Kötü Bir Eğitimci Olmanın 5 Yolu

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Eylül / 130. Sayı

Hangi insan kötü bir eğitimci olmak ister? Sevilmeyen, istenmeyen bir konumda olmak hangi eğitimcinin arzuladığı bir şeydir? Anlattığı hiç bir şeyin anlaşılmaması, hiçbir mesajı ve malumatı düzgün olarak aktaramaması ve  istenenin tam aksine fertler yetiştirme durumunda kalması hangi eğitimciyi memnun eder? Elbette hiç kimse böyle bir durumu temenni etmez. Emek verip uğraşıp ter dökmek hem de kötü adam ilan edilmek… Bir eğitimcinin başına gelebilecek en kötü şey olsa gerek. Ancak yaşadığımız topluma baktığımızda kulağa bile hoş gelmeyen bu durumun insanların başına geldiğine sıkça şahit oluyoruz. Sanki birileri böyle bir profile sahip olmak için and içip plan program yapmış, tüm kötülükleri kuşanarak yoğun bir gayretin içine girmiş ve nihayetinde de kötü adam olmayı başarmış.

Çeşitli eğitim süreçlerinden geçmiş birçok kişinin hayatında böyle acı bir tecrübe hiç değilse bir kez sabit olmuştur. Şu durum su götürmez bir gerçektir ki; insanların başarısızlıklarında ve sahip oldukları kötü hasletlerin arkasında ekseriyetle kötü bir eğitimci yatmaktadır. Elbette şahsi hatalar da vardır. Ancak bu hatalar eğitimci katliamlarının maalesef gölgesinde kalmaktadır. Burada eğitimci derken kastettiğimiz sadece okullarda, kurs ve medreselerde öğretmen ya da hoca sıfatıyla karşılaştığımız kişiler değil bununla birlikte hayatımızda bir şeyleri eğitici ve öğretici konumunda olan ebeveyn, abi- abla vs. herkestir. Davetçiler de bu bağlamın bir parçasıdır elbet. Onları da birer eğitimci olarak görmek için diplomaya ya da herhangi bir kurumun yetki vermesine ihtiyaç yoktur.

Eğitim ciddi bir iştir. Herkesin yapamayacağı ve kendi içinde belirli standartları olan esaslı bir meseledir. Öte yandan eğitim salt bilginin muhataplara aktarımından da ibaret değildir. Eğitim insanların hayatlarına dokunmak, onların eksik ve kusurlarını tamamlamak ve nihayetinde fertleri bir noktadan alıp ilimle ve irfanla çok daha kıymetli olan başka bir noktaya yükseltmektir. Bu bakımdan eğitim insan gelişimi için organizeli ve kademeli külli bir ameliyedir. Eğitime bu şekilde bakılmadığında ve gerekli olan standartlara riayet edilmediğinde karşılaşılacak durum da vahim olacak, “Kaş yapalım derken göz çıkarmak” tabiri tam anlamıyla vuku bulacaktır. Ve başlangıçta zikrettiğimiz durumların hepsi mevzu bahis eğitimciyi bulmakta gecikmeyecektir.

Osmanlı’nın yıkılmasından sonra inkıtâa uğrayan eğitim hayatımızda çok acı tecrübeler edindik. Bunlar fert ve toplumlarımıza çok pahalıya mal oldu. Nice kuşaklar bu işin ızdırabını çekti, halen de çekmeye devam ediyor. Eli sopalı, suratı asık, kalbi boş olan binlerce öğretmen, hoca ve usta hala toplumsal hafızamızda capcanlı bir şekilde yerini koruyor. Artık hatalarımızla yüzleşmek ve onlardan bir an önce kurtulmak zorundayız. Kaybedecek ferdimiz de yok boşa harcayacak zamanımız da… Eğitimde tekrar acı ve unutulması zor tecrübeler yaşamamak adına önlemler almak zorundayız. İcraata geçmeden önce teşhisi iyi koymalı, tarifi güzel belirlemeliyiz. Bunun için de insanlığın rehberi olan ve muallim olarak gönderilen Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’i iyi anlamalı, onun yöntemlerini iyice idrak etmeli ve talebeleri olan Ashab-ı Kiram’ı titizlikle incelemeliyiz. Zira O sallallahu aleyhi ve sellem hayatın her alanı için en güzel numune-i imtisaldir.  

Kötü Bir Eğitimci Kimdir?

Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in ölçüsüne uymayan her eğitimci kötüdür. Çünkü bu işin kıstası O’dur. Çünkü Allah azze ve celle O’nu imanı, namazı, Kur’an’ı öğretmek için gönderdiği gibi bizzat eğitim ve öğretimi öğretmek için de göndermiştir. Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in Mekke Cahiliyesi içinde batmış olan bir toplumu kısa bir süre içinde İslam’ın öncüleri haline getirmiş olması bu vazifeyi en güzel şekilde yaptığını göstermektedir. Ancak burada bir sorun vardır ki; bizler Efendimiz’in bu başarılarına şahid olmakla birlikte bunun arkasını araştırma, keyfiyetini öğrenme ve günümüze aktarma için gerekli zahmetlere girmemekteyiz. Bu ise eğitim ve davete dair giriştiğimiz işlerde biz müslümanları başarısız kılmakta ve kötü eğitimcilerin sayısını çoğaltmaktadır.

Kötü eğitimcileri azaltmak ve eğriyi tersine çevirmek için öncelikle onları kötü yapan özellikleri tespit etmek ve bunların önünü kesmek isabetli olacaktır. Bu durum bir nevi başarısızlıkların tahlili gibi değerlendirilebilir. Başarıya ulaşmak için bu gerçekten önemli bir aşamadır. Zira hayatta elde ettiğimiz büyük tecrübelerin ekseriyeti başarılarımızın değil başarısızlıklarımızın bir ürünüdür.

O zaman başarmak adına yeniden soralım ve cevabını arayalım. Kötü eğitimci kimdir, insanlar kötü eğitimci olmayı nasıl başarmaktadırlar?

1- Vasıfsız Olmak

Belirttiğimiz gibi; eğitim esaslı bir mesele ciddi bir iştir. İyi niyetle de olsa herkesin bu iş ile hemhal olması bazı mahzuratlar doğuracaktır. İş bilmez bir doktorun, acemi bir şoförün vereceği zarar ne ise ehliyetsiz bir eğitimcinin vereceği zarar da en az o kadar olacaktır. Bu bakımdan eğitimci/muallim/mürebbi/müderris olacak kişilerin gerekli olan asgari vasıfları haiz olması bir zaruret halini almıştır. Peki kamil anlamda bir eğitimci nasıl olmalıdır?

Bu soruya muhtasar olarak verilecek cevap rabbimizin şu buyruğunda tezahür etmektedir:

“(Peygamber:) ‘Allah sizin üzerinize onu seçti, ilmen ve bedenen ona üstünlük verdi. Allah mülkünü dilediğine verir. Allâh her şeyi kuşatan ve her şeyi bilendir’ dedi.” (Bakara, 247.)

Talut’un Allah azze ve celle tarafından seçilmesini anlatan bu ayeti kerime bize liyakat konusunda iki önemli unsuru haber vermektedir. Bunlar; bir işi yapmaya imkan verecek kadar ilim ve onu tatbik etmeyi sağlayacak olan bedeni güç. Bu ölçüler eğitimciler için de geçerlidir. Onlar bu işin hakkını vermek istiyorlarsa öğretmek eğitmek istedikleri hususu etraflıca bilmeli, bunun hangi yöntem ile neticeye kavuşturulacağını tecrübe ile idrak etmiş olmalı bir de ilmen künhüne vakıf oldukları bu birikimi hayata geçirecek kadar bedeni şartlara ve sıhhate sahip olmalıdırlar. Bu iki temel unsuru üzerinde bulundurmayan her eğitimci zararı faydasından çok olan kötü bir eğitimcidir.

2- Kaba ve Katı Omak

Kaba ve katı yürekli olmak kötü bir eğitimcinin en önemli vasfıdır. Bir eğitimci bazı eksik ve kusurlarıyla belki bir nebze ilerleyebilir ama bu özelliğe sahipse atacağı adımlar onu daima geriye itecektir. Çünkü eğitimde terakkî, hilm ve letafet ile mümkündür. Sertliğin bir yöntem olarak kullanıldığı ve sonuç verdiği çok kısıtlı alan vardır. Bu bakımdan kaba ve katı olmayı marifet zanneden eğitimciler daima başarısız olmuş ve muhataplarına hiç bir şekilde tesir edememişlerdir.

Kaba ve katı yürekli olmak bir çok eğitimci tarafından “otoriter olmak” ile karıştırılmaktadır. Evet, eğitimin düzgün bir zeminde seyretmesi ve bir netice doğurması için otorite muhakkak gereklidir. Onun olmadığı yerde düzensizlik vardır. Ancak otoriteyi korumak başka muhataba karşı insafsızca davranmak, gaddar olmak başkadır. Maalesef bu ikisi arasındaki farkı anlamayan eğitimciler insanlara karşı zulmetmiş ve hatırı sayılır çoklukta bir kesimin dinden soğumasına sebebiyet verecek kadar büyük bir cürme imza atmışlardır. Oysa ki Allah azze ve celle bu hususta bizlere çok net bir ölçü koymuştur    

“Allah’ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın, şayet kaba ve katı yürekli olsaydın mutlaka yanından ayrılıp giderlerdi.” (Âl-i İmran, 159.)

3- Sabırsız Olmak

Eğitim başlı başına sabır işidir. Uzun bir süreci gerektirir ve meyvelerini genellikle çok geç verir. Eğitim bu yönüyle bir çocuğun anne sütüyle beslenmesi gibidir. Bebeğin içtiği sütler o an için sadece bir besin olarak görülse de ileride diş ve güçlü kemik halini alacaktır. Eğitim de aynen böyledir. İlk anda muhataptaki tesirleri belli olmaz. İşte bu aşama zayıf ve kötü eğitimciler için kırılma noktasıdır. Onlar bu duruma bakıp muhatabın başarısız olduğuna hükmeder ve yollarından dönerler. Oysa ki önlerinde sabrederek aşmaları gereken daha başka yollar vardır. Azmetseler ve sebat edip yola devam etseler kendilerini bekleyen başarıyı göreceklerdir.  

Kötü eğitimcileri sabırsızlığa sevk eden asıl saik daha işin en başındadır. Çünkü onlar ilk adımlarını menzilin uzun ve çetrefilli oluşundan bihaber atmışlardır. Hal böyle olunca azıkları da eksik olacaktır. Yolun durumunu bilmeyen hazırlığını da ona göre yapmayan bir yolcu nasıl ulaşsın menziline! İşte böylesi eğitimciler yarı yolda kalmaya, yolda dökülmeye mahkumdurlar.

4- Plansız Olmak

Hedefi belli olmayan gemiye hiçbir rüzgar yardım etmediği gibi hedefsiz, plansız, programsız bir eğitimciye de hiç bir faktör yardım edemez. Şu var ki; ihlasına binaen rabbim işini kolaylaştırmış olmasın.

Eğitimde netice almak için müfredat hazırlamak, plan tertib etmek son derece mühimdir. Ne varki; insanımız “kervan yolda düzülür” mantığıyla bu işe hazırlıksız, tertibatsız giren ve “hele bi başlayalım bakalım” diyenlerden çok çekti. Böyle eğitimciler başıboş, düzensiz bir şekilde hareket ettikleri için zamanla hem kendileri savruldular hem de etraflarındakilerini savurdular. Ve böylece “vusulsüzlüğümüz usülsüzlüğümüzdendir” klişesi üzerimizde defalarca tahakkuk etmiş oldu.

Ne yapacağını, nereye gideceğini, neyi nasıl öğreteceğini bilmeden “ilim öğreteceğim, meslek öğreteceğim” iddiasıyla insanların ümitlerini, emeklerini, zamanlarını heba etmek büyük bir zulümdür. Bu zulmün sahipleri ise farkında olarak yada olmayarak plansız, programsız hareket eden eğitimciler.

5- Amelsiz Olmak

Amel sözün efendisidir. Anlattıklarını icra etmeyen bir eğitimcinin sözünün hiçbir hükmü yoktur. Muhataba tesir etmek için amel, tatbik şarttır. Konuştuğuna göre yaşamayan bir kimseye insanlar neden itibar etsinler ki! Böyle davranmak öyle bir yüzsüzlük ve münafıklıktır ki; hem Allah azze ve celle hem de insanlar nezdinde büyük bir kızgınlık doğurur. Tersini yapıp sözü amel ile desteklemek ise kişinin Allah azze ve celle katındaki değerini arttırdığı gibi insanlar önünde de kendisini kıymetli hale getirir. Öte yandan sözün amele dökülmesi öğretilmek istenen hususu da daha kolay ve kalıcı kılar. Mualliminden kulağıyla duyduğuna gözüyle de şahit olmuş bir öğrenci elbette öğrendiğinin samimi bir müdavimi olacaktır. Bu da eğitimde alınacak en bereketli semeredir.

Bu hususta Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem’in durumu takdire şayandır. Rasulûllah sallallahu aleyhi ve sellem Amr b. As radıyallahu anh’ı Cülenda’ya gönderip İslam’a davet etmişti. Cülenda diyor ki: “Bu ümmi peygamberin gerçekten hak olduğunu ben şurdan anladım: Emrettiği bir hayrı önce kendisinin yapması nehyettiği şeyi de ilk önce kendisinin terk etmesi, düşmana galip geldiğinde mağrur olmayışı, yenildiğinde ağzından kötü sözler dökülmeyişi, sözlerine sadık kalması ve vaatlerini yerine getirmesi. Ben şehadet ederim ki O hak peygamberdir.” [1]

Görüldüğü üzere eğitimde öğretilecek olanı amele dökmek kadar faydalı bir şey neredeyse yoktur. İyi bir eğitimci olmayı başaramamış kimseler ise bu nimetten mahrum kalmakla neleri kaçırmış olduklarından dahi haberdar değillerdir.


[1]. İbn Hacer, el-İsabe, 1/ 538