Gündem Analiz – Nedim Bal / 2019 Eylül / 82. Sayı
Geçen ayki yazımızda “Modern Çağın Azgın Karun’ları” başlığı altında ‘Rockefeller’ ailesinden ve özellikle de David Rockefeller’den bahsetmiştik.
Bu ayki yazımızda ise Amerika’yı hatta dünyayı kontrol ettiği söylenen, dünyanın en zengin ve en nüfuzlu ailelerinden olan, İsmi illuminati tarikatı ve başka gizli örgütlerle anılan ABD’li Yahudi bankacı David Rockefeller’in ölmeden önce “Yeni Dünya Düzeni ve Yönetimi” ile ilgili yapmış olduğu açıklamaları konu alacağız.
Bir önceki yazımızda da değindiğimiz gibi 2013 yılına ait olduğu iddia edilen bu ifadelerin David Rockefeller ait olup olmadığına dair net bir kaynak yok. Fakat Rockefeller ailesi hakkında bildiklerimiz ve işaret edilen tarihlerde yaşananlar zımnen bu anlatılanların ispatı gibi… Takdir siz değerli okuyucularımızın.
Hitler, Bizim Tarafımızdan Desteklendi
İkinci Dünya Savaşı’nın asıl sebebi şu an olduğu gibi dünyada başlayan ekonomik krizlerdi. Diğer bir önemli neden ise; Diaspora’nın yani kutsal topraklar dışında yaşayan Yahudilerin, yeni İsrail devletini kurmaya yardımcı olmamaları ve bu ülkeye (Filistin’e) dönmeyi kabul etmemeleriydi.
Hitler’in bulunduğu mevkie gelmesi ve Alman ulusunu büyülemesi, yine bizim tarafımızdan aldığı mali yardımlar sayesinde olmuştur. Harriman, Guaranty tröstü gibi Amerikan finans devleri, Alman çelik kralı Thyssen’ın mali yardımları ve Thule Örgütü’nün desteğiyle Hitler, dünya savaşı başlatacak güce erişiyordu. Bu iş için Hitler seçilmişti; çünkü Yahudilerden nefret ediyordu. Sebebi ise, babaannesi o zamanlar zengin bir Yahudinin yanında hizmetçi olarak çalışıyordu ve babaannesi bu Yahudi patronu tarafından hamile bırakılmış, durumdan haberdar olan evin hanımı tarafından evden kovulmuştu. Babaanne kucağında bir bebek ile, yani Hitler’in babasıyla, başka bir iş bulamayınca koyu Katolik olan baba evine geri dönmüştü. Hitler zamanla bu gerçeği öğrenmiş, Yahudilere kin duymaya başlamıştı. İsrail topraklarına dönmemekte ısrar eden Yahudileri korkutmak amacıyla birkaç katliama izin verildi ve söylenenden çok daha az kişinin öldüğü bu katliamlar kullanılarak sözde milyonların yok edildiği Yahudi katliamı senaryoları üretildi. Şimdi aynı katliam senaryosu Ermeni Soykırımı adı altında Türklere uygulanmaktadır. Bu saçma soykırım masalı Türklere yüklenecek ve böylece Türkiye yüz milyarlarca dolar tazminat ödemek zorunda kalacak. Bu da Türk ekonomisi için büyük bir darbe olacaktır.
Atom Bombası Yahudilerin Yaşadığı Almanya’ya Atılamazdı, Bu Nedenle Japonya Kışkırtıldı
Almanlar’dan nefret eden o zaman ki Siyonist başkanımız Einstein’ın Amerikan Başkanı Roosevelt’e bir öneri mektubu göndermesiyle atom bombası çalışmaları Manhattan Projesi altında başlatılmış ve kısa sürede sonuç alınmıştı. Ama bir sorun vardı, bu bomba çok güçlüydü ve ne gibi tahribatlar oluşturacağı ön görülemezdi. Almanya’nın şehirlerinde çok sayıda Yahudi yaşıyordu. Dolayısıyla bu ülkeye atom bombası atılamazdı. Atom bombasının denenebilmesi için Amerikan halkının büyük bir desteğiyle yeni bir savaşa girilmesi gerekiyordu.
Bu noktada Japonlar bilerek kışkırtıldı ve daha önceden haber alınmasına rağmen yüzlerce Amerikan askerinin ölmesiyle sonuçlanan Pearl Harbor baskınına göz yumuldu. Böylece Amerikan halkının duygularıyla oynanarak desteği alınmış ve bu sorun da aşılmış oldu.
İsrail Devleti, Rothschild Ailesi’nin Cömert Mali Desteği ile Kuruldu
Büyük İsrail İmparatorluğu’nun temelini oluşturan İsrail Devleti 1948 yılında Rothschild Ailesi’nin cömert mali desteğiyle kuruldu. Ordo Ab Chaos (Kaostan Çıkan Düzen) stratejisi yine işe yaramıştı. Bu arada savaşta iflas eden ülkelerin ekonomilerinin düzeltilmeleri için Harriman, Rockefeller, Vanderblit ve Rothschild gibi finans kurumlarından aldıkları borç paralar devreye giriyordu.
Sovyetler Birliği’ne Yeteri Kadar Ülke Tahsis Edilmiş, Mali Destek Verilmişti
Sovyetler Birliği, Hegel Diyalektiği gereği bir karşıt güç oluşması için, Amerikan International Barnsdall Corporation şirketinin verdiği ekipman ve yine Amerikan W.A Harriman Company ve Guaranty Tröstü tarafından verilen mali desteklerle petrol kuyuları ve maden yatakları açarak, ekonomisini geliştirdi. Bu arada dünya ülkeleri komünizm ve kapitalizm arasında seçimlerini yapmaya başlamışlar; Sovyetler Birliği’ne kapitalizmi savunan bizlere karşı eşit bir güç oluşturması ve bu oyunun sürdürülebilmesi için yeteri kadar ülke tahsis edilmişti.
Çin, Henüz Kontrol Edemediğimiz Bir Ülke Ama ABD Ekonomisine Katkısı Büyük
Çin ise Amerikan Bechtel Corporation’ın verdiği teknoloji ve beyin gücüyle süper bir güç haline geldi. Bu ülke henüz kontrol edemediğimiz, dünyadaki tek ülke. Fakat Amerikan ekonomisine büyük katkıda bulunuyorlar; çünkü iş gücü çok ucuz, ayda 30 dolara çalışacak işçi bulmak bizim ülkelerimizde patronların en tatlı rüyası olurdu.
Vietnam, Kore, Endonezya, Afganistan, İran-Irak, Yugoslavya Savaş Endüstrisi’nin Deneme ve Gelişmesine Yaradı
Vietnam savaşında, Amerika Birleşik Devletleri ve Sovyetler Birliği silah endüstrileri, yeni imal ettiği silahları deneme fırsatı bulmuştu ve silah sanayisini canlandırmak için devlet, eskileri kullanarak elden çıkarmıştı. ‘Agent Orange’ adlı kimyasal silah ile bu zehrin bitkiler üzerinde ölümcül etkileri görülmüş oldu. Bir ülke ekonomisi batağa sürüklendi.
Kore savaşı ile bu ülke iyiye bölündü ve kalkınma hayalleri suya düştü. Böylece ülke ekonomisi tahrip edildi. Ayrıca bu ülkede mikrop bombaları ve dioksin gibi çeşitli zehirler ile biyolojik savaş denemeleri yapıldı.
Endonezya devlet başkanı Suharto 1957-58 yıllarında Amerika Birleşik Devletleri’nin verdiği silahlarla Doğu Timor’u işgal etti ve yıllarca sürecek bir kaos yarattı, binlerce insan öldü.
Afganistan savaşı Ruslara silah sanayisini geliştirmek için büyük fırsatlar sunmuştur. Biz de yeni üretilen silahların etkilerini deneyebilmek için büyük bir fırsat yakalamıştık. Ayrıca ülke çok zengin yer altı kaynaklarına sahiptir. Afganistan yönetimi şu anda tamamen bizim kontrolümüz altındadır. (2001 yılında Amerikan işgali ile Taliban yönetimindeki “Afganistan İslâm Emirliği” yıkılmış ve yerine Amerikan kuklası Hamit Karzai hükümeti atanmıştı!)
İran-Irak savaşı Saddam’a büyük vaatler yapılarak başlatıldı. İlk iş olarak birbirlerinin petrol kuyularını ve tesislerini bombaladılar. Tabii sonunda petrol zengini bu iki devlet bizlerden daha fazla silah satın alıp savaşı kazanabilmek için ülke ekonomilerini iflas ettirecek düzeye getirdiler. Sonuçta bütün şehirleri ve petrol tesisleri yine bizler tarafından yeniden kurulacaktı. Bu da yine bizlerden daha fazla borç almakla mümkün oluyordu.
Saddam dolduruşa getirilerek başlatılan 1990 yılındaki Körfez savaşı ile Irak ekonomisi bir kez daha çökertildi. Kuveyt’i tekrar inşa etmek için milyarlarca dolarlık iş bağlantıları yapıldı. Amerikan askerleri bölgeye ilelebet yerleşti. Bu savaşta test amacıyla üretilmiş uranyum bombaları kullanıldı. Bu bombalar, etkisi yıllarca sürecek radyoaktif maddeler yayarak bölgedeki yüz binlerce insanın, tabii bu arada bizim askerlerimizin de ölmesine yol açtı, hala da insanları öldürmeye devam ediyorlar.
1990 Yugoslav savaşında salkım bombaları kullanıldı. Bu teknoloji harikası bombalar yere yaklaştıklarında yüzlerce küçük bombalara ayrışıyorlar ve yere düştüklerinde hala patlamamış olanlar her zaman aktif birer bomba olarak kurbanlarını bekliyorlar.
Dünyada Hiçbir Yerde Mafya ve Kaçakçılık Olayları Bizim İznimiz Olmadan Yapılamaz
Bu arada, bütün organizasyonların çok yüksek olan maliyetleri konusu var. Onların kaynağı ise vergiden muaf olan vakıflarımızın topladığı bağışlardan ve mafya ile olan bağlantılarımız sayesinde finanse diliyor. Dünyanın hiçbir ülkesine mafya veya kaçakçılık faaliyetleri, o devletin haberi ve izni olmadan yapılamaz. Yapılması için, üst kademelerde işbirlikçilerin olması gerekir. Bu işbirlikçiler gözünü para hırsı bürümüş insanlar seçilir ve bir kere bu işlere bulaşıldı mı, bir daha çıkış yoktur.
Dünyanın her yerinde tamamen bizim kontrolümüz altında çalışan mafya, özellikle uyuşturucu ve silah kaçakçılığı ile ilgilenir, çünkü en tatlı para bu alanlardadır. Bu paradan biz en büyük payı alırız ve bu parayla birlikte vakıflarımızın desteğiyle de bütün bu faaliyetlerimiz finanse edilir. Buna işbirlikçilere dağıtılan para ve rüşvetler dahildir.
Dünyadaki 5 Milyar İnsan, Bizim 1 Milyar İnsanımız İçin Çalışır
Hegel Diyalektiği’nin amacımız doğrultusunda ne kadar çok işe yaradığını görüyorsunuz. Hiç düşündünüz mü, Kuzey Amerika ve Batı Avrupa ülkeleri vatandaşlarına rahat ve varlıklı yaşam olanakları sunarken, dünyanın diğer ülkelerinde neden sefalet ve bitmeyen bir kargaşa var? Çünkü bizim ırkımız seçilmiş ırktır, diğerleri sadece köledirler. Eğer yaşamak istiyorlarsa ömür boyu bize bu şekilde hizmet etmek zorundadırlar.
Dünyadaki 5 milyar insan, bizim toplumlarımızdaki 1 milyar insan için çalışıyorlar. Bütün zenginlikleri bizim şirketlerimize ve dolayısıyla bizim ülkelerimize akıyor. Biz gelişmiş ülkeler, her geçen gün daha da zenginleşirken üçüncü dünya ülkeleri, ekonomileri çökertilmiş, halkı uydurma savaşlar ve olaylarla sefalete sürüklenmiş çaresiz bir haldedir. Refah içinde yaşayan işbirlikçi yöneticileri ve zengin tabakları ise bizim emirlerimizi bekliyorlar. Bizimle iş birliği yapanlar, çok yakında yeni dünya hükümetinde kendi bölgelerini bizim idaremiz altında yönetecekler.
Türkiye’ye Adnan Menderes Zamanında “Marshall Yardımı” İle El Attık
Türkler de yıllar boyu komünizme karşı savaşmıştır. 1950’lerde ülke yönetimine bizim desteğimizle Adnan Menderes gelmişti. Aslında Menderes bizimle başta gayet güzel bir diyalog kurmuştu. Bizden seçimde aldığı destek karşılığında, Marshall yardımı adı altında devamlı borç alıyor ve ülkesinde yatırımlar yaparak sanayi yapısını geliştiriyordu. Fakat o kadar plansız ve programsız harcama yapıyordu ki; ödeme günleri geldiğinde bizden, borç ödemek için tekrar tekrar borç istemeye başladı. Biz de kendisinden ülkesini yabancı sermayeye açmasını ve bizim şirketlerimize özel imtiyazlar tanımasını, diğer bir deyişle Osmanlı İmparatorluğu’na dayatılan kapitülasyonlar benzeri şeyler talep ettik. Menderes bize bunu hiçbir zaman kabul etmeyeceğini söyledi ve bizden uzaklaşamaya başladı. Ülke insanı ilk defa asfalt yollarla tanışıyor, fabrikalar arka arkaya dikiliyordu. Ülkenin çoğunluğu Müslüman olduğu için ülkenin her yerine camiler yaptırıyordu. Menderes bu şartlarda iktidardaki yerini uzunca bir süre için sağlamlaştırdığını zannediyordu. Bir darbe ile bu işe bir son verildi ve sonunun öyle bitmesini istemediğimiz halde, çalışma arkadaşlarıyla beraber idam edildi. Sadece Celal Bayar kurtuldu, çünkü bir Masondu ve yakın arkadaşı Papa Roncalli ya da diğer adıyla 23. John, Vatikan’ın baskısıyla onu idamdan kurtardı.
1980 Darbesi Bizim İsteklerimiz Doğrultusunda Yapıldı
Aynı ülkede gerçekleşen 1980 darbesi de bizim isteklerimiz doğrultusunda yapıldı. O zamanlar ülkede bir solcular, bir sağcılar iktidara geliyor ve bizim isteklerimiz doğrultusunda ülke ekonomisini yönlendiriyorlardı. Fakat Amerika ve Avrupa’da gelişmiş ülkelerin piyasaları doyuma ulaşmışlar ve biz yeteri kadar mal satamaz olmuştuk. Bunun üzerine diğer az gelişmiş ülkelere uyguladığımız planı onları da uygulamak istedik ve serbest piyasa ekonomisine geçmelerini ve ithalatın serbest bırakılmasını talep ettik. Bu istediğimizi kabul etmiş görünüyorlar, fakat işi uzatıyorlardı.
Binlerce Türk Genci Uydurma İdeojiler Uğruna Can Verdi
En sonunda bu ikilem yine bildiğimiz yollarla, Ordo Ab Chaos (Kaostan Çıkan Düzen) stratejisi ile çözüldü. Yani önce kaos, sonra düzen. Provokatörlerimiz aracılığıyla sağ ve sol ideoloji kavgaları başlatıldı. Aslında başında onay vermiş gibi göründüğümüz Kıbrıs Savaşı’ndan sonra ülkeye uygulanan ambargo sayesinde halk canından bezmiş, ülkede yağ ve tuz bile bulunamaz olmuştu. Karaborsacılar zenginleşirken halk iyice sefalete düşmüştü. Ülkeye gönderilen provokatörlerimiz için bu halkı kışkırtmak hiç zor olmadı. Ülke halkı sağcı ve solcu olarak iyiye bölündü ve çatışmaya başladılar. Olaylar öyle bir dereceye geldi ki, her gün elli-altmış kişi sokak çatışmalarında ölmeye başlamıştı.
Bütün ülke terör korkusu altında eziliyordu. İnsanlar akşamları sokağa çıkamaz olmuştu. Her an bir serseri kurşuna hedef olmak vardı. Binlerce Türk genci uydurma ideolojiler uğruna can vermişti. Hükümetler birbiri arkasına iktidara geliyor fakat olayları önleyemiyorlardı. Sonra darbe geldi ve bütün olaylar bıçak gibi kesiliverdi. Zavallı ülke halkı bu sözde başarıyı darbenin bir neticesi olarak gördüler. Çünkü nihayet terörizm sona ermiş, ülkeye huzur gelmişti. Aslında provokatörlerin görevi bitmiş, sahneden çekilmişlerdi. Burada oynanan oyun, halkı umutsuz ve çaresiz bir duruma düşürmek ve onlara bir “kurtarıcı” sunmaktır; ondan sonra bu kurtarıcı ne yaparsan yapsın hemen kabullenecektir.
Özal, İsteklerimiz Doğrultusunda Kapıları Sonuna Kadar Açtı
Askeri hükümet bir süre devlet yöneticiliği yaptı ve bizim belirlediğimiz bir kişiye yönetimi devretti. Bu Turgut Özal’dı. Özal, tam da bizim isteklerimiz doğrultusunda ülkenin kapılarını bize sonuna kadar açtı. Bizim şirketlerimiz bu bakir piyasaya kurtlar gibi saldırdılar. İlk önceleri fiyatları çok düşük tutarak yerli sanayinin rekabet gücünü düşürdüler. Ülke artık Amerikan ve Avrupa yapımı mallarla dolmuştu. Sanayi şirketlerimiz stoklarını eritirken finans şirketlerimiz de ülkeyi artan ithalatı karşılayabilmeleri için yüksek faizlerle borç yatağına sürüklüyorlardı. Böylece, gelişmekte olan ülkeler olarak adlandırdığımız bu ülkelerin hemen hemen hepsinde uygulanan ve 80’li yıllarda başlatılan bu proje ile, bütün ülkeler, hem bizlerden aldıkları mallarla sanayi şirketlerimizi zenginleştirmeye devam ediyorlar, hem de bu malların karşılığı olan ödemelerini yapabilmek için bizim finans şirketlerimizden aldıkları yüksek faizli kredilerle, her sene artan bir borç batağına sürükleniyorlar.
Türkiye’de Para İtibar Gördü; Arkadaş, Dost, Aile Gibi Kavramlar Unutuldu
Bu arada, Özal bütün bunların yapılabilmesi için gereken kanunları yavaş yavaş çıkarmıştı. Bu ülke vahşi kapitalist sistemle o kadar çabuk uyum sağladı ki, bizim bile düşünemediğimiz hayali ihracat gibi vurgun yöntemleri keşfettiler. İnsanlar artık en kısa ve en kolay yönden servet yapmanın peşine düştüler. Rüşvet, devlet bankalarının çeşitli entrikalarla soyulmaları, banker skandalları birkaç örnek. Arkadaş, dost, aile gibi kavramlar unutuldu ve sadece parası olanlar itibar görmeye başladı. Bu arada, yerli sanayi can çekişiyor, küçük işletmelerden başlayarak yavaş yavaş büyük işletmelere doğru bir iflas dalgası yayılıyordu. Devlet işletmeleri ise bizim istediğimiz yöneticilerin atanmaları sağlanarak zarar ettiriliyordu. Sonunda bu işletmeler ya kapatılıyor ya da özelleştirme hikayesiyle, ucuz fiyatlarla şirketlerimiz tarafından ele geçiriliyordu.
“Kürt Devleti Projesini” Hayata Geçirmek İçin Önce Örgüt Yarattık
Beyni yıkandığı için temiz hayallerle işe başlayan Özal, sonunda bu sistemin gerçeklerini görerek kendisini de kapitalizmin çarklarına kaptırdı. Ailesini ve yakın çevresini zengin etmeye başladı. Öyle bir duruma geldiler ki Özal’ın çevresinde prens ve prensesler ortaya çıkmaya başlamış, biz ülke monarşizme dönüyor diyerek kaygılanmaya başlamıştık.
Aslında tam bir komedi oynanıyormuş. Her neyse, ülke insanının tepkisini ölçmek için kendisinden Kürt devleti fikirlerinden bahsetmesini istedik. Fakat bu düşünceler kendisine pahalıya mal oldu. Biz de Kürt devleti projemizi hayata geçirmek için PKK denilen bir örgüt yarattık. Bu örgütle uğraşmak ülke ekonomisine çok büyük zarar verdi ve şu anda koskoca Osmanlı İmparatorluğu’ndan geriye kalan bir avuç toprakta varlığını sürdüren Türkiye, bizim hiçbir istediğimizi geri çevirecek durumda değil. Sanırım yakın gelecekte topraklarından biraz daha, bir süre sonra da bizim için hala geçerli olan Sevr Antlaşması uyarınca hemen hemen tamamından fedakârlık etmek zorunda kalacak.
Türkiye Bizim İçin Çok Önemli… Su Kaynaklarının Önemli Bir Kısmı Burada
Türkiye hakkında biraz daha durmak istiyorum; çünkü dünyadaki en stratejik konumdaki ülkedir ve bizim için çok önemlidir. Nedenlerine gelince:
Bir kere Büyük İsrail Devleti topraklarının su kaynaklarının önemli bir kısmı şu anda Türkiye’ye aittir.
Maden, petrol, doğalgaz gibi zengin yer altı kaynaklarına sahip Ortadoğu ve Kafkasya’ya hâkim olmak istiyorsak bu ülke elimizin içinde olmalıdır. Ortadoğu hemen hemen elimizde sayılır.
…………………………………..
Evet, anlatılanlar kendini müstağni gören azgın bir Karun’un yaptığı pervasız açıklamalar mıdır, yoksa bir kurgu mudur en doğrusunu Allah bilir! Lakin Müslüman toplumların ve dünyanın son 60 yıldır sürüklendiği hadiseler, yaşanılan acılar ve gelinen sonuçlar bu anlatılanların sadece bir hayal ürünü kurgu olmadığını gösterir nitelikte…
Değerli Müslümanlar! Küfür; tabiatı gereği Batıl’ın hâkim olması için sistemli bir şekilde çalışmakta ve kıyamete kadar da çalışacak… Bu bir hakikat. Fakat unutmamamız gereken diğer bir hakikat de şu ki; biz Müslümanların da onlar kadar değil onlardan daha fazla Hakk’ın hâkim olması için çalışmamız gerektiği…
Öz Eleştiri! Maalesef Biz Müslümanların Hali!
Amerika’nın, Avrupa’nın Yahudi’nin her şeyi görüp gözettiğine ve asla yenilmez olduğuna iman eden, onları Allah’ı kutsal gibi kutsayan Müslümanlar…
Bu kadar güçlü kafirler topluluğuna karşı mücadeleye girişmenin faydasız olduğuna hatta Müslümanlara zarar verecek işler olduğuna inanan, kurtuluşu, özgürlüğü, izzeti onlara karşı gelmekte değil bilakis onların safında, onlarla beraber olmakta arayan Müslümanlar…
“Kalplerinde hastalık olanların ‘başımıza bir felaket gelmesinden korkuyoruz’ diyerek onlara (kafirlere) koşuştuklarını (yanaştıklarını) görürsün. Umulur ki Allah, bir fetih ihsan eder veya katından bir emir getirir de içlerinde gizlediklerine pişman olurlar.” [1]
Dünya küfrünün elebaşlarını, onların güç kaynaklarını, kullandıkları yöntemleri, halkları ifsat eden çalışmalarını inceleyip araştırmayı ve onların bu fesat projelerini boşa çıkaracak karşı hamleler, söylem ve eylemler geliştirmeyi boş iş olarak gören Müslümanlar…
Hatta Dünya küfrünün; Müslümanların dinini, aklını, neslini, ahlâkını, mal ve can emniyetini bozacak fesada uğratacak plan ve projelerine karşı “bunların aslı astarı yok, uydurma projeler bunlar sakın inanmayın, moralinizi bozmayın (!)” diyecek kadar da gayet vurdum duymaz bir tavır içinde olan Müslümanlar.
Geleceğe yönelik hiçbir ciddi hedefi, plan ve projesi olmayan, hakiki anlamından koparılmış kuru bir tevekkül anlayışına sarılıp esbabı önemsemeyen ve felaketin kendi kapısını çalmasını bekleyen Müslümanlar…
Küresel güçlerin amaç, hedef ve sahadaki pratiklerinden bi haber olan, kendilerini dış dünyanın gelişmelerinden soyutlamış, bir fanus gibi sadece kendi duygu dünyaları içinde yaşayan, tüm enerjilerini ihtilaflı tartışmalarla ve rutinleşmiş programlarla tüketen dahası bunlarla mutmain olan Müslümanlar…
Dünya küfrünün; Müslümanların inançlarını tahrif etmeye, ahlâklarını ve kültürlerini bozmaya, ekonomik ve askeri saldırılarla onları yok etmeye yönelik plan ve eylemlerine karşı hem inanç hem kültür hem ekonomi hem de askeri alanlarda mücadele edecek nitelikli insan ve nesil yetiştirmeleri gerekirken çözümü sadece bir noktada arayıp oraya yoğunlaşan ve diğer yönleri ihmal eden dahası önemsiz gören Müslümanlar.
Bizim Tavrımız Ne Olmalı
“Şüphesiz ki onlar tuzaklarını kurdular. Onların tuzakları dağları yerinden oynatıp giderecek güçte olsa bile, Allah bu tuzaklarını kendi aleyhine çevirecektir” [2]
“İman edenler Allah yolunda savaşırlar. İnkâr edenler ise; tağutun yolunda savaşırlar. O halde siz şeytanın dostlarıyla savaşın. Şüphesiz ki şeytanın tuzağı zayıftır.” [3]
Selâm ve dua ile… Allah’a Emanet olunuz…
————————-
KAYNAKLAR
Meal (Hasan Karakaya/Nebevi Hayat Yayınları)
Rockefeller Ailesi (Ali Kuzu)
Dünyayı Kimler Yönetiyor (Gary Allen)
[1]. Maide, 52
[2]. İbrahim, 45
[3]. Nisa, 76