Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2019 Ekim / 83. Sayı
Hamd, rızasını kazanmak gayesiyle borç vermeyi teşvik eden, bunun karşılığında kuluna kat kat fazlasını vereceğini ve bağışlayacağını ayeti kerimeleri ile bildiren Allahu Teâlâ’ya
Salât ve selâm “Kim (borç vererek veya borcunu ödeyerek) bir mü’minin dünya hayatının sıkıntılarından bir sıkıntısını giderirse Allah da onun Kıyamet Günü’nün sıkıntılarından bir sıkıntısını giderir. Kim darda olan borçluya vade tanır, kolaylık gösterirse Allah da ona dünyada ve âhirette kolaylık gösterir… Mü’min kardeşinin yardımında olduğu sürece Allah da yardımcı kulunun yardımcısıdır.” [1]şeklinde buyurarak müslümanların birbirlerine her zaman yardımcı olmaları gerektiğini, bu sayede Allah’ın yardımının da bizlerle olacağı tavsiyesinde bulunan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e
Allahu Teâlâ’nın sonsuz bağış ve ihsanları her zaman ve zeminde kardeşlerinin yanında olup ihtiyaçlarını gidermelerinde onlara destek olan, onlara karşı elinden gelen fedakarlıkları hiç çekinmeden ve canı gönülden yapabilen kullarının üzerine olsun. Allahu Teâlâ’nın afvu keremi, bizlere emanet olarak verdiği malı kendi rızasına uygun hareket ederek gereğince ve yerinde kullanabilme gayretinin peşinde olanlara olsun.
Bizlere emanet olarak verilen malların gerçek sahibi şüphesiz ki Rabbimiz Allah azze ve celle’dir. Allah azze ve celle’nin ve onun Rasûlü olan Hz. Muhammed aleyhisselâm’ın koyduğu ölçülere göre kazanmak ve harcamak mecburiyetinde olan biz mü’minler için, malların meşru kullanma yollarından bir tanesi de ödünç vermedir.
Mü’minlerin birbirlerine karşı mükellef oldukları yardımlaşmanın bir şekli de ödünç verme olduğu için Allah’ın rızasına ermek amacıyla borç vermek, özel tabiri ile karz-ı hasende bulunmak, pek önemli bir İslâmî ameldir.
Bir kimseye borç vermek Kur’ân’da “karz” şeklinde isimlendirilir. Kur’ân’ı Kerim’de bu kelime esasen Allah yolunda infak etmek, malıyla ve canıyla fedakârlıklarda bulunmak manasında kullanılmıştır. Aynı zamanda bu kelime Allah rızasını kazanmak amacıyla, ihtiyaç sahiplerine karşılıksız ödünç vermek anlamına da gelmektedir.
Kur’an-ı Kerim’de tam on iki yerde bu kavram mecazi olarak “Allah’a güzel bir şekilde borç verme” (karz-ı hasen) anlamında kullanılmıştır. Özetle belirtecek olursak, sırf yardım etmek gayesiyle, faizsiz, karşılıksız, menfaat beklemeden Allah rızası için maddi sıkıntı içinde bulunanlara verilen borca karz-ı hasen denir.
“Ödünç vermenin faziletli bir davranış olduğunu bildiren dinimiz, verilen borçlar için dikkat edilmesi gereken temel bir prensip de ortaya koymuştur ki bu da verenin verdiğini hissettirmeden tamamen Allah için vermesi, bunu mü’minler arası dayanışmanın bir gereği ve Allah’ın bir tavsiyesi olarak görmesi, bir şeye karşılık tutulmaması, başa kakmaması ve verirken bir menfaat şartının koşulmamasıdır. Şayet ödünç veren kişi, bunun karşılığında bir menfaat elde etmeyi, karşı tarafın verilen borca karşılık bir şeyler vermesini şart koşarsa bu fâiz olur.”
Allah için vermek, aslında vermek değil almaktır. Allah için bir Müslümana karşılıksız borç vermenin “Allah’a borç verme” şeklinde ifade edilmesi ve Allah için verilen borcun “güzel borç” yani “karz-ı hasen” olarak nitelendirilmesi de çok anlamlıdır. Çünkü bu şekilde borç vermede dünyevî bir menfaat söz konusu olmadığı için geriye asıl olması gereken en yüce maksat olarak Allah’ın rızası ve hoşnutluğu kalmaktadır. Böyle samimi bir niyetle verilen güzel bir borcun karşılığını da sadece Yüce Rabbimiz verebilir.
Bu şekilde ihtiyaç sahiplerine borç vermek İslâm ahlâkı açısından faziletli ve sevap bir davranış olarak kabul edilmiştir.
Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de bir sadakaya on misli sevap verileceğini, borç vermeye ise on sekiz misli sevap verileceğini bildirmiştir.
Bu konuda sevgili Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Mirac Gecesi cennetin kapısı üzerinde, Sadaka on misli sevapla, borç ise on sekiz misli sevap ile karşılanır’ yazılı olduğunu gördüm. Cebrail’e ödünç vermenin neden sadakadan üstün olduğunu sordum; o da şu cevabı verdi: “Çünkü dilenci¸ yanında olduğu halde dilenir. Hâlbuki borç isteyen kimse ancak muhtaç olduğu için borçlanır.”[2]
Bir kimse borç verdiği para vs.’nin bir kısmını veya tamamını bağışlayabilir. Yüce Rabbimiz borç veren kişinin borçlusu güç durumda ise ona kolaylık göstermesini, hatta mümkün ise alacağını bağışlamasını teşvik etmiştir. Kur’an-ı Kerîm’de: “Borçlu darda ise eli genişleyinceye kadar ona mühlet verin. Eğer bilirseniz sadaka olarak bağışlamanız sizin için daha hayırlıdır. “[3] buyrulur.
Ebu Hureyre radıyallahu anh’ın rivayetine göre, Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur:
“Ödeme güçlüğü çeken borçluya zaman tanıyan ya da alacağını bağışlayan kimseyi Allah, kendisininkinden başka hiçbir gölgenin (himayenin) olmadığı kıyamet gününde arşının gölgesinde gölgelendirecektir (özel olarak himaye edecektir).” [4]
Tebarânî’nin Ebu Umâme radıyallahu anh’den nakline göre Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kendi gölgesinden başka hiçbir gölgenin bulunmayacağı bir günde Allah’ın kendisini gölgelendirmesini arzu eden bir kimse, zor durumda kalmış olana kolaylık sağlasın veya onun borcunu indirsin.”
Duaların Kabulüne ve Cehennemden Azad Olmaya Vesiledir
İmam Ahmed’in rivayetine göre İbn Ömer radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Duasının kabul olunmasını, kederlerinin açılmasını isteyen, borcunu ödeyemeyen, zorda kalmış kimseyi bu durumdan kurtarsın.”[5]
Taberâni İbn Abbas radıyallahu anh’dan şöyle dediğini rivayet etmektedir: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine kolaylıkla ödeyeceği zamana kadar mühlet veren bir kimseye, Allah da günahı sebebiyle tövbe edinceye kadar mühlet verir.”
“İbn Abbâs radıyallahu anh’ın rivayet edip İmam Ahmed’in kaydetmiş olduğu hadise göre Rasûlullah aleyhisselâm şöyle buyurmuştur: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren veya borcunun bir kısmını bağışlayan kimseyi yüce Allah Cehennem ateşinden korur.”[6]
Ebu Hüreyre radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Sizden önce yaşayanlardan bir tüccar vardı. Halka borç verirdi. Borçluları arasında fakir görürse hizmetçilerine: “Onun borcundan vazgeçiverin, böylece Allah’ın da bizim günahlarımızdan vazgeçmesini umarız”. derdi. Allah (cc) da onun günahlarından vazgeçti.”[7]
Bu konuda diğer bir rivayette şöyledir. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Bir adam hiç güzel (hayır) amelde bulunmazdı. Ancak halka borç verir ve borcunu toplayan elçilerine: “Borcunu kolay ödeyecek zenginden al, borcunu zor ödeyecek fakirden alma, vazgeç. Ola ki Allah da bizim günahlarımızdan vazgeçer” derdi.
Allah Teâlâ hazretleri de bunu üzerine: “Haydi senin günahlarından vazgeçtim” buyurdu.”[8]
“Ebu Katade radıyallahu anh, bir borçlusunu parasını talep etmek üzere aramıştı. O, kendisinden gizlendi. Bilahare adamı buldu. Ancak: “Dardayım” dedi. Bunun üzerine:
– “Allah’a yemin eder misin? diye sordu. Borçlu:
– “Vallahi, dardayım” diye yemin etti. Ebu Katade:
– “Ben Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in, “Kim Allah’ın kendisini kıyamet gününün sıkıntısından kurtarmasını isterse darda olana nefes aldırsın veya tamamen borcunu bağışlayıversin” dediğini işittim” dedi.”[9]
Borç Verme İle Alakalı Genel Hükümler
1. Borç Alıp Vermek
İslâm’a göre muhtaç olan bir kişinin borç alması mubah, ihtiyacı olana borç vermek ise menduptur.
2. Borç Vermek İslâm’da Sevaptır
Dinimiz bunu teşvik etmiştir. Hatta bazı durumlarda sadaka vermekten de sevaptır. Cenâb-ı Hakk şöyle buyurur:
“Eğer Allah’a içten gelen istekle ödünç verirseniz, Allah onu sizin için kat kat artırır ve sizi bağışlar. “[10]
“Sadaka veren erkeklere ve sadaka veren kadınlara ve Allah’a güzel bir ödünç verenlere, verdiklerinin karşılığı kat kat ödenir ve onlara değerli bir mükâfat vardır.”[11]
“Allah’ın kat kat fazlasıyla (kendisine) geri ödeyeceği güzel bir borcu O’na (O’nun adına faizsiz ödünç isteyen kuluna) verecek olan kimdir? Darlık veren de bolluk veren de Allah’tır. Hepiniz sonunda O’na döndürüleceksiniz.”[12]
“Andolsun ki Allah, İsrailoğullarından söz almıştı. (Kefil olarak) içlerinden on iki de başkan göndermiştik. Allah onlara şöyle demişti: Ben sizinle beraberim. Eğer namazı dosdoğru kılar, zekâtı verir, peygamberlerime inanır, onları desteklerseniz ve Allah’a güzel borç verirseniz (ihtiyacı olanlara Allah rızası için faizsiz borç verirseniz) andolsun ki sizin günahlarınızı örterim ve sizi¸ zemininden ırmaklar akan cennetlere sokarım. Bundan sonra sizden kim inkâr yolunu tutarsa doğru yoldan sapmış olur.”[13]
“Kim Allah’a güzel bir ödünç verecek olursa, Allah da onun karşılığını kat kat verir ve ayrıca onun çok değerli bir mükâfatı da vardır.”[14]
“O halde Kur’an’dan kolayınıza geleni okuyun. Namazı kılın, zekâtı verin, Allah’a gönül hoşluğuyla ödünç verin. Kendiniz için önden (dünyada iken) ne iyilik hazırlarsanız Allah katında onu bulursunuz; hem de daha üstün ve mükâfatça daha büyük olmak üzere. Allah’tan mağfiret dileyin, şüphesiz Allah çok bağışlayıcı, çok esirgeyicidir.”[15]
3. Sadaka Sevabı Kazanmaya Vesiledir
Peygamberimiz borç vermeye teşvik buyurmuş, borç olarak verilenin sadaka olarak verilmiş gibi sevap sağlayacağını da şöylece açıklamıştır: “Bir parayı-malı borç vermek sadaka vermekten hayırlıdır.”
“(Sadakaların en değerlisi) birinizin mümin kardeşine ödünç olarak para veya binek-yük hayvanını vermesidir…”[16]
Bureyde radıyallahu anh’den rivayetle: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şöyle buyurduğunu dinledim: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimse her gün için onun gibi bir sadaka vermiş olur.”
Bureyde devamla dedi ki: Sonra da onun şöyle buyurduğunu dinledim: “Borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren bir kimseye, mühlet verdiği her gün için iki katı sadaka yazılır. “
Bunun üzerine ben:
“-Ey Allah’ın Rasûlü, seni, borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet verene her gün için onun gibi sadaka vardır, derken dinledim; sonra da yine seni, borcunu ödemekte zorluk çeken birisine mühlet veren kişiye her gün için iki kat sadaka verilmiş gibi olur buyurduğunu işittim” Hz. Peygamber şu cevabı verdi:
“Borcun vadesi gelmeden önce verdiği her bir mühlet için onun gibi bir sadaka vardır. Borcun vadesi geldiğinde ona mühlet verecek olursa iki katı sadaka vermiş gibi olur.”[17]
4. Borcu Zamanında Ödemek Gerekir
Alınan borcun zamanında ödenmesi gerekir. Borçlunun borcunu ödeme imkânı olduğu halde ödemeyi geciktirmesini zulüm, borcunu zamanında ödemeyenleri de zâlim olarak nitelendiren Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem: “İmkânı olduğu halde borcunu ödemeyen zalimdir.”[18] buyurmuştur.
Bir kimse borcunu zamanında ödemeyerek hem iyi niyeti kötüye kullanmakta hem de Müslüman kardeşinin güvenini yıkmakla zulüm yapmış olur. Ayrıca Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, ödeme niyeti taşımadan borç alan kimsenin hırsızdan farkı olmadığını da ifade etmiştir.[19]
“Zenginin borcunu savsaklaması, haysiyetinin ihlal edilmesini ve cezalandırılmasını helal kılar.” [20] Cezalandırılması da hapsedilmesidir.
5. Bir Menfaat Şart Koşulmamalıdır
Ödünç vermenin faziletli bir davranış olduğunu bildiren dinimiz, bunun için temel bir prensip de ortaya koymuştur. Buna göre, ödünç öncelikle Allah için verilmeli, bir şeye karşılık tutulmamalı ve verirken bir menfaat şart koşulmamalıdır. Şayet ödünç veren bunun karşılığında bir menfaat elde etmeyi, karşı tarafın verilen borca karşılık bir şey vermesini şart koşarsa bu fâiz olur. Fâiz alıp vermek ise haramdır. Dolayısıyla ödüncüne menfaat karıştıran ondan sevap alamadığı gibi bir de günah kazanır. Ancak borç verirken herhangi bir şart koşulmadan borçlu, aldığının daha iyisini verir veya aldığını verirken yanında bir de gönlünden kopan bir hediye verirse bunda dinen bir sakınca olmaz. Bu, iyiliğe karşı iyilikte bulunma anlamı taşır. Nitekim Hz. Peygamber aleyhisselâm bunu tavsiye etmiş ve bu konuda şöyle buyurmuştur: “En hayırlınız borcunu en güzel şekilde ödeyeninizdir.”[21]
6. Borçlunun Alacaklıdan Biraz İndirim Yapmasını İstemesi Caizdir
Mâlikîlerden bazıları bunu mekruh görmüşlerdir; zira bunda bir minnete katlanma vardır. Kurtubî: “İhtimal ki, kerahati mutlak söyleyenlerin maksatları bunun hilâf-ı evlâ olduğunu anlatmaktır.” demiştir. Aynî, İmam A’zam’ın görüşünün de böyle olması gerektiğini söylemiştir. Nevevî indirim istemekte beis olmadığını söyledikten sonra: “Lâkin zarûret yokken ısrar derecesine, nefsi tahkîre veya ezâya vardırmamak şarttır.” diyor.
7. Rasûlullah Aleyhisselâm Borçlu Olan Kişinin Cenaze Namazını Kılmamıştır
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz, borcunu ödemeden ölen kişi için şöyle buyurmaktadır:
“İrade ve kudretiyle yaşadığım Allah’a yemin ederim ki, bir kimse Allah yolunda savaşırken öldürülse, sonra tekrar diriltilip yaşasa ve sonra öldürülse, sonra tekrar diriltilip yaşasa ve sonra yine üzerinde borç olduğu halde öldürülse, borcu ödeninceye kadar cennete giremez.”[22]
“Kim ödemek niyetiyle bir borç alır da onu ödeyemeden ölürse, kıyamet gününde Allah onun namına o borcu öder. Kim de ödemek niyeti olmaksızın bir borç alır da sonra ölürse, Allah azze ve celle kıyamet gününde ona: “Kulumun hakkını almayacağımı mı sandın?” der. Böylece onun (borçlunun) iyiliklerinden alınıp diğerinin (alacaklının) iyiliklerine ilave edilir. Şayet sevabı yoksa borç verenin günahlarından alınıp ona yüklenir.”[23]
Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimizin, borçlu olarak, borcunu ödemeden ölen kimsenin cenaze namazını kıldırmadığını da görüyoruz.
Ebu Katade radıyallahu anh anlatıyor: “Rasûlullah aleyhisselâm’a, cenaze namazını kıldırması için bir adamın cenazesi getirildi, Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem:
“-Onun üzerinde borç var, arkadaşınızın cenaze namazını siz kılın!” buyurdu. Ben:
“-Borcu benim üzerime olsun, ben ödeyeceğim ey Allah’ın Rasûlü!” dedim.
“- Sadakatle mi” dedi. Ben de “Evet sadakatle” dedim. Bunun üzerine cenaze namazını kıldırdı.”[24]
Rasûlullah aleyhisselâm borçlu olarak ölenin cenazesini kılmazdı. (Bir gün) bir cenaze getirildi. Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “- Onun borcu var mı?” diye sordu.
– Evet iki dinar borcu var, dediler. “- Arkadaşınızın namazını kılınız, “ buyurdu.
Bunun üzerine, Ensâr’dan olan Ebû Katâde;
– “O iki dinarı ben yükleniyorum, Ya Rasûlallah” dedi. Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem de adamın namazını kıldı.
Allah azze ve celle Rasûlüne fetihler müyesser buyurunca, efendimiz:
“Ben her mümine kendi nefsinden daha evlâyım. Her kim borç bırakırsa (borçlu ölürse) onu ödemek bana aittir. Kim de mal bırakırsa varislerine aittir.” buyurdu.[25]
8. Borcun Mazeretsiz Geciktirilmesi Zulümdür
Bu hususla alakalı olarak Hz. Peygamber aleyhisselâm şöyle buyurmuşlardır:
“Zenginin borcunu geciktirmesi zulümdür. Biriniz (alacağı) bir zengine havale edilirse kabul etsin.”[26]
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre, Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu:
“Kim insanların mallarını geri ödeme niyetiyle alırsa Allah onun ödemesini kolaylaştırır. Kim de malı tüketip, telef etmek (geri ödememek) niyeti ile alırsa Allah da onun malını telef eder.”[27]
9. Hanefilere göre, sadece para ve mislî olan mallar borç verilebilir
Mislî mal; piyasada benzeri bulunan, telef edildiğinde değeri değil, misli ile tazmin olunan mallardır. Bunlar, mekil (ölçekle alınıp satılan mallar) mevzûn (tartı ile alınıp satılan mallar) ve ceviz, yumurta gibi büyüklükleri birbirlerine çok yakın olan aded-i mütekarib mallardır.
Hanefiler bu sayılanların dışındaki mallarda borç alıp vermeyi kabul etmezler. Çünkü bu adaletli bir ödemeye imkân vermez. Hayvan da, borç olarak verilmesi caiz olmayan mallardandır.
10. Borç Alan Kişi, Borcunu Aldığından Daha Üstün Bir Şekilde Ödeyebilir
Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem borç olarak genç bir deve almış ve bunu yedi yaşına girmiş iyi bir deve ile ödemiştir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem genç bir deve borç almıştı. Kendisine, sadaka develeri geldi. Bana, (alacaklı) adama genç devesini ödememi emretti. Ben efendimize: “Develer arasında altı yaşını doldurmuş güzel bir deveden başkasını bulamadım” dedim. Bunun üzerine Peygamber Efendimiz:
“-Adama onu ver, şüphesiz insanların en hayırlısı borcunu en iyi ödeyendir. “ buyurdu.[28]
Câbir b. Abdullah radıyallahu anh da bu konuda şu bilgiyi vermektedir: “Mescitte kuşluk namazı kıldığı sırada Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem ‘e vardım. Bana: “İki rekât namaz kıl.” buyurdu. Benim kendisinde alacağım vardı. Alacağımı ödedi ayrıca biraz da fazla verdi.”[29]
Üstünlük borcun miktarı yönünden olabileceği gibi; kalitesi yönünden de olabilir. Meselâ bin TL borç alan bir kimse, borcunu bin yüz TL olarak verebilir.
Yine ikinci kalite buğday borç alan, borcunu öderken birinci kaliteden ödeyebilir. Ancak bunun borç verme esnasında şart koşulmamış olması gerekir.
Ama borç alınırken borcu daha fazlasıyla veya daha iyisiyle ödeme, ya da borçlunun alacaklıya fayda temin edecek başka bir şeyi yapması şart koşulursa bu caiz değildir; İşte bu faizdir. Peygamber Efendimiz bir hadisinde “Menfaat sağlayan her türlü borç faizdir” buyurmuştur.[30]
İmam Malik’e göre şart koşulmamış bile olsa, borcu miktar olarak fazlasıyla ödemek caiz değildir. Hadisteki “insanların en hayırlısı, borcunu en iyi şekilde ödeyendir” cümlesi İmam Malik’e karşı delil olarak ileri sürülmüştür.
11. Borcun Yazılması: Kur’an’daki her hüküm ayetindeki açıklık gibi borçlanma konusunda da çok net bir hüküm ortaya konulmuştur. Kur’an’da toplum içinde yerleştirilmek istenen prensip, malın yok olmaması ve muayyen bir zaman için alınan borçlar hususunda borcun miktarının yazılmasıdır. Bunu yazmak isteğe bağlı olarak değil, ayet-i kerîme ile farz kılınmış bir husustur. Ayet de hiç bir yoruma tabi tutulmayacak kadar açıktır.
“Ey iman edenler, muayyen bir zaman vaadiyle borçlandığınızda onu yazın. Aranızda bir kâtip de doğrulukla yazsın. Yazan Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan çekinmesin, yazsın. Hak kendi üzerinde olan da yazdırsın. Şayet, borçlu, sefih, küçük ve kendisi yazdıramıyacak durumda ise, velisi dosdoğru yazdırsın. Erkeklerden iki de şahit yapın. Eğer iki erkek bulunmazsa şahitlerden razı olacağınız bir erkek, biri unuttuğunda diğeri ona hatırlatacak iki kadın olabilir. Şahitler çağırıldıklarında çekinmesinler. Borç, küçük veya büyük olsun onu müddeti ile beraber yazmaktan üşenmeyin. Bu Allah yanında adalete daha uygun, şahitlik için daha sağlam, şüpheye düşmemenize de daha yakındır… “[31]
İbn Cüreyc der ki: Kim borçlanırsa yazsın, kim alış-veriş yaparsa şahit tutsun.
Katâde der ki: “Bize anlatıldığına göre, Ebu Süleyman el-Mar’aşî Kâ’b’ın arkadaşlarından birisiydi. Bir gün arkadaşlarına şöyle sordu: “Rabbına dua ettiğinde duasına icabet edilmeyen mazlûmu biliyor musunuz?” ona “Bu nasıl olur?” diye sorduklarında:
“Bir adam belli bir vade ile satış yapar, şahit tutmaz ve yazmaz, malının zamanı gelince sahibi bunu inkâr eder, o da Rabbine dua eder, ama duasına icabet edilmez. Çünkü o, Rabbine isyan etmiştir.” dedi.
“Aranızda bir kâtip de doğrulukla (hak üzere) yazsın. Yazarken kimseye ihanet etmesin. Ne eksik ne fazla; tarafların ittifak ettiği şeyi yazsın. Yazan Allah’ın kendisine (bilmediği şeyleri) öğrettiği gibi (herhangi bir zarûret olmasa da insanlar kendisinden bir şey yazmasını istedikleri vakit) yazmaktan çekinmesin ve yazsın.”; ilâhî hükmü ile de bu hususta görev yapacakların tavır ve görevleri belirlenmektedir.
Allah’u Teâlâ buyuruyor: “Hak kendi üzerinde olan (borçlu zimmetinde olan borcu yazdırsın. Rabbi olan Allah’dan korksun da ondan bir şey (gizleyip) eksiltmesin. Şayet borçlu beyinsiz sefih, küçük (ya da deli) veya (konuşamama ya da yanlıştan doğruyu ayıramıyacak derecede cahil olması sebebiyle) kendisi söyleyip yazdıramayacak durumdaysa, velisi dosdoğru yazdırsın.”[32]
12. Borcun En Güzel Yolla Ödenmesi Gerekir
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz borçlu ile alacaklının birbirinden hoşnut olarak, iyilik ve güzellikle birbirlerinden ayrılmalarının ehemmiyetini vurgulayarak şöyle buyurmaktadır:
“Bir kimseye borç veren kimse, sonunda alacağını ondan aldığında ondan hoşnut olarak ayrılırsa, yeryüzünde yaşayan canlılar ve suda bulunan balıklar onun için dua ederler. Her kime de borç veren sonunda kendisinden hoşnut olmayarak, sıkıntılı, dargın ayrılırsa, ona her gün ve her gece, her Cuma ve her ay zulüm yazılır, günaha girer.”[33]
13. Borca Dair Şahitler Edinmek
Allahu Teâlâ’nın: “Erkeklerinizden iki de şahit yapın.” buyruğu, yazıyla birlikte daha sağlam olması için şahit tutmayı da emretmektedir. “Eğer iki erkek bulunmazsa… bir erkek… iki kadın olabilir.” Bu durum ancak mallarda ve kendisiyle malın kastolunduğu şeylerde (akidlerde) olabilir.
Eğer borçlu mü’min borcunu ödeyemez veya borcunu ödemeden ve miras bırakmadan ölürse, alacaklının tevsiki(belgelendirmesi) üzerine borç İslâm Devleti aracılığı ile mezkûr zekât fonundan ödenir. Alacaklı mağdur edilmez. Bu nevi tatbikat, ilk İslâm Devleti Başkanı olan Peygamberimizle başlamış ve O’nun aşağıdaki emri ile meşruiyyet kazanmıştır.
“Herhangi bir mü’min ölür de mal bırakırsa bu mala olsunlar onun varisleri varis olsun. Herhangi bir mü’min de borç yahut fakir bir aile bırakırsa o da bana gelsin.”[34]
Borç Verirken Dikkat Edilecek Hususlar
İslâm Dini’nin teşvik buyurduğu borç vermenin faziletine ve aşağıda açıklanacak ahiret mükâfatına erebilmek için borç verenin riayet etmesi gereken şartları da üç madde halinde şöylece özetleyebiliriz.[35]
a- Borç veren bir maddî problemi çözmeyi, bir üzüntüyü gidermeyi amaçlayacaktır. Bu sebeple alacağı borçla içki, kumar ve zina gibi bir haramı işleyeceğine veya bir israf ve lüks harcamada bulunacağına kanaat getirdiği kişiye borç vermeyecektir. Çünkü İslâm Dini’nde bile bile haramın işlenmesine sebep olmak da haramdır. İnsanı günahkâr kılar.
b- Mü’min yalnızca Allah’ın rızasını gaye edinerek borç verecektir. Verdiği borca karşılık asla faiz almayacaktır. Faiz almayacağı gibi, borçlusundan şu veya bu şekilde yararlanmayı düşünmeyecektir. Eğer borç vermeden önce borçlusu ile arasında hediyeleşme olmuyor idiyse borçlusundan hediye de kabul etmeyecektir.
Zira Peygamberimiz şöyle buyurmuştur: “Menfaat temin eden her ödünç verme faizdir.”
“Bir kişi diğerine borç verdiği zaman (ondan) hediye kabul etmesin.”[36]
c- Borç veren mü’min yaptığı iyiliği başa kakmayacak, ödeyemeyen borçlusuna süre tanıyacaktır.
Rabbimiz şöyle buyurur: “Eğer borçlu darlık içinde ise, ona ödeme imkânına kavuşuncaya kadar mühlet verin. (Alacağınız mükâfatı) bilirseniz alacağınızı sadaka olarak bağışlamanız sizin için hayırlıdır.”[37]
Rabbimiz; bizleri İslâm’ı en güzel şekilde öğrenip amel edenlerin zümresine dâhil eylesin. Dini uğruna verenlerden olabilmeyi bizlere nasip etsin. Kardeşlerinin en zor zamanlarında yanlarında olup Müslümanların dertleriyle dertlenenlerden eylesin. Taşıyamayacağımız yükleri bizlere yüklemesin. Yerine getiremeyeceğimiz sözleri söylemekten ve yapmadığımız amelleri sadece konuşmaktan bizleri muhafaza eylesin. Naslara teslim olup “İşittik, itaat ettik” diyenlerden eylesin. “Sözü dinleyip de onun en güzeline uyanlar var ya, işte onlar Allah’ın hidayete erdirdiği kimselerdir. İşte onlar gerçek akıl sahiplerinin ta kendileridir.”[38]ayeti kerimesinde bahsettiği kullarından olabilmeyi her birimize kolaylaştırsın. Âmin…
Selam ve Dua ile
[1]. Müslim, Zikr 38. Ayrıca bk. İbni Mâce, Mukaddime 17, Sadakat,14.
[2]. İbn Mâce¸ Sadakât, 19; el-Heysemî, Mecmau’z-Zevâid, lV, 126.
[3]. Bakara,280.
[4]. Tirmizi, Buyu’,67.
[5]. Ahmed b. Hanbel, II, 23
[6]. Buhârî, Buyû’ 17; Müslim, Zühd 74; Tirmizî, Buyû’ 67; İbn Mace, Sadakat 14; Ahmed b. Hanbel I, 327, II, 359.
[7]. Buhari Sulh, 10. Müslim, Müsakat, 19. Nesai, Büyu’104.
[8]. Buhari, Büyu’ 18, Enbiya 50; Müslim, Müsakat, 31. Nesai, Büyu’ 104.
[9]. Müslim, Kasame, 32.
[10]. Teğâbun,17.
[11]. Hadid, 18.
[12]. Bakara, 245.
[13]. Mâide, 12.
[14]. Hadid, 11.
[15]. Müzzemmil, 20.
[16]. C. Sağîr, 2/86;Müsned, 1/463.
[17]. Ahmed b. Hanbel, IV, 442-443, V, 300, 308.
[18]. Buharî, İstikraz, 12; Ebû Davud, Büyû, 10.
[19]. Bkz. İbn Mâce, Sadakât,11.
[20]. Ebu Davud, Akdiye, 29; Nesai, Büyu’100; İbn Mace, Sadakat,18.
[21]. Buharî, Vekâlet, 5; Müslim, Müsâkât, 22.
[22]. Nesai; Taberani; et-Terğib ve’t-Terhib,4/94.
[23]. Taberani, Kebir; Et-Terğib, 4/ 89.
[24]. Tirmizi, Cenaiz, 69; Nesai, Cenaiz, 67.
[25]. Buhârî, Ferâiz 15; Müslim, Ferâiz, 16; Ebû Davûd, Buyû, 9; Tirmizî, Cenâiz, 69; İbn Mâce, Mukaddime,11; Sadakat 13; Nesâi, Cenâiz, 67; Iydeyn, 22
[26]. Buhârî, Havale 1-2; İstikraz, 12; Müslim, Müsâkât, 33; Ebû Davûd, Buyû’, 10; Nesâi, Buyû, 100, 101; Tirmizî, Buyü’, 68; İbn Mâce, Sadaka, 8; Mâlik, Buyü’, 84; Dârimî, Buyû’, 48; Ahmed b. Hanbel II, 71, 245, 254, 260
[27]. Buhari, İstikraz, 2.
[28]. Müslim, Musâkât, 118, 128; Tirmizî, Buyû’, 73; Nesâi, Buyû’, 64; İbn Mâce, Ticaret, 62; Dârimî, Buyû’, 31; Mâlik, Buyû’, 89; Ahmed b. Hanbel, VI, 375, 390
[29]. Buharî¸ İstikrâz¸ 7.
[30]. Suyutî, el-Camiu’s-Sağir, II, 94
[31]. Bakara, 2/282
[32]. Bakara, 282
[33]. Taberani, Kebir; Et-Terğib, 4 / 110.
[34]. Hadis ve izahı için bak. S.B.M.T. Sarih Tercemesi,7/389.
[35]. Bu bölüm Ali Rıza Demircan’ın “İslâm’da ödünç vermenin fazileti” adlı yazısından alıntıdır.
[36]. S. Sağîr, 2/94; M.Mesâbîh, Hn. 2832.
[37]. Bakara, 280.
[38]. Zümer, 18.