Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2022 Mart / 112. Sayı
“Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmak için) dikili taşlar, (putlar) ve fal okları ancak şeytanın işinden bir pisliktir. Bundan kaçının ki kurtuluşa eresiniz.
Şeytan, içki ve kumar ile ancak aranıza düşmanlık ve kin sokmayı, sizi Allah’ın zikrinden ve namazdan alıkoymayı ister. Artık sizler vazgeçenler misiniz?”
(Maide, 90-91)
Allah insanı fıtrat üzere yaratmıştır. İnsan bu dünyaya geldiği zaman bedeninde ve düşüncesinde istikamet üzere olmaya yatkındır. Onda doğduğu an itibarıyla günah aramak veya hesabına borç yüklemek mümkün değildir. Bu yönüyle insan diğer canlılarla da ortaktır. Ancak diğer canlılar her daim Allah azze ve celle’nin kendilerini yarattıkları fıtrat üzere hayatlarını idame ettirirler ve bu fıtrat üzere ölürler.
İnsanı diğer canlılardan ayıran en önemli husus onun tercih hakkına sahip olmasıdır. Bu tercihi kullanarak fıtratını koruyarak yükselmek, fıtratını bozarak kendisini sefil bir hale getirme iradesi ona verilmiştir. İşte İslam bu tercihi yapmasında tüm insanlara doğru yolu göstermiş, onu, başını iki elinin arasına alarak biçare şekilde düşünce deryalarına itmemiştir.
Konumuzla ilgili olan ayet-i kerimeler itikat ve günlük hayat için çok önemli ölçüler koymuştur. Dünya ve ahiret saadetinin anahtarları buradaki prensiplere sımsıkı sarılmakla elde edilir. İnsanın nefsi ile, Rabbi ile, toplumu ile ve ailesi içindeki saygınlığının muhafazası ile ilgili olarak bundan daha güzel ve faydalı bir emir ve üslup kullanılamaz. Yüce Rabbimiz tüm insanlığın bugün ızdırap çektiği temel konuları veciz bir şekilde beyan etmiş.
Ayet-i kerimenin itikatla ilgili olan bölümü putlardır. Dikili taşlar olarak tabir edilen bu kavram aslında diğer kötülüklerin zeminini oluşturmaktadır. Tabii burada sıradan bir put değil cahiliye döneminde kast edildiği gibi helal ve haram koyma yetkisinin elinde bulunduğu, insanları Allah’ın koymuş olduğu hayat sistemi haricinde bir sistem ile sevk eden put kastedilmiştir. İşte tüm kötülükler bundan türemektedir. Aslında toplumlarda meydana gelen bozulmanın temelinde bilinçli olarak yerleştirilen bu putlar vardır. Bu putların tapıldığı, hürmet gördüğü yerlerde insan değersiz bir varlık olur. İnsan fıtratına uygun olmayan gıdalara ve kazanç yollarına yönelir. Bu yollar pek çoktur. Ancak biz ayeti kerimede belirtilen iki konuyu ele alalım:
İçki: Bunun zararları insaf sahibi herkes tarafından itiraf edilmiştir. Hatta cahiliye toplumlarında yaşayıp fıtratı tam olarak bozulmamış cahiliye mensupları dahi bu maraz ile mücadeleye girişmişler ve çeşitli kuruluşlar kurarak halkı bilinçlendirmeye çalışmışlardır. İçkinin en belirgin zararı insanı diğer varlıklardan üstün kılan aklı, giderek hayvanlardan dahi daha alt bir seviyeye düşürmesidir. Bununla beraber ani ölümlere, başta trafik olmak üzere çeşitli kazalara ve hastalıklara vesile olmaktadır.
Kumar: Toplumlarda kin ve nefret meydana getirir. Toplumların tembelleşmesine yol açar. İnsanın asıl yaratılış gayesi olan Allah’a kulluktan alıkoyar, yeryüzünün imarına ket vurur. Servetlerin erimesine ve ailelerin parçalanmasına içki ve kumar kadar tesir eden daha büyük bir sebep bulmak neredeyse mümkün değildir. Helal dairesinde iktifa etmek insana yeteceği halde insan haddini aşarak daha fazla kazanç elde etmeyi arzular. Böylece kumar bataklığından çıkamayan çoğu insan canına kıyarak hayatına son verir.
Âlimlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri
İmam Kurtubi rahimehullah El-Camiu li Ahkamil Kur’an’da der ki: “İçkinin haram kılınması aşamalı olarak ve hadiseler çerçevesinde oldu. Bu konuda inen ilk ayet: “(Ey Muhammed!) Sana içki ve kumardan soruyorlar. De ki: ‘O ikisinde büyük bir günah vardır. İnsanlar için (bazı dünyevi) faydaları da vardır.” (Bakara, 219) Bu faydalardan ticaretleri kast ediyor. Bu ayet nazil olunca bazı insanlar ‘Kendisinde büyük günah olan bir şeye ihtiyacımız olmaz’ diyerek içkiyi bıraktılar. Bazı insanlar da faydasını alır günahını bırakırız diyerek içkiyi terk etmediler. Sonra ‘Sarhoş iken namaza yaklaşmayın’ (Nisa, 43) ayeti nazil oldu. Bazı insanlar ‘Bizi namazdan alıkoyacak bir şeye ihtiyacımız olmaz’ diyerek içkiyi bıraktılar. Ancak bazıları namaz vakitleri haricinde içmeye devam ettiler. Sonunda ‘Ey iman edenler! İçki, kumar, (tapınmak için) dikili taşlar (putlar) ve fal okları ancak şeytanın işinden bir pisliktir’ ayeti nazil oldu. Böylece içki herkese haram oldu. Hatta bazı sahabiler ‘Allah içkiden daha şiddetli olarak hiçbir şeyi haram saymamıştır’ dediler…
Müslümanlar, içki ve kanın satışının haram olduğu konusunda görüş birliğine vardılar. Bu görüşe göre pis şeylerden ve diğer necasetlerden yenilmesi caiz olmayan şeylerin satışı da caiz olmaz… [1]
Fahreddin er-Razi şöyle der: “Bilesin ki Allahu Teâlâ bu dört kısmı iki özellikle vasıflandırmıştır. Birincisi, bunların rics (pislik) oluşudur. Sözlük rics: tiksinilen her davranışı içine alır…
İkincisi ise şeytanın ameli oluşudur. Bu durum da onların pis şeyler olduğunu tamamlayıcı mahiyettedir. Çünkü şeytan pistir ve habistir. Çünkü şeytan kafirdir ve Allah’ın “(müşrikler ancak pisliktir.” (Tevbe, 28) sözü gereği kafirler pistir…[2]
Şehid Seyyid Kutup cahiliyenin dayandığı bu saçma temelleri şöyle açıklar: Gerçekten içki, kumar, putlar ve fal okları, cahiliye hayatının işaretleri ve o toplumun köklü gelenekleri arasında yer almaktaydı. Alışılmışlığı, toplumun özellik ve geleneklerini yansıtması açısından, her biri diğeriyle iç içe, toplu bir demet oluşturmaktaydı. Araplar alabildiğine içki içiyorlar, toplantılarında bunu bir övünme vesilesi sayıyorlar, içtikçe içiyorlardı. Şiir ve methiyelerinde, övünme odağını içkiye dayandırıyorlardı. Ayrıca içkili toplantılarda hayvanlar kesiliyor, içenler, sunanlar, gösteri yapanlar ve toplananlar için etler kızartılıyordu. Kesilen bu hayvanlar, dikilmiş taşlara, yani putlara adanırdı. Anıt taşları, hayvanlarını kestikleri ve kanlarını kurban ettikleri putlardı. (Nitekim tanrılara, yani kahinlere sunulacak hayvanlar da bu taşlar üzerinde kesilirdi) İçki meclisleri ve benzeri toplantılardaki hayvan kesimlerinde, fal okları kullanılarak, kumar da oynanıyordu. Fal okları, hayvanları aralarında paylaşırken kullandıkları bir pay ölçeği idi. Herkes kendi okuna düşen oranda, kesilen hayvandan pay alırdı. En çok pay da okunda “üstün” yazılı bulunan kimseye verilirdi. Sıralama, okuna hiçbir pay düşmeyen kimseye kadar devam ederdi. Bazen hayvan sahibi olan kimse bile paylardan nasibini alamaz, tümünü kaybetmiş olabilirdi.
Böylece toplumsal adet ve geleneklerin, iç içe giren cahiliye tutum ve anlayışlarına göre biçimlendiği görülmektedir.[3]
Müfessir Muhammed Ali Sabuni rahimehullah Ahkam Tefsiri’nde şöyle der:
Hamr (içki)ın tarifi hususunda âlimler iki görüşe ayrılmışlardır:
İmam Azam Ebu Hanife rahimehullah’a göre, yalnız üzüm şırasından yapılan sarhoş edici içkiye hamr denir. Üzüm dışındaki şeylerden yapılan sarhoş edici içkiye hamr değil nebiz (sarhoş edici bir madde) denir. Bu görüş Kufe âlimleri, Nehai, Sevri ve İbn Ebi Leyla’nındır.
İmam Malik, İmam Şafi ve İmam Ahmed b. Hanbel rahimehumullah’a göre hamr; hurma, üzüm, arpa ve diğer hangi maddeden yapılırsa yapılsın, sarhoş edici şeylere denir. Bu görüş de bütün muhaddis ve Hicaz âlimlerinin görüşüdür…
Bütün İslam âlimleri her türlü kumarın kesinlikle haram olduğuna hükmederler. Çünkü Allah: “Sana içkiyi ve kumarı sorarlar. De ki: ‘Onlarda büyük günah… vardır.” (Bakara, 219) ayetiyle haram kılmıştır. Hangi oyun olursa olsun bir kısmı kazanırken, büyük bir kısmı da zarara girmektedir. Bu oyunlar; tavla, satranç, kâğıt veya herhangi bir oyun aletiyle olsun yine haramdır. Hatta oynanan oyun bir bardak çay karşılığı da olsa yine haramdır. Zira İslam’da haram olan bir şeyde istisnai bir durum söz konusu olamaz. İslam’a göre kumar türleri içerisine hangi maksatla satılırsa satılsın, tüm piyango biletleri, at yarışlarında atların ismiyle çekilen biletler, spor kulüpleri namına doldurulan kağıtlar girer ve bunlar aynen kumar hükmündedir. Bunlar da kumarda olduğu gibi kazanan çok az, kaybeden sayılmayacak kadar çoktur…
İçki ile Alakalı İbret Verici Bir Kıssa
Hz. Osman radıyallahu anh der ki: “İçkiden kaçınınız. Çünkü o bütün kötülüklerin anasıdır. Önceki ümmetlerden birinde çok ibadet eden bir adam vardı. Onu yoldan çıkarmak isteyen azgın, sapık bir kadın cariyesini göndererek “Şahit yapmak istiyorum, yanıma gelsin” dedi. O kimse cariye ile birlikte sapık kadının evine girdi. Cariye kadının yanına varıncaya kadar tüm kapıları kilitledi. Kadının yanına gelen o kimse, onun çok süslenmiş olarak oturduğunu gördü. Kadın ona “Seni şahitlik için değil, benimle cinsi münasebette bulunma, bu şaraptan bir kâse içme veya şu çocuğu öldürme fillerinden birini yapman için çağırdım.” dedi. Bunların içinde en hafif olarak şarap içmeyi gören o kimse: “Bana bir kâse şarap verin” dedi. Onlar bir kâse şarabı verdikten sonra, o kimse sarhoş oluncaya kadar şarap içmeye devam etti. Bundan sonra kadınla cinsi münasebette bulundu. Çocuğu da öldürdü.
Öyleyse siz içkiden kaçınınız. Çünkü Allah’a yemin ederim ki iman ile içki bir arada olmaz. Biri çıkar diğeri o zaman girer. Yani iman çıkar, içki girer.”[4]
İçki için anlatılan bu kıssanın diğer maddeler için de geçerli olması mümkündür. Zira bu ayette geçen haramlar benzeri neticeleri verecektir.
[1]. Aynı ayetin tefsirinden
[2]. Et-Tefsiru’l-Kebir, aynı ayetin tefsirinden
[3]. Seyyid Kutup, Fi Zilali’l-Kur’an, aynı ayetin tefisirnden, Hikmet Yayınları
[4]. Süneni Nesai, Hadis No:5666