İslam İdarecilerimizim Altın Tarihi – cihan malay / 2020 temmuz / 92. sayı
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in vefatının ardından Müslümanların idaresini üstlenen Ebubekir, Ömer, Osman ve Ali radıyallahu anhum’un örnek yönetim anlayışı hadis kaynaklarında ve tarihte “Raşid Halifeler Dönemi” olarak adlandırılır. Bu dönemdeki yönetim anlayışı daha sonraki dönemlerde model bir yönetim olarak alınmış ve her ne kadar o döneme benzer bir yönetim gelmediyse de model/örnek almaya çalışan yöneticiler ortaya çıkmıştır.
Onların idare dönemleri göz önünde bulundurulduğunda bazı hususlar öne çıkmaktadır. Bunlardan bazılarını şöyle sıralayabiliriz:
1. Takvanın Öncelenmesi
Takva, Allah’tan hakkıyla korkmaktır. Ayet ve hadisler müminleri takvalı olmaya teşvik etmektedir. Bu hususta yöneticilerin de bu teşviklerden nasibini almaması düşünülemez.
Takva duygusu, yöneticinin yaptıklarında Allah’tan korkacağı duygusunu beraberinde getirdiğinden yöneticiler için başta gelen hususiyetlerdendir. Bu duygunun yöneticide hâkim olması, yönettiği kimselere muamelesinde kendisini gösterecektir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e iman ettikten sonra ondan ayrılmayan Hz. Ebubekir, hilafetinde takvaya uygun yaşamış, vasiyet olarak hilafeti için Hz. Ömer’e takvalı olmasını öğütlemiştir. Hz. Ömer’in de hilafeti süresince yaptıklarında takvaya şahit olmaktayız. Diğer iki raşid halife, Hz. Osman ve Hz. Ali’de de takvanın güzel örnekliklerine rastlamaktayız.
2. Adalet
Yöneticiler için temel hususiyetlerin başında yer alan adalet, iyi bir yönetim için olmazsa olmazlardandır. Bir âlimimiz yönetimde adaletin gerekliliğini şu sözlerle dile getirmektedir: “Allah âdil olan gayrimüslim bir idareyi uzun süre sürdürür, zalim olan Müslüman idareciyi uzun süre sürdürmez.” Bu sözler, idarede adaletli olunmasının ne kadar mühim olduğunu kısa ve özet bir şekilde ifade etmektedir.
Raşid Halifeler Dönemi için göze çarpan bir husus da adaletin tesis edilmesi hususunda muazzam gayret gösterilmesidir. Bunu Hz. Ömer’in “Ben yanlış yaparsam ne yaparsınız?” sorusuna “Eğri kılıçlarımızla seni düzeltiriz” şeklinde aldığı cevapta görmekteyiz.
Hz. Ali’nin kayıp kalkanını alan yahudi ile mahkeme karşısına çıkarıldığında şahit yetersizliği ile Yahudi’nin kalkanı geri iade etmemesinde ve İslam adaletinin bu yüceliğinden etkilenerek iman etmesinde de görmekteyiz.
3. Devlet Malına Tamah Etmeme
Hz. Ebubekir hilafetinin ilk günlerinde devletten maaş almadan bir süre ticaret ile uğraşarak hilafet görevinde bulunmuş, hem yöneticilik hem de ticaretin birlikte yürütülmesinin zorlukları ortaya çıkınca da Müslümanların önde gelenlerinin fikriyle cüzî bir miktar maaşa bağlanmıştır. Dikkatleri çeken husus “Ben idarenizi üstlendim, benim geçimimi üstlenmek zorundasınız” şeklinde bir anlayışa sahip olmaması, onun kendisinin bir maaş talebinde bulunmaması ve cüzî bir miktar maaşı kabul etmesidir.
Onun izinden giden Hz. Ömer de aynı şekilde ilk dönem maaş almadan idare etmiş, sonrasında ona da cüzî bir miktar maaş belirlenmiştir. Hz. Ali’ye de aynı şekilde cüzî bir miktar maaş belirlenmiştir.
Hz. Osman ise maddi durumunun iyi olmasından dolayı hilafetinde maaş almadan bu görevde bulunmuştur.
4. İstişare
“Müminlerin işleri aralarında istişare iledir.” (Şura, 38) ayetinin ilk muhatabı olan sahabe neslinin, bu ayeti pratik hayatlarında uyguladıklarını kaynaklarımızda görebilmekteyiz.
İstişare fertler için geçerli olduğu gibi yöneticiler için de geçerlidir. Fertler için istişare ile hareket etmek ferdin kendisini ya da az kimseyi etkilerken, yöneticiler için geniş kitleleri etkileyecek kararlar alınması sonucunu doğurur. Bu durumda yöneticilerin istişare ile hareket etmeleri mühimdir. Hem bir insanın her şeye yeterli gelmeyeceği, yardımcılarından oluşan insanları yanında bulundurmasından daha doğal ne olabilir ki!
Raşid halifelerin ilki Hz. Ebubekir’in, Usame radıyallahu anh’ın ordusunu göndermesi ve zekât vermeyenlere karşı savaşa çıkılması, Hz. Ömer’in Kudüs’e gidip-gitmeme ve deniz savaşlarına çıkılıp-çıkılmaması, Hz. Osman’ın tek Kur’an nüshasının istinsahı (çoğaltılması), Hz. Ali’nin Hz. Osman’ın katillerini bulma hususunda istişare etmesi bu duruma örnektir.
5. Merhamet
Yöneticilerin idare ettiği insanlara merhamet göstermeleri, en temel yöneticilik esaslarındandır. Zira merhametli olmayıp zulümle insanlara muamelede bulunulduğunda yönetici kendi sonunu hazırlamaktadır.
“Allah, merhametli olanlara rahmetle muamele eder.”[1] hadisini rehber edinen Raşid Halifeler, Allah azze ve celle’nin merhametinden mahrum kalmamak için yönetimi altında bulunan kimselere karşı merhametli olmayı her daim sürdürmüşlerdir. Bunun bir misalini Hz. Ömer’in hilafeti döneminde Medine ve civarında gerçekleşen ve yaklaşık sekiz-dokuz ay süren kıtlıkta görmekteyiz. O, bu dönemde insanlara o kadar merhametli davranmıştır ki onların bu kıtlık zamanında mağduriyetlerini gidermek adına adeta seferberlik ilan etmiştir. Valilerine yardım göndermelerini emretmiş, gelen yardımları da halka dağıtmıştır. İnsanların rahata ermesi için kendi rahatından fedakârlıkta bulunmuştur.
Hz. Ömer’in o günlerini özetleyen iki sözü burada aktarmakta fayda var:
1. “Kıtlık döneminde ailesi ile birlikte yemek yemedi.” (Burada -Allah en iyisini bilir- anlatılmak istenen, insanların mağdur durumunu giderme adına o kadar çok kendini yordu ki ailesine zaman ayıracak vakit bulmakta zorlandı.)
2. “Eğer kıtlık bitmeseydi, Ömer helak olacaktı.”
Yöneticilerden birine nasihatte bulunan birinin şu sözleri ne de manidardır: “Yönettiğin insanları aile fertlerin gibi gör.”
Şu bir hakikattir ki aile reisi, ailenin fertleri için merhametli olmaya özen gösterir. Onlar için güzelliklerde bulunmaya gayrette bulunduğu gibi başlarına kötü bir şey gelmemesi için de olanca gücü ile çabalar.
6. Vazifelendirme (Nebevî Metodu Takip Etme: Emaneti Ehline Verme)
Yöneticilerin belki de en çok zaaf gösterdikleri bir hususu burada zikretmek gerekirse o da sırf tanıdık ve aile bağları olması dolayısıyla vazifeye, ehli olmayanların getirilmesidir. Tarih boyunca yönetimde aksaklıklarda ilk göze çarpan ve devletlerin ömürlerini kısaltan hususlardan biri budur.
İdareciliğin ağır yükünü ve gerektirdiği sorumlulukları yerine getirmede herkesin eşit olmadığı bilinen bir husustur. İnsanlar farklı kabiliyetler üzerine yaratılmıştır. Maalesef bu, bilinen bir durum olmasına rağmen pek de önemsenmeyen ancak ağır sonuçları doğuran bir husustur. Nice idareler, sırf bu hata nedeniyle tarihte nice acı olaylara bile sebebiyet vermiştir.
Raşid halifeler, yöneticilik hususunda şu hadis-i şerifi kendilerine rehber edinmişlerdir: “İş, ehli olmayan kişilere verilince kıyameti bekle¸ kıyametin kopması pek yakındır.”[2]
Raşid halifeler sırf akrabaları olmaları nedeniyle herhangi bir kimseyi göreve getirmemeye özen göstermişlerdir. Hz. Ömer’in hançerlenerek yaralandığı ve ardından ölümünün gerçekleştiği olayın olduğu günlerde kendisinden sonra oğlu Abdullah’ı halife tayin etmesi istendiğinde “Bu ağır bir iştir. Bir evden bir kurban yeter.” sözlerinde bu hakikati görmekteyiz. Yine raşid halifelerin oğullarını vali atamamasında görmekteyiz.
[1]. Ebu Dâvud, “Edeb”, 58; Tirmizî, “Birr”, 16.
[2]. Buhârî, “İlim”, 2.