Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2024 Ağustos / 141. Sayı
“Şüphesiz Allah ve melekleri peygamberi överler: Ey iman edenler! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.”
(Ahzâb, 56)
Kalp sürekli aşina olduğu şeylere meyleder ve ona karar kılar. İnsan, hangi hale bürünmek istiyorsa o durumu ortaya çıkaracak işleri çokça yapmalı ve ona iletecek ortamları seçmelidir. Aynı işleri yapan topluluklar, zamanla aynı fikir etrafında toplanırlar ve ona göre hareket ederler.
Kalp hangi yöne yönelirse ondan ya bir hayır ya da şer elde eder. Bu hayır ve şer tekrarlandıkça kalp beyazlık ve kararmada bir yön kazanır. Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem, bu hakikate işaret ederek sürekli; “Ey kalpleri evirip çeviren Allah’ım! Kalbimi sana itaat üzere sabit kıl.” diye dua ederdi. Buradan, kalplerin etkilenmeye açık olduğu ve Allah’ın elinde olduğu neticesi ortaya çıkar.
Müslümanın, İslam üzere devam etmesi için kalbini hak ile meşgul etmesi icap eder. Bunu sağlayan en önemli ameller elbette ki Allah’ın farz kıldığı ibadetlerdir. Bu ibadetler sayesinde Müslüman, Allah ile beraberliğini sağlar, ahdini yerine getirir. Aynı zamanda O’nun vaatlerini ve ahiretteki halleri sürekli müşahede eder. Salih insanlarla beraber olmanın dahi ahiret yolunda ne kadar tesiri olduğunu düşünürsek hak ile meşguliyetin önemi kendiliğinden ortaya çıkar.
Müslümanı Allah’a yaklaştıran durumlardan biri de peygamberin şahsına saygı duymasıdır. Bu saygı, onun sünnetini öğrenme ve ona göre hayatını şekillendirme şeklinde ortaya çıkar. Peygamberi gerçekten sevmek; Allah’ın, insanı sevmesine vesile olur. Peygamberi gerçekten sevmek; onun gibi yaşamaya çalışmakla ortaya çıkar. Allah Teâlâ şöyle buyuruyor: “De ki: ‘Eğer siz Allah’ı seviyorsanız hemen bana uyun ki Allah da sizleri sevsin ve suçlarınızı mağfiretle örtsün. Allah çok bağışlayandır, çokça acıyandır.’” (Âl-i İmrân, 31)
Müslüman ile peygamberi arasındaki bağları en çok kuvvetlendiren etken kuşkusuz Müslümanın, peygamberine sürekli salat ve selam getirmesidir. Salat ve selam samimi bir şekilde tekrarlandığı müddetçe kalpte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e meyil oluşacak ve bu durum muhabbeti ortaya çıkaracaktır. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e muhabbet; onun ve getirdiği dinin uğrunda fedakarlığa ve gayrete vesile olacak, böylece Müslümanın hayatı kuru bir iddiadan gerçek bir şahitliğe evrilecektir.
Peygamber Efendimizle aynı dönemde onun yanında kalmış, onun sünnetlerini bizzat görerek öğrenmiş ve buradan aldıkları azık ile İslam’ı Allah’ın dilediği sınırlar içinde yaymışlardı. Bugünün Müslümanları her ne kadar Rasûlullah Efendimizin şahsını göremiyorlarsa da ona her salat ve selam getirdiklerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile bir bağ kuruyor ve bununla azıklanıyor olduklarına yakinen inanmalıdır. İşte bu azık çoğaldıkça Müslüman’ın kalbi, Allah’a ve Rasûlü’ne daha çok bağlanacak, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e muhabbeti artacak, Allah yolunda yürüyüşü daha da kuvvetlenecektir.
Müfessirlerin Ayeti Kerime ile İlgili Görüşleri
Şehit Seyyid Kutub rahimehullah şöyle der: Ayetin orijinalinde Allah’ın ve meleklerin; Peygamberimize salat ettikleri belirtiliyor. Yüce Allah’ın, Peygamberimize salat etmesi; onu yüceler aleminde övgü ile anması anlamına gelir. Meleklerin ona salat etmeleri de Allah katında onun için dua etmeleri demektir.
Aman Allah’ım, bu ne erişilmez derece! Yüce Allah’ın, Peygamberimize yönelik övgüsünü bütün evren tekrarlıyor. Bu övgünün ışığı bütün evrene yayılıyor. Evrenin bütün parçaları, bu övgüye yine aynı övgü ile cevap veriyor. Bu ezeli, ebedi, sürekli ve kesintisiz övgü, evren bütününün özüne siniyor. Bu nimetten, bu onurdan sonra artık başka bir nimet ve onur düşünülemez. Yüce Allah’ın ve meleklerin salatü selamından sonra artık insanların salatü selamının ne yeri olabilir? Fakat Yüce Allah, müminlerin, Peygamberimize yönelik salatü selamlarını kendi salatü selamı ile yan yana getirerek onları şereflendirmek, onları bu yoldan yüce, ezeli ve onur verici ufuklara yükseltmek istemiştir.[1]
Muhammed Ratıb en-Nablusi şöyle der: Bu ayetin, çok ve ince manaları vardır. İnsanlar bunun gerçek çerçevesini bilemezler. Bu, yüce insan olan Nebi sallallahu aleyhi ve sellem; yaratılmışların ilkidir, tüm yaratılmışların efendisidir, Allah’ın habibidir, Ademoğullarının efendisidir. Yüce ahlak sahibi, Makamı Mahmud’un sahibi, Allah huzurunda bağlanacak sancağın sahibidir. İşte Allah azze ve celle ona salat ediyor.
Yani -bu ayetin en ince manasıyla- Allah, peygambere esenliğiyle beliriyor. Ona nuruyla beliriyor, rahmetiyle beliriyor, kalbine mutmainlik vermekle beliriyor, onu yükseltecek şeylerle beliriyor. Hangi müminin peygambere ulaşması ve bu nimetlerden bir şeyler alması ve Muhammedî nübüvvet nurlarından elde etmesi mümkündür? Onun hayatında mümin kişi, ona vasıtasız gider ve onunla gerçekten karşılaşırdı. Bu durum, sahabe için geçerli olan bir durumdu. Ölümünden sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e; onu anarak, salat getirerek ve şemailini (hayatını) öğrenerek ulaşılabilir…
“Ey iman edenler! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.” Ta ki onun Muhammedî nurundan alasınız, yüce ahlakıyla bürünesiniz, güzel sıfatlarıyla bilinesiniz. O sizin örneğinizdir. Onunla aynı çağda yaşıyorsanız onun yanına varın. Onun vefatından sonra gelmişseniz; siretini okuyun, özelliklerini öğrenin, sünnetine tabi olun, ona salat getirin. Öyle ki ona olan sevginiz artınca onu rüyalarınızda görürsünüz…
Abdülhamid Mahmut Tahmaz, Et-Tefsîru’l-Mevdûî’de şöyle der: Bilinen hakikat şudur ki: Allah’ın, Nebi aleyhissalatu vesselam’a salat getirmesi, ona rahmeti ve övgüsüdür. Meleklerin salatı ise; dua ve övgü anlamındadır. Bu, Allah’ın rahmetinin, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e hayatında ve vefatından sonra kesintisiz olduğuna delalet eder. Allah’ın ona ikramı ve derecesini yüceltmesi süreklidir, durmaz ve kesintiye uğramaz.
Allah’ın, Nebisine salatı, yüceltme manası ile birliktedir. Allah’ın, Nebisi dışındakilere yaptığı salat ise sadece rahmet manasındadır. Allah Teala şöyle buyuruyor: “O, sizleri karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için üzerinize feyiz ve bereket indirendir. Melekleri de sizin için bağışlanma dilerler. Allah, müminlere çok acıyandır.” (Ahzâb, 43)
Allah’ın; senin, dünya sıkıntılarını gidermesini, kalbini açmasını, nefsini sükûnete erdirmesini, kalbini yatıştırmasını, kıyamet gününde günahlarının ağırlığını gidermesini, günahlarını affetmesini, ayıplarını örtmesini istiyorsan dualarının sevabını Peygamber aleyhissalatu vesselam’a bağışla. Hadiste şöyle buyuruluyor: Übey bin Ka’b radıyallahu anh’tan rivayetle, o şöyle diyor: Ya Rasûlallah, ben sana çok salat getiriyorum. Duamda sana ne kadar yer ayırayım? dedim. “Dilediğin kadar.” buyurdular. Dörtte birine ne dersin? “Dilediğin kadar yap. Daha fazla ayırırsan senin için tabi ki daha hayırlı olur.” Yarısına ne dersin? “Dilediğin kadar yap. Daha fazla ayırırsan senin için tabi ki daha hayırlı olur.” Üçte ikisine ne dersin? “Dilediğin kadar yap. Daha fazla ayırırsan senin için tabi ki daha hayırlı olur.” Bütün duamı senin için ayıracağım, deyince şöyle buyurdular: “O zaman sıkıntıların giderilir ve günahların sana bağışlanır.”[2]
Zamanımız ve mekânımız ne kadar uzak olsa da Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirmemiz ilahi rahmetlere ve rabbani feyizlerin özüne bizleri ulaştıran nurani bir bağ gibidir.
Dua esnasındaki sünnetlerden biri de Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirmemizdir. Çünkü bu şekilde yapılan dua kesinlikle makbul olur. Yüce Allah, duanın bir kısmını kabul edip diğerini reddedecek değildir. Ali radıyallahu anh şöyle diyor: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirilmediği müddetçe tüm dualar perdelenmiştir.[3]
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem her zikredildiğinde ona salat getirmekte cimrilik etmemeliyiz. Aslında biz, ona her seferinde salat etmemekle Allah’ın bize yapacağı rahmet, bereket ve sevap konusunda kendimize karşı cimrilik etmiş sayılırız. Pek çok rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in: “Cimri kişi, ben onun yanında anıldığım halde bana salat getirmeyendir.” buyurduğu geçmektedir.[4]
Gerek konuşmalarımızda gerek okumalarımızda, onun her zikredildiği yerde, ona salat getirmemiz önemli bir görevdir. Yazı yazarken “sav” ile yetinilmemeli. Çünkü bu işaretler, senin Peygamberimize bilfiil salat getirdiğine delalet etmez.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e Salat ve Selam Getirme ile İlgili Bazı Hüküm ve Rivayetler:
1. Nevevî rahimehullah şöyle demiştir: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirileceği zaman salat ve selam lafızları birleştirilmeli ve sadece biriyle yetinilerek “sallallahu aleyhi” veya “aleyhisselam” denmemelidir. Nevevî’nin bu görüşü: “Ey iman edenler! Siz de onu övün, ona salat ve selam getirin.” ayetinden alınmıştır. En evla olan ise: “sallallahu aleyhi ve selleme teslimen” denilmesidir.
2. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Kim bana bir salat getirirse bu vesileyle Allah, o kişiye, on salat getirir.”[5] Sehl b. Abdullah şöyle demiştir: Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirmek en faziletli ibadetlerdendir. Çünkü Allah ve melekleri bunu yapmışlardır. Sonra bunu müminlere emretmiştir. Diğer ibadetler böyle değildir.
3. Ebu Süleyman ed-Dârâni şöyle demiştir: Kim Allah’tan bir hacetini isterse Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirerek başlasın sonra da Allah’tan hacetini istesin. Sonra Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirerek duayı bitirsin. Çünkü Allah bu iki salatı kabul eder. Aynı zamanda ikisi arasındaki duayı kabul etmede cimri davranmaz.
4. Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’e namazda salat getirilmesi hususunda alimler ihtilaf etmiştir. Cumhur ulemaya ve alimlerin çoğuna göre salat, namazın sünnet ve vaciplerindendir. İbn Münzir şöyle dedi: Namaz kılan kişinin, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e salat getirmesi müstehaptır. Eğer bunu terk ederse; İmam Malik ve Medine ehline, Süfyan-ı Sevri’ye ve rey ehli olan Küfe ehline ve başkalarına göre namazı caizdir. Bu, ilim ehlinin çoğunun görüşüdür. İmam Malik ve Süfyan’dan son teşehhüdde müstehap olduğu, teşehhüdde salat getirmeyenin namazının sevabını düşüreceği de rivayet edilmiştir. İmam Şafi, namazda salat getirmeyenin namazı iade etmesi gerektiğini söylemekle tek başına kalmıştır.
5. Ebu Mes’ud el-Ensari’den şöyle dediği rivayet edilmiştir: Biz Sa’d b. Ubade’nin konağındayken Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem yanımıza geldi. Beşir b. Sa’d, ona “Ya Rasûlallah! Allah, bizim, sana salat etmemizi emretti. Peki sana nasıl salat edeceğiz?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir müddet sessiz kalınca, keşke bunu hiç sormasaydı diye temenni etmiştik. Sonra Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Salat getirirken şöyle deyin:
اللَّهُمَّ صَلِّ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا صَلَّيْتَ عَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ وَبَارِكْ عَلَى مُحَمَّدٍ وَعَلَى آلِ مُحَمَّدٍ كَمَا بَارَكْتَ عَلَى آلِ إِبْرَاهِيمَ فِي الْعَالَمِينَ إِنَّكَ حَمِيدٌ مَجِيدٌ
Selam ise bildiğiniz gibidir.”[6]
6. Selam tahiyyatta yapılan şekildedir:
ٱلسَّلَامُ عَلَيْكَ أَيُّهَا ٱلنَّبِيُّ وَرَحْمَةُ ٱللَّٰهِ وَبَرَكَاتُهُ
[1]. Fî Zilâli’l-Kur’an, Tayf yayınları, aynı ayetin tefsirinden
[2]. Tirmizî, hn: 2457
[3]. Taberânî
[4]. Tirmizî, hn: 3546
[5]. Müslim hn: 408
[6]. Müslim, 405