Kapak Dosya – Hakan Sarıküçük / 2022 Ekim / 119. Sayı
İslam cemaat dinidir. Cemaat her tür bereketin adıdır. Velayetin, vahdetin, uhuvvetin, rahmetin taşıyıcısıdır. İslam’ı pratize etmenin zeminidir. Müminleri bir arada tutan tutkal, bir duvar misali kaynaştıran harçtır. Medeniyetleşme ile gelen köklü yıkıma karşı duracak tek potansiyel güç İslam’dır. İslam’ın ilke ve prensipleri en güzel şekilde cemaatle beraber yerine getirilir. Bu sebeple İslam, Müslümanların şuurlu cemaatler olmasını emretmiştir. Peygamberimiz Medine’de bu örnek cemaati kurmuş ve nasıl olacağını göstermiştir. Cemaatin teşekkülü bir vucubiyet, cemaatsizlik ise bir vebaldir. Nitekim hadis-i şerifte Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem “Cemâat rahmettir, tefrika ise azaptır” buyurmaktadır.
Cemaat tüm zamanların bir zaruretidir. Bu işin keyfiyeti kişinin kendi isteğine bırakılmamış “olmazsa da olur” değil, aksine “olmazsa olmazımızdır.”
İnsanın ihtiraslarından, çıkarcı, bireyci, bencil, dünyacı olmaktan ve zulûmattan kurtulup gün yüzüne çıkması ancak cemaat ortamlarının rahmet ve bereketiyle mümkün olabilir. Kişi cemaat potasında olgunlaştıkça toplumsal duyarlılığı gelişir. Ümmete daha yararlı bir fert haline gelir.
İslami cemaat, Kur’an anlayışı ve peygamberin yolu üzerine kurulur. Cemaat mensubu bireyler arasında kardeşlik, karşılıklı yardımlaşma, dayanışma, fedakârlık ve saygı vardır. Onların arasında soy, sınıf, kabile, meslek, bölge üstünlüğü gibi şeyler yoktur. Cemaat olan müminler birbirlerini daha iyi tanırlar, birbirlerini sever sayarlar, destek olurlar, yardımda bulunurlar. Birbirlerinin durumlarından haberleri olur, birbirlerinin eksik taraflarını tamamlarlar. Tıpkı bir vücut gibi birbirlerinin acısıyla kederlenirler.
‘Ümmet-i Muhammed’i oluşturan fertler umumi manada Müslümanları hayra davet eden; onların içinde ancak özel olarak yetişmiş bir topluluktur. Bu hususi yetişmiş cemaat; halkın çoğunun dünya işlerine daldığında, çeşitli musibetler ve karşılarına çıkan yeni meseleler karşısında kararsızlığa düştüğünde, onlara taze bir iman ve ümit aşılayacak bir manevi kadro olmaları gerekir.
Cemaati oluşturan fertlerin en belirgin özelliklerinden biri de “ben” değil, “biz” duygusudur. İslam cemaatlerinin asıl hedefi herhangi bir maddî çıkar değil, manevîdir, iman hizmetidir.
Dolayısıyla cemaat fertleri, “Ben böyle düşünüyorum, cemaat yanlış yapıyor, öyle değil, böyle olmalı!” diye çıkış yapamaz, yapmamalıdır. Zira bu, “enaniyetini/benliğini havuza atıp eritme” ve “biz” prensibiyle çelişir. Cemaatlerde bireyleri bir arada tutan da resmî prosedür değil; gönül, duygu bağları ve prensipleridir.
Cemaat fertleri arasında kimi zaman iletişim kopuklukları yaşanabilir. Zira insan olan yerde problemlerin olması mümkündür. Önemli olan problemleri çözmek, engelleri aşmak, sıkıntıları atlatmak için ferdî hareket değil, yine cemaat şuuru, yardımlaşma ve dayanışma içerisinde olmaktır.
İletişim ve etkileşimin sağlıklı olabilmesi için cemaatin işleyiş sistemini öğrenmek son derece önem arz eder. Şahs-ı manevî olan cemaat fertlerden oluşur. Manevî gelişme ve üretim; cemaat sisteminin düzenli ve sağlıklı işletilmesiyle sağlanabilir. “Cemaate intisap edip dahil olanların cemaat veya cemiyetin kanunlarını ihlal etmemesi” gerekir. Bu da, ferdin istişare/danışma, ittifak, uhuvvet, muhabbet gibi temel mefhumları anlama, benimseme, özümseme ve pratiğe geçirmesi nispetindedir. Eğer empati ve bunun gereği iletişim, dayanışma ve yardımlaşma sağlanamazsa, ferdî fikirlerin ve şahsi tasavvurların girdabına yani, yalnızlığın, bireyselliğin pençesine düşülür. Oysa cemaatte olan kuvvet, fertte yoktur. Fert dâhi de olsa, cemaatin şahs-ı manevisine karşı sivrisinek kadar kalır. Bir hadiste, “Cemaatle kılınan namazın, yalnız başına kılınandan yirmi yedi kat sevaplı olduğu” beyan edilir. Bu aynı zamanda İslamda cemaate verilen önemin bizzat Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in dilinden ifadesidir. Birlik, beraberlik ve bütünlük ancak bu ulvî yollarla gerçek mânâda sağlanabilir. Öyle ise cemaatle yapılan hizmet, tefekkür, sosyal faaliyetler de ferdin/bireyin yaptıklarından kat kat üstündür.
İşte cemaatleşme, bu ihtiyacı en güzel ve azamî istifade edilecek derecede temin eder; fikir, kültür ve tecrübe alış verişini de sağlar. Cemaat şuuru, birlikteliği meyve verir. Bu şuurun pratik hayata yansıması için gönül birliğinin yanında fiilî birliktelik de gerekir. Özellikle günümüzün şartları cemaatleşmeyi zarurî kılmaktadır. İslam âlimlerinden birinin ifadesiyle “Zaman cemaat zamanıdır.”
Cemaat fertlerinin özelliklerini ayetler ve hadisler ışığında maddeler halinde özetle zikretmek mümkündür. Tabi ki bu özellikler bu kadarıyla sınırlı değildir. Fakat misal olması kabilinden burada zikretmekte fayda görüyoruz.
Allah’a ve Rasulü’ne itaat eden fertlerdir.
Sabır en büyük silahlarıdır.
“Allah ve RasûlÜne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin; sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal: 46)
Birlik ve beraberlik içinde olurlar. Cemaatten ayrılmazlar. Rabbimiz, Kur’an-ı Kerim’de Müslümanları Kur’an etrafında bir araya gelmeye davet ediyor: “Toptan Allah’ın ipine sarılın, ayrılmayın. Allah’ın size olan nimetini anın: Düşmandınız, kalblerinizin arasını uzlaştırdı da onun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Bir ateş çukurunun kenarında idiniz, sizi oradan kurtardı. Allah, doğru yola erişesiniz diye size böylece ayetlerini açıklar.” (Âl-i İmran, 103)
Hadisi şerifte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimiz şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın eli cemâatle beraberdir.”,
“Bereket cemaatle beraberdir.”
İhtilaf ve tefrikadan sakınırlar.
“Allah’a yönelerek O’na karşı gelmekten sakınınız, namaz kılınız, dinlerinde ayrılığa düşüp fırka fırka olan, her fırkasının da kendisinde bulunanla sevindiği müşriklerden olmayınız.” (Rûm, 32)
Cihadı her an gündeminde tutarlar ve bu uğurda cihad edenleri severler. Çünkü Allahu Teâlâ da kuvvetli bir bina gibi bir araya gelip kendi yolunda cihad eden müminleri sevmektedir.
“Doğrusu Allah, kendi uğrunda, kenetlenmiş bir duvar gibi, saf halinde çarpışanları sever.” (Saff, 4)
İstişareye önem verip işlerini ortaklaşa yaparlar.
Allah yolunda kendilerine verilen rızklardan infak ederler.
Hak uğrunda her türlü zulme karşı yardımlaşırlar.
“Onların işleri aralarında şûra/danışma iledir. Kendilerine verdiğimiz rızıktan da sarfederler. Bir haksızlığa uğradıklarında üstün gelmek için aralarında yardımlaşırlar.” (Şûra: 38-39)
Hayra çağıran, iyiliği emreden ve kötülükten alıkoyan fertlerdirler.
“İçinizden hayra çağıran, iyiliği emredip kötülükten men eden bir topluluk bulunsun. İşte kurtuluşa eren onlardır.” (Al -i İmran 104)
Allah’ın rızası her türlü rızanın önündedir. Kendi nefsi her zaman davasının ve kardeşlerinin arzularından sonra gelir.
Enes b. Malik radıyallahuanh’den: Rasûlullah sallallahı aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Hiç biriniz kendisi için arzu ettiğini kardeşi için de arzu etmedikçe iman etmiş olmaz.”
Hz. Peygamber sallallahı aleyhi ve sellem: ”Müminlerin birbirlerine karşı sevgi ve merhametlerindeki örneği bir vücudun örneği gibidir. Bir azası rahatsızlandığında tüm vücut uykusuzluk ve ateşle ona ortak olur.” buyurmuştur.
Diğer bir hadiste ise buyurur ki: “Kıyamet günü Allah-u Teâlâ şöyle buyurur: Celalim için birbirlerini sevenler nerededir? Benim gölgemden başka gölge bulunmayan bu günde, ben onları gölgemde gölgeleyeceğim.”
“Allah için birbirini seven ve O’nun için bir araya gelip ayrılan iki kişi” de Allah’ın, hiçbir gölgenin bulunmadığı günde kendi gölgesinde gölgelendireceği kimselerdendirler.”
“Nefsim elinde olana yemin olsun ki iman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de (kâmil manada) iman etmiş olamazsınız.”
Diğer bir rivayetinde de: “Birbirinizi sevmenize sebep olacak ameli söyleyeyim mi? Aranızda selamı yayın.” buyurulmuştur.
Hayatın hiçbir alanında ayrı ayrı fertler halinde Allah’a yönelmek bir Müslüman için mümkün değildir. Nitekim Ebu Said’den Rasûlullah sallallahı aleyhi ve sellem’in şöyle dediği rivayet edilmiştir: “Üç kişi yolculuğa çıktıkları takdirde, mutlaka başlarına birilerini emir tayin etmelidirler.”
Tabi ki normal hayatta mümkün görülmeyen bu durum Allah’ın huzurunda kıyamda durulduğu vakitte mümkün görülemez.
Rasûlullah sallallahı aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur. ”Üç kişi bir mecliste olupta cemaatle namaz kılmazlarsa şeytan onları mağlup etmiştir.”
Son söz olarak, cemaatleşmek Muhammed ümmetinin uyanışı ve eğitiminde önemli yere sahiptir. Yeter ki, cemaat mensupları kendilerini Allah’ın isimlendirdiği isimden, “Müslüman” adından başka bir isimle isimlendirmesin. Bir de Fetih suresinin son ayetinde sahabeyi örnek gösteren ruh halinde olduğu gibi, “Müslüman kardeşine karşı rahmetle, küffara karşı şiddetle dolu” olsun.