Serbest Köşe – Metin Eken / 2014 Nisan / 17. Sayı
Giriş
Tüketim Toplumu’ adını verdiğimiz bir önceki yazımızda, içinde yaşadığımız sosyo-kültürel yapıyı açık bir biçimde betimleyen ‘tüketim’ olgusuna değinmiş ve bu olgunun günümüz dünyasında ihtiyaçların karşılanmasından çok daha başka ve karmaşık anlamlar ihtiva ettiğini belirtmiştik. Bu yazımızda ise, ekonomik bir faaliyet olmanın çok ötesinde bir yaşam tarzı, statü göstergesi, hatta ve hatta hayatın her alanı için yeni kurallar va’z eden (adeta bir din ya da inanç sistemi gibi) bir sistem haline gelen modern tüketim olgusunu kavramsal düzeyde ele alacağız.
Tüketim Kavramı
Tüketim (Consume) kavramı lügatlerde, kullanarak, harcayarak yok etmek, bitirmek(1), üretilen mal ve hizmetlerin; gereksinim ve istekleri karşılamak amacıyla kullanılması(2) gibi anlamlarda kullanılmaktadır. Yakın zamanlara kadar bu kavramı karşılamak amacıyla dilimizde arapça ‘istihlak’ kavramı kullanılmıştır. Bu kavram ise yok etme, helak etme, bitirme gibi anlamlar ihtiva etmektedir. Bu bağlamda, tüketim kavramının özü gereği sıkıntılı olduğu ve İslami terminolojide sıklıkla kullanılan rızık, kanaat ve israf kavramlarıyla özü gereği çelişeceğini söylemek pekâlâ mümkündür. Çünkü Müslüman bir bireyin doğa, insan ve eşya ile kurduğu ilişki biçimini şekillendiren tevhid ilkesi, insana yüklenen emanet ve hilafet kavramları ile birlikte düşünüldüğünde, ne doğa boyunduruk altına alınıp sömürülmesi ve kontrol altına alınması gereken bir yapı ne de mal ve hizmetler yok edilmesi, helak edilmesi gereken şeylerdir.
İşte tam bu noktada üzerinde durulması gereken husus bu kavramı meydana getiren zihin yapısı ve varlık tasavvurudur. Çünkü; insanın kendisini ve çevresini anlamlandırması ve bunun sonucunda da eyleme geçmesi onun varlık tasavvurunun bir sonucudur. Bu tasavvuru daha iyi idrak etmek için öncelikle İslam’ın varlık tasavvuruna kısaca değinmek gerekir. İslam’ın varlık tasavvuru yüce Allah’ın mutlak hâkimiyeti ve yarattıkları üzerinde mutlak tasarrufuna dayanmaktadır. Bu bağlamda, varlık alemi de bu tasarrufun bir sonucu olarak yaratılmış ve eşrefi mahlukat olan insanın yararına sunulmuştur. Ancak insana da bir takım sorumluluklar yüklenmiş ve ona yeryüzünün halifesi sıfatı verilmiştir. Bu anlamda varlık alemi bu halifeye ‘emanet’ edilmiş, insanın yaratılış gayesi uyarınca varlıkla kurduğu ilişki de ibadet olarak değerlendirilmiştir.
O hâlde varlığın ibadeti insana hizmet, insanın ibadeti de varlıktan amacına uygun olarak istifade etmek, üzerinde tasarrufta bulunmaktan ibarettir. Varlığın insanın emrinde olması, insanın kulluk etmesinin aynısıdır. Yani varlıktan istifade eden insan, bu esnada Allah’a kulluk etmektedir. Allah’a kulluk etmek, varlık üzerinde tasarrufta bulunmasından ayrı bir alanı ifade etmez. Aslında varlığın temel yasaları itibariyle insan bu tasarrufun/kulluğun dışında herhangi bir davranış sergileyemez.(3)
Bu bağlamda modern varlık tasavvurunda ise, modern insanın bir tanrı konumuna geçtiği ve kâinattaki her şey üzerinde tasarruf yetkisine sahip olduğu düşünülür. Bu algıya göre dünya, ilahi olmayan, mekanik, ölçülebilir, tahakküm altına alınması gereken bir şey olarak konumlandırılmıştır. Newton, Descartes, Bacon, Copernic, Keppler gibi düşünürlerin katkısıyla oluşan bu algı biçimi doğayı boyun eğdirilmesi gereken bir güç olarak görmüştür. Nitekim Bacon’un “Doğaya hakim olmanın yolu, ona boyun eğdirmektir.” sözü bu algının somut bir ifadesi olarak karşımızda durmaktadır. Bu tasavvur doğrultusunda tüketim kavramı, var olan gereksinimlerin adil ve dengeli bir biçimde karşılanmasından ziyade, ihtiyaçların sonsuzluğuyla özdeşleşen, dengenin unutulduğu, yağmacı, yok edici bir mahiyet kazanmaktadır ki, modern tüketimin genel görünümü bu şekildedir. Günümüzde, iktisadı tanımlarken kullanılan ‘sınırsız ihtiyaçların sınırlı kaynaklarla uzlaştırılması’ şeklindeki ifade tarzı bu algıyı net bir biçimde betimlemesi bakımından dikkate değerdir. Modern ekonominin işlemesinin yegâne şartı ihtiyaçların gemini çözmek ve onları sınırsız ihtiraslara dönüştürmektir. Bu bağlamda, günümüz tüketim endüstrisi ihtiyaçtan ziyade ihtirasları, nefisleri kurcalamakta, kanaat etme, israf etmeme gibi önemli değerleri izafileştirmektedir. Yazının hemen başında sorguladığımız ‘tüketim’ kavramı böyle bir tasavvurun ürünüdür.
Öyleyse denilebilir ki, modern tüketim olayının temelinde insanı sadece maddî yönüyle ele alıp onu dünyevîleştirerek seküler bir dünya kurma düşüncesi yatmaktadır. Herşey buna göre planlanmış, bu doğrultuda dizayn edilmiş; insanın maddeye karşı olan ihtirası kamçılanarak sahip olma, haz alma, eğlenme, cinsellik ve her türlü güzellik duygusu istismar edilerek bir sömürü metaı haline getirilmiştir. Bunu başarmak için geleneksel aile ve kollektif bilinç yıkılmış, bireyselleştirilen ve yalnızlaştırılan zavallı insanın zihin dünyası reklâm, ilan ve müzikle âdeta bombardımana tutulup sömürgeleştirilmiştir. Artık o her ne kadar özgür birey olduğunu iddia etse de hiçbir zaman kendi aklı ve iradesi doğrultusunda değil kapitalizmin ona empoze ettiği sahte, aldatıcı hayatın zavallı bir zebunudur. Onu bu acıklı durumdan kurtaracak, insan olmanın ve insanca yaşamanın haz ve onurunu kazandıracak yeni bir dünya görüşüne, hayat ve insan anlayışına şiddetle ihtiyaç vardır.(4)
Yukarıda tüketim olgusunu kavramsal düzeyde İslami varlık tasavvuru ve modern akılcı varlık tasavvuru bağlamında kısaca değerlendirdik. Modern tüketim kültürünün insanı erdemli bir eşref-i mahlûkat olmaktan çıkarıp esfel-i safilin olmaya ittiğini ve onu yaratılış amacından uzaklaştırdığını vurguladık. Öyleyse, Müslüman bireylerin diğer tüm varlıklarıyla kurduğu ilişki biçimini mutlak doğru bir biçimde şekillendirecek ilahi yasaya tam manasıyla boyun eğerek,tüketirken tükenmekten kurtulması gerekmektedir. Bu noktada unutulmaması gereken husus modern tüketim kültürünün bizatihi dinin kendisini dışlamadığı, bunun yerine onu dönüştürerek anlamından uzaklaştırmak yoluyla işlediğidir. Bu hususta, Abdurrahman Arslan’ın tüketim kültürünün İslami kavramları ne şekilde izafileştirildiği ve muhtevasından sıyırdığına yönelik örnekleri maksadı daha iyi açıklaması bakımından önemlidir.
Arslan’a göre(5), yakın zamanlara kadar Müslümanlar ekonomik faaliyetlerini rızık kavramı ile kavramsallaştırıyordu ve israf tüketim faaliyetinde belirleyici bir işlev olarak faaliyet görüyordu. Ancak zamanla modern kapitalist tüketim süreçlerine eklemlenen Müslümanlar bu düzeni karakterize eden üç önemli kavramı keşfedecekti: Kâr, moda ve marka. Bunlardan moda ve marka, Müslümanın kültür evreni içinde bir meşruiyet temeline sahip olmadıkları gibi, karşılığı olmayan kökten yabancı kavramlar özelliği taşımaktaydılar. Fakat tüketime ilişkin kazanılan yeni davranış biçimleriyle bu iki yabancı kavram tercihlerimizde bir ihtiyaca atıfta bulunacak ve belirleyici unsur olacaktır. Dolayısıyla moda tesettüre bürünerek podyumlarda arz-ı endam ederken; ‘Tekbir’(6) kelimesi içerik anlamını terk ederek paketlenecek ve ticari bir mülkiyet metaı haline gelecektir. Öte yandan metropolden başlayarak deniz kıyılarına ulaşan modern hayat biçimlerinin özellikle denize dönük kültürü ve bu hayatın mevcut kurgusu göz ardı edilerek, ‘hakiki şeriat’ mayo olup denize sokulmaya başlanır. Sonuçta, tüketim ile tapınmanın birbirinden zor ayırt edilebildiği metaların dünyasında, ‘bereketi’ kalmadığı için eski tanım ve ölçüsü yeterli olmayacağından, kâr’ın modern biçimi ile tanışılır.
—————————–
1. TDK Büyük Türkçe Sözlük, bkz: http://wap.tdk.org.tr/index.php?option=com_bts&arama=kelime&guid=TDK.GTS.53280b52df3268.16778926
2. Vikipedia, Tüketim maddesi, bkz:http://tr.wikipedia.org/wiki/T%C3%BCketim
3. Vahdettin İnce, İslam’ın Varlık Tasavvuruna Dair Bir Deneme, Düşünce ve Araştırma
4. Mahmut Kaya, İslam’da Kanaat Kültürü, Tüketim ve Değerler Kitabı İçinde, İstanbul Ticaret Odası, İstanbul, 2010
5. Abdurrahman Arslan, Modern Dünyada Müslümanlar, İletişim Yayınları, İstanbul, 2012
6. Bilindiği üzere Türkiye’de bazı tesettür firmaları tesettür modasının Türkiye’deki önemli lokomotiflerinden biri olma görevini başarıyla icra etmektedir. Bu firmanın resmi internet sitesinde yer alan vizyon ve misyona baktığımızda, tesettürün nasıl olup da anlamından uzaklaştırılıp bir tüketim nesnesi haline geldiği netlikle görülmektedir. Bkz: http://www.tekbirgiyim.com.tr/MisyonVizyon.aspx