Kapak Dosya – Ebubekir Eren / 2014 Kasım / 24. Sayı
Allahu Teâlâ’ya hamd olsun. Kalemle öğreten, insana bilmediğini talim ettiren ve elçisi, Nebiy-i Mükerrem Efendimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’i bizlere gönderen Allahu Teâlâ’ya binlerce hamd olsun. Rabbim ashabından, onlara hakkıyla tabi olanlardan, onların yolu üzere yürüyerek bilen, öğreten ve öğrenenlerden razı olsun.
Her şeyin bir manisi (engeli) olduğu gibi ilmin ise birçok engelleri vardır. İlim talebesine yaraşan ihlas ile bu engelleri aşmasıdır. Biz burada ilmin önündeki engellerin bazılarına değineceğiz;
HİMMETLERİN ZAYIFLAMASI
Üzücüdür ki, bugün öğrenciler arasında zihni tembellik yaygınlaşmıştır. Rahatı ve eğlenceyi, ciddiyet ve istikrarlı çalışmaya tercih etmişlerdir. Rahat içinde yaşamak, lüzumsuz işlerle uğraşmak onlar için yaşamın gayelerinden olmuştur. Onların hedefleri nefsin arzularını temin etmektir. Derse ve ilim tahsiline vakitleri kalmamıştır. Selefi Salih’in ve onların izini takip eden âlimler himmetlerini oldukça âli tutmuşlar. Her dakika ve saniyelerini değerlendirmişlerdir. Bunların örnekleri çoktur fakat biz, birkaç örnek zikretmekle yetinelim; Ebu Cafer Taberi arkadaşlarına der ki; ‘’(Size) Kur’an tefsiri (yazdırmamı) ister misiniz?’’ Onlar da ‘’hacmi ne kadar olur?’’ diye sorarlar. ‘’1000 varak olur’’ deyince, ‘’bunu tamamlamadan insanın ömrü biter’’ derler. Bunun üzerine o da tefsir çalışmasını 300 varakta özetler ve yedi yılda yazdırır. Bu yazdırma 283/896’den, 290/903 yılına kadar sürer.
Daha sonra onlara sorar: ‘’Âdem’den günümüze kadar ki cihan tarihini ister misiniz?’’, ‘’Miktarı ne kadar olur?’’ diye sorarlar. O da tefsir için zikrettiği kadar bir miktar söyleyince aynı cevabı verirler. O da: ‘’İnna lillah! Artık insanlarda ilme iştiyak kalmamış’’ der. Daha sonra tefsiri gibi bunu da yaklaşık aynı miktar varakta ihtisar eder.
Aynı şekilde Bağdat Müftüsü, Müfessirlerin sonuncusu, imam, müfessir Alusi (Ebu’s-Sena Şihabeddin Mahmud bin Abdullah el- Alusi) El Bağdadi de her an ilminin artmasına çok hırslı idi. Faydalı bilgiler elde etmekten, şiirleri toplayıp ezberlemekten geri durmazdı. Gündüzleri fetva vermek ve ders talim etmekle geçerdi. Gecenin başlangıç diliminde kendisinden istifade etmek isteyen bir kimse veya bir dostu ile olurdu. Gecenin sonlarına doğru tefsirinden birkaç sayfa yazardı. Gecenin sabahında yazmış olduğu bu sayfaları evinde görevlendirdiği kâtiplere verirdi. Onlar ise bunların yazım işini ancak 10 saatte bitirirlerdi. Günde 24 ders verirdi. Tefsir ve Fetva ile meşgul olduğu günler de büyük kitaplardan günde 13 ders yapardı. Devamlı telif ile meşgul olurdu. Hatta vefat ettiği hastalığında da böyleydi. Tefsiri âlimlere göre diğer tefsirler arasında son derece güzel ve eşsizdir. Sadece bu tefsir imametini, faziletini ve ilmini ifade etmek için yeter. Sizlerin de bildiği gibi, tefsirini gece telif etmiştir. Zaten bir şiirde de şöyle demiştir;
‘’Yapmak istediklerini gece yapasın, Akıllının gündüzü gecedir bilesin(…)’’
ÖNEMLİ HUSULARA ÖNCELİK VERİLMEMESİ
‘’Bilesin ki, senin fikrin her şeyi ihata edemez. Bu sebeple mühim olanları bir tarafa ayır. Ayrıca herkesle ilgilenemezsin, ilgi ve teveccühünü hakikat ehli insanlara tahsis et. Keza cömertliğin de herkese şamil olamaz. Onu da fazilet sahibi insanlara sakla.
Gece ile gündüz devamlı gayret etsen bile, senin ihtiyaçlarını karşılamaya yetmez. Bu sebeple yapacağın işler ile bırakman gereken işleri birbirinden iyi ayır.
Düşünceni mühim olmayan ile meşgul ettiğin takdirde, mühim olanı hakir görmüş olursun. Batıl yolda sarf ettiğin malı hak yolda sarf etmek istediğinde çoktan elinden çıkarmış bulunursun. Ahlakı eksik kimselere ilgi ve alaka gösterdiğin zaman zora düştüğünde faziletli kimselere teveccüh göstermememin sıkıntısını çekersin. İhtiyacın dışındaki şeylerle gece ve gündüzünü meşgul etmen durumunda ihtiyacın olanı bir köşeye itmiş olursun.’’
İşte buraya kadar anlatılanlar, zamanın kıymetini beyan etme sadedinde, faziletli âlimlerimiz ve imamlarımızdan yapılan çeşitli alıntılar ve bölümler idi. Ben bunlardan pek çoğunu zikretmedim. Bir kısmını zikretmekle yetindim. Şüphesiz bu insanlar İslam’ın hatta tüm insanlığın övünç kaynağı zatlardır.
‘’Onlar yüce Allah’ın övdüğü
Yükselttiği aziz insanlardır
Büyük bir şey olsa da övgü
Bundan büyük övgü yoktur’’
Muhterem Okuyucu! Artık bundan sonra falanca âlimin 100’den fazla kitabı varmış, eserleri hemen hemen her ilimden nasibkarmış, çeşitli ilim dallarına yayılmış diye duyacak olursan bunu garipsememen gerekir. Çünkü bunun sebebi, onların vakitlerini değerlendirmeleri, zamanı boşa harcayan lüzumsuz işlerden ve gafil insanlardan uzak durmalarıdır. Ayrıca anları, dakikaları ve saatleri en güzel şekilde değerlendirmeleridir. Bizlere ulaşan eserler, işte bu şekilde meydana getirilmiştir.
1352/1933 yılında vefat eden Üstad Cemilu’l Azme’ d Dimaşki (Allah ona rahmet etsin) Ukudu’l Cevher fi Teracumi men lehum Hamsune Tasnifen fe Mietun fe Ekser adını verdiği bir eser yazmıştır. Bu çalışmasında çok eser ve kitap yazmakla meşhur olan alimlerden büyük bir topluluğu zikretmiştir.
Bu faziletli büyük zevatın ve diğerlerinin hayat hikâyelerine baktığın zaman, onların yaşamları seni vaktin ve zamanın kıymetini anlamaya götürür. Gayreti olan biri isen bu idrak seni de onlardan olmaya sürükler. Bu dünyadan ayrılırken, arkandan düşünce ürünü 30,40,50… eser bırakırsın. Şüphesiz Allah Teâla kullarından dilediğine ikramını arttırır, dilediğini özel rahmetine mazhar eder. Çünkü Allah’ın kudreti geniştir ve O her şeyi bilendir.
BOŞ VAKİTLERİN DEĞERLENDİRİLMEMESİ
‘’Evlerde milyonlarca öğrenci var. Bunlar yazlarını 3 ay tatil yaparak geçirmekteler. Acaba babalar bu vakti, çocukların bedenlerine, akıllarına, tabiatlarına ve ülkelerine yararlı olacak şekilde nasıl geçirebiliriz diye birbirlerine sordular mı? Evlerde milletin yarısını teşkil eden hanımlar var. Acaba bunlar boş vakitlerini nasıl geçirmektedirler?
Zaman mal elde etmek, ilim tahsil elde etmek, sıhhat bulmak için bir hammadde olduğuna göre, ömrümüzün ne kadarını zayi ettik kim bilir?! Nice ömürler ne dünya ne de ahiret işlerinde sarf edilmeksizin boş işlerde zayi olup gidiyor!!
Vaktin boşa harcanmasının neticelerinden birisi de, servet kaynaklarından çoğunun zayi edilmesidir. Zamanı ihmal etmek ve nasıl değerlendirileceğinden habersiz olmak olmasa, ondan istifade etme imkânı elbette vardır. Nice çorak araziler var ki işlenmeye müsaittir. Nice şirketler var ki kurulmayı bekliyor. Nice muhtelif müesseseler var ki kurulup idare edilmeye amade. Tüm bunlar boş zamanın bir bölümünü ayırmakla yapılabilecek işlerdir.
Bizim coğrafyamızda zamanın zayi edilmesi, kitapların yazılmasını, yazılanların okunmasını ve cehalete razı olunması neticesini getirdi. Neredeyse cahillikten dolayı üzülen insanlar yok gibi! Bedenler rahata doğru meylediyor. Ticaret piyasasındaki durum kitap dünyasından farklı sayılmaz. Az malla kanaat edip yetinme, kolaya kaçma, çabalamayı ve düşünmeyi gerektirmeyen işleri tercih edip, bunları da uykuyla geçirmeyi yeğlemek insanlardaki genel durum olmuş. Böyle olunca da düşünceler hastalaşmış, zamanı nasıl değerlendireceğini bilen gayretli ecnebilere yol açılmıştır.
Ben zaman değerlendirilsin derken tamamının çalışmayla geçirilmesini, hayatın tümünün iş güçle doldurulmasını, dinlenmeden, neşesiz, sıkıntılı, gülme ve sevincin olmadığı bir yaşamı kastetmiyorum. Ben istiyorum ki, boş zamanlar, çalışma zamanlarını tahakkümü altına almasın, hayatın merkezini teşkil edip, çalışma vakitleri bunun kenarında, köşesinde kalmasın.
Bundan daha fazlasını istiyorum: Boş vakitler, iş vakitleri gibi aklın hükmüne tabi olsun.
Çünkü bizler işlerimizde belli bir gaye için çalışırız. Aynı şekilde boş vakitlerinde belli bir gaye için harcanması gerekir. Ya meşru dairede, vücuda faydalı spor oyunlarıyla, ruha tat veren ilmi tetkiklerle ya da Kur an, hadis okumak, nafile ibadet ve taatlar gibi ruhi gıdalar ile meşgul olunsun.
Ama insan gayesi vakti boşu boşuna öldürmek olursa, bu meşru bir gaye olmaz. Çünkü vakit hayat demektir. Vakti öldürmek hayatı öldürmektir. Uzun vakitlerini tavla, satranç, boş oyunlar ve lüzumsuz eğlencelerle harcamak meşru değildir. Çünkü bu insanlar aklın razı olduğu bir gaye uğrunda çalışmamaktadırlar. Kahve köşelerinde, kulüplerde ve yollarda şaşkın şaşkın oturanların da bunlardan bir farkı yoktur. Bunların yegâne gayesi vakit öldürmektir. Sanki vakit onların bir düşmanı imiş gibi onu katletmeye çalışıyorlar.
Bu problemi halletmenin anahtarı insanın hoşlandığı ve hoşlanmadığı şeyleri dilediği gibi değiştirebileceğine, zevk aldığı şeyleri dilediğince alt üst edebileceğine inanmasıdır. Keza daha önce tat almadığı şeylerden alıştıra alıştıra zevk alacağına inanmasıdır. Aynı şekilde önceleri hoşlandığı şeylerden hoşlanmamayı dahi kendisine alıştırabileceğini benimsemesidir.(İradeleri kuvvetli olan) insanların çoğu, boş zamanlarını sıhhatlerine, akıllarına ve dinlerine faydalı olacak işler taksim etme gücüne sahiptirler.
Ne üzücüdür ki, insanların ekserisi basit kıssaları okumayı, değersiz dergilere göz gezdirmeyi aklın gıdası olarak yeterli zannetmektedirler. Bunları ellerine aldıklarında bir yudumda içercesine bitirmektedirler. Zihni lezzet olarak bununla yetinmektedirler. Oysa bunları okumak sadece aklı uyuşturur ya da şehevi duyguları tahrik eder. Halbuki az bir sabır ve kuvvetli bir irade, öğrenen kimseyi ciddi olarak çalışmaya ve faydalı şeyleri okumaya alıştırır.
Her kültürlü insan herhangi bir dalda ciddi bir şeyler yapmak için kendi nefsini harekete geçirebilir. İlk önce, giriştiği konuda okuyup araştırmaya başlar ve zamanla bunda geniş bilgi sahibi olup derinleşebilir. Edebiyat olsun, hayvanlar olsun, çiçekler olsun, mekanik olsun veya herhangi bir dönem tarihi olsun, velhasıl insanoğluna ait herhangi bir ilim dalı olsun fark etmez, bunlardan birisinde kendisini yetiştirebilir. Daha sonra bu dala olan ilgi ve alakasını arttırır, ardından gününün belli bir kısmını bu ilmi tetkike ve ilgilenmeye ayırır:
Böyle yapa yapa bakar ki, kendisi başka bir insan oluvermiş. Başka yönlerde bilgi ve yetenek sahibi olmuş. Muhterem bir şahsiyet kazanmış. Hem kendisine hem çevresine hem de başkalarına yararlı bir insan olup çıkmış.
Fertler böyle olunca, toplum da çeşitli ilim ve bilgi dalları ile farklı sahalarda yetişmiş evlatlarıyla zenginleşir. Hayatın gerektirdiği her yönde yetişmiş evlatlarına müracaat edip dayanır(onlardan istifade eder). Bu gerçekleştiğinde, insanların bir araya geldiklerinde konuştukları meselelerin seviyesi yükselir. Düşünceleri terakki eder, hayatları hoş olur. İnsanlar birbirlerinden kültür, ilim, edebiyat ve düzenli bir hayat çizgisi takip etme ile zamanın kıymetini anlama yönünde yardımlaşırlar.
Bir de bakarsınız ki, toplumun kültür seviyesi yükselmiş, akılların ufukları genişlemiş, hayat bir anlam kazanmış, toplumun kuvveti artmış, maişeti temin yolları kolaylaşıp çoğalmış.
Böyle bir toplumda, insanlar midelerini gıdalandırdıkları gibi akıllarını da beslemeleri gerektiğini bilirler. Akıl gıdası olmadan hayat hakları olmadığını, vakti koruyup gözetmeden, layık olduğu gibi zamandan istifade etmeden gıda da temin edilemeyeceğini anlarlar. Bunu anlayınca, hem düşünce, hem iş, hem netice elde etme, hem de birbirlerine bir şeyler verip faydalı olmak suretiyle toplum toptan kalkınır.
Kendinize prensip edinin. Her gün nefsine şunu sor: ‘’Bugün boş zamanımda ne yaptım? Sıhhatime yarayan bir iş, mal veya ilim kazanma yolunda bir uğraş; kendime veyahut başkalarına yönelik bir faaliyet yaptım mı?’’ bir bak bakalım: Boş zamanın aklına boyun eğmiş mi? Senin güzel bir hedefin vardı. Bak bakalım zamanını o yönde sarf edebilmiş misin? Cevabın ’Evet’ ise başardın demektir. Yok eğer cevabın ‘hayır’ ise başarmak için çalışmalısın, gayret etmelisin. ‘’
‘’Şunlar gibi ahlaklanmaya bak sen:
İhtiyacını görmek için sabreden
Girmek azmini asla kaybetmeden
Kapıları çalmaya hep devam eden’’
Her gün az bir zamanının aynı şeye tahsis edilmesi hayat akışını değiştirir ve seni sandığından daha kuvvetli kılar, hayal ettiğinden daha yükseklere çıkarır.
Bu millet yaşaması gereken hayatın ancak onda birini hakkıyla yaşıyor. Gerek mali sahada, gerek düşünce ve kültür sahasında, gerekse sağlık sahasında olsun durum böyledir. Ümmetin geri kalan hayatı ya tembellik ve meskenet içinde ya da tavla, satranç, oyun, eğlence peşinde veyahut hiçbir şey yapmadan heder olup gidiyor. Halbuki milletin yaşaması gerektiği gibi yol tutması yönünde hiçbir eksiği yok. Bilakis zamanı dolu dolu geçirebilir, din ve aklın icaplarına göre değerlendirebilir.
Muhterem okuyucu kardeşim! Allahu Teâlâ hem bizleri hem de sizleri vakti değerlendirmeye, onu faydalı bir iş ve yararlı bir ilimle doldurmaya muvaffak kılsın. Bizleri zamanın ve hayatın kıymetini idrak eden, Allahu Teâlâ’nın nefislerine ikram ettiği nimetleri heba etmeyen ve doğru yol üzere bulunan kullarından eylesin. Amin.(1)
——————————————–
(1): Daha geniş bilgi için, Abdulfettah Ebue Gudde(rahimeullah)’nin, ‘’Zamanın Kıymeti’’ adlı kitabına bkz.