Üçüncü Raşid Halife: Osman (R.A) (576 -656)

İslam İdarecilerimizin Altın Tarihi – Cihan Malay / 2020 Mayıs / 90. Sayı,

Osman b. Affan radıyallahu anh, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellemin doğduğu yıl gerçekleşen Fil olayından (570) altı yıl sonra Taif’te dünyaya gelmiştir (576). Babası Affan’ın Mekke’nin önde gelen tüccarlarından olması sebebiyle mal varlığı çok olan bir ailede büyümüştür. Hz. Osman, babasından kalan mal ile yaptığı ticaret neticesinde büyük bir servet elde etmiştir.

İslam öncesi yaşantısında hem şaraptan hem de cahiliyenin birçok kötü ahlakından uzak yaşamıştır. Bu dönemde putlara tapmadığını dile getirmiştir.[1]  

Müslüman Oluşu

Putlara tapmayışı, güzel ahlakı ve iffeti ile Mekke cahiliye toplumunda ayrı bir yaşantısı ile göze çarpan Hz. Osman, insanların kalplerini aydınlatan vahyin ışığının doğmasıyla bu vahye tutunmayı adeta özlemle bekleyen bir kimse olarak Hz. Ebubekir’in İslam’a davet çağrısıyla 34 yaşında ilk iman edenler arasında yerini alır. İman ettiği ilk günden vefat ettiği son ana kadar da Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikteliğini sürdürür.

Mekke döneminde iman edenlere karşı yapılan eziyetlerden o da payına düşeni alır. İman etmesini hazmedemeyen amcası tarafından hapsedilir, elleri ve ayakları bağlanarak eziyet görür. İşkenceler karşısında imanındaki kararlılığı görünce de serbest bırakılır.

İşkenceyle Müslümanların şehit edilmeye başlanması üzerine İslam davetinin yeni yerlere duyurulması ve inançlarını yaşayabileceği bir yer bulma amacıyla gerçekleşen Habeşistan hicretine ailesiyle birlikte katılan Hz. Osman, bir müddet burada kaldıktan sonra Mekke’ye tekrar döner.

Allah Yolunda Malını Harcamada Cömertliği

Medine döneminde mali zorluklarını gidermede en önde gelenlerinden biri Hz. Osman’dır. Medine’ye hicret sonrasında Müslümanların yaşadığı su sıkıntısı üzerine Rume Kuyusu’nu satın alması[2], Mescid-i Nebi’nin genişletilmesi sırasında boş arazileri satın alması vb. Kendisinin şöyle dediği aktarılmıştır: “Bana üç şey sevdirildi: Açları doyurmak, ihtiyacı olanları giydirmek ve Kur’an okumak.”

Hudeybiye Günü’nde hac yapmak üzere gelen Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem ve ashabının Mekkeliler tarafından engellenmesi üzerine elçilik göreviyle Mekkelilere gönderilen Hz. Osman’ın gecikmesi ve şehit edildiği haberi yayıldığında, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellemashabını toplayarak ölüm üzere yapılan Rıdvan Beyatı’nı gerçekleştirdi.

Hicretin 9. yılında İslam ordularının dönemin iki süper gücünden biri olan Bizans’a karşı yapılacak olan Tebük Seferi için Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem açıktan ordu teçhizatına destek istedi. Sıcaklığın kavurucu ve yiyecek azlığı yanında savaş malzemelerinin eksikliği ile imtihan olunan savaş öncesinde Hz. Osman, tam 940 deve ve 60 atı İslam ordusuna bağışladı. Bunun üzerine Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem “Osman bugünden sonra yaptığı hayır sebebiyle zarardan korunmuştur.” buyurdu.[3]

İslam ordusuyla karşılaşmaktan çekinen Bizans ordusu ile savaş gerçekleşmeden geri dönen İslam ordusuna, Hz. Osman verdiği herhangi bir şeyi geri iade etmesini istedi mi? Kesinlikle hayır. Aynı şekilde elinden geldiği ölçüde sonraki seferlerde ve savaşlarda da yardım etti, hiçbir iyilikten geri durmadı.

Ben size Osman’ın, âdeta yeni ümmeti ve yeni dini finanse eden yegâne kişi gibi hareket ettiğini söylememiş miydim?[4]

Zinnureyn Oluşu Ve Hayası

Hz. Osman’a Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in iki kızı Rukiye ve ardından Ümmü Gülsüm ile evliliğinden dolayı “Zinnureyn” lakabı verilmiştir. Rukiye ile evliliğinden ilk doğan çocuğu Abdullah olduğundan Ebu Abdullah künyesiyle kendisine hitap edilmiştir.

Hz. Osman anıldığında akla ilk gelen husus, onun hayasıyla ön plana çıkmış olmasıdır. Nitekim bu durum hadiste şöyle buyurulmuştur: “Osman hayalı bir insandır.”[5] Diğer bir hadiste de “Kendisinden meleklerin haya ettiği bir kimse” olarak bahsedilmiştir.[6]

Hz. Ebubekir Ve Hz. Ömer Dönemi

Hz. Osman, Hz. Ebubekir’in hilafeti döneminde önemli meselelerin görüşüldüğü istişare kurulunda yer almakla birlikte baş kâtiplik görevini yapan Hz. Osman, her zaman Hz. Ebubekir’in yanında yer alarak görüşleriyle ona yardımcı oldu. 

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem vefatının ardından gerçekleşen riddet/dinden dönme olaylarında, insanların hem dış tehlikeler hem de içeride gerçekleşen bu olaylara karşı Medine’nin korunmasının zorluluğundan dolayı onlara karşı savaştan bir müddet geri durulması fikrine karşı Hz. Osman, Hz. Ebubekir’in fikrine katılarak hem iç hem de hem de dış düşmanlara karşı birlikte savaşılmasını önermiştir. 

Hz. Ebubekir döneminde bir kuraklık gerçekleşmişti. İnsanlar “Ey müminlerin emiri! Gökten yağmıyor, yerden bitmiyor. İnsanlar ciddi bir felakete yakalanmış, açlıkla mücadele ediyor” sözlerini dile getirdiler. O gün Hz. Osman’ın Şam’dan gelen yüz deve yükü gıda malzemesini insanlara sadaka olarak dağıtması, onun malını Allah yolunda harcamayı ne kadar sevdiğinin bir göstergesidir.

Hz. Ebubekir’in vefatının ardından hilafete geçen Hz. Ömer döneminde de bu danışmanlık görevini sürdüren Hz. Osman, insanların mallarının kayıtlarının tutulduğu defterlerin oluşturulması, beytülmale/devlet hazinesine giren mallarının kayıt altına alınması, tarih ile ilgili karşılaşılan zorlukların giderilmesinde bir takvim oluşturulması gibi fikirleriyle halifeye yardımcı olmuştur. 

Hilafeti

Hz. Ömer bir sabah namazı esnasında zehirli bir hançerle yaralanması üzerine sahabenin önde gelen altı kişiden birini yeni halife seçmelerini önerdi ve bu işin üç gün sonunda halledilmesini söyledi. Üçüncü günün sonunda bu altı kişiden Hz. Osman bütün Müslümanların ittifakıyla yeni halife seçildi. Halife seçiminin ardından Abdullah b. Mesud radıyallahu anh şöyle dedi: “Hz. Ömer’den sonra sahabenin en hayırlısı halife seçildi.”[7]

Hz. Osman hilâfet yükünü böylece omuzlamış oluyordu… Bu yükün altına girdiğinde yaşı yetmişe yaklaşmıştı…[8]

Hz. Ömer, kendisinden sonra seçilecek halifeye “Tek olan Allah’a takva ile bağlanmayı, ilk muhacirlere ve ensara iyi muamele etmeyi, hak ve adaletle davranmayı, hakkın uygulanması sırasında kınayanın kınamasından korkmamayı, işlerinde müminlerle istişare etmeyi, malların zenginler arasında dolaşan bir değer haline gelmemesi gerektiği” gibi tavsiyeler içeren bir tavsiye mektubu yazmıştır.[9]

Hz. Osman, ilk hutbesinde şöyle dedi: “Halifelik görevi bana arz olundu ve ben de kabul ettim. Hilafetim dönemimde kitap, sünnet ve iki halifenin uygulamalarına bağlı kalıp, bidatlerden uzak duracağım. Aynı şekilde hayır ehlinin hayırlı uygulamalarına tabi olacağım.”

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’den aldığı nebevi eğitim, Hz. Ebubekir’in ve Hz. Ömer’in dönemlerinde elde ettiği birikimlerini bir araya getirerek bir yönetim anlayışı sürdüren Hz. Osman, Hz. Ömer’in şehit edilmesinin ardından gerçekleşen isyanları bastırdı. Yeni yerlere fetihlerde bulundu. 

 İslam topraklarının birliğini parçalamak adına tekrar toparlanma adına girişimde bulunan Rum ve Pers ordularını mağlup etti ve Rum, İran ve Horasan topraklarında fetihleri sürdürdü. 

İslam topraklarının çok geniş bir coğrafyaya yayıldığı bu dönemde, maliye ve idare anlamında genel olarak önceki halifenin uygulamalarına bağlı kalındı. Bu dönemde ilk defa İslam donanması kurularak, deniz aşırı savaşlarda bulunuldu ve Kıbrıs gibi bazı adalar fethedildi. Deniz donanması kurulması, denize yakın bölgelerin dışarıdan gelecek yardımlarının önlenmesini ve denizaşırı yerlerin İslam topraklarına dahil edilmesini sağlamıştır.

İbn Kesir rahimehullah şöyle demiştir: “Allah, onun eliyle birçok bölge ve şehri Müslümanlara açtı. İslam devleti genişledi, Hz. Muhammed’in kurduğu devlet büyüdü, ilahi mesaj doğuda ve batıda yayıldı.”[10]

Zühd ve takvayı hiçbir zaman terk etmeyen Hz. Osman, halifeliği sırasında hizmetçisi ile aynı bineğe bindi ve mescidde koruması olmadan uyudu. Namazlardan sonra halkın sıkıntılarını dinleyerek, onlara yardımcı oldu. Halifeliği süresince maaş almadan halifeliğini sürdürdü.

Kur’an’ın Bir Mushaftan Çoğaltılması

Hz. Ebubekir, Kur’an sayfalarını tek bir mushafta toplamakla İslam ümmetine çok büyük bir hizmette bulundu. Ancak genişleyen İslam toprakları ve bu topraklarda bulunan Arap olmayan topluluklar, sahabenin Kur’an’ı farklı şekilde okuyuşları sebebiyle büyük bir zorluk içerisinde kaldılar. Yaşanan karışıklıklar ve Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anhın teklifiyle sahabe ile istişare eden Hz. Osman, tek Mushaf halinde bulunan Kur’an’ın çoğaltılması fikrini öne sürmüş ve tek mushaftan çoğaltma işlemi yapılması kararı alınmıştır. Ne kadar sayıda olduğu ihtilaflıdır. Kaynaklarımızda 4 denildiği gibi 8 olduğuna dair bilgi de verilmektedir.

Kur’an’ın çoğaltılması yoluyla atılan bu güzel adım ile fitne kapısının kapatılması Müslümanları sevindirmişse de münafıklar bu meselenin çözülmesi karşısında insanları ayaklandırmak istediler lakin bu emelleri boşa çıktı, elhamdulillah. 

Şehid Edilişi

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, bir gün Hz. Ebubekir, Hz. Ömer ve Hz. Osman ile birlikte olduğu bir sırada bulundukları kayanın sarsıntısı üzerine şöyle buyurdu: “Üzerinde bir nebi, bir sıddık ve iki şehit vardır.”[11]

Bir başka rivayette “Ey Osman! Muhakkak ki Allah sana bir gömlek giydirecektir. Onu çıkarmak isteseler de kesinlikle çıkarma.”[12]buyurmuş, Hz. Osman da evinin düşmanlar tarafından kuşatılarak hilafetten el çektirilmeye çalışıldığı gün yanındakilere bu hadisi hatırlatmıştır.

İsyancıların onun Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ve sonraki iki halifeye muhalif davrandığını ileri sürmeleri üzerine “Rasûlullah, Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer vefat edene kadar onlara isyan etmedim ve aldatmadım.” sözleriyle onlara karşılık vermiştir.

Mısır’da fitnenin tohumlarını yeşerten Yahudi olmasına karşın Müslüman kimliğine bürünen Abdullah b. Sebe bu fitnesine, yaptığı suçlarla cezalandırılarak Hz. Osman’a düşman kesilen İslam topraklarındaki kişileri de ekleyerek fitne ateşini büyüttü. Sahabenin önde gelenlerinin kendilerini destekledikleri ve halife adına hatalarının bulunduğu yalan-yanlış mektuplar yazarak etraflarına insanları topladılar.

Hz. Osman bu ateşi söndürme adına onları çeşitli yerlere sürgün ederek terbiye etmeye çalıştı. Onlardan terbiye yoluna girenler olduysa da münafıklar her seferinde bu fitne ateşinin sönmemesi için olanca gayret gösterdi.

Fitne ateşi büyüyerek Medine’nin hac sırasında insanların azaldığı bir zaman seçilerek, Medine’ye sahabe davetiyle geldikleri yalanıyla geldiler. Yaklaşık 1000 kişilik bu gruba böylece müdahale edilmedi.

Kendilerine hiçbir destekçi bulamadılar ve Hz. Osman’ın etkileyici konuşmasıyla geri gitme kararı aldılar. Ancak fazla uzaklaşmadan isyan edenlerin öldürülmesi kararını bildiren sahte bir mektup ile Medine’ye ulaşan isyancılar halifenin evini kuşattılar.

Onları öldürecek bir orduya sahip olmasına rağmen kan dökülmeme kararlılığını sürdüren Hz. Osman, sahabenin duruma kılıçla karşılık verilmesi teklifini reddetti. 

İsyancıları geri çevirmeye yönelik gayretleri takdire şayan olan Hz. Osman “Kılıç kullanarak Muhammed ümmetinden O’na ilk muhalefet eden kişi olmam” sözünü yerine getirmeye çalıştı. 

Kuşatmanın sürdüğü 40. günün sonunda Hz. Osman uyuduğu bir sırada rüyasında Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’i gördü. Yanında Hz. Ebubekir ve Hz. Ömer vardı. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem “Buyur yanımıza Ey Osman” dedi.[13] Hz. Osman’ın şehit edileceği gündü ve o oruçluydu.

Saldırganlar evine saldırdılar ve ilk saldırı püskürtüldü. O esnada namaz kılıyordu. Hz. Osman, ısrarla kan akmamasını söyledi. Ardından tekrar saldırı sürdürüldü ve Hz. Osman Kur’an okur halde saldırılınca kendini korumak amacıyla elini uzattığında elini kestiler, ardından da onu h.35 (m.656) senesinde Cuma sabahında şehit ettiler. Onu şehit edeni Hz. Osman’ın hizmetçilerinden biri öldürdü.[14]

Şehit edilince kanı Kur’an’ın şu ayeti üzerine damladı: “Onlara karşı Allah sana yeter. O, işitendir, bilendir.” (Bakara, 137). Temiz bedeni, ölümün sessizliğiyle huzur içinde yere uzanırken, onun en yakın arkadaşı ve yoldaşı, Allah’ın Kitabı olmuştu…

Kur’an’ın arkadaşlığına ve yoldaşlığına ondan fazla kim lâyık olabilir ki…?

Kur’an’ı tek Mushaf hâline getiren, koruyan ve onun uğrunda kendini feda eden o değil miydi…?[15]

Sad b. Ebi Vakkas radıyallahu anh’a Hz. Osman’ın şehit edildiği haberi ulaştığında şöyle dedi: “Allah’ım! Onları pişman et, rezil et, perişan et, kahreyle.”[16] Bu beddua tutmuş ve başta Abdullah b. Sebe gibi olayın baş müsebbipleri öldürülmüştür.

Hz. Osman’ın kararlılığı şu hikmetli davranışı göstermektedir: “Şayet halifeliği bırakmasını isteyenlerin talepleri doğrultusunda hareket etseydi, halifelik makamı yeryüzünde fesat için yarışanların elinde bir oyuncak haline gelecekti. Buna bağlı olarak karmaşa alıp başını gidecek, ülkenin düzeni bozulacak, hakimler ve valiler arasında mücadele başlayacaktı. Hz. Osman’ın bu tavrı, İslam tarihi içerisinde uzun vadede etkili olmuştur.”[17] Öte yandan Hz. Osman’ın şehit edilmesi, İslam düşmanlarının cesaretlenmelerine ve tekrar isyan içerisine girmelerine ortam hazırlamıştır.

Toplumların tarihinde büyük olaylar yaşanması Allah’ın kanunlarındandır. Allah toplumları çeşitli şekillerde imtihan etmektedir. Hz. Osman’ın şehit edilmesi de bu imtihanlardandır. Hz. Osman’a atılan iftiralardan bazılarına değinerek bu güzel insanı anlatmayı sonlandıralım:

1. Devlet hazinesinden akrabalarına mal vermesi ve israfçı davranması;

İslam düşmanlarının asılsız iftiraları arasında yer alan bu iddia sahipleri, onun mali olarak zenginliğini unutmuş olmalılar. Onun zenginliği ve halifelik öncesi hayatıyla zıt düşen bir durumu öne sürmekteler.

İslam’ın genel emirleri arasında yer alan akrabayı gözetme adına kendi malından vermesi ve bu hayırdan mahrum kalmama adına yaptığı harcamaları, itham olarak kullanmaktalar. 

Aralarında sahabenin önde gelenlerinin bulunduğu bir dönemde bunu yapması ve sahabelerinde bu duruma itiraz etmemesi olacak şey değildir. Sahabeden böyle bir rivayet aktarılmamıştır.

2. Yumuşak huylulukla itham edilmesi;

Yumuşak huyluluk, İslam’ın öğrettiği güzel ahlak gerekliliklerindendir. Ancak düşmana fırsat verecek yumuşak huyluluk, yanlıştır. Hz. Osman da müminlere karşı yumuşak huylu, kafirlere karşı fetihler yapan bir kimsedir. Onun yumuşak huyluluğunu ancak onu hakkıyla tanımayan ve İslam’a düşman kimseler farklı şekilde yorumlarlar.

3. Hz. Osman’ın haksızlıkla hilafete geçtiği iddiası;

“Hilafet Hz. Ali’nin hakkıdır. Hz. Osman onu haksızlıkla elde etmiştir.” 

Sahabenin ittifakıyla seçilen ve yaklaşık 12 yıllık hilafetinde sahabenin önde gelenlerinin bulunduğu bir zamanda bu iddiayı öne süren bir topluluğun ortaya çıkması acayiptir. Bu çürük iddia karşısında söylenecek bir söz dahi yoktur. Gerçekler ve fiiliyatta yaşananlar, bu durumun tam tersini göstermektedir.

4. Sahabenin bir kısmının, öldürülmesine razı olduğu yalanı;

Tarihi kaynakların bazılarında Hz. Ali’nin ve Ammar b. Yâsir gibi bazı sahabilerin Hz. Osman’ın şehit edilmesine destek verdiği yönünde bâtıl iddia ve yalanlar aktarılmıştır. 

İbn Kesir rahimehullah şöyle diyor: “Sahabenin bir kısmının Hz. Osman’ın öldürülmesine razı olduğu yönündeki iddialar yalan ve iftiradır.”[18]

Ebu Bekre radıyallahu anh şöyle demiştir: “Gökten düşüp parçalanmam, benim için Hz. Osman’ın öldürülmesi olayına katılmamdan daha iyidir.”

Ka’b b. Mâlik radıyallahu anh şöyle demiştir:

“Yazıklar olsun! Yapılanlar dağları sarsmıştır.

Halife katledilmiştir…

Varacakları yer ateştir halifeyi, peygamberin damadı iffetli insanı öldürenlerin.

Tahammül, yumuşaklık ve hayırseverlik onun vasıflarındandır.”[19]

“Söylenmedik ne bir yalan, atılmadık ne bir iftira bıraktılar… Maksatlarına ulaşma uğrunda her yolu denediler, her sözü söylediler…”[20]  


[1]. Ebu Nuaym, Hilyetü’l-Evliyâ, c.1, s.60-61.

[2]. “Kim Rûme Kuyusu’nu alırsa, cennette kendisine bu kuyudan daha güzel bir kuyu verilecektir.” (Buhârî, 2778)

[3]. Tirmizî, 3785.

[4]. Halid Muhammed Halid, 5 Raşid Halife, Beka Yayınları

[5]. Müslim, 2402.

[6]. Müslim, 2401.

[7]. İbn Sa’d, Tabakat, c.III, s.63.

[8]. Halid Muhammed Halid, 5 Raşid Halife, Beka Yayınları

[9]İbn Sa’d, Age, c.3, s.339.

[10]İbn Kesir, el-Bidâye ve’n-Nihâye, c.VII, s.216.

[11]Buhârî, 3697.

[12]. Ahmed b. Hanbel, Fedailu’s-Sahabe, 1/605.

[13]. İbn Sa’d, c.3, s.75.

[14]Taberi, Tarih, c.5, s.406-407.

[15]. Muhammed Halid, s.?

[16]Taberi, Age, c.5, s.407-408.

[17]Ali Muhammed Sallâbî, III. Halife Hz. Osman: Hayatı, Şahsiyeti ve Dönemi, Ravza Yayınları, s.111.

[18]İbn Kesir, c.VII, s.207.

[19]. İbn Kesir, c.VII, S.206.

[20]Muhammed Halid