Meslek Sahibi Olmanın Önemi Ve Helal Yollarla Ticaret Yapmaya Teşvik

Kapak Dosya – Erkan Perver / 2024 Mayıs / 138. Sayı

İslam dini kişinin alın teri ile kazandığı rızkın onun için en hayırlı rızık olduğunu bildirerek insanlara el açmayı ve onlardan istemeyi uygun görmemiştir. Peygamber efendimiz, kişinin kendi el emeği ile kazandığı rızkın yenilecek en hayırlı rızık olduğunu bildirmektedir. Diğer taraftan Allah aleyhisselam kendisinden rızık istenilecek yegâne mercidir. Bu sebeple sadece O’nun huzurunda el açılmalı, bütün istek ve talepler sadece O’na arz edilmeli, O’na açılması gereken eller mahlûkattan herhangi birinin önünde açılmamalıdır. Çünkü bu şekildeki bir durum kişinin saygınlığını giderir. İnsanların ondan uzaklaşmasına ve onu değersizleştirmelerine sebep olur.

Nitekim Peygamberler dahi nübüvvet ile vazifeli olmalarına rağmen dünyevi olarak bir iş ile uğraşırlardı. Âdem aleyhisselam ziraatçi idi. Şit aleyhisselam dokumacı idi. Salih aleyhisselam sürülerle develer yetiştirir, sütlerini satarak dünyalığını temin ederdi. İbrahim aleyhisselam Kâbe’yi yeniden inşa eden inşaat ustası ve mimar idi. Eyyüp aleyhisselam ziraatçi idi. İdris aleyhisselam terzi idi. Nuh aleyhisselam marangoz idi. Hud aleyhisselam tüccar idi. Davud aleyhisselam demir ve zırh ustası, aynı zamanda Calut’un ordularını mağlup eden bir kumandan idi. İsmail aleyhisselam kara ve deniz avcılığı ile geçimini sağlayan bir avcı idi. Musa aleyhisselam çoban idi. Harun aleyhisselam vezir idi. İshak aleyhisselam ve Yakup aleyhisselam çoban idiler. Şuayb aleyhisselam ziraatçi idi. Süleyman aleyhisselam emir ve hükümdar idi, sazlardan zenbil yapardı. Bakır madeninin ilk defa işleyen de odur. Zülkifl aleyhisselam fırıncı idi. İlyas aleyhisselam dokumacı ve iplik ustası idi. Yunus aleyhisselam balıkçılıkla geçinirdi. Üzeyr aleyhisselam bağ bahçe işleri ile uğraşan meyve ağaçlarını ilk defa aşılayan ve budama işlerini insanlara öğreten bir bahçıvan idi. Lokman aleyhisselam doktor ve eczacılık mesleğinin piri idi. İsa aleyhisselam avcı idi. Av aleti ile geçimini temin ederdi. Peygamber efendimiz de küçük yaşlarda çobanlık yapmış, daha sonraları ise ticaret ile uğraşmış idi.

Görüldüğü üzere bütün peygamberler bir taraftan dinlerinin gereği olan tebliğ vazifesini yerine getirirlerken diğer taraftan dünyalıklarını ihmal etmemişler, tevekkülün gereğini idrak edip teekkül[1] ile karıştırmamışlardır. Nitekim kişinin kendi kazancının ne kadar hayırlı bir kazanç olduğunu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şu şekilde bildirmektedir: “Hiç kimse eliyle çalışıp (kazanarak) yediğinden daha hayırlı bir yiyecek yememiştir. Muhakkak ki Allah’ın peygamberi Dâvûd aleyhisselam’da eliyle kazandığından yerdi.”[2]

Bir başka hadiste ise Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Herhangi birinizin sırtında odun demetleri (taşıyarak) odunculuk yapması birilerine el açmasından daha hayırlıdır. Zira (istediği o insanlar) verirler veya vermezler.”[3]

Müslüman bir kişinin ailesinin rızkını temin etmek maksadıyla çalışması ve onları kimseye muhtaç bırakmaması gerekir. Nitekim bu vazife aile reisi olan erkeğin bir vazifesi olduğu gibi aynı zamanda ona sadaka sevabı kazandıran hayırlı bir ameldir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Müslüman, ailesi için herhangi bir harcamada bulunur ve bunun da ecrini (Allah’tan) beklerse bu onun için bir sadakadır.”[4]

Bir gün Ensar’dan bir zat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e bir şeyler istemek (dilenmek) üzere geldi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Evinizde bir şey yok mu?” Adam dedi ki: “Bilakis, bir çulumuz var. Yarısını altımıza seriyor diğer yarısını üstümüze örtüyoruz. Bir de su içtiğimiz bir kabımız var.” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Bunları bana getir.” Adam eşyaları getirdi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem eşyaları eline aldı ve şöyle dedi: “Bu iki eşyayı kim satın alır?” Bir adam, ben bunları bir dirheme alırım, dedi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem iki veya üç defa: “Bir dirhemden fazla veren var mı? dedi. Başka bir adam, ben iki dirheme alırım, dedi. Rasûlullah eşyaları adama verip dirhemleri aldı. Ensar’lı adama verdi ve dedi ki: “Bir dirhemle yiyecek al, ailene götür. Diğer dirhemle bir keser (balta) satın al bana getir.” Adam keseri getirdi, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem kendi eliyle kesere bir sap taktı. Ardından da şöyle dedi: “Git, odun kes ve sat. On beş güne kadar da seni görmeyeyim.” Adam gitti. Odun toplayıp satmaya başladı. Döndüğünde on dirhem kazanmıştı. Bir kısmıyla elbise bir kısmıyla da yiyecek satın aldı. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem dedi ki: “Bu senin için, dilenciliğin kıyamet gününde yüzünde bir leke olarak gelmesinden daha hayırlıdır. Dilencilik ancak şu üç halden (birine) düşene caiz olur; aşırı yoksul olan kimse. Ağır borcun altına giren kimse. Başka birinin diyetini ödemeyi üstlenen kimse…”[5]

Tüccarların Sahip Olmaları Gereken Ahlaki Hasletler:

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, ticaret ile uğraşan kişileri överek şöyle buyurmuştur: “Emin (güvenilir) doğru sözlü tüccar, Nebîler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”[6] Bu sebeple tüccarların kendilerinde taşımaları gereken ahlaki hasletlerin bir kısmını maddeler halinde şu şekilde özetleyebiliriz.

1- Özel Olarak Ticaret, Genel Olarak Bütün İşlerde (İşe) Erken Kalkmak.

Sahr el-Gamidi radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ım! Ümmetimin erken vakitlerini bereketli kıl.” Sahr dedi ki: “Ayrıca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem bir seriyye veya ordu göndereceği zaman onları günün erken saatlerinde gönderirdi.” Sahr da ticaretle uğraşan biriydi. Bir kervan gönderecek olsa erken vakitlerde gönderirdi. Böylece zengin olmuş ve çok mala sahip olmuştu.”[7] 

Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ım ümmetimin erken vakitlerini bereketli kıl! Özellikle de Perşembe günündekini!”[8]

2-Hakkını Alırken ve Alışveriş Yaparken Müsamahakâr Olmak:

a- Cabir b. Abdullah radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâhu Te‘âlâ satarken, satın alırken ve borcunu talep ederken müsamahakâr olan kişiye rahmet etsin.”[9]

b- Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Muhakkak ki Allâhu (Te‘âlâ) satarken müsamahakâr, alırken müsamahakâr, borcunu isterken müsamahakâr olan kişiyi sever.”[10]

c- Ebû Bekir es-Sıddık radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre şöyle dedi: “Bir gün Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem sabah kalktı ve sabah namazını kıldı. Sonra oturdu. Kuşluk vakti girince Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü, ardından yere oturdu. Öğle, ikindi ve akşamı kılana kadar böyle kaldı. Bütün bu arada hiç konuşmadı. Nihayetinde yatsı namazını kıldı, ardından kalkıp ailesinin yanına gitti.” İnsanlar gelip Ebû Bekir’e şöyle dediler: “Rasûlullah’a sorsana nesi var. Bugün şimdiye kadar yapmadığı bir şeyi yaptı.” (Dedi ki:) Ebû Bekir de sordu: Buna mukabil Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle dedi: “Evet: (Bugün) Dünya ve Ahirette olacak şeyler bana arz edildi (gösterildi) öncekiler, sonrakiler (bütün insanlar) bir alanda toplandılar. İnsanlar bu durum karşısında (kıyamet ve mahşerin ahvali) dehşete düştüler. Ardından kalkıp Âdem aleyhisselam’a gittiler… (Rasûlullah devamla dedi ki:) “Ardından Allâhu Teâlâ şöyle der. Ateşe bir bakın hayır işlemiş herhangi bir kimse görüyor musunuz? Dedi ki: “Cehennemde bir adam görürler. Ona der ki: “Hiç hayırlı bir amel işledin mi?” Adam der ki: “Hayır, ancak ben, alışverişlerimde insanlara müsamahakâr davranırdım.” Bunun üzerine Allâhu Teâlâ der ki: “Kullarıma müsamahakâr davrandığı gibi (için) siz de kuluma müsamahakâr davranın.”[11]

d- Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Bir Adam vardı ki hayatında hiçbir hayır işlememişti. Ancak bu zat insanlara borç veren biriydi. Alacaklarını tahsil için elçisini gönderdiğinde ona şöyle derdi: Verilen neyse onu al, zorda kalanı alma (vermeyene de bir şey deme) . Ve affet bırak gel. Umarım ki Allah da bizleri affeder.” Adam ölünce Allah aleyhisselam ona şöyle dedi: Şimdiye kadar herhangi bir hayır işledin mi? Adam dedi ki hayır. Ancak şu var ki, benim bir işçim vardı. Ayrıca ben insanlara borç verirdim. Borcumu tahsil için onu gönderdiğimde ona şöyle derdim: Verilen neyse onu al, zorda olanı alma, affet (bırak gel). Umarım ki Allah bizi de affetsin. Allahu Teâlâ buyurdu ki: “Bende seni affettim.”[12]

e- Abdullah b. Ebi Katade’den rivayet edildiğine göre (dedi ki:) “Ebû Katade, bir borçlusunun yanına gitmişti. Adam da ondan saklanıyordu. Sonrasında adamı buldu. Adam, “Ben zor durumdayım (darlık içindeyim)” dedi. Ebû Katade dedi ki: “Allah için, öyle mi? Adam dedi ki: “Vallahi öyle! Ebû Katade dedi ki: “Muhakkak ki ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ’in şöyle buyurduğunu işittim: “Allâhu Teâlâ’nın, kendisini kıyamet günündeki sıkıntılardan kurtarmasını seven kişi, zor durumda olana kolaylık göstersin veya borcunun bir miktarını silsin.”[13]

f- Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim darda kalmış birine kolaylık gösterir veya borcundan bir miktarını silerse, kıyamet gününde -Allâhu Teâlâ- hiçbir gölgenin olmadığı günde onu gölgesinde gölgelendirir.[14]

3-İttifak Edilen Şartlara Vefa Göstermek:

Amr b. Avf el-Müzeni radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Müslümanlar arasında sulh yapmak caizdir. Ancak haramı helal yapan, helâlı haram yapan sulhlar müstesnadır. Müslümanlar da şartlarına bağlıdırlar. Ancak helâlı haram, haramı helal yapan şartlar müstesnadır.”[15] 

Ebû Süleyman el-Hattabi der ki: “Sulh alışveriş gibi değerlendirilen muamelelerde cereyan etmesi hasebiyle, mal gerektiren muameleler dışında caiz değildir. Buna binaen: Kazf (zina iftirası) iddiası üzerine sulh yapmak caiz değildir. Evlilik iddiası üzerine sulh yapmak caiz değildir. Sulh yapılan muamelenin mukabili meçhul olursa sulh caiz değildir.

İmam Malik’e göre ikrar üzerine sulh yapılmaz. İmam Şâfi‘î’ye göre inkâr üzerine sulh yapılmaz. Hanefîlere göre ise hem ikrar hem de inkâr üzerine sulh yapılabilir.[16]

4-Mükellefiyetini Yerine Getirmek:

a-Ebû Umame’den rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu işittim: “Ödünç alınan şey iade edilmeli, belirli bir süre içinde istifade için verilen mal (arazi, ağaçlık, sütü için koyun v.s.) geri verilmeli. Kefil de kefil olduğu malı ödemelidir.”[17] 

b-Katade’den, Hasen el-Basri’den, Semure b. Cündeb’den rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Aldığını iade edinceye kadar, (ödünç) alınan mal alan elin sorumluluğundadır” Katade diyor ki: “Arkasından Hasen bunu unuttu ve O, senin emanetçindir. Tazmin etmez.” dedi.[18]

c-Safvan b. Ümeyye’den rivayet edildiğine göre “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Huneyn savaşında kendisinden birkaç zırhı ödünç olarak aldı.” Safvan dedi ki: “Ey Muhammed: Bu bir gasp mı?” Rasûlullah dedi ki: “Hayır! Bilakis, garanti altında bir ariyettir” (ödünç maldır.)[19] 

Âlimler, Semure ve Safvan’ın rivayet ettikleri hadislerden dolayı, ödünç alınan malın tazmin edilip edilmeyeceği hususunda ihtilaf etmişlerdir. Ebû İsa et-Tirmizî diyor ki: “Rasûlullah’ın ashabından bir kısmı dediler ki: “Ödünç mal alan, onu tazmin eder. “ Bu İmam Şâfi‘î ve İmam Ahmed’in görüşüdür. Yine Rasûlullah’ın ashabından bir kısmı dediler ki: “Kullanım şekline aykırı davranmadıkça, ödünç mal alan üzerine tazminat yoktur.” Nitekim bu da Hanefî mezhebinin görüşüdür. İmam Malik ise şöyle demiştir: Zayi olması beklenen (dayanaksız) olan mal –hayvanlar gibi- tazmin edilmez. Zayi olması belli olmayan mal ise –elbise gibi- tazmin edilir.[20]

5- Sadaka Vermek:

a- Kays b. Ebi Gareze’den rivayet edildiğine göre şöyle dedi: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem döneminde “Simsar” diye isimlendiriliyorduk. Bir gün Rasûlullah bize (çarşıya) uğradı ve bize diğerinden daha güzel bir isim verdi. Dedi ki: “Ey tacirler topluluğu! Alışveriş esnasında çokça boş söz sarf edilir, çok yemin edilir. Ona (alışverişe) sadakayı karıştırın.”[21]

Hadiste Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sadaka vermeyi emretmesinin sebebi, yemin ve boş sözlere keffaret olması içindir.

b-Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü! Sadakanın en faziletlisi hangisidir?” buyurdu ki: “Malı az olanın gücünün yettiğini vermesidir. Ayrıca ilk olarak bakmakla yükümlü olduğun kimselerden başla.”[22]

c-Hakim b. Hizam ve Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Veren el, alan elden daha hayırlıdır. Bakmakla yükümlü olduğun kimselerden başla. Sadakanın en faziletlisi de vereni muhtaç duruma düşürmeyen sadakadır. Kim iffetli davranırsa Allah da onu iffetli kılar. (Kimseye muhtaç etmez.) Kim müstağni davranırsa Allah da onu gani kılar (zengin) kılar.[23]

6- Zikir ve Tesbihatlar Yapmak:

Ömer b. el-Hattab radıyallahu anh ’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kim çarşıya girerken;

لاَ إلَهَ إلاَ الله ُوَحْدَهُ لاَ شَرِيكَ لَهُ، لَهُ الْمُلْكُ وَلَهُ الْحَمْدُ يُحْيِي وَيُمِيتُ وَهُوَ حَيٌّ لاَ يَمُوتُ بِيَدِهِ الْخَيْرُ وَهُوَ عَلَى كُلِّ شَيْءٍ قَدِيرُ   

Allah’tan başka hiçbir ilah yoktur. O tektir, hiçbir ortağı yoktur. Mülk Onundur, hamd O’nundur. Hayat verir ve öldürür. Canlıdır, ölmez. Hayrın tamamı Onun elindedir. Onun gücü her şeye yeter.” derse, Allah ona bir milyon hasene yazar, bir milyon seyyie siler, bir milyon derece yükseltir.”[24]

7- İşçiye Alın Teri Kurumadan Ücretini Verme:

a-Ebû Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allâhu Teâlâ buyuruyor ki: Üç kişi vardır ki kıyamet gününde ben onların hasmıyım: Benim adıma söz verip sonrasında ğadreden, hür bir kimseyi satıp parasını yiyen, birini işçi olarak tutup işini yaptırdıktan sonra ona ücretini vermeyen.”[25]

b-Abdullah b. Ömer radıyallahu anh’den rivayet edildiğine göre dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İşçiye ücretini alınteri kurumadan veriniz.”[26]

Rabbimiz bizleri mesleğini ibadet şuuru içerisinde yapan özü ve sözü bir, ticaret ahlâkına riayet eden Müslümanlardan eylesin.

Selam ve Dua ile…


[1]. Yiyip gitmek anlamına gelip, bir çaba sarfetmeden miskinlik diyebileceğimiz bir hal içerisinde olmak manasına gelip tevekkülün zıddıdır.

[2]. el-Buhârî, Buyû‘: 15, İbn Mâce, Ticaret: 1 no: 2138

[3]. el-Buhârî, Buyû‘: 15

[4]. Buhârî, Nafakat: 1

[5]. Ebû Dâvûd, Zekât: 26, et-Tirmizî, Buyû‘ 10, en-Nesâî, Buyû‘: 22, İbn Mâce, Ticaret: 47 Müsned c. 3 s: 114

[6]. Tirmizî, Buyû‘: 4 (Hasendir.) Ed-Dârimî, Buyû‘: 8

[7]. Tirmizî, Buyû‘: 6 Ebû Dâvûd, Cihad: 85 İbni Mâce, Ticaret: 41, Müsned, c. 3 s: 416, 384, 390, 391

[8]. İbni Mâce, Ticaret: 41 Hadisin senedinde geçen Abdurrahman ve ondan önce olan Ebû Mervan, Muhammed b. Meymun zayıf ravilerdir.

[9]. Buhârî, Buyû‘: 16 İbn Mâce, Ticaret: 28 Müsned, c. 3 s: 340

[10]. Tirmizî, Buyû‘: 75

[11]. Müsned c. 1 s: 5

[12]. Buhârî, Enbiya: 54, Buyû‘: 18 Müslim, Müsakat: 31 en-Nesâî, Buyû‘: 104, Müsned c. 2 s: 263, 332, 361

[13]. Müslim, Musakat: 32

[14]. Tirmizî, Buyû‘, 67

[15]. Buhârî, İcaret: 14 (Muallâk olarak rivayet etmiştir.) et-Tirmizî, Ahkâm: 17

[16]. Ebû Dâvûd haşiyesi 3594 no’lu hadisin şerhi

[17]. Ebû Dâvûd, Buyû‘: 9, et-Tirmizî, Buyû‘: 39, İbni Mâce, Sadakat: 5, (Zevaid’de der ki: Senedi zayıftır. Çünkü İsmail b. Ayyaş’ın tedlisi vardır. Ancak İsmail b. Ayyaş tek başına rivayet etmemiştir. Çünkü İbn Hibban başka bir vecihten rivayet etmiştir.) Müsned c. 5 s: 267, 293 (Rasûlullâh’tan işiten bir zattan) Buna göre hadis mürseldir.

[18]. Ebû Dâvûd, Buyû‘: 90, et-Tirmizî Buyû‘: 39 (Katade’nin sözü burada geçmektedir.) İbn Mâce Sadakat: 5

[19]. Ebû Dâvûd, Buyû‘: 90

[20]. Ebû Dâvûd Haşiyesi 3565 no’lu hadisin şerhi

[21]. Ebû Dâvûd, Buyû‘: 1 et-Tirmizî Buyû‘: 4 Hasen-Sahih bir hadistir demiştir. en-Nesâî, Eyman ven-Nüzur: 22, 23 Buyû‘: 7, İbn Mâce, Ticaret: 3, Müsned c. 4 s: 2806

[22]. Yani sadaka verirken kendi çoluk-çocuğunun hakkını zayi etme). Ebû Dâvûd, Zekât: 40, Müsned c. 2 s: 358

[23]. Buhârî, Zekât: 18, Nafakat: 2 Ebû Dâvûd, Zekât: 39

[24]. Tirmizî, Daavat: 36, (garib) İbn Mâce, Ticaret: 40, Müsned c. 1 s: 47

[25]. Buhârî, İcare: 10, Buyû‘: 106 İbn Mâce, Rühun, 4, Müsned c. 2 s. 358

[26]. İbn Mâce, Rühun: 4 Zevaid’de der ki: Hadisin aslı el-Buhârî’de ve başka kitaplarda Ebû Hureyre’den rivayet edilmiştir. Ancak buradaki isnad Vehb b. Said ve Abdurrahman b. Zeyd zayıf oldukları için zayıftır.