Pakraduniler – 1

Tarihin Puslu Olayları – Nedim Bal / 2024 Aralık / 145. Sayı

Bismillahirrahmanirrahim

Bu yazımızda pek adı duyulmamış kripto bir topluluktan bahsetmeye çalışacağız. “Pakraduniler”

Daha önce ikili oynayan Kripto topluluklardan bahsetmiştik. Aslen Yahudi olup Müslüman görünen Sabataycılar gibi.

Fakat Pakraduniler, çok daha farklı kripto bir topluluk. Bu topluluğun birkaç yüzü bulunuyor.  Bazen Kürt ve Alevi kimliğine bürünerek Müslüman görünüyorlar. Kutuyu açıp bir alttaki kimliklerine baktığınızda ise karşımıza Ermenilik çıkıyor. Alevi ve Kürt kimliğine bürünmüş bu kişiler aslında Ermeni’ymiş diyecekken bir de bakıyorsunuz bu sefer karşınıza mensup oldukları asıl kimlikleri olan ‘Yahudilik’ çıkıyor. Yani fanatik Ermeni ve Kürt milliyetçiliği veya Alevi mezhepçiliği yapan bu kimseler tarih içinde farklı topluluklar arasında kendini kaybettirmiş Yahudiler olarak karşımıza çıkabiliyor. Tıpkı aslı Yahudi olup fanatik Türk milliyetçiliği yapan Yahudiler gibi. 

Pakradunilerin 2500 yıllık tarihi ve macerası hakkında yabancı dillerde yazılmış birkaç araştırma kitabı var. Doğu Anadolu’da bir zamanlar bağımsız devletler bile kurmuşlar. Sonra ise izleri silinmiş. 

Öncelikle şunu ifade etmekte fayda var. İslam dininin ırkçılık hususunda çok net ve keskin ölçüleri vardır. Dolayısıyla kişinin veya kişilerin hangi ırktan/milletten olduğu İslam nazarında önemli değildir. Önemli olan iman üstünlüğüdür. Yani İslam dininin hak din olduğuna iman etmiş ve İslam üzere yaşayan bir Yahudi veya Ermeni, İslam dinine iman etmeyen bilakis düşmanlık eden bir Arap, Türk veya Kürt’ten daha hayırlıdır ve bizim gerçek kardeşimizdir. Hatta başka din ve düşünceye mensup iken, araştırıp ikna olarak İslam’a geçenler bizim gibi İslam’ı miras olarak benimseyenlerden çok daha fazla İslam’a hizmet ettiklerini de görmekteyiz. Dolayısıyla meselemiz bir ırkı/milleti hedef tahtasına koymak ve aşağılamak değildir.

Fakat bu hakikati beyan etmekle beraber şu gerçeği de görmezden gelemeyiz; tarih boyunca sinsi hedefler ve şeytani hevesler için Müslüman görünen hain tiplerden de İslam alemi/milleti çok büyük zararlar ve zulümler görmüştür.

Dolayısıyla dinimize, Müslümanların devletine, ümmetin birlik ve beraberliğine hıyanet eden fitne ve fesat dağıtan insan ve grupları deşifre etmek, bu tür fitne gruplarına karşı mücadele şuuru oluşturmak, onların tahribatlarını önlemek de dini bir mes’uliyettir.

Örneğin, Kurtuluş Savaşından başarıyla çıkmış olan bu milleti, dinden ve ümmetçilik anlayışından hızla uzaklaştırıp “la dini” bir hayat felsefesiyle yönetmek isteyen idari kadrolar, başta dini değerler üzerinden toplumu motive edip düşmana karşı savaştırmış daha sonra din karşıtlığı ve kuru bir milliyetçilik/ırkçılık üzerinden Atatürkçülük/Kemalizm inancı etrafında toplamaya çalışmışlardır.  “Türkün Türk’ten başka dostu yoktur”, “Bir Türk cihana bedeldir”, “Muhtaç olduğun kudret damarlarındaki asil kanda mevcuttur” “Türk, Türk olduğu için asildir.  Bütün soy gururumuzu Türk olmanın içinde buluruz” gibi tamamen ırkçılık kokan söylem ve eylemlerin fikir babalarından biri de ‘Munis Tekin Alp’dir. Hatta bu kişi Türkler için Kemalizm ideolojisinin amentüsünü yazan adamdır. 

“Kahramanlığın örneği olan ve vatanın istiklâlini yoktan var eden Mustafa Kemal’e, onun cengâver ordusuna, yüce kanunlarına ve Türkiye için ahiret günü olmadığına iman ederim. İyilikle fenalığın insanlardan geldiğine, büyük milletimin medenî cihanda en büyük mevkii kazanacağına, hamaset dasitanlarıyla tarihi dolduran kudretli Türk ordusunun birliğine ve Gazi’nin Allah’ın en sevgili kulu olduğuna, kalbimin bütün hulûsiyle şehadet eylerim.” (Munis Tekin Alp/Türkün Amentüsü)

“Yenileşen Bir Vatan ve Yeni Bir Millet” Yazısından; “Hilafet’in ilgası Kemalizm’e yeni bir merhale açmıştır… Artık, Atatürk’ün kalbinde saklamağa mecbur olduğu milli sır kalmamıştır. Yeni binanın inşasına başlama emrini vermenin zamanı, yeni devleti, yeni vatanı ve yeni Türk’ü yaratmanın nihayet sırası gelmiştir.” (Munis Tekin Alp)

Geçmişte “Osmanlıcılık” yapan yazılarla sözde milliyetçiliğin esaslarını öğretmiş, sonrasında Yeni Asır Gazetesinde Türkçülük ve Kemalizm’i savunan ateşli makaleler yazmış, meşhur İttihat ve Terakki Partisi’ne girmiş, ‘Türkleştirme’ (1928), ‘Kemalizm’ (1936) ve ‘Türk Ruhu’ (1944) gibi Türk ırkçılığını öne çıkarmış kitaplar neşretmiş, hatta 1954 ve 1957’de İstanbul’dan CHP Milletvekili adayı gösterilmiş olan bu fanatik Türk milliyetçisi ve Kamalizm savunucusu Munis Tekin Alp kimdir? 

Dini tümden hayattan dışlama fikrinin yılmaz savunucusu, dini; ‘irtica’, dindarı; ‘mürteci’ diye suçlayan bu İslam düşmanı, sözde Türk milliyetçisi ve Kemalist olan Munis Tekinalp isimli kişi ‘İzhak Kohen’ adlı bir Hahamın oğludur. O da 1883 de Selanik de doğmuştur. 1909 senesinde 9. Dünya Siyonist Kongresi’ne Selanik delegesi olarak iştirak etmiştir. Asıl adı ise ‘Moiz Kohen’dir. 1961 yılında öldüğünde vasiyeti üzerine Fransa’nın Nice şehrinde bir kilise mezarlığındaki özel Yahudi kabristanına defnedilmiştir.

Birkaç yıl önce vefat eden Türk düşünce dünyasının saygın bir ismi olan ‘Alev Alatlı’ hanımefendinin şu tespiti ne kadar manidardır! “Ne biçim Türkleriz ki; bizim ideolojimizi bir Yahudi yazıyor! Zira Yahudi Moiz Kohen (Munis Tekin Alp) Kemalizm’in ideoloğudur.  Tıpkı Agop Dilaçar’ın Türk Dil Kurumunun baş uzmanı ve Ermeni olması gibi!”

İslam dünyasının bütün menfi milliyetçilik/ırkçılık hareketlerinde Yahudi tesiri, Yahudi parmağı vardır. Moiz Kohen ve benzerlerinin Türk’ten daha Türkçü maskelerinin altında esas yapmak istedikleri şey; Müslüman topluluklara kavmiyetçilik mikrobunu aşılamak ve böylece kardeşi kardeşe düşman ederek İslam dünyasını birbirine düşürmek, Muhammed Ümmetini parçalamak, zayıflatmak ve nihayetinde yıkmaktır. Moiz Kohen, Türklere menfi Türkçülük mikrobunu aşılarken, başka Moizler, Salamonlar, Mişonlar da Araplara Arapçılık, Kürtlere Kürtçülük aşılıyorlardı. Böylece en küçük kavimler bile kendi ulus devletini kurmak hayaliyle kafirin değirmenine su taşıdılar. Sonunda İslam birliği zayıfladı ve parçalandı. Müslümanların dirliği ve birliği kayboldu.  Bugün sözde iki milyar Müslüman alemi olarak 6 milyonluk işgalci İsrail’in Gazze’de yapmış olduğu katliamları çaresiz bir şekilde sadece ağlayarak izliyoruz.

Netice itibariyle bize bizdenmiş gibi görünenlerin verdiği zarar ve yaptıkları zulmü açık düşman yapamamıştır. Bu sebeple küfrün kurmuş olduğu tuzaklara düşmemek, ellerinde oyuncak olmamak için özellikle Yahudi ve Hristiyan dünyasının üzerimize oynadığı oyunları bilmek ve bu oyunlara karşı uyanık olmak zorundayız. İşte bu sinsi kripto topluluklardan biri de ‘Pakraduniler’dir.

‘Pakraduniler’ Yahudi oldukları halde Ermeni görünen, ama sinsice Siyonist hedeflerini sürdüren bir kesimdir. Tarihi süreç içerisinde ve Orta Çağ devirlerinde, Hristiyanlığın Bizans Kilisesi hakimiyetini reddeden Ermenilerin arasına karışarak eski İsrail’in görüş ve geleneklerini yerleştirip yürüten cüz’i, ama etkin bir taifedir. Özellikle Büyük Selçuklu, Anadolu Selçuklu, Osmanlı dönemlerinde, Devlete sadık Ermenilere duyulan güvenden ve sağlanan güvencelerden yararlanmayı amaçlayan, Yahudi asıllı Ermeni görünümlü ve Cumhuriyetle birlikte bir kısmı güya Müslümanlığa geçen bu Pakraduniler, devlet kurumlarına, askeri kurumlara, mülki idari kurumlara, basın ve yayın hayatına sızarak devlet politikalarını ve toplumu yönlendirmede etkin bir noktaya gelmişlerdir. Ayrıca bunlar sadece farklı ideolojilerin propagandasını yapmakla kalmamış Müslüman topluluklara da yön vermek adına İslami cemaat ve hareketlerin de içine sızmışlardır.

Kendisi de bir Ermeni olan Türkiye vatandaşı araştırmacı yazar Levon Panos Dabağyan, Pakraduniler’in öyküsünün MÖ 730 yılında başladığı ve MS 1045 yılına dek Ermenileri bunların ‘acımasızca’ yönettiğini ifade ederken, iddialarına dayanak olarak dünyaca ünlü Yahudi Tarihçilerinden eski Niğde Milletvekili Prof. Dr. Avram Galante’yi göstermektedir. Galante, ‘Pakraduniler’ veya bir ‘Ermeni-Yahudi Tarikatı’ adlı kitabında, ‘Pakraduniler, varlıklarını Juda İmparatorluğunun sonlarından itibaren (MÖ 7. yüzyıl) 20. yüzyıla dek sürdürülmüş olan Ermeni Yahudi karışımı bir kavimdir’ demektedir. ‘Kripto Yahudilik’ konusunda uzman olan Prof. Dr. Abraham Galante, kitabında, Pakradunilerin Erzurum, Sivas arasında Marmara Denizi’nin Avrupa yakasında ve İstanbul Hasköy’de yaşamış olduklarını; 26 yüzyıldır Yahudi yönlerini sürdürdüklerinden, Portekizli Maranolar, Selanikli Dönmeler ve İranlı Meşhediler gibi Yahudi kökenli topluluklar arasında sayılabileceklerini belirtmektedir. Ayrıca Prof. Dr. Abraham Galante; Pakradunilerin kullandığı isimlerin Ermenilerden farklı olduğuna da dikkat çekmektedir.

Ermeni tarihçi Gatoğigos Gorenazi şunları söylemektedir; “Simpat adını, Pakraduniler oğullarına verirler. Bu isim İbraniceden gelmektedir ve aslı Şampat’tır. Ermeniler arasında pek revaç görmüş olan Pakrat, Simpat, Aşot, Kakik, İsrael, Tavit gibi isimlerin, Ermeni menşeli olmadığı kesindir.”

Levon Dağbağyan, Bizanslı tarihçi Pavstos’un 3. asırda bölgede iskân edilmiş ve kısmen Hristiyan olmuş Yahudilerin (Pakradunilerin) miktarını 400 bin olarak verdiğini kaydetmektedir.

Sabetaycılık, Ladino ve Kripto Yahudi Cemaatleri konusunda uzman isimlerden olan Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin 20. yüzyılın ilk yarısına kadar özel gelenekleriyle Sivas/Divriği ile Erzincan/Eğin (yeni adı Kemaliye) arasındaki bölgelerde varlıklarını sürdürdüklerini belirtir. Nassi’ye göre cemaatin yayılımı; Arapkir, Kapadokya ve Kilikya/Çukurova yöreleridir.

Dr. Gad Nassi, Pakradunilerin (Yahudi asıllı Ermenilerin) evlerinde bir vefat gerçekleştiğinde yedi gün iş yapmayıp, Yahudilerde olduğu gibi yas tuttuklarını, cumartesi günü çalışma yasağına uyduklarını, genelde cemaat içinden evlendiklerini ve soyadlarının da Yahudi kökenlerini anlatacak şekilde olduğunu söylemektedir. Bu durumun gerçek Ermeniler arasında ‘Pakradunların Yahudiliğin bir uzantısı’ olarak değerlendirildiğini ve nefret edildiğini belirtmektedir.

Nassi, Pakradunilerin ticaret ve finans alanında çok becerikli olduklarını kaydederken, benzer bir grubun da geleneklerini koruyarak 19. yüzyıla kadar Gürcistan’da Gürcüler içinde hayatiyetini devam ettirdiklerini de ifade etmektedir.

Ermeni araştırmacı yazar Levon Dabağyan, Sultan III. Selim zamanında İstanbul’da Fransız sefiri olan Mareşal Horace Sebastiani’nin, 1814 tarihinde Anadolu Ermenilerine dair bir rapor hazırladığını; Ermenileri, Ortodoks ve Rafizi (Heretik) Ermeniler olarak ikiye ayırdığını söyler. Selçuklular devrinde, Selçuklular safında Bizans’a karşı savaşan ve sonradan Müslümanlığı kabul eden Ermenilerin büyük kısmının bilahare Aleviliğe geçtiğini iddia eder. Dersimlilerin Ermeni menşeli olduğu iddiasının temeli de budur.

Dabağyan, Pakradunilerin Türkiye’yi bölme gayretine düşerek İttihatçılar zamanında 1915’te Fransa’nın desteği ile Zeytun’da isyan ettiğini, ancak Gregoryen Ermenilerden destek görmediklerini ve bu sebeple tehcir edilerek cezalarını bulduklarını anlatır. Ermeni katliamı diye bir şeyin yaşanmadığını; Pakradunilerin bugün de gizli faaliyet yürütüp Büyük İsrail’e hizmet ettiğini; tarihteki bütün kötülüklerin Yahudilerden kaynaklandığını, gerçek Ermenileri de bunların bozduğunu ileri sürmektedir.

Yine Levon Dabağyan, Pakradunilerin karakter ve uğraşları hususunda da şu tespitleri yapmaktadır: “Bunlar kurnaz ve insanları küçümseyici/alaycı bakışları olan, içten pazarlı, hesapçı, işini bilir bir yapıları vardır. Tarım ve zanaattan daha çok hep ticaretle, para/finans işleriyle uğraşmışlardır. Gerçek Ermeniler arasında birine ‘Pakraduni!’ dedin mi, bu hakaret için kullanılırdı. Çocukken birine kızdığımızda, ‘Pakradunisin ulan sen!’ derdik.”

Dabağyan, Pakradunilerin hâlâ var oldukları, birbirleriyle irtibatlı bulunduklarını ve bazılarının İslamcı dava adamı rolü oynadıklarını belirtmektedir. 

Türk Tarih Kurumu başkanlığı yapmış olan Yusuf Halaçoğlu 2010 yılında yazdığı bir yazıda şunları beyan etmiştir: “Kayseri’de Avşarlar Sempozyumunda bir konuşma yapmıştım. Bu konuşmamda, ‘Kendisini Kürt ve hatta Kürt Alevi gösteren Ermeni dönmeleri’nden bahsetmiştim. Yer yerinden oynamıştı ve benim kafatasçılığım dahil, söylenmedik söz ve hakaret kalmamıştı. Konu öylesine sunulmuş ve çarpıtılmıştı ki, yargısız infaza uğramıştım. Sözlerimde ne Kürtlere ne de Alevi vatandaşlarımıza hakaret vardı. Ben, bir bilim adamı olarak nerede olduklarını belgeyle açıklamıştım. O zamanki söylediklerimin tümü Amerikan arşiv belgelerine dayanmaktaydı ve hatta isim ve köy adlarına kadar bilgi bulunmaktaydı. Benim tespitim bugün en azından 500 bin Ermeni’nin bu şekilde bulunduğudur.”

Yeri gelmişken DHKP/C ve PKK gibi Marsist_Leninist- Ateist devrimci silahlı sol hareketlerin idari beyin takımının Pakraduni Yahudileri olduğu iddiası oldukça kuvvetlidir.  Kripto Pakradunilerin yeri geldiğinde bir Ermeni, yeri geldiğinde bir Kürt, yeri geldiğinde bir Alevi kimliği ile karşımıza çıktığını düşündüğümüzde bu iddiaların yabana atılır bir iddia olmadığı ortadadır.  

-Devam Edecek-