Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2022 temmuz / 117. Sayı
İnsan ulvi değerlere sahip olduğu ölçüde güzeldir. İnsanı özel ve güzel kılan şey salt olarak yaratılışı değil bu yaratılış esnasında kendisiyle muttasıf hale getirildiği bir takım kıymetli vasıflardır. İnsan bu vasıflar sebebiyle tam bir insandır. Kemale ermesi de ancak bu daire içinde kalmasıyla mümkündür. İnsan mahlukat içinde bu vasıflarla temayüz edip nadide bir yer edinebilecekken tam aksi yönde ilerleyip hayvanlardan bile aşağıda olma kudretini de(?) üzerinde taşımaktadır. Bu durum onun yaratılışındaki beden-ruh diyalektiğinin bir tezahürüdür elbet. O, kendisi için takdir edilen ilahi ölçüye uyduğu sürece beden ve ruh dengesi muntazam bir şekilde işleyecek, böylelikle insan olmanın güzelliği ortaya çıkacaktır. Aksi durumda ise bazen hayvanileşme bazen de ruhanileşme yönüyle denge bozulacak ve insandan geriye tatsız tuzsuz bir varlıktan başka bir şey kalmayacaktır. Öyleyse insan olarak bu dengeye riayet etmek varoluşumuz gereğince önemini her daim koruyacaktır.
Bahsi geçtiği üzere insanı güzel kılan değerlerden birisi de sorumluluk duygusuna sahip olmasıdır. İnsan bu vasfa sahip olduğu müddetçe hem kendi öz benliğinde hem de içinde bulunduğu toplum nezdinde kendisine karşı tabii bir sevgi ve saygı meydana gelecektir. Bu bakımdan sorumluluk duygusu insanın her şeyden önce kendisine değer verebilmesinde bile hayati önem taşımaktadır. Zira hiçbir işin ucundan tutmayan, hiçbir kimseye karşı sorumluluk hissi taşımayan, ferdi ve toplumsal maslahatlar için koşturmayan, yük çeken değil yük olan bir kimsenin kendisine bir değer biçmesi söz konusu değildir. Bu yönüyle sorumluluk, varlığıyla insana artı bir değer kattığı gibi yokluğu sebebiyle de ondaki tüm güzellikleri soldurabilecek kadar güçlü vasıflardan birisidir.
Aslında sorumluluğun kazandırdığı da kaybettirdiği de sadece insan için geçerli değildir. Farkında olmasak da bu durum hayvanlar için de böyledir. İradeye dahi sahip değilken hayvanların kime karşı sorumluluğu olabilir ki denilebilir. İşin özünde bu varlıkların ilahi iradenin biçtiği rolü yerine getirmekten başka bir vazifeleri yoktur. Ancak eğitilip bir işle görevlendirildikleri takdirde onlar da etraflarına büyük bir güzellik katmakta ve kendi değerlerinin kat be kat üstüne ulaşabilmekteler. Koyun sürüsüne saldıran kurdu bertaraf eden bir köpeği, üzerinde bulunan sahibini korumak için kendini tehlikeye atan bir atı ve daha nicelerini düşündüğümüzde ortaya çıkan hissiyat bu gerçeği en güzel şekilde ifade edecektir.
Bir düşünelim. Hayvanları küçük çocuklarımıza tanıtırken bile aralarında ayrım yapmıyor muyuz? Günün neredeyse tamamını uyuyarak geçiren bir koala ile çalışkanlığıyla nam yapmış bir karıncayı bir tutabilir miyiz? Elbette hayır. Çünkü sorumluluk duygusu insanları birbirinden üstte ve altta kılabildiği gibi hayvanları da birbirlerine denk olmaktan çıkarmış ve aralarında bariz ayrımlar meydana getirmiştir. Hal böyleyken sorumluluk/sorumsuzluk günümüz birey ve toplumlarının en büyük problemlerinden biri haline gelmiştir. Ne yazık ki başta ilahi güç olmak üzere her şeye karşı sorumsuzca, umursamazca hareket eden, varoluş gayesinden tamamen uzaklaşmış bireylere her yerde tesadüf etmekteyiz. Özellikle yeni yetişen neslin bu hususta göstermiş olduğu tavır tehlike çanlarının çaldığını haber vermektedir. Bu sebeple bireysel gelişimimiz ve çocuklarımızın eğitim sürecinde sorumluluk duygusuna daha özel bir şekilde özen göstermeli ve bu hususu gereğince önemsemeliyiz. Aksi halde sorumlu olmalarını temenni ettiğimiz yeni nesiller sorunlu olmaktan öteye geçemeyeceklerdir.
Sorumlu bireyler ile sorunlu bireyler arasında dağlar kadar fark vardır. Birisi Rabbine, kendine ve ümmetine karşı vazifelerinin idrakinde olup bulunduğu ortamlara artı değerler katabilirken ötekisi yaşadığı müddetçe kanayan bir yara gibi etrafındakilere sorun olmaya devam edecektir. Bu nedenle, yaralar kanamadan sorunlar büyümeden muhtemel tehlikeleri bertaraf etmek gerekecektir.
Sorumlu bireyler ve sorunlu kişilikler şu hususlarda birbirlerinden bariz bir şekilde ayrılmaktadırlar:
1- İrade Kontrolü
Zayıf bir iradeye sahip olmak bahsi geçen sorunlu bireylerin en bariz özelliğidir. Bu sebepledir ki kendi zevklerinden vazgeçemez ve üzerlerine düşen hususları hakkıyla yerine getiremezler. Bir ferdin sorumluluk duygusunu taşıyabilmesi için öncelikle güçlü bir iradeye sahip olması, her an onu kontrol edebilmesi ve gerektiğinde ona dur diyebilmesi gerekir. Çünkü sorumluluk insanı külfete sokan, canının istemediği işleri yapmaya sevk eden bir durumdur. İradesi güçlü olmayan bir kimseden de böyle bir yükün altına girmesi beklenemez. Öyleyse sorumluluk eğitiminde başarılı sonuçlara ulaşmak için öncelikle iradeyi güçlendirecek ve özdenetimi sağlayacak adımlar atmamız isabetli olacaktır.
2- Vakit Tanzimi
Sorumlu ve sorunlu bireyler arasındaki en net farklardan birisi de vakit kontrolüdür. Sorunlu kişilikler hiçbir şeye karşı kendilerini sorumlu görmediklerinden dolayı bolca vakte sahiptirler. Bundan dolayı da onu heba etmede çokça maharetlidirler. Sorunlu kişilikler bu hususta ne kadar hoyrat davranıyorlarsa sorumlu bireylerin de bir o kadar temkinli olmaları gerekecektir. Çünkü sorumlu olmak, sunulan vaktin tamamen bize ait olmadığını, onda başkalarının da hakkının olduğunu peşinen kabul etmektir. Hal böyle olunca her vazifenin yerli yerince ifası için zamanı ganimet bilmek ve onu en iyi şekilde tanzim etmek bir zaruret halini alacaktır. Öyleyse iradesini kontrol altına alabilmiş ve sorumlu olmaya azmetmiş bir kimsenin yapması gereken ilk iş vakit hususunda bunlara riayet etmesi olacaktır.
3- Erteleme Hastalığı
İşlerimizi sürekli ertelemek bir özelliğimiz haline gelmişse sorunlu kişilik olmaya çokça yaklaşmışız demektir. Sorunlu kişilikler güçlü bir iradeye ve sorumluluk duygusuna sahip olmadıkları için kendi menfaatleri için bile olsa işlerini sürekli erteleme yolunu seçerler. Bir işi anında halletmek ve kenarda rahatça beklemek ne kadar konforlu da olsa bu onlara göre değildir. Bu duyguyu yenebilmek onlara dağlardan bile ağır gelir. Neticede bu özellikleri sebebiyle tüm işleri birikir ve üzerinden kalkamaz hale gelirler.
Sorumlu bireyler ise böyle değildir. Çünkü bir işi başka bir vakte ertelemek hem mevcut olan azmi düşürmekte hem de zaman kontrolünü çok daha zor bir hale sokmaktadır. Öte yandan sahip oldukları empati duygusu da başkalarına olan vazifelerini ertelemeyi ve muhatabı zor duruma düşürmeyi engelleyecektir.
4- Empati Kurma
Sorumluluk duygusuna sahip olmayan kişiliklerin kaybettikleri ilk yeti empati yetenekleridir denilebilir. Çünkü böylesi kişiler kendilerini insanların yerine koyamadıkları için sorumsuz bir bireyin etrafa ne kadar zarar verdiğini göremezler. Görseler de bu yetiyi kaybettiklerinden dolayı bu durumu önemsemezler. Kendi sorumsuzluklarının bedelini anne- babaları, eş ve çocukları ödemiş olsa da bu, onlar için bir değer ifade etmez. Onların tek derdi kendilerinden ibarettir. Onların dünyası sadece kendi etraflarında dönmektedir. Oysaki sorumlu bireyler bu hususta son derece duyarlıdırlar. Attıkları her adımda bunun çevreye olan etkisini düşünür ve olası tehlikeleri bertaraf ederler, etmek için uğraşırlar. Beraber yaşadıkları insanların onların hayatlarındaki yeri büyüktür. Buna bağlı olarak o insanlara olan sevgi ve saygı ölçüleri de muazzam derecededir. İşte bu sebepledir ki sorumlu bireyler toplum tarafından sevilirken sorunlu kişilikler insanların nefretlerini üzerlerine çekerler.
5- Bahaneler Üretme
Bahanelerin arkasına sığınmak sorumsuzluğun doğasında vardır. Sorunlu kişilikler sorumsuzluklarının sonuçlarından kurtulabilmek için bahaneleri kendilerine kalkan edinirler. Her türlü iş için her çeşit bahane ceplerinde hazır beklemektedir. Hazır değilse de hemen oracıkta üretmede çok büyük bir yeteneğe sahiptirler. “Şöyle olsaydı böyle olacaktı” gibi şartlı cümlelerin mimarı onlardır hep. Karşı tarafın her zaman kusurlu sayılması da onların işidir. Böyle hareket ederek kendilerine yapılacak hücumları püskürttüklerini düşünürler. Oysa ki bu sadece bir zandan ibarettir. Çünkü bu özellikleri sayesinde artık onları herkes tanımıştır.
Sorumlu kişiler ise bahanelerden medet ummayı çıkışı olmayan bir kaçış olarak görürler. Bir işi tam olarak yerine getiremedikleri zaman acziyetlerini itiraf etmekte zorlanmazlar. Hatta bunu bir erdem olarak kabul ederler. Ortada bir hata varsa sorumluyu önce kendi nefislerinde ararlar. Başkalarını yerli yersiz suçlamak onların adeti değildir. Bu hususlara dikkat etmelerinden dolayı da çoğunlukla kendilerini bahane üretmeyi gerektirecek pozisyonlara getirmezler.
Sorumlu bireyler ile sorunlu kişilikler bu vb. daha nice vasıflarla birbirlerinden ayrılmaktadırlar. Hangisinden olacağımız ise aldığımız eğitim ve bulunduğumuz çevreye bağlı olsa da nihayetinde tercihi yapacak olan yine bizleriz. Peki siz hangisi olmayı tercih ediyorsunuz? Sorumlu olmak mı yoksa sorunlu olmak mı?