Kapak Dosya – İsmail Koç / 2014 Nisan / 17. Sayı
Vusülsüzlük, usulsüzlüktendir.” Kaidesi/kuralı aslında paylaşmak istediğim yazının yerine yeterli gelecektir. Ancak konunun önemine binaen bu sözü biraz açıp, belli başlıklar altında incelememizin faydalı olacağına inanıyorum.
Vusulsüzlük, usulsüzlüktendir; yani hedefe varamamak, yönteme riayet etmemektendir. Bu kaide/kural maddi-manevi, fizik-metafizik bütün alanlarda geçerlidir. Bizim bu sözde mercek altına alacağımız kısım “İslami Davet” kısmıdır.
“İslam’ı kabul edenleri incelediğimiz zaman bunların iki ana grubu teşkil ettiğini görürüz;
Allah’a ve İslam’a samimiyetle bağlı Müslümanların örnek yaşayışlarından etkilenerek Müslüman olanlar,
Hür düşünce ve tarafsız bir araştırmayla İslam’ın hakikatini anlayarak diğer dinlerin butlanından (geçersizliğinden) İslam’a sığınanlar.
Şüphesiz birinci grup, ikinciden kat kat fazladır. Müslümanlar ve davetçiler, bilmelidirler ki şayet kendileri yaşayışlarını İslam’a uydurarak güzel bir örnek halinde İslam’ı sunabilseler Avrupa’sıyla, Amerika’sıyla bütün bir cihan kapıları sonuna kadar İslam’a açacaktır.”(1)
Önde gelen davetçiler için denildiği gibi onlar,
“Okuyup, değişip, değiştirdiler.” Biz bu yazımız da ilk iki aşamanın gerçekleştiğini varsayıp, 3. aşamanın (değiştirme) gerçekleşmesi ile alakalı olarak inceleme yapacağız. İlk iki aşamanın sırasına göre gerçekleştirilmemiş olması halinde yazımızın başında zikrettiğimiz kaide ile muhatap olmak durumunda kalacağız…
Allah’u Tealâ’nın, Hayat Rehberi olarak göndermiş olduğu kitabında davet noktasında gündeme ilk aldığı konu ile alakalı olarak başlamak doğru olur; “(Önce) en yakın akrabanı uyar.”(2)
Şeytan Ailemize Olan Sevgimizi Aleyhimize mi Kullanıyor?
Doğal olarak bir insanın faydalı gördüğü bir meseleyi öğrendikten sonra onu yaymak için takip edeceği sıralama; sevgi halkasında içten dışa doğru bir yol takip etmesidir. Bunu şöyle misallendirebiliriz;
Bir şahıs, Annesi-Babası, Amcası, Komşusu ile beraber aynı hastalığa yakalanmış olsun. Bu şahıs o hastalığın ilacına eriştiğinde, o ilacı kullanmasından sonra ilk olarak amcasına veya komşusuna götürmesi mi beklenir yoksa ailesine mi? Cevap tabii ki ailesinedir. İşte şeytan bunu bilerek ailelerimize olan sevgimizi bir zaafa çevirip, öğrendiğimiz yeni bilgileri/İslam’i bilgileri ailemizden 900’lik bir dönüş beklentisi içerisine sokup, onları bizlere denek tahtası olarak kullandırıyor. Ailemizden 100 basamaklı bir merdiveni 10’ar 10’ar atlayarak çıkmasını bekliyoruz. Halbuki Allah’u Tealâ’nın Kur’an’ın nuzûlünü 23 yıla yaymasını göz önünde tutarak hareket etmemiz gerekir. Aynı şekilde içkinin 3 aşamada haram kılınması da(3), davet konusunda bizlere Allah’u Tealâ tarafından verilmiş en büyük derslerdendir. Bizlerde bunu göz önünde bulundurarak ailemize ve çevremize karşı, onların değişim sürecini sabırla ve azimle desteklememiz, şeytanın kışkırtmalarına karşı tedbirli olmamız gerekmektedir…
Davetçimiyiz, Anlatıcımıyız?
Yüzeysel bakıldığında sanki iki kelimede aynı manaya geliyor ama bu kelimeler hakkında biraz tefekkür etmemiz aradaki uçurumun göze çarpması için yeterli olacaktır.
Anlatıcı için sürekli bir insanın olması şart değildir, lakin onun yerini kayıt altına alınmış bir televizyon programı, bir video, yazılmış bir kitap hatta bir makale bile tutabilir. Ama İslam’i birdavet için tabiri caizse nabza göre şerbet verebilme kabiliyetine sahip Dava Erlerine anbean ihtiyaç vardır. Çünkü bir madde/bilgi kimilerine ilaç olurken başka bir kişiye zehir olabilir. Rasulullah’a sallallahu aleyhi ve sellem “İslam’da en hayırlı amel hangisidir?” sorusu ile gelen birden fazla sahabenin, birden fazla farklı cevap ile dönmesi bu konuda bize reçete olarak yeterli gelecektir.
“Allah Dilediğine Hidayet Verir”(4) Ayetini İstismar Edenlerden miyiz?
Haddini aşan Firavun’a bile Allah’u Tealâ’nın Hz. Musa’yı aleyhisselam “Firavun’a gidin. Çünkü o, iyiden iyiye azdı. Ona yumuşak söz söyleyin. Belki o, aklını başına alır veya korkar.”(5) diyerek göndermesi ibret ve rehber alınacak bir durumdur. Yine eşcinsel bir topluluğa Allah’u Tealâ’nın Hz. Lut’u aleyhisselam göndermesi bizim davet konusunda muhatab kitlemizi seçmek gibi bir lükse sahip olmadığımız gerçeğini ortaya koyuyor.
Özellikle günümüzde bir davetçinin şu durumu göz önünde bulundurması gerekmektedir;
İslam’ın “İ” si ile tanışmamış bir toplum ile İslam’ı bildiğini zannedip de İslam’dan bihaber bir toplumu; içerisinde Müslümanı-Kafiri, Mümini-Münafığı, Âlimi-Cahili barındıran bir toplumu davet ederken aynı üslûbun kullanılması sonucunda ortaya çıkan vusulsüzlük, usulsüzlüktendir. Şöyle bir benzetme yerinde olacaktır; ilk topluma bir balıkçı misali ağ ile balık tutmak yerinde olacağı gibi, ikinci toplumda olta ile balık tutmak daha isabetli olacaktır.
İnsan nefsi, yapılan hataların sonuçlarının bazı sebeplere bağlanmasına meyyaldir. Kötü karneyi sahiplenmek istemez. Söylenenlerin doğru olmasının yeterli olmayacağı gerçeğini görmezden geliyoruz ve söylenen doğruların reddedilmesinin sebebini usulsüzlüğümüzden olduğu gerçeğini kabullenemeyip “(Rasûlüm!) Sen sevdiğini hidayete erdiremezsin; bilakis, Allah dilediğine hidayet verir ve hidayete girecek olanları en iyi O bilir.”(6) ayetine sığınıyoruz…
———————————–
1. Rasulullah’ın (sav) İslam’a Davet Metodu, Prof. Dr. Ahmet ÖNKAL, sf:273,274
2. Şuara Sûresi:214
3. İçki ile alakalı olarak şu ayetler sırasıyla iniyor; Bakara Sûresi: 219, Nisa Sûresi: 43, Mâide Sûresi: 90-91
4. Kasas Sûresi: 56
5. Taha Sûresi: 43,44
6. Kasas Sûresi: 56