı.

İki karanfil vardı kabrinin üstünde. Kan kırmızıydı…

Bağdaş kurup oturduğun minder.

Kıldığın son namaz hala gözlerimizde.

Bir şehadet şiiri buldum kitabın arasında. Dün gece yazmışsın anladım.

Sabahla birlikte çıkmıştık evden, dualar okuyarak.

Hani baharla gelen göçmen kuşları göstermiştin bana yolda yürürken.

Kavgalarını anlatmıştın bahara varmak için göçtüklerini.

Tam o sırada uçtu kor alevden kurşunlar. Yüreğini deldiler…

Bitmeyen bir bahar vardı yüreğinde, yuva kurdular.

O gün ziyaretine vardığımda, bilmem hangi vefalı eller bırakmıştı.

İki karanfil vardı kabrinin üstünde. Kan kırmızıydı.

Ve ben de yüreğimi bin baharla yeşerttim.

Yalın sevda çıktım pus tutmuş sokaklara.

Seni aradım, seni özledim canım kardeşim.

Aldırmıyorum artık silahlara, mermilere, tanklara.

Kan beynime çıktığında bir gün,

Mezar taşından aşağı dökülürken kuşların şehadet nameleri,

Kırmızı bir gül açacak alnımda.

Ben de ben de bırakacağım kabrime kanımdan damla damla akan karanfilleri.”

ŞEHADET YOLUNDA

İşte yine başladı bombardıman.

Başımı kaldırsam, sanki harareti yüzümü yakacak.

Hemen yanı başımda patlıyor.

Patlayan bombanın şarapnelleri, ayaklarımın ucuna yuvarlanıyor.

İşte, işte yine yağmaya başladı bombalar.

İşte hâlâ yağmaya devam ediyor.

Ey bomba, gel artık gel de küfrün karşısında set olmuş göğsüme çarp,

Dağılsın her bir parçası, hala uyuyan insanların gönüllerine girsin,

Sürekli hatırlasınlar diye

Hatırlasınlar, İslam için birisinin daha öldüğünü,

Birilerinin de ölmesi gerektiğini.

Bu işin edebiyatını yapan çok, fiiliyatını yapan yok.

Şehadetim, tebliğ olsun bu insanlara.

Hayattayken yapamadığım, belki de yapmadığım tebliğimi,

Bir bombanın şarapneliyle paramparça olup, şehid olarak yapayım.

Gönüllere öyle bir nakş olayım ki, hiç unutulmasın şehadetim.

Her akıllara gelişinde, ben de kara toprağa gömülmüş tohum gibi,

Kıyam kıyam büyüyeyim; çiçek çiçek kırmızı güller, karanfiller gibi açayım,

yemyeşil gül fidanlarında.

Ey Rabbim (cc) acizim, günahkârım, mahcubum.

Bilirim affetmeyi sever ve duaları kabul edersin.

Beni de affet, dualarımı kabul et.

Bana şehadet nasib et, amin.

“ve’l-hamdü lillahi Rabbi’l-Alemîn”

Ali Rıza Bayzan


[1]. Hubeyb es-Sudani, Kendi Dilinden Küresel Cihadın Tarihi, Murabıt Yayınları, s.173-174.

[2]. https://www.yeniakit.com.tr/yazarlar/mehmet-ali-tekin/sehid-ali-riza-bayzan-9551.html