Teravih Namazı

 Serbest Köşe – İbrahim Özpolat / 2014 Haziran / 19. Sayı

Allah’ın İsmiyle…

Hamd, Şari-i hakim Allah azze ve celle’ye, salât-ü selâm kutlu nebi Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem efendimize olsun.

Sözlükte “rahatlamak, dinlenmek” anlamındaki teravihe kelimesinin çoğulu olan teravih, Ramazan ayına mahsus olmak üzere yatsı namazından sonra kılınan namazı ifade eder. Hadislerde “kıyam-u şehri Ramazan” (Ramazan ayı namazı) veya “ihya-u leyâli Ramazan” (Ramazan gecelerinin ihyası) diye anılan bu namaza dört rekatte bir dinlenme amacıyla biraz oturulduğundan (teravihe) teravih denmiştir. Zaman içinde, her bir tervihayı oturup dinlenmek yerine zikir ve salâvat gibi nafile ibadetlerle değerlendirme veya ara vermeden namaza devam etme şeklinde uygulamalar ortaya çıkmıştır.

Ramazan ayının İslam dininde ayrı bir yeri ve önemi vardır. O, orucuyla, iftarıyla, mukabelesiyle, sahur ve itikâfı ile Mü’minlerin aşk ve iştiyak ile maşuklarına ibadete koştukları bir aydır. Cennet kapılarının ardına kadar açıldığı, rahmet ve mağfiret ikliminin her bir yanı kuşattığı, şeytanların zincire vurulduğu mübarek ve kutlu ay…

Bu ayı diğer aylara üstün kılan bir husus vardır ki o da gündüzünde insanları kudsiler mertebesine çıkartan orucun, gecesinde takva yudumlamaya sevk eden teravih namazının meşru kılınmasıdır. Teravih namazı, İslam’ın şiarlarından sayılmaktadır. Şiarı Müslümanlığın sembolü, işaret ve alamet-i farikası demektir. Şiarın bulunduğu yerde İslam’dan söz etmek mümkün iken bulunmadığı yerde şüphe ve ihtimal dairesinde hareket edilir. Cuma namazı, bayram namazları ve kurban kesmek İslam’ın diğer şiarlarına örnek verilebilir. Ebu Hureyre radıyallahu anhu’nun rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmuştur: “Kim Ramazan da inanarak ve sevabını Allah’tan bekleyerek kıyam ederse (teravih namazı kılarsa) geçmiş günahları bağışlanır.”(1)

Teravih namazının vakti, yatsı namazının arkasından fecre kadar geçen süredir. Vitirden sonra kılınması caiz olmakla birlikte uygulamada vitirden önce kılınmaktadır. Hanefiler ve Şafiilere göre teravihin gecenin ilk üçte birlik dilimine veya yarısına ertelenerek kılınması müstehaptır. Hanbeliler ise gecenin ilk vaktinde kılınmasını daha faziletli görmüşlerdir. Teravih namazının eda edilmesi için ezan ve kamet getirilmez; kılamayan kişinin kaza etmesi gerekmez.

Hz. Aişe radıyallahu anha’nın rivayet ettiği hadiste Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bir Ramazan gecesi ashabı ile birlikte namaz (Teravih) kılmıştır. Ertesi gün duyulunca cemaat artmış, namaz (Teravih) yine beraber kılınmıştı. Üçüncü gece cemaat daha da çoğalmış yine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem hanesinden çıkıp namazı ashabıyla kılmıştır. Ancak dördüncü gece cemaat mescide sığmayacak derecede çoğalınca, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem yalnız yatsı namazını kıldırarak hanesine çekilmiş, namaz için çıkmamış ve sabah namazına kadar bekleyen cemaate namazdan sonra şöyle söylemiştir: “Sizin durumunuzu (teravih için beklediğinizi) biliyorum fakat üzerinize farz olur da edasından aciz kalırsınız diye korktum.”(2)

Hz. Aişe radıyallahu anha rivayet ediyor: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, (gece namazı olarak) ne Ramazan’da ne de Ramazan dışında on bir rekâttan fazla namaz kılmış değildir.(3)

Ebu Zerr radıyallahu anhu rivayet ediyor: Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ile birlikte Ramazan orucunu tuttuk. Ramazan’ın bitimine yedi gün kalıncaya kadar Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bize hiçbir gece farzdan başka namaz kıldırmadı. (Yatsı namazını kıldırır sonra hanesine giderdi.) Ayın yirmi üçüncü gecesinde ise gecenin üçte biri geçinceye kadar bize (teravih) namazı kıldırdı. Ramazan’dan altı gece kalınca (Ramazan’ın yirmi dördüncü gecesi) bize namaz kıldırmadı. Ramazan’dan beş gece kalınca (yirmi beşinci gece) gecenin yarısı geçinceye kadar bize namaz kıldırdı. Ben dedim ki, Ya Rasulallah! Gecenin geri kalan yarısında da namaz kıldırsaydınız (bizim için daha hayırlı olurdu.) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem cevap olarak: “İman, namazı bitirinceye kadar onunla namaz kılmak bütün geceyi namazla ihya etmeye denk gelir” buyurdu.

Ramazan’dan dört gece kalınca (yirmi altıncı gece) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bize namaz kıldırmadı. Gecenin üçte biri geçinceye kadar beklemiştik. Ramazan’dan üç gece kalınca (yirmi yedinci gece) Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem ehlinin kadınlarını ve ashabını topladı. Bize bütün gece namaz kıldırdı ki, biz sahuru kaçıracağız zannettik. Bundan sonra Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem Ramazan’ın geri kalan gecelerinde bize namaz kıldırmadı.(4)

Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin ahirete irtihalinden sonra Hz. Ebubekir radıyallahu anhu ve kısmen Hz. Ömer radıyallahu anhu döneminde teravih namazı Asr-ı saadette olduğu gibi münferiden kılınmak suretiyle devam etmiştir. Bilahare cemaatle kılınmaya başlanmıştır. Urve’nin Abdurrahman bin Abd el-Kâri’den rivayetine göre Abdurrahman şöyle anlatmaktadır: Bir Ramazan gecesi Ömer bin Hattab ile birlikte mescide çıkmıştık. Mescitte halk ayrı ayrı yerlerde münferiden namaz (teravih) kılıyorlardı. Kimi kendi başına yalnız namaz kılıyordu, kimi de ardında birkaç kişilik cemaatle namaz kılıyordu. Ömer, öyle zannediyorum ki, bunları bir imamın arkasında toplarsam daha iyi olacak, demişti. Ertesi gece olunca Ömer, Ubey bin Kab’ı imam tayin edip cemaati onun arkasında topladı. Böylece namaz (teravih) toplu bir halde cemaatle kılınmış oluyordu. Başka bir gece yine Ömer ile birlikte mescide çıkmıştım. İnsanlar (teravih) imamları Ubey bin Kab ile birlikte namaz kılıyordu. Ömer bin Hattab, halkın huzur ve huşu içerisinde namaz kıldığını görünce, bu ne güzel yenilik oldu, diyerek sevincini izhar etti.(5)

Teravih namazı Hanefi, Şafii, Hanbeli ve Maliki mezhebinin bir görüşüne göre yirmi rekâttır. Bu görüşün delili Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin teravihi teşvik etmiş olması ve yukarıda geçtiği üzere sahabeye Ramazan’ın bazı gecelerinde namaz kıldırması ile Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’den sonra onun yolundan giden Râşid halifeler döneminde teravihin yirmi rekât olarak kılınmasıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem  kavli olarak teravihin rekât sayısını muayyen bir şekilde belirtmemiştir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin sünnetine oldukça bağlı ve düşkün olan sahabenin yirmi rekatten de kılınabileceği ve hatta sünnet olduğunu göstermektedir.

İmam Nevevi, Teravihin âlimlerin icması ile sünnet olduğunu vurguladıktan sonra mezheplerine göre yirmi rekât olduğunu ifade etmiştir.

Beyhaki’nin Sünen’inde Sâib bin Yezid’den rivayet ettiğine göre şöyle demiştir: Biz, Ömer bin Hattab zamanında yirmi rekât teravih ile vitir kılardık. Nevevi, bu eserin isnadının çoğunluğunun bu görüşte olduğunu, Hz. Ömer ve diğer sahabelerden de teravihin yirmi rekât olarak rivayet edildiğini söylemekte ve Sevri, İbn-ul Mübarek ve İmam Şafi’ninde bu görüşte olduğunu vurgulamıştır.

Hz. Ömer radıyallahu anhu döneminde teravihin on bir rekât olarak kılındığı şeklinde bir rivayet de mevcuttur.(6) Ancak Buhari şerihlerinden İbni Hacer, dört halife devrinde kılınan teravihin yirmi rekât olduğunda ashabın icması olduğunu vurgulamış ve teravihin Hz. Ömer radıyallahu anhu devrinde on bir rekât olarak kılındığını ifade eden hadis hakkında “yalnız İmam Malik’in Sâib bin Yezid’den rivayet ettiği on bir rekât rivayeti vardır ki, bu da Hz. Ömer radıyallahu anhu devrinde teravihin cemaatle kılınmaya başlandığı ilk günlere aittir” demekte ve devamla “teravihin kesinlikle yirmi rekâtta karar kıldığı” ifade etmektedir.

Hakkı batıldan, sünneti bid’atten ayırmak hususunda müstesna kudreti ve din hususunda üstün derecedeki dikkati, isabetli görüş ve ictihadıyla müsellem olan Hz. Ömer radıyallahu anhu şer’i bir konuda kaynak olmaya değer bir kabiliyettir. İmam Ebu Hanife şöyle söylemiştir: Teravih namazı hiç şüphesiz bir sünneti müekkettir. Hz. Ömer radıyallahu anhu, bu namazın yirmi rekât olarak kılınmasını ne kendi ictihadıyla ne de sırf kendi düşüncesinden çıkartmış değildir. O, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde cari olmayan bir din meselesini ihdas edip ortaya koyan bir bid’atçi değildir. Elbette Hz. Ömer, bunu kendisine malum olan dinin bir asıl kaynağına ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin bir tavsiyesine dayanmıştır.

Teravihin sekiz rekât olduğunu söyleyenler de vardır. Bunların delillerinin başında Hz. Aişe radıyallahu anha’nın “Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ne Ramazan’da ne de Ramazan dışında on bir rekatten fazla kılmazdı” rivayeti gelmektedir. Bu rivayetin tahrici ve sahih olduğu daha önce geçmiş idi. Diğer bir delil ise Hz. Cabir radıyallahu anhu’dan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin Ramazan’da sekiz rekât ve vitir namazı kıldırdığı rivayetidir ki bu rivayetin senedinde Yahya bin Main’e göre münkeru-l hadis, Ebu Davud ve Nesai’ye göre metruk olan ise bir cariyenin bulunması sebebiyle rivayet mualleldir.

Teravihin sekiz rekât olarak kılınmasının sünnet olduğu kabul edilir olmasıyla birlikte, sekizin üstünün sünnet olmayacağı ve hatta kılınmasının doğru olmadığı şeklinde uç bir görüş takınmak müsellem değildir. Zira Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem, yukarıda da belirttiğimiz gibi teravihin rekâtları için aşılması caiz olmayan muayyen bir şeyi belirtmiş değildir. Aksine namaza teşvik etmiş ve hatta sahura kadar ashabına namaz kıldırmıştır. Hz. Aişe radıyallahu anha’nın tek hadisini baz alarak diğer rivayetleri yok saymak kabul edilir bir bakış açısı değildir.

İmam Suyuti şöyle söylemiştir: Bu meseleyle alakalı gerek sahih gerekse de hasen hadisleri inceleyen kimse, belli bir adet ile tahsis etme olmaksızın, mutlak manada teravihe teşvik edildiği sonucuna varacaktır.

Hanefilerden İbnu-l Hümem teravihin yirmi rekât olduğunu, bunun sekizinin sünnet, geriye kalanın ise müstehap olduğu görüşüne gitmiştir.

İmam Malik’in meşhur olan görüşüne göre teravih otuz altı rekâttır. İmam Malik’in bu husustaki delilleri ise Medine ehlinin amelidir. Onun döneminde Medine’de taamülde olan bu olduğundan dolayı Medine ehlinin amelini delil kabul etmiş ve teravihin otuz altı rekât olduğunu söylemiştir.

İbn Teymiyye şöyle söylemektedir: Ramazan gecelerini ihya etme hususunda efdaliyet şahısların durumlarına göre farklılık arzeder. Şayet onların uzun uzun kıyam yapmaya durumları müsait, güçleri de yetiyorsa bunlar hakkında faziletli olan uzun kıraatle birlikte namazı on rekât olarak kılmalarıdır. Nitekim Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem gerek Ramazan gerekse de Ramazan dışında genelde on rekât gece namazı kılardı. Şayet uzun kıraatle namaz kılmaya durumları uygun değil, güçleri de yetmiyorsa, bu durumda daha faziletli olan kısa kıraatle birlikte yirmi rekât olarak namazı eda etmeleridir. Bu, Müslümanların çoğunluğunun uyguladığı ve on kısa rekât ile kırk rekât arasında vasat olana uymaktır. Şayet kişi kırk rekât veya daha fazla kılmak isterse, bu da caizdir. Bunların hiç birisi mekruh sayılmaz. Her kim Ramazan’da kılınan namazla alakalı Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’den mahdut bir rekât sayısı olduğunu ve bu sayıya arttırma veya eksiltme yapılmayacağını iddia ederse hata yapmış ve doğruyu ıskalamış olur.

———————————————-

1. Buhari; Salâtu’t-Teravih 1, Müslim; Salâtu’l Müsafirin 25.

2. Buhari; Salâtu’t-Teravih 1 Müslim; Salâtu’l Müsafirin 25.

3. Buhari; Salâtu’t-Teravih 1 Müslim; Salâtu’l Müsafirin 17.

4. Ebu Davud; Salâh 316, İbni Mâce; İkametu’s Salâh 173, Şuayb El-Arnavûti sahih olduğunu söylemiştir.

5. Buhari; Salâtu’t-Teravih 1, Muvatta; Salâh fî Ramazan 2.

6. Muvatta: Salâh fî Ramazan 2.