Kapak Dosya – Mahmut Varhan / 2014 Ocak / 14. Sayı
Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamdeder, O’nu her türlü noksanlık ve ayıptan tenzih ederiz. Zâkirlerin seyyidi olan Efendimiz’e, onun âline, ashabına ve kıyamete kadar onlara güzellikle tâbi olan mü’minlere salât ve selam olsun.
Şimdi; bizler ilk önce zikrin muhteva ve maksadından özetle bahsedecek, sonra da zikrin fazilet ve faydalarını maddeler halinde açıklayacağız. Gayret bizden, tevfik Allah Teâlâ’dandır.
Kapsayıcı manası ile zikir, Allah Teâlâ’yı hatırda tutmaya ve O’nu unutmamaya vesile olan hususların hepsini kapsar. Allah Teâlâ’yı O’nun esmâ ve sıfatını, emir ve yasaklarını, mükâfat ve mücazatını tezekkür ve bütün bu hususlarda insanın kendisine düşen vazifesi üzerinde tedebbür ve tefekkürde bulunması zikir çerçevesine dahildir. Bu anlamı ile zikir ifadesi, öncelikle Kur’an-ı Kerim ve sünnet’i seniyyeyi; zikir meclisleri de ilim meclislerini ve helal-haramın konuşulduğu meclisleri kapsar.
Zikir ifadesinin bir de özel bir anlamı vardır ki, mutlak olarak kullanıldığı zaman o anlamı ifade eder ve bizim de bu makalemizde faziletinden bahsedeceğimiz zikir, bu anlama gelen zikirdir. Bu da tesbih, tahmid, tekbir, tehlil, tevekkülü ifade eden “lâ havle velâ kuvvete illâ billâh” zikri, istiğfar, salâvat ve benzeri genel zikirlerdir. Bir de her türlü durum, hâl ve çeşitli münasebetlerde yapılması bize tavsiye edilen özel zikirlerdir. Örneğin sabah-akşam zikirleri, uyuma ve uykudan uyanma zikirleri, abdest, namaz ve mescid zikirleri, eve giriş-çıkış, elbise giyme ve çıkarma ve benzeri insanın hayatının tümünü kapsayan pek çok zikirler gibi…
Zikir kelimesinin anlamı Allah Teâlâ’yı anmak ve hatırlamak olsa da bütün bu zikirlerin en temel maksadı Allah Teâlâ’yı hiçbir zaman unutmamak, O’ndan hiçbir yerde gafil kalmamak ve bir an bile O’nu hatırdan çıkarmamaktır. İşte saâdetin vesilesi de böyle sürekli uyanık bulunan bir kalbe ve bedeni kuvvetlerimize hâkim olan zinde bir ruha sahip olmaktır. Bunu sağlamak için de hayatımızın her ânı ile ilgili zikirler, Efendimiz tarafından bizlere tavsiye edilmiştir. Allah Teâlâ, bilinçli bir şekilde bu kalplerimize şifa ve ruhlarımıza gıda olan mübarek kelimat’ı zikriyeyi ezberleyip tatbik etmeyi bizlere müyesser eylesin!
Şimdi de zikrin fazilet ve faydalarını açıklamaya çalışalım:
En Büyük ve En Faziletli İbadet
Bütün ibadetlerin ruhu ve özü zikirdir. İbadetlerin en temel maksadı Allah Teâlâ’nın esmâ ve sıfatını tezekkürdür. Bundan dolayı zikir, ibadetlerin en büyüğüdür. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sana vahyolunan kitabı oku, namazı da dosdoğru kıl. Çünkü namaz insanı hayasızlıktan ve münkerden alıkor. Allah’ı zikretmek ise elbette en büyüktür. Allah ne yaptığınızı bilir.” (Ankebût: 45) Görüldüğü gibi namazın iki hasletine dikkat çekilmiştir. Namazın hayasızlıktan ve münkerden alıkoyması için, ikinci ve en büyük haslet olan tezekkür, tedebbür ve Kur’an tilaveti üzerinde tefekkürün yani namazın ruhu olan zikir hâlinin tahakkuk etmesi gerekir. Böylece kişi bütün hâl ve hareketlerinde Allah Teâlâ’nın gözetiminde olduğunu hissedecek ve namazın asıl maksadı gerçekleşmiş olacaktır. Diğer bütün ibadetlerde de durum böyledir. Bu zikir hâlini yaşamak, lezzet alarak bütün ibadetleri yerine getirmeye ve her türlü ma’siyetten sakınmaya vesile olacaktır.
Ebu’d-Derdâ radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabına sordu: “Sizin için en hayırlı, melikiniz (olan Allah Teâlâ) katında en değerli, derecelerinizi en fazla yükseltecek, sizin için sadaka olarak altın ve gümüş dağıtmaktan daha kazançlı, düşmanla karşılaşıp da sizin onların boynunu vurmanızdan, onların da sizi öldürmesinden daha çok sevap getirecek amelin ne olduğunu size haber vereyim mi?” Onlar da: “Evet, haber ver ya Rasûlallah” dediler. Rasul’i Ekrem şöyle buyurdu: “Allah Azze ve Celle’yi zikretmektir.”(1)
2- Allah Azze ve Celle Zâkir Olan İnsanı Anıyor!
Kardeşim, âlemlerin Rabb’i olan Allah’ın seni anmasını ve senden bahsetmesini ister misin!? Mü’min olan insanın kalbini heyecana getiren bir arzudur bu. İşte bu büyük mertebe ve yüce şeref senin Allah Teâlâ’yı zikretmene, O’na itaat etmene ve O’nun murakabesi altında yaşadığını hissetmene bağlıdır. Zikir hâlinde bulunmanın fazileti hususunda, Allah Teâlâ’nın zâkir kulunu anması kâfi değil midir? Bir kul için, seyyidinin kendisini anmasından daha büyük bir şeref ve yücelik var mıdır? Nitekim Rabbimiz Celle Celâluhû şöyle buyurmaktadır: “Öyle ise Beni anın ki Ben de sizi anayım. Ve Bana şükredin, nankörlük etmeyin.” (Bakara: 152)
Ebû Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadis’i şerifinde Rasûlullah efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Ben kulumun Beni düşündüğü gibiyim. Beni zikrettiği zaman onunla beraberim. Eğer Beni yalnız başına anarsa, Ben de onu yalnız anarım. Şayet Beni bir topluluğun içinde anarsa, Ben de onu daha hayırlı bir topluluk içinde anarım…”(2)
3- Kalbin Şifası ve Ruhun Gıdası
Kardeşlerim, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Âgah olun ki bedende bir et parçası vardır. Eğer o düzelirse, bütün beden düzelir; şayet o bozulursa, bütün beden bozulur. Dikkat edin! O kalptir”(3) buyurduğu gibi; bir insan için en önemli şey, kalbinin ve dolayısıyla bütün âzalarının salih olmasını sağlamaktır. İşte kalbin devası ve ruhun gıdası zikirdir. Zikir, kalpte bulunan bütün şüpheleri ve şehvetleri yakıp yokeder. Gam ve kederleri kalpten izale eder, kalbi nurlandırıp, kuvvetli hâle getirir. Zikir, kalbin hayatıdır. Kalbin kirini ve pasını silerek, kalbi cilalayıp parlatır. Her şeyin pası olduğu gibi, kalbin pası da gaflet ve hevâdır. Kalbin cilası da zikir, tevbe ve istiğfardır. Zikirle hayat bulup nurlanan kalbin parlaklığı, yüze, dile ve bütün âzalara sirayet ederek, güzel meyveler ve salih ameller suretinde dışarıya yansır. İşte yüce Mevlâ’mız bütün bunları ifade etmek için şöyle buyurmaktadır: “…De ki: “Şüphesiz Allah dilediğini saptırır ve kendisine yönelenleri de doğru yola iletir. Bunlar iman edenlerdir, gönülleri Allah’ın zikri ile huzura kavuşanlardır. Haberiniz olsun ki kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur. İman edip salih amel işleyenlere ne mutlu! Güzel dönüş yeri de onlarındır!” (Ra’d: 27-29)
Ebû Mûsâ el-Eş’ari radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadis’i şerifte Rasul’i Ekrem sallallahu aleyhi ve sellem de bu hakikati şöyle ifade buyurmaktadır: “Rabbini zikredenle etmeyenin farkı, diriyle ölünün farkı gibidir.”(4) Evet zikir kalbin hayatı ve ruhun gıdasıdır. Zikirle beslenmeyen ruh, gıdası kesilen bedenin ölmesi gibi ölmeye mahkumdur. Ruhu bozulup zayıflayan kimseye, nefsi ve hevâsı hâkim olacaktır. Buradan da anlıyoruz ki insanın zikre olan ihtiyacı, ekmeğe ve suya olan ihtiyacından daha fazladır.
4- Allah’ın Kendisiyle Övündüğü ve Meleklerin Katıldığı En Hayırlı Meclis
Kalpleri Allah Teâlâ’yı zikretmekle hayat bulup nurlanan kimselerin meclisi, Allah Teâlâ’nın rahmetinin feyizlendirdiği bir meclistir. Ebû Hureyre ile Ebû Said el-Hudri radıyallahu anhuma’nın rivayet ettikleri hadis’i şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Bir topluluk Allah’ı zikretmek üzere bir araya gelirse melekler onların etrafını sarar; Allah’ın rahmeti onları kaplar; üzerlerine sekinet iner ve Allah Teâlâ onları yanında bulunanlara över.”(5)
Bu rahmet ve sekinet meclisleri, Allah Teâlâ’nın kendisiyle meleklerine karşı övündüğü meclislerdir. Muaviye radıyallahu anh’ın rivayet ettiğine göre bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir zikir halkasında oturan sahabilerin yanına geldi de onlara: “Burada niçin oturuyorsunuz?” diye sordu. Onlar da: “Bize İslamiyet’i nasip ederek büyük bir lütufta bulunması sebebiyle Allah’ı zikretmek ve O’na hamdetmek için oturuyoruz” diyerek cevap verdiler. Rasul’i Ekrem: “Gerçekten siz burada sadece Allah’ı zikretmek için mi oturdunuz?” diye sorunca; onlar: “Evet, vallahi sadece bu maksatla oturduk” dediler. Bunun üzerine Allah’ın Rasûlü şöyle buyurdu: “Ben size inanmadığım için yemin verdirmiş değilim. Fakat bana Cebrail gelerek, Allah Teâlâ’nın meleklere karşı sizinle iftihar ettiğini haber verdi de onun için böyle söyledim.”(6)
Allah Teâlâ’nın kendisiyle iftihar ettiği bir meclis, ne kadar nurani, ne kadar değerli ve ne kadar yüce bir meclistir! İşte melekûtî bir mahiyete bürünen bu meclislere, melekler de katılmak için âdeta birbirleriyle yarışırlar. Ebû Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadis’i şerifinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Allah Teâlâ’nın yollarda dolaşıp zikredenleri tesbit eden melekleri vardır. Bunlar Cenâb-ı Hakkı zikreden bir topluluğa rastladıkları zaman birbirlerine: “Gelin! Aradıklarınız burada!” diye seslenirler ve o zikredenleri dünya semasına varıncaya kadar kanatlarıyla çevirip kuşatırlar…”(7)
Bu öylesine mübarek bir meclistir ki, bu meclise herhangi bir işi için gelen bahtsız ve kötü bir kişi bile, meleklerin dahi gıpta ettiği bu mübarek zâtların bereketi ile mağfirete mazhar olup feyizlenir. Yukarıda kaydedilen hadisin sonu şu şekilde bitmektedir: “…Allah Teâlâ meleklerine: “Sizi şahit tutarak söylüyorum ki, Ben bu zikreden kullarımı bağışladım” buyurur. Meleklerden biri: “Onların arasında bulunan falan kimse esasen onlardan değildir. O buraya bir iş için gelip oturmuştu” deyince; Allah Teâlâ şöyle buyurur: “Orada oturanlar öyle iyi kimselerdir ki, onların arasında bulunan kimse bahtsız olmaz.”
5- Cennetin Bahçeleri
Dünyada olduğu halde cennetin bağ ve bahçelerinde yaşamak isteyen kimsenin, zikir meclislerini mesken edinmesi gerekir. Zira meleklerin katıldığı, rahmetin oluk oluk aktığı, sekinet ve ilâhi lütufların çağıl çağıl coştuğu, manevi lezzet, zevk ve sürurun zirveye çıktığı bu mübarek zikir meclisleri; cennet bahçeleridir.
Câbir b. Abdullah radıyallahu anhu anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza çıkageldi ve şöyle buyurdu: “Ey insanlar, cennet bahçelerinde feyizlenin.” Bizler: “Ey Allah’ın Rasûlü, cennet bahçeleri de neresidir?” diye sorduğumuzda; şöyle buyurdular: “Zikir meclisleridir.” Ve devamla şöyle dedi: “Sabah-akşam zikredin. Her kim Allah Teâlâ katındaki mertebesini bilmek istiyorsa, Allah Teâlâ’nın onun yanındaki konumuna baksın. Muhakkak ki Allah Teâlâ, kulu O’na ne kadar değer veriyorsa kula o kadar değer verir.”(8)
6- İnsanı Şeytanlardan Koruyan En Sağlam Kale
Haris el-Eş’ari radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah, hem kendisinin amel etmesi ve hem de İsrailoğullarının amel etmesini onlara emretmesi için Yahya b. Zekeriyya’ya beş şeyi emretti… (Bunlardan beşincisi şöyledir:) “…Ve ben size Allah’ı pek çok zikretmenizi emrediyorum. Bunun (zikrin) örneği şöyle bir adama benzer ki, düşmanlar hızlı bir şekilde onu takibe koyulduklarında o, sapasağlam ve korunaklı bir kaleye gelip kendisini o kalede korudu. İşte kul da ancak Allah’ı zikretmekle şeytandan kendisini koruyup kurtulabilir.”(9)
Şayet zikrin fazileti, sadece bu hasletten ibaret olsaydı; yine de kulun hiç ara vermeden Allah’ı zikretmesi ve kalbiyle dilinin sürekli zikir halinde bulunması gerekirdi. Zira onun en azılı düşmanına karşı en etkili silahı zikirdir. O, kendisini cehenneme götürmek ve şu uzun imtihan seferinde yolunu kesmek isteyen eşkiyaya karşı ancak zikir kalesinde korunabilir. Düşmanları ona, gaflet kapısından baskınlar düzenliyorlar. Pusuda bekleyen düşman onu gözetlemektedir, gaflete daldığı an üzerine atlayıp onu avlamaya çalışır; Allah Teâlâ’yı zikrettiği zaman ise, düşmanı sinerek küçülür. Öyle ki Allah’ın düşmanı bir sinek kadar küçülerek geri çekilip saklanır. İşte bundan dolayıdır ki Allah Teâlâ, kulunun bu azılı düşmanına “el-vesvâsi’l-hannâs” sıfatını münasip görmüştür. Yani sinelere vesvese verir, kul Allah Azze ve Celle’yi zikredince hemen sinerek saklanır.
İbni Abbas radıyallahu anh şöyle demektedir: “Şeytan, Âdemoğlunun kalbine çöreklenir. Gaflete daldığı zaman ona vesvese verir, Allah Teâlâ’yı zikrettiği zaman ise, sinerek saklanır.”(10)
7- Zikir, Nifaktan Emandır
Allah Teâlâ’yı çokça zikretmek, nifaktan emandır. Zira münafıklar, Allah Teâlâ’yı pek az zikrederler. Allah Azze ve Celle münafıklar hakkında şöyle buyurmaktadır: “(Münafıklar) namaza kalktıkları zaman tembelce kalkarlar. İnsanlara gösteriş yaparlar ve Allah’ı ancak pek az zikrederler.” (Nisâ: 142)
Enes b. Malik’in rivayet ettiği hadis’i şerifte Hz. Peygamber’i Zişan şöyle buyurmaktadır: “Şu münafığın namazıdır, şu münafığın namazıdır, şu münafığın namazıdır: Oturup güneşi gözetler, öyle ki güneş tam şeytanın iki boynuzu arasında (batmak üzere) olduğu esnada kalkar ve dört rekat namazı gagalarcasına kılar. Namazında Allah Teâlâ’yı ancak pek az zikreder.”(11)
İşte nifakın bir alâmeti de budur. Allah Azze ve Celle’yi pek az zikretmek… Dolayısıyla nifak hastalığına karşı insanı koruma altına alan en sağlam zırh da Allah Teâlâ’yı çokça zikretmektir. Zira Allah Azze ve Celle, Allah’ın zikrinden gafil olan kalplerin yakalandığı nifak hastalığına, zikreden bir kalbi mübtelâ kılmayacak kadar Kerim ve yücedir! Allah Teâlâ daha iyi bilir ya “Münâfikûn Suresi”nin son bölümünde şu ayet’i kerimenin yer almasının hikmeti bu olabilir: “Ey iman edenler; mallarınız ve çocuklarınız, sizi Allah’ı anmaktan alıkoymasın. Kim bunu yaparsa; onlar, hüsrana uğrayanların kendileridir.” (Münâfikûn: 9) Bu ayet’i kerime, Allah Azze ve Celle’nin zikrinden gafil kalmaları sebebiyle münafıkların maruz kaldıkları nifak fitnesinden ihlaslı mü’minleri sakındırmak içindir. Nifak hastalığının her tarafı kapladığı şu âhir zamanda, bu hastalıktan sakınıp korunmak için Allah Azze ve Celle’yi pek çok zikretmeye ne kadar da muhtacız!
8- Zikir, Dili Boş ve Batıl Sözlerden Uzak Tutar
Değerli kardeşim, nasıl ki nefsini hak ile meşgul etmeyeni, nefsi bâtıl ile meşgul eder; nasıl ki kalbi Allah Azze ve Celle’nin muhabbeti ile dolmayanın, kalbinin mahlukatın ve fâni eşyanın muhabbeti ile dolması kaçınılmaz olursa; aynı şekilde eğer sen dilini Allah Teâlâ’yı zikretmekle meşgul etmezsen, muhakkak dilin boş, faydasız ve bâtıl sözlerle meşgul olacaktır. Diğer bütün âzaların gibi dilin de ya lehine veya aleyhine şahitlik edecektir. İşte bundan dolayı dilini gıybet, nemime, yalan, insanları gereksiz yere övmek veya kötülemek gibi hastalıklardan korumak için onu Allah Azze ve Celle’yi zikretmekle meşgul etmelisin.
9- Zikir, Şükrün Başı ve Temelidir
Değerli kardeşlerim, mü’min bir kulun en önemli özelliklerinden birinin şükür olduğu malumdur. Şükür makamının ruhu ve temeli de zikirdir.Zira Allah Teâlâ’yı kalbi ve diliyle hakkıyla zikretmeyen kimse, Allah Teâlâ’ya hakkıyla şükredemez. Nimetin içinde mün’im’i kerimi görmeyen ve nimetleri bizlere bahşeden rahmet elini müşahede etmeyen kimse, rahmet hazinelerinin mâliki olan Allah Teâlâ’ya nasıl şükredebilir!? İşte zikir ile şükürün bu münasebetinden dolayıdır ki Allah Azze ve Celle ikisini birlikte zikrederek şöyle buyurmaktadır: “Öyleyse Beni anın, Ben de sizi anayım; Bana şükredin ve nankörlük etmeyin.” (Bakara: 152)
Peygamber efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de bu iki fazileti birlikte tavsiye ederek Muaz b. Cebel’e şöyle buyurdu: “Ey Muaz, Allah’a yemin ederim ki seni gerçekten seviyorum. Her namazın peşinden sakın şöyle demeyi unutma: “Allah’ım, Seni zikretmek, Sana şükretmek ve güzelce Sana ibadet etmek hususlarında bana yardım eyle.”(12)
10- Cennet Bahçelerinin Filiz ve Ağaçları
Pek değerli müslüman kardeşlerim! Cennetin suları çok tatlı ve toprağı pek güzel olmakla birlikte binaları senin işlediğin salih amellerle inşâ edilir ve bağları ile bahçelerindeki ağaçları da senin kalbinden ve dilinden dökülen zikir kelimeleri ile dikilir. Nitekim Abdullah b. Mes’ud radıyallahu anh şöyle demektedir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “İsrâ gecesinde İbrahim el-Halil aleyhisselam ile karşılaştım. Bana şöyle dedi: “Ey Muhammed, benden ümmetine selam söyle ve onlara de ki: “Cennetin toprağı pek güzel ve suyu çok tatlıdır. Fakat orası ağaçsızdır. Cennetin filizleri de “Sübhânellâhi, ve’l-Hamdü lillâhi, ve Lâ ilâhe illallâhu ve’llâhu Ekber” sözleridir.”(13)
Câbir b. Abdullah dedi ki: Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim “Sübhânallâhi ve bihamdihî (Allah’ı hamdederek her türlü noksanlıktan tenzih ederim)” derse, onun için cennette bir hurma ağacı dikilir.”(14)
11- Diğer Nafile İbadetleri Yapmaya Gücü Yetmeyenlere Büyük Bir Fırsat
Namaz ve oruç gibi bedeni olsun, infak-sadaka gibi mali olsun ya da nafile hac ve umre gibi hem bedeni hem de mali olsun diğer bütün nafile ibadetleri yapmaya gücü yetmeyenler için; Allah Teâlâ’yı zikretmeye devam etmesi tüm bu nafile ibadetlerin yerine geçer. Bu nafile ibadetler kadar ecir ve mükâfat kazandırır.
Nitekim Ebû Hureyre’nin rivayet ettiği şu hadis’i şerifte bu durum açık bir şekilde ifade edilmiştir: “Fakir muhacirler, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelerek şöyle dediler: “Ey Allah’ın Rasûlü, varlıklı olan mal sahipleri, yüce dereceleri ve ebedi nimetleri alıp götürdüler. Biz namaz kıldığımız gibi onlar da kılıyor, biz oruç tuttuğumuz gibi onlar da tutuyorlar. Ayrıca onların fazladan malları bulunup, bu malları ile hac yapıyor, umreye gidiyor, cihad ediyor ve sadaka veriyorlar!?” Bunun üzerine Hz. Peygamber onlara şöyle buyurdu: “Ben size, sizi geçenlere kendisiyle yetişeceğiniz, sizden sonrakileri de kendisiyle geçeceğiniz ve sizin yaptığınızın aynısını yapanlar dışında hiç kimsenin sizden daha faziletli olmayacağı bir şeyi öğreteyim mi? Onlar: “Evet, öğret ya Rasûlallah!” deyince de şöyle buyurdu: “Her namazın ardında otuz üçer defa tesbih eder, hamdeder ve tekbir getirirsiniz.”(15)
Nafile ibadetlerle Allah’a yaklaşmak isteyen fakat bunlara mali yönden güç yetiremeyen müslümanlara ne büyük bir müjdedir bu! Faziletli amellere düşkün olanların uyanık olması ve namazdan hemen sonra türlü vesveselerle onları kandırarak gafilâne bir şekilde kalkıp gitmelerini ve böylece bu büyük fırsattan mahrum kalmalarını arzu eden şeytanların oyununa gelmemeleri gerekir. Allah Teâlâ o mel’unun her türlü fitnesinden bizleri mahfuz eylesin.
12- Kolaylık ve Genişlik Zamanında Allah’ı Zikreden Kulu, Zorluk ve Sıkıntı Zamanında Allah Teâlâ Tanır
Aziz kardeşim! Allah Teâlâ’nın rahmet dergâhında senin sesinin tanıdık bir ses olması gerekir ki, zorluk ve sıkıntı anlarında seslendiğin zaman sesin hemen tanınsın ve yankı bulsun. İşte bunun için de sıhhat, selâmet, afiyet ve genişlik zamanında yüce Mevlâ’yı çokça zikretmen ve O’na yalvarıp yakarman gerekir. Böylece zorluk ve sıkıntı anında Arş’ı âlâ’ya varan sesin, tanıdık bir dostun imdat sesi olarak karşılanır ve hemen karşılık bulur.
Abdullah b. Abbas’ın rivayet ettiği hadis’i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Genişlik anında kendini Allah’a tanıt ki, zorluk zamanında seni tanısın.”(16)
Bir adam Ebû Derdâ’ya: “Bana tavsiyede bulun” dedi de Ebû Derdâ radıyallahu anh ona şöyle buyurdu: “Genişlik anında Allah Azze ve Celle’yi zikret ki, Allah Azze ve Celle de sıkıntı ve zorluk zamanında seni ansın.”(17)
13- Arş’ın Gölgesinde Gölgelenenlerden Biri de Allah Teâlâ’yı Zikrederek Ağlayan Kimsedir
Aziz kardeşlerim! Güneşin insanların tepelerine bir mil yaklaştığı ve âdeta cehennemî bir sıcaklığın oluştuğu o büyük ve dehşetli kıyamet gününde, Allah Teâlâ’nın Arşının gölgesinde gölgelenen bahtiyar insanlar vardır. Müjdeler olsun bu mübarek insanlara!
Bu mübarek insanlardan biri de tenhada Allah Teâlâ’yı zikrederek ağlayan kimsedir. Ebû Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Yedi sınıf insan vardır ki, O’nun gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmadığı günde Allah Teâlâ onları kendi gölgesinde (Arşının gölgesinde) gölgeler… Ve tenhada iken Allah Azze ve Celle’yi zikrederek gözleri yaşaran bir kişi.”(18)
14- En Fazla Ecir ve Mükâfat Va’dedilen İbadetlerden Biri de Zikirdir
Ey ecri çok olan amelleri arayan ve daha faziletli amelleri işlemek için çabalayan kardeşim! Bilesin ki ecri ve mükâfatı pek çok ve fazileti pek büyük olan amellerin başında zikir gelmektedir. Her zaman ve her yerde söyleme imkânına sahip olduğun zikir kelimâtı, kalbinde bulunan ihlasa göre senin günahlarını affettirecek ve sana pek büyük bir mertebe kazandıracaktır. Bu hususta vârid olan pek çok ayet’i kerime ve hadis’i şerif bulunmaktadır. Ezcümle:
Allah Teâlâ mü’minlerin pek çok sıfatını saydığı Ahzâb Suresi 35. ayetin sonunda şöyle buyurmaktadır: “…Ve Allah’ı çokça zikreden erkeklerle çokça zikreden kadınlar için Allah, bir mağfiret ve büyük bir mükâfat hazırlamıştır.”
Ebû Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasul’i Zişan sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim günde yüz defa “Lâ İlâhe İllallâhu vahdehû lâ şerîke lehû lehü’l-mülkü velehü’l-hamdu ve hüve alâ kulli şey’in kadîr” derse; bu onun için on köle azad etmeye denk gelir, onun için yüz hasene yazılır, ondan yüz günahı silinir, o gün boyunca akşam oluncaya kadar bu onun için şeytana karşı bir koruma olur ve bundan daha fazla amel eden hariç hiç kimse onun getirdiği (amel ve mükâfattan) daha faziletlisi ile (kıyamet gününde) gelmeyecektir.”(19)
Ebû Hureyre dedi ki: Hz. Peygamber şöyle buyurdu: “Her kim günde yüz defa “Sübhânallâhi ve bihamdihî” derse; deniz köpüğü kadar olsa bile günahları silinip affedilir.”(20)
Ebû Hureyre dedi ki: Rasul’i Ekrem şöyle buyurdu: “Benim “Sübhânallâhi ve’l-hamdulillâhi ve lâ ilâhe illallâhu ve’llâhu ekber” demem; güneşin üzerine doğduğu her şeyden bana daha sevimlidir.”(21)
Ebû Hureyre dedi ki: Hz. Peygamber aleyhisselam şöyle buyurdu: “Rahman’a sevimli, dile kolay ve mizanda ağır iki kelime vardır ki, (onlar da şunlardır): “Sübhânallâhi ve bihamdihî Sübhânallâhi’l-Azîm.”(22)
15- Devamlı Zikir Hâlinde Bulunmak
Değerli kardeşlerim! Bu kadar faziletleri ve daha burada sayamadığımız yüzden fazla faydaları bulunan zikrin, yiyecek, içecek ve nefes alıp vermekten daha çok bizim için gerekli olduğu âşikârdır. Şu halde zikrin en faziletli derecesi olan hem kalbin ve hem de dilinle, fazilet bakımından ikinci derecede olan sadece kalbin ile ve en son mertebe olan yalnız dilin ile yüce Mevlâ’yı sürekli zikretmelisin. Bilmelisin ki zikirden ayrılan kalbin hâli, sudan çıkan balığın hâli gibidir. Hayatını ve nurunu devam ettirmesi imkânsızdır. İşte bundan dolayıdır ki yüce Mevlâ bizlere, O’nu pek çok anmamızı emrederek şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler, Allah’ı pek çok zikredin. Sabah, akşam O’nu tesbih edin. O, sizi karanlıklardan nura çıkarmak için size salât getirendir; melekleri de. O, mü’minlere çok merhametlidir.” (Ahzâb: 41-43)
Aziz kardeşim! Allah’ın ve meleklerinin sana salât getirmelerini, Allah’ın rahmetine nâil olup meleklerin duasına mazhar olmayı ve dünya-ahirette sürekli bir nur içinde bulunmayı istemez misin? Bunun için her dâim Allah Teâlâ’yı zikretmelisin. Nitekim Rabbimiz Celle Celâluhû akıl sahibi olan mü’minlerden şöyle bahsetmektedir: “Onlar ayakta iken, otururken, yanları üstünde yatar iken daima Allah’ı zikreder, göklerin ve yerin yaratılışını düşünürler (ve şöyle derler): “Rabbimiz, Sen bunları boşuna yaratmadın. Sen münezzehsin. Bizi ateşin azabından koru.” (Âl-i İmrân: 191) Görüldüğü gibi ayet’i kerimede mü’minlerin üç hâlinden bahsedilmektedir. Zaten insanın ayakta olma, oturma veya yatma hâlinden başka bir durumda olması düşünülemez. Demek ki mü’min sürekli zikir ve tefekkür halindedir. Nitekim Hz. Âişe validemiz, zâkirlerin efendisi olan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in bütün durumlarında ve her anında Allah Teâlâ’yı zikrettiğini haber vermektedir.(23)
Yine Rabbimiz Celle Celâluhû, düşmanla karşı karşıya bulundukları savaş halinde dahi mü’minlerin O’nu pek çok zikretmelerini emrederek şöyle buyurmaktadır: “Ey iman edenler! Bir topluluk ile karşılaşırsanız sebat edin (yüz çevirmeyin); Allah’ı çokça zikredin ki felah bulasınız.” (Enfâl: 45) Açıkça görüldüğü gibi Allah Teâlâ, savaş esnasında hakiki başarı ve zaferin sebeplerinden birinin de zikir ve dua olduğunu belirtmektedir.
Yine Rabbimiz Celle Celâluhû şöyle buyurmaktadır: “(Allah’ın nûru) Allah’ın yüceltilmesine ve içlerinde adının anılmasına izin (emir) verdiği ev (mescid)lerdedir. Sabah-akşam O’nu oralarda tesbih eden, ticaretin de alış-verişin de kendilerini Allah’ı zikretmekten, namazı ikâme etmekten ve zekatı vermekten alıkoymadığı yiğitler vardır. Onlar, kalplerin ve gözlerin (dehşetten) döneceği bir günden korkarlar.” (Nûr: 36-37) Bu ayet’i kerime, ticaret ve alış-veriş hâli de dahil sürekli Allah Azze ve Celle’yi zikreden yiğit kullara övgüyle doludur. Allah Teâlâ bizleri de onlardan eylesin.
Abdullah b. Büsr radıyallahu anh şöyle dedi: “Bir adam Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e hitaben: “Ya Rasûlallah! İslamiyetin tavsiye ettiği hususlar çoğaldı. Bana sıkı sıkıya yapışacağım bir şey söyle” dedi. O da: “Dilin sürekli Allah’ı zikretsin.” buyurdu.(24) Burada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, adamı öyle kapsayıcı bir hususa yönlendirmiştir ki, o bunu yaptığında İslam’ın tavsiye ettiği diğer bütün hususları da yapacaktır. Zira hakkıyla ve sürekli Allah Teâlâ’yı zikreden, O’nu sever ve kalbi Allah’ın azametiyle dolup taşar. Böyle bir kul da Allah’ın sevdiği bütün amelleri yapmak ve böylece sevgisiyle kalbini ma’mur ettiği Mevlâ’sını razı etmek için elinden gelen bütün gayreti ortaya koyar.
Ebû Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Mekke yolunda ilerlerken “Cümdan” denilen bir dağın yanına geldiğinde şöyle buyurdu: “İlerleyin. İşte şu Cümdan’dır. Muhakkak ki “müferridûn” olanlar öne geçtiler.” Denildi ki: “Ya Rasûlallah, müferridûn olanlar da kimlerdir?” Şöyle buyurdu: “Allah’ı çokça zikreden erkeklerle kadınlardır.”(25)
———————————————-
1 İmam Ahmed, Müsned: 5/195; Tirmizi: 3374; İbni Mâce: 3790; Hâkim (1/496) tashih etmiş, Zehebi de ona muvafakat etmiştir.
2 Buhari: 7405; Müslim: 6746
3 Buhari: 52; Müslim: 1599
4 Buhari, Daavât: 66
5 Müslim, Zikir: 38-39; Ebû Dâvûd, Vitir:14; Tirmizi, Daavât: 7
6 Müslim, Zikir: 40; Nesâi, Kudât: 37
7 Buhari, Daavât: 66; Müslim, Zikir: 25
8 Ebû Ya’lâ, Müsned: 1865; Bezzar: 3064; Hâkim, Müstedrek: 1/494. Şahitleri ile Hasen bir hadistir.
9 İmam Ahmed, Müsned: 4/130-202; Tirmizi: 2867. Tirmizi dedi ki: Bu Hasen Sahih bir hadistir.
10 Buhari buna benzer bir lafzı İbni Abbas’tan mevkûf olarak, “ Nas Suresi’nin Tefsiri” bâbında rivayet etmektedir.
11 Müslim: 622; Ebû Dâvûd: 413; Tirmizi: 160; Nesâi: 1/254
12 Ebû Dâvûd: 1522; Nesâi: 3/53. Sahih bir hadistir.
13 Tirmizi: 3458. Şahidleri ile birlikte Hasen bir hadistir.
14 Tirmizi: 3460. Tirmizi dedi ki: Hasen Sahihtir.
15 Buhari: 843-6329; Müslim: 595
16 İmam Ahmed, Müsned: 1/293; Ebû Ya’lâ, Müsned: 2556. Sahih bir hadistir.
17 Ebû Nuaym, el-Hilye: 1/209
18 Buhari: 660; Müslim: 2377
19 Buhari: 3293; Müslim: 2691
20 Buhari: 6405; Müslim: 2691
21 Müslim: 2695; Tirmizi: 3591
22 Buhari: 7563; Müslim: 6786
23 Müslim: 373; Ebû Dâvûd: 18; Tirmizi: 3381
24 Tirmizi, Daavât: 4; İbni Mâce, Edep: 53
25 Müslim: 2676; Tirmizi: 3596; Müsned: 2/323