Bir Konu Bir Ayet – Nedim Bal / 2013 Kasım / 12. Sayı
Bismillahirrahmanirrahim
Allah ve Rasulüne iman edip emirlerine itaat eden, salih amellerle meşgul olup şirk, küfür ve günahlardan sakınan HAK ehli ile tağutlara iman edip onların emirlerine itaat eden şirk ve küfür içinde bulunup günahlarla meşgul olan Batıl ehlinin mücadelesi kıyamet gününe kadar devam edecektir.
Şanı yüce olan Allah, razı olduğu ve kendilerini razı edeceği HAK ehlinin üstün özelliklerini bizlere açıklamaktadır.
“Onlar, Allah’ın ahdini yerine getirirler ve anlaşmayı bozmazlar.” (Rad:20)
Ahid; söz vermek, yemin etmek, ittifak kurmak, bir şeyi korumak anlamlarında kullanılan İslami bir kavramdır.
Ahid muhatapları açısından üç kısma ayrılır:
1- İnsanların yüce Allah’a verdikleri ahid:
Bu, insanoğlunun kendisini ve kainatı yoktan var ederek yaratan yüce Allah’a verdiği iman, teslimiyet ve kulluk sözü/ahdi’dir.
“Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sülblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.” (Araf:172)
2- Yüce Allah’ın müminlere verdiği ahid/söz:
“Yemin olsun ki, hicret edenlerin, yurtlarından çıkarılanların, Benim yolum da eziyete uğrayanların, savaşanların ve öldürülenlerin günahlarını örteceğim ve onları altından ırmaklar akan cennetlere koyacağım. Bu mükafat Allah tarafındandır.” (Ali İmran:195)
“Ey İsrailoğulları! Size verdiğim nimetleri hatırlayın. Bana verdiğiniz sözü yerine getirin ki, Bende size verdiğim sözü yerine getireyim. Yalnız benden korkun.”(Bakara: 40)
3- İnsanlar arasındaki ahitleşmeler:
İnsanlar arasındaki ahid/sözleşmeler sosyal, ticari ve askeri alanların tümünü kapsamaktadır.
Eğer antlaşmalarından sonra yeminlerini bozup dininize dil uzatırlarsa, küfrün ele başlarıyla savaşın. Çünkü onlar yeminlerine riâyet etmeyen kimselerdir. Umulur ki, vazgeçerler.” (Tevbe:12)
“Yine onlar ki, emanetlerine ve verdikleri sözlere riâyet ederler.” (Müminun:8)
“Antlaşma yaptığınız zaman, Allah’a karşı verdiğiniz sözü yerine getirin. Allah’ı kendinize kefil kılarak pekiştirdikten sonra yeminlerinizi bozmayın. Şüphesiz Allah yaptıklarınızı bilir.” (Nahl:91)
“Onlar Allah’ın ahdini yerine getirirler ve anlaşmayı bozmazlar.”
İbni Kesir (rahimehullah) bu ayeti kerime hakkında şöyle der: “Allah’a iman edip teslim olan müminler, anlaşma yaptıklarında ihanet eden, düşmanlıkta haddi aşan, söz söylediğinde yalan söyleyen, kendine bir emanet verildiğinde ihanet eden münafıklar gibi değillerdir.”
Aynı ayeti kerime için Seyyid Kutub (rahimehullah) şunları ifade ediyor: “Allah’a verilen söz bütün sözlerin üzerindedir. Allah ile yapılan anlaşma bütün anlaşmaların üzerindedir. Sözlerin en üstünü iman (La ilahe illallah) sözüdür. Anlaşmaların en büyüğü de bu imanın gereklerini yerine getirme anlaşmasıdır.
Bizim inancımıza göre, bu söz/ahid daha henüz sülbündeyken Ademoğlundan alınan ahittir.
“Hani Rabbin (ezelde) Ademoğullarının sülblerinden zürriyetlerini almış, onları kendilerine karşı şahit tutarak, “Ben sizin Rabbiniz değil miyim?” demişti. Onlar da, “Evet, şahit olduk (ki Rabbimizsin)” demişlerdi. Böyle yapmamız kıyamet günü, “Biz bundan habersizdik” dememeniz içindir.”(Araf:172)
İnsanoğlu bu ahitle yalnızca Allah’a kulluk etme, O’na boyun eğme, salih ve yararlı ameller işleme ve yalnızca sözün sahibi olan Allah’a yönelme gibi imanın gereklerini ortaya koyma görevlerini üstlenmiştir.
Sonra insanlarla yapılan tüm sözleşme ve anlaşmalar ilahi sözleşmeye ve anlaşmaya dayanacaktır. İster bu anlaşmalar Peygambelerle yapılsın ister insanlarla, ister akrabalarla yapılsın ister topluluklarla kısaca kiminle yapılırsa yapılsın durum aynıdır. Onun için Allah’a verdiği ilk söze riayet eden, diğer sözlere de riayet eder. Çünkü bunlara riayet etmek farzdır. Aynı şekilde Allah ile anlaşmanın yükümlülüklerini yerine getiren kimse diğer insanlarla yaptığı anlaşmaların da yükümlülüklerini yerine getirir. Çünkü bu Allah ile olan ilk sözün yükümlülükleri arasındadır.”
İslam ahde vefayı emreder. Ahdi bozmayı ve vefasızlığı yasaklar. Orucu kasden bozmanın kefareti vardır. Yemini bozmanın kefareti vardır. Fakat ahdi bozmanın günahı kefaret ile ortadan kalkmaz.
Ahdi bozan kimseler azimetten yoksun ve şahsiyeti bozuk kimselerdir. Şu ayeti kerime bu kimselerin halini ne güzel anlatıyor;
“Bir topluluk diğer bir topluluktan daha (güçlü ve) çoktur diye yeminlerinizi aranızda bir hile ve fesat sebebi yaparak, ipliğini iyice eğirip büktükten sonra (tekrar) çözüp bozan kadın gibi olmayın. Allah bununla sizi ancak imtihan eder. Hakkında ayrılığa düştüğünüz şeyleri kıyamet günü size elbette açıklayacaktır.”(Nahl:92)
İmanlı, şahsiyetli ve akıllı bir kimsenin böyle bir davranışta bulunarak kötü karakterli kadınlara benzemesi mümkün müdür?
Bu ayet günümüz dünyasının iki yüzlülüğünü ne kadar güzel anlatıyor öyle değil mi?. Yüce Allah’ın değil, gücün ve kuvvetin üstünlüğüne iman edenlerin doldurduğu bir dünya! Müslümanlarında bu gidişata ayak uydurdukları bir dünya!
Zalim devletler bir araya toplanıp mazlumları yok etmeye, esir etmeye, öldürmeye niyetlendikleri vakit, Allah’ın değilde gücün ve kuvvetin üstünlüğüne iman eden müslüman görünümlü kişi ve devletlerin telaşlandıklarını ve korkularından neredeyse gözlerinin yerinden fırlayacağını hissedersiniz. Allah’a ve ahiret gününe iman ettiğini iddia eden bu zavallı çevrelerin “real politik gerçekler, Konjektörel şartlar gereği” diyerek, yapılan zulümlere ses dahi çıkarmadıklarını hatta istikballeri ve menfaatleri uğruna koşar adım zalimlerin safında yer aldıklarını görürsünüz.
Halbuki onlar Allah’a söz vermişlerdi. Onlar tağuta değil, Allah’a kul olacaklardı. Onlar zalimin değil, mazlumun; batılın değil, hakkın; isyanın değil, itaatın yanında saf alacaklardı. Ama düşmanın gücü ve imkanı karşısında imanı küçük ,nifakı büyük bu insanlar sözüne güvenilmeyen kötü kadınlar gibi davranmışlardır. Bunlar hakkında kesin hükmü, hakimler hakimi yüce Allah verecektir. Güç, kuvvet ve izzet tamamen Allah’a aittir.
Müslümanların verdikleri sözü tutmalarından dolayı tarihte bir çok topluluğun İslam’a akın akın girdiği görülmüştür. Müslümanların inançlarındaki samimiyet ve ihlas, davranışlarındaki doğruluk ve sadakat bir çok kişiyi ve toplumu hayran bırakmış, onların İslam dinine olan meraklarını artırıp sonunda hidayet bulmalarına sebep olmuştur.
Şunu da unutmamak gerekir ki, İslam; günah, isyan, zulüm, kötülük üzere yapılan hiçbir antlaşmayı kabul etmez. Bu hususlarda ahid yapmak büyük bir günah, bu ahdi yerine getirmek ise daha büyük bir günahtır.
Bir müslüman için ahid çok önemlidir. Çünkü ahit, Allah’a verilmiş bir söz gibidir. Müslüman Allah korkusu taşıdığından ahdini bozmayı düşündüğü an yüce Allah’ın kendini hesaba çekeceğini hatırlayarak bundan vazgeçer. Çünkü müslüman, ahdine sadık kaldığı, sözünü yerine getirebilmek için çabaladığı zaman yüce Allah’ın kendisine büyük bir mükafat hazırladığını bilir.
“Her kim ahdini yerine getirirse, Allah ona büyük bir mükafat verecekir.”(Fetih:10)
Selam ve dua ile…