İslam Dünyasındaki Kaşifler – Cihan Malay / 2019 Ağustos / 81. Sayı
İslâm medeniyetinin yıldızının parladığı dönemlerde Müslüman ilim ve bilim adamları astronomi, mühendislik, botanik[1], zooloji[2] ve daha farklı birçok alanda insanlığa fayda sağlayacak çalışmalarda bulunmuşlardır.
İnsanların bir bölümünün birçok alanda bilgisiz ve cehalet içerisinde karanlıklarda olduğu bir dönemde, İslâm medeniyetinin içerisinden birtakım kimseler çıkmış ve yaşanılan dünya ve içerisindekilere dair toplumu aydınlatmışlardır.
Yaşanılan dünyada gökyüzü yanında yeryüzündekilere dair araştırmalarda bulunmuşlardır. Bu araştırmalarında güçleri nispetinde ve Allah’ın lütfuyla inceleyebilecekleri birçok alanda çalışmalarda bulunmuşlardır. Bu çalışmaların bir kısmını da hayvanları incelemeye ve onlar hakkında toplumu aydınlatmaya ayırmışlardır.
Tarih içerisinde zooloji (hayvan bilimi) üzerine yapılan çalışmalara öncülük etmesi açısından Demîrî ve yazdığı “Hayatu’l-Hayevan” eserinin yeri inkâr edilemez.
Şimdi onu ve eserini biraz tanımaya çalışalım.
Hayatı
Tam adı “Muhammed bin Musa bin Îsâ el-Kâhirî eş-Şâfiî”, künyesi “Ebü’l-Bekā” ve lakabı “Kemâlüddîn” olan Demîrî, Mısır’ın Dimyat şehri yakınlarındaki Nil deltasındaki Semennud kasabasında yer alan “Demîre” adlı köyde h.745 (1344) yılında doğmasından dolayı bu adla meşhur olmuştur.
Gençlik yıllarında geçimini terzilikle sağlayan, ardından kendisini ilme vererek uzun müddet Bahaeddin es-Büskî’nin yanında ilim tedrisinde bulunan Demîrî, Cemaleddin Abdürrahim bin Hasan el-İsnevî’den fıkıh, Burhaneddin İbrahim bin Şerefeddin el-Kiratî’den edebiyat, Buhaeddin Abdullah bin Abdurrahman İbn Akil’den Arapça ve diğer başka ilim dallarında eğitim aldı.
Tefsir, hadis, fıkıh ve fıkıh usulünde, dil ve edebiyat ilimlerinde söz sahibi bir kimse olarak Kâhire’deki Ezher ve Zâhir Camii’lerinde ve Kubbetü’l-Baybarsiyye ve Babü’n-Nasr içindeki İbnü’l-Bakari Medresesi’nde dersler verdi.
Zühd ve takvasıyla dolayısıyla Kâhire’de bulunduğu sırada rağbet görerek büyük bir şöhret kazandı. Çağdaşı ünlü Mısırlı İslâm tarihçilerinden Makrîzî (ö.845/1442), “el-‘Ukūd fî târîhi’l-‘uhûd” adlı eserinde yıllarca onunla birlikte bulunduğunu ve vaazlarına katıldığını belirtmektedir.
Fıkıh bilgisi ile Şâfiî mezhebinin fıkıh âlimleri arasında yer alan Demîrî, 1360-1379 yılları arasında altı defa hacca gider ve 1379’dan 1399’a kadar yirmi yıl kaldığı Mekke’de hem ders okutur hem de fetva verir.
Batı dünyasında yaptığı çalışmalarından dolayı doğa tarihi alanında yaptığı önemli çalışmalarla tanınan Georges-Louis Leclerc de Buffon’a (ö.1788) benzetilerek “Müslümanların Buffon’u” denmiştir.[3]
Zoolojide Kaynak Bir Eser: Hayatu’l-Hayevan (Hayvanların Hayatı)
Avrupalılar’ın “zooloji” adını verdiği alanda, daha henüz zoolojiden bahsedilmediği bir zamanda 400 yıl öncesinde ilk zooloji ansiklopedisini yazan Demîrî, kendisinden sonra gelecekler için önemli bir kaynak olarak bu eserini hazırlamıştır.
Hayvan isimlerinin alfabetik sıra ile hazırlandığı eser, ismi verilen hayvan hakkında kısa bilgiler verilerek yazılmış bir ansiklopedik eserdir.
Demîrî, 773 yılı Recep ayında (Ocak 1372) otuz bir yaşında iken bitirdiği eserin önsözünde, bu kitabını kültürlü kimseler arasında rastlanan hayvanlarla ilgili bazı yanlış bilgileri düzeltmek amacıyla kaleme aldığını söylemiştir. Demîrî eserini hazırlarken 560 kitap ve 199 divandan istifade ettiğini söylemektedir.
Diğer eserleri gibi Arapça olan bu kitap hakkında Jofes de Sumuggu şunları demektedir: “…Şüphesiz ki, Demîrî, hayatını din ilimlerini tahsil ve tetkik ile geçiren büyük bir İslâm âlimi idi. Zooloji ilmi üzerinde çalışırken, kendisinden önce gelen zoologların bu sahada bazı mühim hatalar yaptıklarını tespit etti ve bu ilim dalında bir eser yazmak lüzumunu hissetti. Gerçekten büyük bir emekle ortaya koyduğu eseri ile bu ilim dalında insanlığa büyük bir hizmet sunmuş ve temel kaynak olmuştur.”[4]
Eser her ne kadar zooloji bilimine katkı sağlamış olsa da hayvanların anatomisi[5] ve fizyolojisi[6] hakkında çok fazla bilgiye yer vermemektedir.
Kâtip Çelebi, Demîrî’nin Câhiz kadar hayvanat ilminin ehli olmadığını ve daha çok dinî ilimlerde başarı gösterdiğini, dolayısıyla amacının yalnızca bu konuda değişik üslupta bir eser kaleme almak ve anlamı belirsiz isimleri açıklamak olduğunu belirtmektedir.
Eserin İslâm ve bilim tarihinde öne çıkan en önemli özelliklerinin başında, alanının ilk eserleri arasında yer almasıdır. Kendisinden sonra eser üzerine çalışmalarda bulunulmuştur.
Eser yedi ana bölüm üzerine yazılmıştır:
Birinci Bölüm: Hayvanların isimleri, bu isimlerin dil yönünden incelenmesi ve verilen ismin dışında kullanılan yaygın diğer isim ve künyeler. Ayrıca Arap şiirinde bu ismin kullanıldığı yerlere de değinmiştir.
İkinci Bölüm: Adı verilen hayvanın huy ve mevcut özellikleri ile türleri hakkında bilgiler.
Üçüncü Bölüm: Adı verilen hayvan hakkında varsa ayet veya Kütüb-i Sitte’de ve diğer kaynaklardaki o hayvanla ilgili hadislere yer verilen bölüm.
Dördüncü Bölüm: Farklı mezheplere göre hayvanın yenilmesi, alım-satımı ve kullanılmasının şer’i hükmünün belirtildiği bölüm.
Beşinci Bölüm: Söz konusu hayvanla ilgili deyimler.
Altıncı Bölüm: Hayvanların azalarının tıbbî özellikleri ve hayvanlardan yapılabilecek tıbbi tedavi usulleri hakkında bilgiler. Bu bölüm kısa tutulmuştur.
Yedinci Bölüm: Bazı hayvanların rüyada görülmesinin ne manaya geldiğinin belirtildiği bölüm. Bu bölüm kısa tutulmuştur.
Eserin yazımında lügat alanında öne çıkmış İbni Sîde (ö.458/1066) ile Cevherî’nin (400/1009’dan önce) yanında zooloji alanında bilgiler veren yedi ciltlik “Kitâbu’l-Hayvan” eserinin sahibi el-Câhız (ö. 255/869) gibi ilim adamlarından faydalanmıştır. Ayrıca İbnü’l Baytar’ın “Kitabu Câmi” eserinden çokça yararlanmıştır.
Eserin önemli vasıflarından birisi de o devre kadar henüz adı duyulmamış hayvanlara yer vermesi ve bunların tasvir ve tarifini yapmasıdır. Eserinde hayvanlardan özellikle aslan üzerinde çok durmuş, bunun vahşî hayvanların en şereflisi olduğunu ifâde etmiştir.
I. Selim zamanında Hakimşah Kazvini onu Farsça’ya çevirip padişaha sunmuştur.
Kâhire’de Bulak Matbası’nda basılan eser, Mehmed bin Süleyman tarafından 1400 yıllarında Türkçe’ye çevrilmiştir. Bu tercüme, Topkapı Sarayı Revan Köşkü 1664 numarada kayıtlıdır.
Eserin diğer bir Türkçe tercümesi Abdurrahman es-Sivasi tarafından yapılmış ve 1914’te İstanbul’da basılmıştır.
Kemaleddin Demîrî’nin Türkçeye’de terceme edilen “Hayatu’l-Hayevan” isimli eserini görmek isteyenler İstanbul Fatih’teki Millet Kütüphanesi’ne uğrarlar ve bakarlarsa, altmış üç (63) ciltlik hayvanlar âlemiyle ilgili sekiz yüz yıl önce yazılan eseri görebilirler.
Eserden yapacağımız alıntı ile eserin tanıtımını sonlandıralım.
Eserin aslan ve tavşanı anlattığı kısmında şöyle demektedir:
“Arslan, yırtıcı hayvanlardandır. Arapça adı “esed” olup, çoğulu “üsûd”dur. Dişisine “esede” denilir. Arslanın pek çok ismi vardır…
Arslan, yabani hayvanların en üstünüdür. Hayvanlar arasında mevkii, kuvveti, erkekliği ve dirayeti bakımından çok korkunç olduğu için kral mevkiindedir.
Kuvvet, güçlülük, atılganlık ve hareketlilik konusunda örnek olarak bilinir. Bunun için Abdulmuttalip oğlu Hz. Hamza’ya da “Allah’ın Arslanı” denilmiştir.
Arslanın pek çok çeşidi vardır...
Tavşan; ön ayaklan kısa, arka ayakları uzun, zürafanın tersi bir hayvandır. Toprağa ayaklarının ucuyla basar. Arapça tavşan manasına gelen “erneb” kelimesinin çoğulu “eranib”dir. Hem erkeğe hem de dişiye verilen bir isimdir.
Tavşan, gözü açık uyur. Canlılar arasında âdet gören dört varlık vardır. Bunlar sırtlan, yarasa, tavşan ve kadındır. Köpeğin de âdet gördüğü söylenir. Abdullah bin Ömer’in bildirdiğine göre, Hz. Peygamber, tavşanın âdet gördüğünü söylemiştir.
İslâm bilginlerinin hepsine göre, tavşanın eti yenir. Delili, bir cemaat tarafından Enes bin Malik’ten nakledilen şu vakıadır. Enes radiyallahu anh der ki: “Biz Zeharn Geçidi’nde bir tavşana rastladık. Bir grup onun peşine düştü ve yakaladı. Ebu Talha’ya getirdiler, o da kesti. Hz. Peygamber’e, kol ve but kısmını gönderdi. Hz. Peygamber’de onu kabul etti.”[7]
At ile ilgili bölümde, Âdem aleyhisselâm’a tüm mahlûkatın gösterildiğini ve kendisinden bu canlılar içinden birini seçmesini söylendiğini ifade eder. Demîrî’ye göre Hz. Âdem, atı seçmiştir. Ve o gün bugündür at, insanoğluna arkadaş olagelmiştir. Yine aynı eserde Hz. Allah’ın celle celaluhu ata hitaben: “Ben senin kişnemenle kâfirleri zelil ederim. Senin kükreyişin ile kâfirlerin kulaklarını doldururum. Senin kükreyişin ile kâfirlerin korkudan ödlerini patlatırım.” buyurduğu ifade edilir. Bu anlatımlar, atın insanoğlu tarafından neden müstesna bir mevkiye koyulduğunun ispatı gibidir adeta. Gerçekten at, dünya tarihi boyunca insanoğlunun yanında yer almaktan başka, İslâm ordularının vazgeçilmez unsuru olagelmiş ve kuvvetin de timsali olmuştur.[8]
Diğer Eserleri
Muhtasarü’l-Gaysi’l-müseccem fî Şerhi Lâmiyyeti’l-‘Acem. Halil b. Aybek es-Safedî’nin, Tuğrâî’nin “Lâmiyyetü’l-‘Acem”ine yaptığı “el-Gaysü’l-müseccem fî Şerhi Lâmiyyeti’l-‘Acem (el-Gaysü’llezî insecem fî Şerhi Lâmiyyeti’l-‘Acem”) adıyla bilinen şerhinin ihtisarıdır.
Kâtip Çelebi bu eserin bir nüshasının üzerinde 769 yılı Rebîülevvelinde (Kasım 1367) dört gün içinde ihtisar edildiğine dair bir kayıt gördüğünü bildirmektedir.
Eserin müellif nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
en-Necmü’l-vehhâc (Şerhu Minhâci’t-tâlibîn li’n-Nevevî). Demîrî, telifini 786 Rebîülâhirinde (Haziran 1384) tamamladığı bu şerhini hocaları olan Bahâeddin es-Sübkî, İsnevî ve başkalarının Minhâcü’t-tâlibîn’e yaptıkları şerhleri kısaltmak suretiyle meydana getirmiştir.
Eserin muhtelif nüshalarına ait bazı ciltler Süleymaniye Kütüphanesi’nin çeşitli bölümlerinde mevcuttur.
Rumûzü’l-künûz ellezî bereze ibrûzühû ahsen bürûz. Fıkıh ve kelâm ilimlerine dair 30.000 beyitlik bir urcûze(mısraları kafiyeli, kısa vezinli nazım)dır. Eserin bir nüshası dört cilt halinde Köprülü Kütüphanesi’nde bulunmaktadır.
Manzûme fi’stihbâbi’l-vuzû. Oğlu tarafından şerhedilmiştir.
Şerhu’l-Mu’allakāti’s-seb’el-Cevherü’l-ferîd fî ‘ilmi’t-tevhîd ed-Dîbâce (Şerhu Süneni İbn Mâce). Beş cilt kadar olduğu kaydedilen eser tamamlanamamıştır.
Gāyetü’l-ereb fî kelâmi hükemâ’i’l-‘Arab. Müellif bu eserine bir de şerh yazmıştır.
et-Tezkire.
Vefatı
Demîrî, h.808 (1405) senesinde Kâhire’de vefat etti. Mezarı, Ali Beyyumi Camii yakınındaki Sabuni Mescidi bahçesindedir.
————————-
KAYNAKLAR
– İzgi, Cevat. “Demîrî”, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.9, s. 152-153.
– “Kitâbu’l-Hayevân” TDV İslâm Ansiklopedisi, c.17, s.18-20.
– Durak, Beyzanur. “Demîrî”, Güneş Doğudan Yükseldi, Tenzile Erdoğan Kız Anadolu İmam Hatip Lisesi Yayını, s.40-42.
[1]. Botanik: Bitkiler üzerinde çalışan ve incelemelerde bulunan bilim dalı.
[2]. Zooloji: Hayvanların yaşam tarzlarını, davranışlarını, beslenme ve üremelerini inceleyen bilim dalı.
[3]. Şemseddin Sâmî, “Medeniyyet-İ İslâmiyye“, Hazırlayan: Remzi Demîrî, Gündoğan Yayınları, s.75.
[4]. “Demîrî” İslâm Tarihi Ansiklopedisi, c.4, s.?
[5]. Anatomi: Canlı Varlıkların Yapı ve Şeklini İnceleyen Bilim Dalı.
[6]. Fizyoloji: Bitkilerin, Hayvanların ve İnsanların Organizmalarının İşlevlerini ve İşleyişlerini İnceleyen Bilim Dalı.
[7]. Muraz Boyraz, Avrupalılardan 400 Sene Önce Zooloji Ansiklopedisi Yazan Bilgin: Demîrî.
[8]. Ahmet Pak, Tarihi Sırtında Taşıyan Yol Arkadaşı “At”, İnsan ve Hayat Dergisi, Sayı: 86, Nisan 2017.