İktibas – Halid Abdurrahman / 2025 Eylül / 154. Sayı
İsrail’in yaklaşık iki yıldır Gazze Şeridi’nde “Hamas’a karşı savaş” adı altında Filistinlileri katledişini izliyoruz. Gazze’de İsrail’in ABD’nin mutlak desteğiyle sürdürdüğü bu katliamlar dünya üzerinde canlı yayında izlenen ilk soykırım olarak kayıtlara geçti.
İsrail bölgede gerçekleştirdiği farklı türden hava ve kara bombardımanlarıyla birlikte Gazzelileri aç, susuz ve ilaçsız bırakarak da öldürüyor. Yani bugüne kadar Gazze Şeridi’nde türlü ölüm şekillerine şahitlik ettik ve şu ana kadar da kimse bunu durdurabilmiş değil.
Gazze için bahane değil de canını ortaya koyanlar ise İsrail işgaline karşı harabeye dönmüş beldelerinin sokaklarında düşman tanklarının üzerlerinde destansı bir direniş sergiliyorlar. Kınamalar ve diplomatik çözüm gibi bahanelerini ortaya koyanların ise neler yapabildiğini bugün en net şekilde gördük: Hiçbir şey!
Bazı liderler gerçekten İsrail’in Gazze’de gerçekleştirdiği soykırımı çok sert şekilde eleştirdiler. Hatta bu siyasi liderlerden bazılarının söylediği sözler gerçekten daha önce hiçbir İsrailli siyasi için kullanılmamıştı. Ancak bu sözlerin sahada hiçbir yansıması olmadı. İsrail 7 Ekim 2023’ten sonra Gazze Şeridi’ne yönelik başlattığı saldırılarda şu ana dek istediği her planı devreye soktu. Siyasilerin yaptığı kınama açıklamaları, Netanyahu veya İsrail aleyhinde yaptıkları “çok sert” açıklamaların sahada hiçbir etkisi olmadı.
İsrail iki yıldır Gazze’deki soykırımına devam ederken tek yolun “diplomatik çözüm” olduğunu savunan siyasetçiler, insanlar orada açlıktan ölürken bölgeye bir paket makarna dahi sokamadı. Savaşların dengelerini değiştirebilecek güçte hava araçlarına sahip olduklarını sabah akşam övüne övüne anlatan devletler, kendilerine çizilen ulus devlet sınırlarının içerisinde hapsoldular.
Ancak burada Gazze’nin çok kullanışlı bir iç siyaset malzemesi olduğunu da eklemek gerekli. Bugün halkı Müslüman olan ülkelerin yönetimlerinin tamamına yakını bir şekilde Gazze için bir şeyler yapıyormuş gibi görünüyorlar. Daha doğrusu böyle görünmeleri gerekiyor yoksa halkın tepkisine maruz kalabilirler. Ancak kapalı kapılar ardında yaptıkları oturumlarda Gazze’deki soykırım için “şu iş de artık bitse de işimize baksak” havasında olduklarını tahmin edebiliyorum. Çünkü bu ulus devletlerin kendi sınırları ötesindeki olaylara yaklaşım şeklidir. Ölen insanlar onlar için sadece rakam yani istatistikten ibarettir.
Çünkü bir düşünün siz bir yandan İsrail’in Gazze Şeridi’nde sürdürdüğü soykırımı durdurmaya çalıştığınızı söyleyeceksiniz, diğer yandan ise İsrail’in en büyük destekçisi olan Amerika Birleşik Devletleri (ABD) ile hiçbir şey yokmuş gibi tüm ilişkinize devam edeceksiniz. Burada gerçekten çok büyük bir çelişki var. Bana kalırsa ABD ile İsrail arasında pek fark yok. Tıpkı Trump’ın yanında poz vermenin Netanyahu’nun yanında poz vermekten farkı olmadığı gibi.
Tabii ki bu eleştiriler yapıldığında “ne yani ABD’ye savaş mı açalım?” diyenleri duyar gibiyim. Bir şey yapacaklarını bilseydim eğer evet savaş açın derdim. Ancak ABD ve İsrail çıkarlarına hizmet eden küresel sistemin bir parçası haline gelmiş ve bundan hiç de gocunmayan ülke yönetimlerinin bundan anlayacağını sanmam.
ABD hiçbir zaman İsrail’in Gazze Şeridi’nde veya diğer Filistin bölgelerinde sürdürdüğü katliamları durdurmaya çalışmadı. Gerek Trump yönetimi gerek Biden yönetimi gerekse önceki yönetimler. Bunlar eleştiriyor gibi görünseler de hiçbir zaman İsrail’in Filistin’de yaptıklarını durdurmak istemediler.
Dolayısıyla İsrail’in Filistin topraklarında işlediği katliamları, işgalleri, aç bırakmaları en sert şekilde kınayan ülkelerin ABD ile hiçbir şey olmuyormuşçasına ilişki yürütmesi akla ziyan bir durumdur. Ancak onlar buna “siyaset” ismini veriyorlar. Hatta düşük profilli ülkelerde bu tarz hamleler iç kamuoyuna “stratejik hamle” olarak dahi yutturulabiliyor.
İsrail’i Durdurmanın Yolu
İki yıldır yaşanan süreç bizlere kendi sınırları içerisinde hapsolmuş devletlerin Gazze konusunda hiçbir çözüm bulamadığını gösterdi. Sadece Gazze değil, kendilerini demokratik ve laik olarak nitelendiren bu devletler başta Müslümanlar olmak üzere insanlığın da hiçbir sorununa çözüm bulamadıklarını bize kanıtlamış oldular.
Katilin yargıç olduğu bir düzende maktulün ailesi olarak nasıl size karşı adaletli davranılabileceğini düşünebilirsiniz? Bugün yaşadığımız şey tam olarak budur.
ABD ve İsrail çıkarlarını korumak üzere kurulan bu düzenden İsrail ve ABD’nin cezalandırılmasını beklemek ne kadar büyük bir akıl tutulmasıdır. Tabii ki görebilenler için.
İsrail bugün yaptığı her şeye rağmen bir “dokunulmazlık zırhına” sahiptir. Ve bunun en büyük nedeni de ABD’nin mutlak desteğini arkasına almış olmasıdır. Düşünün, mevcut düzende Birleşmiş Milletler veya NATO’da İsrail aleyhinde bir karar alabilir misiniz?
Bu düzende hukuken haklısınız ancak fiilen etkisiz durumdasınız.
Dolayısıyla İsrail’i durdurmanın yolu ancak İsrail’in bugün Filistin’de yaptığı gibi, yani silahlı bir mücadele yoluyla gerçekleşebilir. Bunun aksini iddia etmek en basit ifadeyle saflık olacaktır. İki yıldır İsrail’e karşı hukuki yaptırımlar, diplomatik izolasyon, ekonomik yaptırımlar ve ticaretin kesilmesi vs. birçok yöntem gündeme geldi. Bunlardan hangisi İsrail’i durdurdu? Hiçbiri…
Elbette bahsettiğim şey kolay bir durum değil. Ancak dünyanın içinde bulunduğu çıkmaz artık bunu gerektiriyor. Barış dönemi sona erdi. Ya İsrail’in tüm bölge ülkelerini ABD ile birlikte kendi çıkarlarına göre tasarladığını, Gazze’de işlediği tüm suçların cezasız kaldığı bir döneme başlayacağız, -ki bunun da ne kadar süreceği şüpheli- ya da İsrail’i durdurmak için gemileri yakacağız.
Burada İsrail’e karşı verilecek silahlı mücadele, -bir saik işlevi görmeyecekse eğer- küçük ölçekli bir gerilla savaşı tarzında okunmamalı. Jeopolitik dengeleri kökten sarsacak büyük ölçekli bir savaştan bahsediyorum. Bunun fitilini ise neyin ateşleyeceği hiç belli olmaz, kestirilemez.
Özellikle ABD’nin İsrail’e yönelik her saldırıyı kendi topraklarına yapılmış gibi görmesi böylesi bir müdahaleyi bir dünya savaşına da dönüştürebilir. Tabi bunun neden olabileceği senaryolar üzerinde ayrıca çalışılması gerekli.
Sözün özü, İsrail’i durdurmanın yolu gemileri yakmaktan geçiyor. Küresel sistemin parçası olan ülke yönetimlerinin mevcut düzende İsrail’e yönelik bir askeri müdahalede bulunmaları için uluslararası bir meşruiyet bulmaları gerektiğinden gemileri yakacak tarafın kim olduğu biraz daha kendini ortaya çıkarıyor. Ayrıca bu yönetimlerin kurulu düzenlerinin olduğu ve koltuklarını kaybetmek, rahatlarını bozmak gibi şeylere tahammül edemeyeceklerini de bilmemiz gerekiyor.
Bu bağlamda Şam topraklarındaki Ehli Sünnet’in silahını bırakmamasının ne denli önemli olduğundan geçtiğimiz dönemler yayınladığım videolarda bahsetmiştim. Her ne olursa oldun bölgemizdeki İsrail sorununun çözümüne giden yol Şam topraklarından geçiyor ve bu bağlamda hazırlıklarımızı eksiksiz olarak yapmalıyız. Bunu yaparken de gündelik tartışmaların bizi bir kara delik gibi içine çekmemesi için gözümüzü hedefimizden ayırmamalıyız. Çünkü engeller, siz hedefinizden gözünüzü ayırdığınızda önünüze çıkan şeylerdir.
Bu hazırlıkları yaparken de mevcut şartları değil, değişebilecek dengeleri düşünerek hareket etmeliyiz. Bizler amacımız doğrultusunda, hazırlıklarımıza devam edelim, bir gün Allah’ın yardımıyla konjonktür değiştiğinde yaptığımız hazırlıkların meyvelerini toplayacağız. Bu Müslümanlar için de insanlık için de gerekli olan yegâne yöntem.










