Suriye Cihadı ve Bir İç Muhasebe

Gündem – Nedim Bal / 2014 Şubat / 15. Sayı

Emperyalist Hristiyan alemi ve Siyonist Yahudiler son 200 yıldır aç köpeklerin yemek kaplarının başına üşüştükleri gibi Müslümanların topraklarına üşüşmüş, idarelerini, birliklerini, kutsallarını hedef almış, kuvvetlerini kırmış, namuslarını kirletmiş, şeref ve izzetleri ile oynamış ve ruhlarını köleleştirmişlerdir.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Anadolu’da tam 15 haçlı devletin ordusuyla savaşmış 100 binlerce şehit vererek Allah’ın izni ile zafere ulaşmıştır. Fakat gelin görün ki savaş meydanında kazanılan istiklal mücadelesi; siyasi oyunlar, entrikalar ve hainliklerle masa başında kaybedilmiştir. Savaşanların uğruna canlarını verdikleri yüce İslam şeriatı (Allah’ın hükümleri) bu ülkede yasaklanmış, binlerce insan devrim kanunları, ilke ve inkılaplar uğruna darağaçlarında pervasızca asılarak şehit edilmişlerdir.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Afganistan’da ayağa kalkmış, önce İngilizlerle 50 yıl , sonra Ruslarla 20 yıl savaşmış, şimdi ise, Amerika ve 19 devletin askeri kuvvetlerine karşı tam 13 yıldır İslami  direnişin mücadelesini vermektedir. Allah’a yüzbinlerce şehit sunmuş ve halen sunmaktadırlar.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Filistin’de ayağa kalkmış ve dünyanın en büyük fitnesi olan Yahudi İsrail devletine karşı ümmetin yüz akı olmuş, binlerce şehit vermiş ve halen vermektedirler.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Dağıstan’da Şeyh Şamil ile birlikte Çarlık Rusya’sına karşı ayağa kalkmış binlerce şehit vermiş ve halen vermektedirler.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Mısırda Hasan el Benna, Seyyid Kutub, Abdulkadir Udeh, Halid El İslambuli ve on binlerce Müslümanla beraber  ayağa kalkmış, binlerce şehit vermiş ve halen vermektedirler.

Bu ümmetin temiz, özgür ve şerefli ruhu, Somali, Keşmir, Burma, Ogadin, Özbekistan,Türkistan, Libya ve Irak`ta zalim, tağut ve münafık yönetimlere karşı ayağa kalkmış , binlerce şehit vermiş ve halen vermektedirler.

İşte bu noktada şunu iyi bilmek gerekir ki, Suriye cihadı; toprakları işgal edilmiş, kaynakları sömürülmüş, şeref ve izzetleri ellerinden alınmış, kadınları ve kızları gözleri önünde tecavüze uğramış, onurları kırılmış, bedenleri en vahşi işkence yöntemleriyle parçalanmış, ruhları köleleştirilmiş bu ümmetin; DİRİLİŞ, DİRENİŞ ve KURTULUŞ mücadelesinin bir parçası ve devamıdır.

Bu sebeple, Suriye İslami Direnişi çok önemlidir. Maalesef İslami kamuoyunun da yakından takip ettiği gibi Suriye’de ümmetin İslami direniş ve diriliş mücadelesi şu günlerde çok tehlikeli bir dönüm noktasından geçmektedir.

Bizler bu fitne ateşine benzin dökmekten ve fitne ateşini daha da kuvvetlendirmekten Allah’a sığınırız. Fakat bizlerin şuan çok yakın olarak hissettiği, an be an yaşadığımız bu olaylar karşısında ibret almak, kendimize yönelik öz eleştiri yapmak, hatalarımızı tespit etmek, bazı hakikatlere işaret ederek   nasihatleşmek Müslüman olmamızın bir gereğidir.

Haçlı Hristiyan alemi ve Yahudilerin İslam toprakları ve Müslümanlar üzerinde oynadıkları şeytani oyunlardan ve maalesef biz Müslümanların kendi hatalarından kaynaklanan sebeplerden dolayı, içine düştüğümüz perişanlık, zillet ve mağlubiyetten bazı dersler çıkarmamız gerekmektedir.

Son günlerde, mübarek Şam topraklarında yaşanan üzücü hadiselerden sonra bu dersleri çıkarmak ve nasihatleşmek artık kaçınılmaz olmuştur.

SURİYE İSLAMİ DİRENİŞİNDEN ÇİKARACAĞIMIZ DERSLER

Fitnenin Sebeplerini Ortadan Kaldırın

Müslümanların birliğini bozan, güçlerini zayıflatan, onları düşmanlarının karşısında zelil ve çaresiz bırakan “fitnenin” ortadan kaldırılabilmesi için, önce kimlerin, hangi düşünce ve davranışların fitneye sebep olduğunu bilmemiz gerekir.

Her Duyduğumuz Habere İtibar Etmeyin

Allah (azze ve celle) Kuran-ı Kerim’de şöyle buyuruyor; “Ey iman edenler! Eğer bir fâsık size bir haber getirirse onun doğruluğunu araştırın. Yoksa bilmeden bir topluluğa kötülük edersiniz de sonra yaptığınıza pişman olursunuz.” (Hucurat, 6)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyuruyor; ”Duyduğunuz herşeyi söylemek size yalan olarak yeter” (R. Salihin)

Şanı yüce olan Allah, Müslümanlara duydukları her habere kesin doğruymuş gibi inanmalarının büyük bir gaflet olduğunu bildirirken, Rasulullah (sav) doğruluğu ya da yanlışlığı araştırılıp kesin kanaat oluşmadan her duyulan sözü bir başkasına aktarmanın kişiye yalan günahı olarak yeteceğini haber verirken, gayet sağlıksız ve şüpheli olan internet haberciliğine dayanarak, önlerine koyulan resim, video ve yazılar üzerinden; kişiler, gruplar ve olaylar hakkında hüküm veren Müslümanlar DİN’LERİNE hizmet ettiklerini mi sanıyorlar?

İslam düşmanlarının; Müslümanlar arasındaki birliği, huzuru, kardeşliği bozmak, kuvvetlerini zayıflatmak  ve halkların desteğini kesmek amacıyla  teknolojik üstünlüklerini ve gelişmiş istihbarat birimlerini kullanarak çok rahat bir şekilde yalan yanlış bir sürü belge, video, döküman hazırlayabileceklerini ne kadar çabuk unutuyoruz! Her gün, her akşam yalanlanan yüzlerce haber okumuyor musunuz?

Bizler bu sözlerimizle Suriye’de herhangi bir grubu veya grupları temize çıkarmıyoruz.Onlar masum ve suçsuzlardır demiyoruz. Fakat adaletin ve hakkaniyetin gereği bu şahitliği yapmak zorundayız. Öte yandan hangi Müslümanın, hangi grubun kasıtlı veya kasıtsız eli masum ve mazlum insanların kanına bulaşmışsa onların top yekün karşısında olmamız da Allahın bize yüklediği İslami görevlerden biridir. “Eğer müminlerden iki gurup birbirleriyle vuruşurlarsa aralarını düzeltin. Şayet biri ötekine saldırırsa, Allah’ın buyruğuna dönünceye kadar saldıran tarafla savaşın. Eğer dönerse artık aralarını adaletle düzeltin ve (her işte) adaletli davranın. Şüphesiz ki Allah, âdil davrananları sever.” (Hucurat, 9)

Fitne Dönemlerinde Dillerinizi Tutun

Allah (azze ve celle) şöyle buyuruyor; “Bir de öyle bir fitneden sakının ki o, içinizden sadece zulmedenlere erişmekle kalmaz (herkese bulaşır ve hepsini perişan eder). Biliniz ki, Allah’ın azabı şiddetlidir.” (Enfal, 25)

Rasulullah (sallallahu aleyhi ve sellem) şöyle buyurdu; “insanlar öyle aldatıcı yıllar görecektir ki, o yıllarda yalancılar doğru, doğru insanlar ise yalancı zannedilecek, haine güven duyulacak güvenilir insana ise hainsin denilecek.O zamanlarda bozuk insanlar halkın idarecisi olacaklar.”

“Kıyametten önce karanlık gecenin parçaları gibi fitneler vardır. Kişi o fitne döneminde mümin olarak sabaha ulaşır akşama kâfir olur. Mümin olarak akşama ulaşır fakat kâfir olarak sabahlar. O fitne zamanında oturan ayakta durandan hayırlıdır. Yürüyen koşandan hayırlıdır. Öyle ise yaylarınızı kırın, kılıçlarınızı taşa vurun. Sizden birinizin evinize girerlerse siz Hz. Adem’in iki oğlundan hayırlı olandan olun.” (Ebu Davut, Tirmizi)

Tozun dumana karıştığı ve göz gözü görmediği zamanlarda, kişi arkadaşına yardım edeyim derken elindeki çubuğu arkadaşının gözüne sokarmış.

Fitne/karışıklık zamanlarında en iyi yardım; onun bunun haklılığı veya haksızlığı hususunda, delilsiz olarak ileri geri konuşmak değil, taraflara Allah’ı, adaleti ve  ahireti hatırlatmaktır. Tarafların hakka dönmeleri hususunda gayretli olmaktır. Doğruluğu kesinleşmeden yaydığımız her haber, fitneye dillerimizi bulaştırmaktır.

İslam’ın Öncelikli Meselelerini ve İhtilaf Ahlakını Öğrenin

Değerler, hükümler, ameller, yükümlülükler, şeriat  nezdinde derece bakımından birbirinden farklıdır. Bunlardan büyük olanı olduğu gibi küçük olanı da vardır. Bunlar içinde asli olanı olduğu gibi fer’i olanı da vardır. Yine bunlar içerisinde şart olanlar olduğu gibi tamamlayıcı olanlar da vardır. Bir amelin diğer amele üstünlüğü vardır.

“Müminlerden -özür sahibi olanlar dışında- oturanlarla, malları ve canlarıyla Allah yolunda cihad edenler bir olmaz. Allah, malları ve canları ile cihad edenleri, derece bakımından oturanlardan üstün kıldı. Gerçi Allah hepsine de güzellik (cennet) vadetmiştir; ama mücahidleri, oturanlardan çok büyük bir ecirle üstün kılmıştır.” (Nisa, 95)

“Siz hacılara su vermeyi ve Mescid-i Haram’ı onarmayı, Allah’a ve ahiret gününe iman edip de Allah yolunda cihad edenlerin imanı ile bir mi tutuyorsunuz? Halbuki onlar Allah katında eşit değillerdir. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez.” (Tevbe 19)

Bir amelin diğer bir amelden, bir meselenin diğer bir meseleden daha önemli olduğu inceliğini ayırt edemeyen, bu konulara ilim ve hikmetle yaklaşmayan Müslümanların, ne akidede ne de amelde birliği sağlamaları mümkün değildir.

İşte bu noktada şu soruyu sormamız gerekir. Genelde dünyada özelde ise Türkiye’de kaç İslami cemaat, fertlerini bu hususlarda yeterli derecede eğitiyor? İslami eğitim programları içerisinde “İslam’ın öncelikli meseleleri” diye bir şey var mı?

Cemaatler; gerek liderlik, gerek metot, gerekse eğitim programları açısından birbirinden farklı ve ayrı çalışmalar yapsalar dahi, hangi noktalarda ortak çalışmalar yapabilir ve hangi amaçlar doğrultusunda safları birleştirebilirler?

Bu ve benzeri sorular sorulmadıkça ve cevapları; nefsin, kişilerin, cemaatlerin önceliğine göre değil de şeriatın önceliğine göre verilmedikçe, Müslümanlar arasında bir vahdetin gerçekleşmesi mümkün gözükmemektedir. Dolayısıyla tüm İslami coğrafyalarda bugün ise Suriye’de baş gösteren fitne ve sıkıntılar bu günün değil, İslami cemaatlerin geçmişten beri gelen eksik, yanlış, ve ciddiyetsiz eğitim programlarının bir neticesidir. Değerli Şehit Seyyid Kutub’un (Allah ona rahmet etsin) şu veciz sözünü hatırlamamak mümkün değil “Nefis ile mücadeleden zaferle çıkamayanlar, savaş meydanlarında asla muzaffer olamazlar.”

Evet. Şuan Suriye’deki İslami öncelik; kan içici, işkenceci, tecavüzcü sosyalist Esed rejiminin ve bu zulümlerde ona en büyük desteği veren Hizbullat ve İran’ın zulmünü ortadan kaldırmaktır.

Müslümanlar kendi aralarında bu tür ihtilafları, şer cephesinin zulmü ortadan kalktıktan sonra konuşmaları ve çözmeleri gerekmektedir. Hiç kimse Suriye’deki grupların şu anki halini kınamasın. Çünkü şuan; can, mal ve ırz imtihanının pek şiddetli olmadığı bu ülkede bile, güç ve kuvveti eline geçiren cemaatlerin,  başka cemaatleri  ezdiği ve yok etmeye çalıştığı görülmüyor mu? Başkalarının kusurlarını araştırıp duranlar, bunları dilleri ve elleri ile ifşa etmekten zevk alanlar kendi kusurlarını görmezmiş.. Allah bizleri muhafaza etsin…

Hristiyan,Yahudi Ve Müşriklerin Sebep Olduğu Fitneleri Unutmayın

Müslümanların arasında çıkan fitnelerin en büyük sebeplerinden biri de İslam düşmanlarının, İslam dinini ve Müslümanları yok etmek için yüzyıllardır haince kurdukları tuzak ve oyunlardır. Başta İngilizler olmak üzere Hristiyan Amerika ve Avrupa, Yahudi İsrail, komünist Rusya ve Çin; İslam coğrafyaları üzerinde itikadî, ilmi, iktisadi ve ahlaki çöküşü hızlandırmak, Müslümanlar arasındaki birlik ve beraberlik ruhunu bozmak, fitne ateşini tutuşturmak için açık-gizli örgüt ve teşkilatlar kurarak; kısa,orta ve uzun vadeli planlar doğrultusunda çalışmışlardır.

Bu çalışmaların temeli ise; ilgili alanlarda etkin olan ve toplumun örnek alacağı insanlar yetiştirmektir. Öyle ki bu yönde gerek Osmanlı, gerek cumhuriyet Türkiye’sinde gerekse diğer İslami coğrafyalarda birçok imam, müftü, vaiz yetiştirilmiş yine birçok cemaat, örgüt, tarikat, tekke ve zaviyeler kurulmuştur.Müslümanlar arasında birliğin, hoşgörü ve sevginin ortadan kaldırılabilmesi için fıkhi ve itikadi ihtilaflar maksatlı olarak gündemde tutulmuştur.Ayrıca karşı cemaat mensupları kaçırılmış, bir kısmı öldürülmüş ve suçu diğer cemaat mensupları üzerine yıkmışlardır.

Özellikle sıcak çatışmaların olduğu,ölümün her an kol gezdiği bölgelerde bazı küçük veya büyük gruplara sızarak kardeşi kardeşe düşürecek katliamlara imza atabileceklerini unutmamak gerekir.Ayrıca Suriye ve diğer sıcak çatışmaların olduğu bölgelerde kendilerine İslami kavramları isim olarak seçen ve ellerine silah alarak meydana çıkan, asıl hedefleri ise; kargaşadan faydalanarak hırsızlık, gasp, tecavüz, kara borsacılık yaparak ve bu yolla zengin olmak isteyen hain grupları da unutmamak gerekir.Bu tür gruplar kendilerine engel olan İslami direniş gruplarını yer yer Esad’a, İran’a, Amerika’ya ispiyonlamış ve bir çok Müslümanın şehadetine sebep olmuşlardır. Şuan Suriye’de İslami görünümlü bu tür münafıkların sebep olduğu bir çok çatışma mevcuttur.

İslam dininin ebedi düşmanları olan; İsrail, İngiltere, ABD, Avrupa ve onların kuyruğuna takılan ulus ve mezhep çıkarlarından başka bir derdi olmayan İran’ın, Müslümanların birliğini, bütünlüğünü, kardeşliğini bozmaya, kuvvetini parçalamaya yönelik haince planlarını unutmayalım.

Müslümanlar kendi içlerindeki bu hainleri ayıklayabilmek için yapmaları gereken tek şey; kendi insanlarını peşinen savunmak, onları hemen korumaya almak, suçsuz ve masum ilan etmek, onlara dokunmayı savaş sebebi kabul etmek değil, haklarında bu tür iddialar olan kimselerin tarafsız ve şer’i bir mahkemede yargılanması, delillerin ortaya konması, adaletli bir hükmün çıkması için çaba harcamak ve mahkemeden çıkacak olan karara tüm grup ve cemaatlerin saygı gösterip itaat etmeleridir.

Böylece Müslümanların içinde bulunan ajanlar, kötü niyetli hain ve fırsatçılar açığa çıkacak ve hak ettikleri cezaları bulacaklardır.

“Size bir iyilik dokunsa, bu onları tasalandırır; başınıza bir musibet gelse, buna da sevinirler. Eğer sabreder ve korunursanız, onların hilesi size hiçbir zarar vermez. Şüphesiz Allah, onların yaptıklarını çepeçevre kuşatmıştır.” (Al-i İmran, 120)

Müslümanların Birbirini Çekememesi/Haset Hastalığından Kurtulun

Müslümanlar arasındaki fitne ve ihtilafları sadece ve sadece dış sebeplere, emperyalist ve Siyonistlerin oyunlarına bağlamak kendi evimizin önündeki çöp dağlarını fark etmemektir. Bu hal; gaflet ve aldanmanın en büyüğüdür. Müslümanların içine düştüğü fitne ve tefrikaların en büyük sebebi; bizzat yine biz Müslümanların söz ve hareketleridir. Şanı yüce Allah Kuran-ı Kerimde şöyle buyuruyor; “Onlar, kendilerine ilim geldikten sonra sadece aralarındaki çekememezlik yüzünden ayrılığa düştüler. Eğer belli bir süre için Rabb’inin verilmiş sözü olmasaydı, aralarında hemen hükmedilirdi. Onlardan sonra Kitab’a varis kılınanlar da ondan kuşku duymaktadırlar.” (Şûrâ, 14)

Yeryüzünü ve gökyüzünü bildiğimiz ve bilmediğimiz tüm alemi yaratan Allah (Azze ve celle) Müslümanların kendi aralarındaki ihtilaf, parçalanma ve bölünmenin yine kendi nefislerinden yani birbirlerini çekememe/haset hastalığından kaynaklandığını bizlere haber veriyor. Yüce Allahın verdiği bu mutlak habere itiraz edebilecek bir babayiğit var mı? Şapka düştü kel gözüktü! Hiç kimse oturup da ona buna çamur atmasın. Her bir Müslüman bu ayeti, ahireti ve cehennemi hatırlayarak şöyle bir düşünsün; “ben Müslümanlar arasında ki fitne, ihtilaf, tefrika ateşine ne kadar odun taşıdım? Ben kendimi bu ayetin hükmünden kurtarabildim mi?”                                                                                                                                         

Müslüman Liderlerin Basiretsizliğinden Kaynaklanan Fitneler

Ey liderler! Ey önderler! Ey şeyhler! Ey abiler! Ey komutanlar!

Birbirine rahmet ve merhamet nazariyle bakması gereken, karşılaştıklarında muhabbetle kucaklaşması gereken bu Müslüman halklar; sizlerin basiretsizliği, keyfiliği ve cehaleti sebebiyle bu gün birbirine uzak hatta düşman gibi durmaktadırlar. Bu günah bile size yeter.

Bu ümmetin idarecisi olma sorumluluğunu üzerinize almış bilgeler olarak; Hz. Ömer’den sonra ümmetin yöneticisi olması için yine kendi oğlu teklif edildiğinde Hz. Ömer’in verdiği şu meşhur cevap sizlere ulaşmadı mı? ’’Bir aileden bir kurban yeter.’’

Mademki bu ümmete kurban olmayı hiç düşünmediniz, o halde neden bu ateşten gömleği üzerinize giydiniz?

İnsanların diriltileceği ve hesaba çekileceği gün gelmeden önce gelin tövbe edin! Sizler birbirinize yakınlaşmadığınız müddetçe, sizlerin ağzına bakan müslüman halklar birbirine asla yaklaşmayacak. Sizler birbirinizi sevmediğiniz müddetçe, sizin ağzınıza bakan Müslüman halklar birbirini sevmeyecek. Sizler birbirinize düşmanmış gibi davrandıkça, sizin ağzınıza bakan müslüman halklar birbirine düşmanmış gibi davranacak.Öyle ise nereye bu gidiş!

Müslümanların Söz ve Davranışlarından Kaynaklanan Fitneler

Kafirlere karşı izzetli olmak ve Allah yolunda cihat etmek, Allahın dininin yer yüzüne hakim olması için yeterli değildir.

Dünya üzerindeki tüm Müslüman önderler ve onlara tabi olan Müslümanlar,  fitne, tefrika ve kavgayı daha da azdırmamak adına şu hususlara Allah için dikkat etmeleri gerekir!

Müslümanların tamamına karşı mütevazi olmalıyız.

Kendimizi de unutmayarak Müslüman kardeşlerimize Allah için nasihati terk etmemeliyiz.

Müslümanlara karşı kibir ve üstünlük psikolojisi ile hareket etmemeli ve bu hususlarda orta yolu tutan insaf ehli alimlerin yolunu terk etmemeliyiz.

Hiçbir Müslüman diğerine karşı kendini üstün görmemeli ve haddini aşmamalıdır. Şunu unutmayalım ki; diğer Müslümanlara karşı kendini üstün görme psikolojisine sahip olanlar, zamanı ve zemini geldiğinde bir gün mutlaka hadlerini aşacak ve Müslümanların; kanlarını, canlarını ve ırzlarını kendilerine helal göreceklerdir. Cezayir örneğini asla unutmayalım.

Fitne zamanlarında kişisel çıkarları ya da grup veya cemaat menfaatlerini değil, bu aziz ümmetin menfaatlerini öne çıkarmalıyız.

Şunu asla unutmayalım ki; Allah’ın hakları ve hatırı en yücedir.Başka hiçbir hakka ve hatıra feda edilemez. Bu ümmetin dirilişi, direnişi ve yeryüzünde Allah’ın adil nizamının kurulması yolunda, kişisel veya cemaatsel haklarından vazgeçmeye yanaşmayanlar, “her şey benim kontrolümde olsun, ben olmazsam olmaz.“diyenler, Allah’a mı yoksa nefislerine mi tapıyorlar? Onlar kendilerinin mi yoksa İslam’ın mı üstün gelmesini istiyorlar? Bu soruları hepimiz kendi kendimize soralım. Bu gün Türkiye’de yaşanan kavga ne? Mısır’da zalim Sisi’ye karşı birleşemeyen Müslümanların derdi ne?.

Türkiye Müslümanları bu soruyu kendine sorsun? Mısır Müslümanları bu soruyu kendine sorsun? Çeçenistan Müslümanları bu soruyu kendine sorsun? Filistin Müslümanları bu soruyu kendine sorsun? Libya Müslümanları bu soruyu  kendine sorsun?  Suriye Müslümanları bu soruyu kendini sorsun?

Hiçbir kişi, grup, cemaat kendi itikadı, fıkhi görüşlerini, yöntem ve usullerini diğer kişi, grup ve cemaat mensuplarına zorla,güçle, baskıyla dayatmamalıdır.Bizler elbette ki inandığımız, doğru bulduğumuz itikadı, fıkhi görüşleri, davetteki usul ve yöntemleri diğer insanlara anlatacak ve tebliğ edeceğiz.

Yoksa Allah için nasihatleşme, iyiliği emretme ve kötülüğe engel olma farzının önünü kesmek olur ki, bu en büyük hata ve felakettir. Fakat burada yapılması gereken şey; açık, güzel, hikmetli ve şer’i delil’ler ışığında nasihat ve davette bulunmaktır. Dileyen kabul eder dileyen kabul etmez.

‘’Sen öğüt ver. Muhakkak ki sen öğüt vericisin. Onların üzerine bir zorba (bekçi) değilsin“ (Ğaşiye, 21-22)

Muhataplarımızın kusurlu ve eksik yanlarını sayarken, adaletin gereği olarak güzel ve faydalı yönlerini de söyleyelim.Bu kalplerin yumuşamasını ve nasihatin tesirinin artmasına vesile olacaktır.

Bazı Mücahid Guruplardan Kaynaklanan Fitneler

Yüce İslam dininin hakimiyeti ve zulme uğramış Müslümanların yardımına koşan yiğitler,o ülkelere niçin gittiklerini asla unutmamalıdırlar.Amaçlarını unuturlarsa; önder olmak,öne geçmek ve sorumlu olmayı arzu ederlerse bu işin sonunun fitneye gideceğini bilmeleri gerekir.

Siyasi Fitneleri Unutmayın

Müslümanlar kendileri üzerinde oynanan siyasi oyunlara dikkat etmeleri gerekir. İslam düşmanları, Müslümanları savaş meydanında mağlup edemeyince bir takım siyasi oyunlarla zafer kazanmak isterler. Siyonistlerin ve Emperyalist ülkelerin sürekli yaptıkları şey; oyalamak ve uzatmaktır. Bunun amacı ise davayı sulandırmak ve önemsizleştirerek büyük tavizler koparmaktır. Hiçbir İslami grup, düşmana karşı yürütülen ortak mücadelede diğer kesimler adına İslam düşmanlarıyla bir pazarlık ve siyasi sürece girmemeleri gerekir. Bu durum fitne ve şüpheleri artıracak çok ciddi bir problemdir. Nitekim Taliban İslami Yönetiminden önce, Afganistan-Rusya harbinde, yenileceklerini anlayan Ruslar, mücahit gruplar arasında fitne çıkarmak için birkaç grubu siyasi ve resmi temsilci kabul etmiş, onlara bir takım yetki ve imkanlar sağlamıştı. Fakat bu durum, mücadele eden diğer İslami grupların birbirine olan güvenlerini sarsarak, bir takım şüphelere yol açmış ve sonunda çatışmalarına sebep olmuştur. Bu arada halk ezilmiş, dirlik ve birlik bozulmuş, asayiş perişan olmuştu. Daha sonra tüm bu grupların içinden; insaf, adalet ve vicdan sahibi müslümanlar ayrılıp Taliban ismi altında yeni bir yapılanma kurmuş ve 5 yıl gibi kısa bir sürede düşmanlarının bile taktirini toplayacak Afganistan İslam Emirliği kurulmuştu.

Filistin’de de aynı oyun oynanmıştı.Yahudi İsrail korsan devleti, kendileri için asıl tehlike olan Hamas’ı bertaraf edebilmek için başka bir gruba siyasi imtiyaz ve yetkiler vermişti. Siyasi imtiyaz ve yetkiler verilen F.K.Ö örgütü, İsrail’in bu bonkörlüğünü(!) karşılıksız bırakmamış ve Yahudi-İsrail Devleti’nin bağımsızlığını tanıdığını ilan etmişti. Küfrün silahı ve taktiği hep aynı; Böl, Parçala, Yönet(!)…

Müslümanların siyasi çözüm oyunlarına gelmemeleri gerekir.Siyasi görüşmeler ancak İslam düşmanlarının, Müslümanların topraklarını tamamen  terk etmeleri ve Müslümanların hakimiyetini kabullenmelerinden sonra başlar.

FİTNENİN KAZANANLARINI HATIRLAYIN!

Allah’a ve ahiret gününe iman eden Müslümanlar şunu asla unutmamalıdırlar. Müslümanların arasındaki fitne, çekişme ortamlarından en fazla kafirler, zalimler ve münafıklar istifade edecektir. Müslümanlar arasında çekişme ve çatışmaların devam etmesi demek; Amerika’nın, İsrail’in Fransa’nın, İngiltere’nin, Rusya’nın, Çin’in, İran’ın ve onların köpekleri olan Sisi’nin, Faysal’ın, Esed’in, “biz buraya Sünni kanı içmeye geldik“ dercesine konuşan Nasrallat’ın zulmünün devam etmesi demektir. Bu sebeple, gerçek düşman dururken; onların bellerini kırmak, cephelerini zayıflatmak, mazlumların intikamını almak dururken birbiriyle uğraşan, çatışan, çarpışan Müslümanların hedefe ulaşamayacakları kesindir.

ÜMİDİNİZİ ASLA YİTİRMEYİN!

Emperyalist Hristiyan Amerika ve Avrupa istemese de, Siyonist İsrail  istemese de, komünist, ulusalcı, ırkçı şeytanlar istemese de, Mecusilerin çağdaş ihanet şebekesi olan bugünkü torunları istemese de, satılmış münafık yöneticiler istemese de, bu ümmetin içerisinde; sayıları az da olsa, işgale hayır diyenler, sömürüye hayır diyenler, onursuzca şereften uzak bir hayata hayır diyenler, ırkçılığa hayır diyenler, tüm beşeri ideolojilere hayır diyenler, Allah’ın hükmü ile hükmetmeyen zalim ve katil idarecilere hayır diyenler , kanım, canım, ve ruhum Allah’a ve İslam’a feda olsun diyenler halen vardır ve kıyamete kadar da Allah’ın izni ile var olacaklardır.

Allah size yardım ederse, artık size üstün gelecek hiç kimse yoktur. Eğer sizi bırakıverirse, ondan sonra size kim yardım eder? Müminler ancak Allah’a güvenip dayanmalıdırlar. (Al-i İmran, 160)

Selâm ve dua ile…