Modern Bir Rab’lik Operasyonu;Algı Yönetimi Ve Manipülasyon

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Mayıs / 126. Sayı

“Derhal adamlarını toplayıp seslendi: ‘Ben sizin en yüce Rabbinizim!’ dedi. (Naziat, 23-24)

Rabbimizin kitabında beyan ettiği bu ifadeler geçmiş dönemlerin en büyük tağutlarından olan Firavunun lisanından nakledilmiştir. Hayat kitabımız olan Kur’an-ı Kerim günümüze ışık tutmak ve yolumuzu aydınlatmak için tarihin karanlık sayfalarını gözlerimizin önüne sermektedir. Çünkü içinde bulunduğumuz an geçmişten müstağni değildir. Yaşadığımız çağ her ne kadar ileri ve modern olarak ifade edilse de aslında hep aynı daire içinde dönüp dolaşmakta ve bizden öncekileri farklı suretlerde taklit etmekteyiz. Bu sebeple kitabımızın tüm gerçekliğiyle yalan ve şüpheden uzak bir şekilde beyan ettiği geçmiş dönem haberlerine can kulağımızı vermek aynı hataları tekrar etmemek için zaruri bir durumdur.

Geçmiş zamanların zalim kralı Firavun, insanlar üzerinde açık bir şekilde tahakküm kurarak kimisini köleleştirmiş kimisini de kendi kanunlarına esir etmişti. Bedenler, görüntüler değişse de zihinler ona tam anlamıyla teslim olmuştu. O da bu durumdan güç alarak haddini aşmış ve başına gelecek akıbetten habersiz bir şekilde ilahlık iddia etmişti. Rabbimiz Allah azze ve celle kendi makamına edepsiz bir şekilde ortak olmak isteyen bu zalim adamı helak etti ve tüm insanlık için ibret olmasını takdir ederek onun ölmüş bedenini çürümekten koruyarak herkesin gözleri önüne serdi:  

“Allahu Teâlâ Firavuna buyurdu ki: ‘Senden sonrakilere bir ibret teşkil etmesi için, bugün senin (denizdeki) cesedini (çürütmeden) çıkarıp (sahile) atacağız. Buna rağmen insanların çoğu ayetlerimizden gafildir.” (Yunus, 90-92)

Zalimlerin akıbeti böyle feci ve aşikâr olmasına rağmen insanların çoğu rabbimizin buyurduğu gibi gafil olmaktan yine de vazgeçmeyecektir. Birileri tüm ayetlere rağmen gafil ve cahil olmaya devam edecek başka birileri de onları gütmeye talip olarak Rablik ve ilahlığını ilan edecektir. Bu hal kıyamete kadar hep böyle devam edip duracaktır.

Bahsini ettiğimiz durum günümüzde de varlığını korumaktadır. Evet, belki Firavun gibi insanların karşısına çıkıp açıktan açığa Rablik iddia eden birileri yok; ama gören gözler duyan kulaklar için modern firavunlar her yerde kol gezmekte, eski küstahlıkları ile sahte kudretlerini ilan etmekte ve tek gerçek ilah olan Allah’a azze ve celle açıkça meydan okumaktalar. Bunları idrak edebilmek için çok zeki ve bilgili olmaya gerek yoktur esasında. Birazcık feraset, basiret ve hikmet nazarıyla bakıldığında; görülmeyen ama varlıklarını hissettiren birilerinin bugün de var olduğunu, aynı firavunun yaptığı gibi bedenlerimizi, kalplerimizi ve zihinlerimizi esir almak ve kendi hakimiyetlerini kurmak için türlü türlü yöntemlere başvurarak insanlığa saldırdıklarını idrak etmek hiç de zor olmayacaktır.  

Ne Kadar Kendimiziz?

Sizce günümüzde insanlar kendileri gibi olabilmeyi ne kadar başarabilmişlerdir?

Bu hayatı gerçekten kendi kararlarımızla mı yaşıyoruz, tercihlerimizi tamamen kendi hür iradelerimizle mi gerçekleştiriyoruz?

Nelerden etkileniyoruz, nelere meylediyoruz?

Dünkü biz ile bugünkü biz neden çok farklı, hangi sele kapıldık farkında mıyız?

Evet, bunlar kendimize sormamız gereken mühim hatta en ehem sorular. Zira modern firavunlar bizim biz olmamızı, bu şekilde kalmamızı istemiyorlar. Rabliklerini tesis etmek için kararlarımızı, tercihlerimizi kısacası hayatımızı yönetmek istiyorlar. Onların istediği gibi çalışmak, onların yönlendirdiği gibi kazanıp onların istedikleri yerlere harcamak, onların özendirdiği gibi sosyal ilişkiler kurmak, onların moda dediğini giymek, onların güzel dediğini yemek-içmek, onların önümüze çıkardıklarını izlemek-dinlemek, onların beğendiğini beğenip onların istemediklerini yuhalamak, onların arzu ettiği gibi vücut hatlarımızla oynamak ve hatta cinsiyetlerimizi değiştirme eğilimine gitmek… Her şey onların istediği gibi olmalı. İşte tüm mesele bu.

Eğer meselenin abartıldığını düşünüyorsak bir de şu sorulara cevap arayalım:

Kredi kartı kullanan birisi kendi parasına ve harcamalarına ne kadar hakimdir?

Sosyal medyayı yoğun kullanan birisi izlediklerini, takip ettiklerini tamamıyla kendi tercihleriyle mi gerçekleştirmiştir?

Haber ve tartışma programlarını sıkı sıkıya takip eden birisi kendi öz düşüncelerine sahip olduğunu ne kadar iddia edebilir?

Yoğun reklam bombardımanına maruz kalan birisi tüketim politikasını kendisi mi belirlemiştir?

Ambalajlı bir ürünü satın alan birisi bu tercihini hangi saiklere göre yapmıştır?

Çocuğunu çizgi filmlere, telefon ve tablete mahkûm eden birisi çocuğunu kendisinin yetiştirdiğini düşünüyor mudur?

Haftanın 7 gününü 7 ayrı diziye ayıran birisi hangi iradeden bahsetmektedir?

Bu sorular ve sorunlar üzerinde yeterince tefekkür ettiysek birilerinin bizim üzerimizde ciddi ciddi çalıştığını, algılarımıza müdahalede bulunduğunu ve iradelerimize suikastlar yaptıklarını görmek kaçınılmaz bir sonuç olacaktır. Öyleyse tekrar soralım: “Biz gerçekten biz miyiz?”

Algı Hakkında Bilmemiz Gerekenler

Algı, duyu organlarımız tarafından kavranabilen nesne ya da olayların zihin tarafından idrak edilmesi ve yorumlanması demektir. Duyu organları herhangi bir ses, görsel vb. unsurları algıladıktan sonra zihin onun üzerinde bir takım düşünme, sentez ve analiz gibi eylemler gerçekleştirir. Nihayetinde dış dünyadan algılanan bir unsur bu süreçler sonucunda zihnimizde bir yargı, hüküm ve kanaate dönüşür.

Duyu organlarımız ve beynimiz tarafından algılanan nesne ve olayların sayısı tahmin edilemeyecek kadar fazladır. Bu nedenle zihin bunların hepsini saklı tutmaz ve belirli bir süreden sonra sadece önemli ve gerekli olanları hafızada saklar. Buna da algıda seçicilik denir.

Algının oluşmasında görmenin çok büyük etkisi vardır. Çünkü insan edindiği duyumların ciddi bir kısmını bu yolla edinir. Bu bakımdan gözlerimiz bir nevi menfez görevini yürütmektedir.

Zihinsel faaliyetlerimizin başlangıcı sayılabilecek nitelikte olan “algı” sanılanın aksine psikolojik bir yapıdadır. Sesler, ışıklar, kokular, duygular fiziksel görünümlerine göre değil psikolojik işlemlere göre algılanmaktadırlar. Bir başka deyişle algılarımız kendimize ait yaşadıklarımız ve bunların sonucunda edindiğimiz tecrübelerle bağlantılı olarak şekillenir.

Algı Yönetimi Mümkün müdür?

Algı yönetimi ya da algı operasyonları; bir ülkenin veya bir kurumun istediği sonucu elde etmek amacıyla kontrollü bir şekilde yapılan manipülasyon teknikleridir. Bu operasyonlar, genellikle sosyal medya, haber siteleri ve diğer iletişim araçları aracılığıyla gerçekleştirilir. İnsanların düşüncelerini, tutumlarını ve davranışlarını yönlendirmeyi hedefler.

Algı yönetimi insan iradesini oldukça edilgen bir konuma düşürdüğü için belki gerçekliği, mümkün olup olmadığı zihinlere takılabilir. Evet, imtihan olunması için kendisine bir irade verilen insanoğlunun bu tür algı oyunlarıyla tamamen bir piyona dönüştürülmesi imtihanın hikmetine ve iradenin gücüne nisbetle tam anlamıyla mümkün olmayabilir. Ancak algıya dair yukarıda zikrettiğimiz hususlar bunun belirli ölçülerde gerçekleşebilecek mahiyetinin olduğunu ortaya koyar. Özellikle algı dediğimiz şeyin psikolojik yönünün var olması ve duyu organlarının etkisinde kalması onun kırılgan oluşuna dikkatleri çekmektedir.

Aslında bu soruya en net cevap verebilecek olanlar da yine bizleriz. Çünkü toplum olarak bahsini ettiğimiz meseleyi her gün sıcaklığıyla yaşamakta ve tesirlerini gerek kendimiz gerekse etrafımızda bulunan yakınlarımız üzerinden somut bir şekilde görmekteyiz. Şunu rahatlıkla söyleyebiliriz ki; algı yönetimi ve manipülasyon özellikle zayıf iradeli, din-iman gibi ulvi değerlerden yoksun kalmış, dayanaksız ve tecrübesiz insanlar için maalesef çok korkunç sonuçlar doğurabilen tehlikeli bir vakadır.

Batıl Korkaktır, Kamufle Olmak İster!

Algı yönetimi ve manipülasyon hak davanın ruhuna yakışmayan ve batıl ehlinin tercih edeceği bir yöntemdir. Hak tüm gerçekliği ve cesaretiyle açıktır, mübindir. Tüm peygamberler ve islam davetçileri hakkı ikame etmek için mücadele etmişler, varlıklarını ayan beyan ortaya koymuşlardır. Bizim hak olan davamızı insanlara ulaştırmak için hileli, şaibeli yollara tevessül etmemiz kabul edilecek bir şey değildir. İslam davetinin temel esası, insanlara baskı ve zorlamanın bulunmadığı bir ortamda hak olan mesajı sunmak ve yine hür iradeleriyle hakkı tercih etmeleri için gayret etmektir. Hedefi gizleyip yalan dolan ile insanları bir noktaya getirmek hak ehlinin değil şeytanların dostlarının işidir. Onlar her şeyi mübah görerek insanları kendi arzularına göre yönetmeyi liderleri olan şeytandan öğrenmişlerdir. Çünkü sağdan soldan, önden arkadan türlü yollarla gelip insanları kandırmak onun kendi beyanıdır:

“Sonra andolsun, o kullarının önlerinden, arkalarından, sağlarından, sollarından sokulacağım onlara; ve sen onlardan çoğunu, şükreden kimselerden bulamayacaksın.” (Araf, 17.)

Algı yönetimi ve manipülasyon da şeytanın bu meyanda kullandığı yollardan birisidir. Ancak korkak olan şeytan burada insanların karşısına doğrudan çıkamamış ve kamufle olarak dolambaçlı yolları tercih etmiştir. Unutmayalım ki; şeytanın samimi olan müminlerin üzerinde herhangi bir hakimiyeti söz konusu değildir.

“İblis, “Rabbim! Benim sapmama imkân verdiğin için yemin olsun ki ben de yeryüzünde onlara (günahları) şirin göstereceğim ve onların topunu kesinlikle yoldan çıkaracağım. Ancak aralarından senin samimi kulların hariç!”  (Hicr, 39-40.)

Ne Yapmalıyız?

Herşeyden önce muhlis kullar olmalıyız. Arkasında islamın gücünü bulundurana şeytan ve dostlarının hükmü geçmez.

İrademize sahip çıkmalıyız. Güçlü bir iradeye sahip olana zayıf ve korkak manipülasyonlar tesir edemez.

Duyu organlarımıza dikkat etmeliyiz. Çünkü onlar dışarıdan gelen tehlikelere karşı menfez görevini görmektedirler.

Sosyal medyayı oldukça dikkatli kullanmalıyız. Çünkü tehlikenin en çok geldiği yer, kötülüğün menbaı orasıdır. Bu hususta kendimize, ailemize ve yakınlarımıza sahip çıkmalıyız.

Bu meseleyi ekonomik ve siyasal zeminle kısıtlı görme hatasına düşmemeliyiz. Onların istekleri bizim paramızdan, sosyal ve siyasal tercihlerimizden daha ötesidir. Ortada Rablik iddiasında bulunan, bizim üzerimizden yüceler yücesi mevlamızla bir harbe girişen firavuni, şeytani bir akıl vardır. Bu savaşta gardımızı buna göre almak zorundayız.