Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2020 Eylül / 93. Sayı
“Ey iman edenler! Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin. Ancak karşılıklı yollarla yapılan ticaretle olursa başka. Kendinizi helak etmeyin. Şüphesiz Allah size karşı çok merhametlidir.”
(Nisa, 29)
İslam hayatın her noktasına hitap eden kapsamlı bir dindir. Sadece kul ile Rabbi arasındaki ibadet ve zikir gibi şahsi meselelere değinmez. Rahmeti gazabından önce gelen yüce Rabbimiz kulunu affetmek için veya onun derecesini yükseltmek için tabiri yerindeyse adeta vesileler aramaktadır. Kul ile Allah arasındaki muhabbet genel manada münferit ibadetlerde aransa bile sahih niyetle yapılan her muamele Allah katında mükafata layık olmaktadır. Ebu Zer radıyallahu anh rivayet eder: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki “…Sizin birinizin eşiyle birlikte olması sadakadır”. Bunun üzerine ashab-ı ikram “Ey Allah’ın Rasûlü! Birimiz cinsel arzusunu giderdiği halde onun için mükafat mı vardır?” diye sordular. Buyurdu ki: “Ne dersiniz eğer o kişi arzusunu haram yolla giderseydi onun için günah söz konusu olmaz mıydı? İşte arzusunu helal yoldan giderdiği takdirde de onun için sevap hasıl olur.”[1]
Hayatın daha rahat sürmesi için ticaretin zaruri olması sebebiyle yüce dinimiz bu alandaki temel ölçüleri belirlemiştir. Zira sürekli gelişmekte olan ticari hayat belirli ölçülerle muhafaza edilmezse hayatın idamesi noktasından hayatın ifsadına dönüşebilir. Günümüzde şahsi ibadetlerde önde giden pek çok kişinin ticari hayatta aynı önderliği yapamaması, bu ölçüleri tutturamaması, ibadetindeki riya ve gaflet sebebiyledir. Müslüman bir tüccara yakışan davranış ibadetlerinde titiz olması ve ticaretinde Allah’ın razı olacağı ölçülere riayet etmesidir. Belki onun bu davranışı İslam’a sessiz bir davet olacak ve gıpta edilecektir. Hatta dillerini bilmediği insanlarla yaptığı ticaret onların hidayetine vesile olacaktır. Endonezya ve Malezya halklarının Müslüman tüccarların adalet ve güzel muamele ile yaptıkları ticaret vesilesiyle İslam’a girmesi bunun en güzel örneğidir. Ticaretine bu manada dikkat eden tüccarlar Allah katında üstün mertebelere yükseltilirler. Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’dan rivayete göre Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Doğru sözlü güvenilir tüccar nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”[2]
İsmail b. Ubeyd b. Rifaa babasından, o da dedesinden rivayet eder: “(Dedesi) Nebi sallallahu aleyhi ve sellem ile namaza gitti. Efendimiz insanların alışveriş yaptıklarını görünce ‘Ey tüccar topluluğu!’ diye seslendi. Bunun üzerine tüccarlar boyunlarını ve gözlerini ona çevirdiler. Buyurdu ki: “Muhakkak tüccarlar kıyamet günü aşırı günahkâr olarak diriltilecekler. Ancak Allah’tan korkan, iyilik yapan ve doğru söyleyenler hariç.”[3]
Alışveriş ve diğer muamelelerde batıla tevessül etmek İslam’ın koyduğu ölçülerin dışına çıkmakla olur. İki tarafın rızasına muvafık yapılan gayri meşru ticari muamele o batılı meşru kılmaz. Günümüz alışveriş hukukunda şeriata aykırı yapılan muamelelerin serbest bırakılması insanları aldatmamalıdır. Âlimlerin bu konuda verdiği fetvalarda çok dikkatli olmaları gerekir. Çünkü karşılarında bir vadi dolusu altını olsa ikinci vadi dolusu altını isteyen bir nefis vardır.
Batıl yoldan elde edilen gelirin en büyük zararlarından biri de kişinin insanlar nazarında değerinin düşmesi yanında ibadet ve dualarının kabul edilmemesidir. İnsanların sermaye sahiplerine teveccüh etmesi haramı meşrulaştırmayacağı gibi haram yollardan gelir elde edenlere de değer atfetmez. İnsanın değeri amelleri kadardır. Bunun dışında kalan alanlarda değer biçme fıtrat bozukluğuna ve batılın yeryüzüne egemen olmasıyla ekin ve nesli bozmasına delalet eder.
Ebu Hureyre radıyallahu anh Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu rivayet eder: “Şüphesiz ki Allah temizdir ve ancak temiz olanı kabul eder.” Elbette Allahu Teâlâ peygamberlere emrettiğini müminlere de emretmiştir. Yüce Allah “Ey Peygamberler! Temiz (helal) olandan yiyin ve salih amel işleyin” (Müminun, 51) buyurmuştur.
Yine Cenab-ı Hak “Ey iman edenler! Size rızık olarak verdiklerimizin temiz (helal) olanından yiyin” (Bakara, 172) buyurmuştur. Daha sonra uzun yolculuk yapmış bir kişi hakkında şöyle dedi: “Bu kişi saçı sakalına karışmış, toz toprak içinde elini semaya kaldırarak Ey Rabbim, ey Rabbim! diye dua eder. Halbuki yediği haram, içtiği haram, giydiği haram ve beslendiği haramdır. Böyle birinin duası nasıl kabul edilsin.”[4]
Ayet ile ilgili Görüşler
İmam Taberi dedi ki: “Övgüsü yüce olan Allah şunu kastetti: ‘Ey Allah’ı ve Rasûlünü tasdik edenler! Faiz, kumar ve bunlar dışında Allah’ın sizi nehyettiği şeylerle bir kısmınız diğerlerinin mallarını yemesin. Ancak kendi aranızda yaptığınız ticaret neticesinde birbirinizin mallarını kendi aranızda yemeniz helaldir. Tek millet, tek dava ve tek din ehli olduğunuz halde birbirinizi öldürmeyin. Böylece övgüsü yüce olan Allah bütün İslam mensuplarını birbirinden kıldı.
Onlardan katil olanı sanki kendi nefsini öldürmüş konumuna getirerek maktul gibi değerlendirdi. Çünkü katil ile maktul kendi dinlerine muhalefet edene karşı tek el gibidir. Allahu Teâlâ her daim mahlukatına merhametlidir. O’nun size merhametinin alameti öldürülmeyi hak etmediğiniz müddetçe kanlarınızı akıtmayı birbirinize haram kılarak birbirinizi öldürmekten el çekmenizdir.[5]
Ayet-i kerimede malı yemekten maksadın sadece gıda olarak değil daha kapsamlı olduğu kastedilmiştir. Fahreddin er-Razi bu konuyu şöyle açıklamıştır: “Her ne kadar batıl yollarla elde edilen tasarruflar haram olsa da Allahu Teâlâ burada yemeyi özel olarak zikretmiştir. Çünkü mallarda en büyük maksat onları yemektir. ‘Yetimlerin mallarını zulüm ederek yiyenler’ ayeti de buna benzemektedir.[6]
‘Mallarınızı aranızda batıl yollarla yemeyin’ ibaresini şöyle açıklamıştır: ‘Bu ibareye başkasının malını batıl yolla yemesi girdiği gibi kendi malını batıl yolla yemesi de girer. Çünkü ‘mallarınız’ kelimesinin kapsamına iki kısım da dahildir. Tıpkı ‘nefislerinizi öldürmeyin’ ayetinin hem başkasını hem de kendi nefsini öldürmeyi nehyetmesi gibi. Kendi malını batıl yolla yemesinin manası onu Allah’a isyan yolunda harcamasıdır. Başkasının malını batıl yolla yemesi konusunu daha önce açıkladık.”[7]
İmam Kurtubi günlük hayatımızda çokça karşımıza çıkan bir noktaya temas etmiştir. Diyor ki: “Çarşıdan bir şey satın almak istediğinde alışverişten önce mal sahibi sana ‘Ye sana helal olsun’ derse onu sakın yeme. Çünkü onun izni alışveriş içindir. Belki de aranızda bir muamele olmayacak ve bu yediğin şeyde bir şüphe oluşacaktı. Ancak sana malın sıfatını anlatır da sen de satın alırsan bunun üzerine satıcının söylediği özellikte bulmazsan tercih hakkına sahipsin.”[8]
Nasıl ki ibadet eden bir Müslüman bunu ticaretine alet etmemeliyse aynı şekilde Müslüman bir tüccar da ticaretini hayatının yegâne gayesi yapmamalıdır. Hayatın her noktasında dengeyi emreden dinimiz elbette bu konuyu da belirli ölçülere bağlamıştır. İmam Kurtubi aynı ayetin tefsirinde bu konuya işaret ederek şöyle der: “Darekutni, İbn Ömer’den rivayet etti. Dedi ki: ‘Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: ‘Müslüman, güvenilir, doğru sözlü tüccar kıyamet gününde nebiler, sıddıklar ve şehitlerle beraberdir.”
Tacirin malını revaçta tutmak ve süslü göstermek için yemin etmesi veya eşyasını sunarken ‘Sallallahu ala Muhammed! Bu ne güzel mal’ diye salavat getirmesi mekruhtur. Tacir için ticaretinin onu farzları eda etmekten meşgul etmemesi müstehaptır. Namaz vakti geldiğinde ‘Öyle adamlar vardır ki ticaret ve alışveriş onları Allah’ı zikretmekten oyalamaz’ ayetinin ehli olabilmek için ticaretini bırakması gerekir.”
İbn Kesir der ki: “İmam Şafi alım-satımın ancak sözlü ifadelerle geçerli olacağına bu ayeti delil getirmiştir. Çünkü söz karşılıklı rızaya açık ve kesin biçimde delalet ederken, konuşma olmadan yapılan alışverişlerde ise karşılıklı rıza yoktur. Cumhur, Ebu Hanife, Ahmed b. Hanbel ve bunların takipçisi alimler ise bu konuda muhalefet ederek sözlerin karşılıklı rızaya delalet ettiği gibi fillerin de rızaya kesin bir şekilde delalet edeceğini düşünerek (sözsüz) alım-satımın sahih olduğunu söylemişlerdir. Onlardan bazıları ise ‘Değeri düşük mallarda ve insanlar arasında alım-satım diye kabul edilen şeylerde olur’ demişlerdir…”[9]
Ayetin “Kendinizi helak etmeyin” bölümü hakkında İbn Kesir şöyle der: “Yani, Allah’ın koyduğu haramları işlemek, O’na karşı isyan olacak filleri yapmak ve birbirinizin mallarını haksız yere yemek suretiyle kendinizi öldürmeyin, mahvetmeyin. Şüphesiz Allah verdiği emir ve koyduğu yasaklarında size karşı çok merhametlidir.”
Ayette İbn Kesir’in aktardığı bu görüş haricinde kişinin kendi canına kastetmesi de kastedilmiş olabilir. Bu durum dinimizin yasaklamış olduğu büyük günahlar grubuna dahildir.
Ebu Hureyre radıyallahu anh rivayet eder. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Kim kendisini bir demirle öldürürse kıyamet gününde sonsuza dek cehennemde karnına demirle vuracaktır. Kim kendisini zehirle öldürürse sonsuza dek cehennem ateşinde onu içecektir. Kim kendisini bir dağdan atıp öldürürse cehennem ateşinde sonsuza dek kendisini dağın tepesinden atacaktır.”[10]
Cündüb b. Abdullah el-Beceli’den yapılan rivayette Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Sizden öncekilerden birinde yara vardı. Eline bir bıçak alıp onu kesti. Allah azze ve celle şöyle buyurdu: “Kulum benden önce davrandı. Ben de cenneti ona haram kılıyorum.”[11]
Amr b. As radıyallahu anh başından geçen bir olayı şöyle anlatmaktadır: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem Zatus Selasil gazasına beni (emir olarak) göndermişti. Bu yolculukta çok soğuk bir gecede ihtilam oldum. Guslettiğim takdirde ölmekten korktuğumdan teyemmüm yapıp sonra arkadaşlarıma sabah namazımı kıldırdım. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına geldiğimizde arkadaşlar bunu ona anlattılar. Allah Rasûlü‘Ey Amr! Arkadaşlarına cünüp halinde namaz mı kıldırdın?’ dedi. Ben de Yüce Allah’ın ‘Ve kendinizi öldürmeyin. Şüphesiz Allah size çok merhametlidir’ buyruğunu okudum ve onun için teyemmüm yapıp sonra namaz kıldırdım dedim. Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem güldü ve hiçbir şey söylemedi.”[12]
Hülasa Müslümanın özelikle İslam’ın ahkamının yürürlükten kalktığı günümüzde ticari faaliyetlerini haram ve şüpheden koruması ve kazanç elde etme yolunda kendisini helak etmekten muhafaza etmesi gerekir.
[1]. Müslim, 720; Ebu Davud, 5243
[2]. Tirmizî, Büyü, 1213
[3]. Tirmizî, Büyü, 1214
[4]. Müslim, 1015
[5]. Taberi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden
[6]. Mefatihul Gayb, aynı ayetin tefsirinden
[7]. Mefatihul Gayb
[8]. El-Camiu li Ahkamil Kur’an
[9]. Tefsirul Kur’an’il Azim, aynı ayetin tefsirinden
[10]. Buhârî, 978; Müslim, 109
[11]. Buhârî, 1364; Müslim, 113
[12]. Ebu Davud, 334