Helal Rızkın Önemi

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2019 Mayıs / 78. Sayı

“Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların temiz olanlarından yiyin, eğer siz yalnız Allah’a kulluk ediyorsanız O’na şükredin.”[1]

Yaşanan hadiselerde sebep sonuç ilişkisini göz ardı etmek mümkün değildir. İnsanların ve diğer canlıların yaşantıları bu durum üzere devam etmektedir. Aslında insanın yaratılışı da bu minval üzere olmuştur. Allah Teâlâ insanı yeryüzünün halifesi olarak imtihan etmek için yaratmış ve dünyaya göndermiş, bunun üzerine ilk insandan günümüze, günümüzden de kıyametin kopacağı güne kadar birbirinin devamı olan, birbirini tamamlayan imtihanlar yumağı meydana gelmiştir.

İnsanın, olumlu veya olumsuz meydana gelen tüm hadiselerin ardında bir hikmetin yattığını bilmesi gerekir. Yine Allah Teâlâ’nın kâinatta hiçbir şeyi boş yere yaratmadığını, yaratılan her şeyin bir vazife ve fonksiyonunun olduğu dikkatlerden kaçmamalıdır. Bundan belki birkaç yüzyıl önce ismi dahi zikredilmeyen buzulların, şu anda erimesiyle dünyayı yakın zamanda tehdit edecek bir boyuta geleceği söylentisi, milyonlarca yıl önce öldüğü iddia edilen canlılardan başta petrol olmak üzere çeşitli madenlerin elde edilmesi ve bugün dünyayı etkileyecek kadar büyük bir yer tutması gibi daha sayacağımız pek çok örnekler bize ipuçlarını birleştirme konusunda yardımcı olur.

Sebep sonuç ilişkisine halk arasında verilen en güzel örneklerden biri şu deyimde temas edilmiştir: “Ne ekersen onu biçersin.” Bu söz insanın hangi fiili yaparsa yapsın onun bir karşılığı olacağına delalet etmektedir. Bir çiftçi semere elde etmek için tabi ki onu meydana getiren şeyi ekecek ki gelir elde etsin. Örneğin buğday ekip domates hasat edeceğini sanan elbette ki yanılgı içine girer.

Hz. Âdem aleyhisselâm’ın iki oğlundan Habil, Allah’a en değerli hayvanını kurban olarak verince kabul edildi. Bunun tersini yapan Kabil yine kendi amelinin karşılığını hüsrana uğrayarak gördü. Hem dünyası heba oldu hem de ahirette haksız yere yapılan tüm öldürmelerden nasibini aldı.

Amellerin kabul edilmesinin başta gelen sebeplerinden biri de kuşkusuz helal rızık elde etmek ve onunla hayatı idame ettirmektir. Kur’an-ı Kerim ve sünneti seniyye gerek doğrudan gerekse dolaylı yollardan bu konuya temas etmiş ve dikkatleri bu noktaya tevcih ettirmiştir. Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Rabbinin izniyle güzel memleketin bitkisi (güzel) çıkar. Kötü olandan ise faydasız bitkiden başka bir şey çıkmaz. İşte biz şükreden bir kavim için ayetleri böyle açıklıyoruz.” [2]

Bu ayeti kerime her ne kadar genel bir kaide olarak ele alınsa da helal ve temiz rızık talebiyle yakın bir alakası vardır. Özellikle günümüzde bilim adamlarının dikkat çektikleri bir husus vardır: Sağlıklı beslenme vücudu dinç tutar ve ömrü uzatır. Aksi durum tecelli ederse insanın sağlığını kaybedeceği gibi yaşayacağı kısa hayatta hastalıklarla mücadele etmek zorunda kalır. İşte helal ve haramın azda olsa ona bağlılığını sürdüren dünya da mutmain bir hayat sürdürür. Ahiret hayatı ise elbette ki dünya hayatından daha fazla tatmin edicidir.

Helal ve haram gözetmeksizin idame ettirilen hayatın bereketsizliğinin yanında ahirette getireceği felaketler kullarla hesap esnasında şiddetli tartışmalar ve Allah’ın gazabı olarak insanın önüne çıkacaktır.

Ebu Hureyre radıyallahu anh şöyle dedi: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem buyurdu ki: “Gerçekten Allah temizdir, ancak temiz olanı kabul eder. Allah peygamberlere emrettiği şeyin benzerini müminlere de emretmiştir. Allah şöyle buyurdu‘Ey peygamberler! Temiz olan şeylerden yiyin, güzel işler yapın.’ [3] yine Allah Teâlâ şöyle buyurdu: “Ey iman edenler! Size verdiğimiz rızıkların helal olanlarından yiyin.”[4]  Sonra bir adamdan bahsetti. Bu adam uzun yolculuk yapmış, saçı dağınık, toza bürünmüş, elini göğe kaldırarak ya Rabb ya Rabb! diye dua ediyor. Bunun yedikleri haram, içtikleri haram, giydikleri haram ve haramla gıdalanmış. Bu adamın duasına nasıl icabet edilir ki?[5]

İbn Receb el-Hanbeli bu hadisin şerhinde şöyle dedi: “Mümin için amellerinin güzel olmasını sağlayacak en büyük etkenlerden biri de temiz yiyecek ve onun helal yoldan elde edilmesidir. Bu yolla müminin ameli makbul olur.”[6]

Zahit Ebu Abdullah en-Nebaci rahimehullah şöyle dedi: “Bir amel ancak beş şey ile kemale erer: Allah azze ve celle’nin her şeyi bildiğine iman etmek, hakkı bilmek, ameli yalnızca Allah için yapmak, sünnet üzere amel yapmak ve helal yemek. Eğer bu şartlardan biri kaybolursa amel kabul olmaz.”[7]

Helal lokma insanın duasının kabulü için çok önemli bir etkendir. Yukarıda zikrettiğimiz hadisi şerifte bir kulun duasının kabul şartı olan yolculuk yapma, kılık kıyafette zühde bürünme, elini göğe kaldırma ve Allah’tan ısrarla isteme gibi şartları kusursuz yerine getirdiği halde duasının kabul olmadığı bildiriliyor. Çünkü helal ile beslenmeyen vücuttan meydana gelen dua makbul olmaz. 

Nebi sallallahu aleyhi ve sellem Sa’d İbn Ebi Vakkas’a şöyle dedi: “Yediklerini temiz (helal) yap ki duan kabul olsun.”[8]

Abdullah bin Mübarek’in doğumu ile ilgili kaynaklarda şöyle bir kıssa nakledilir:

Abdullah bin Mübarek, salih bir ana babadan dünyaya geldi. Ana, babası ve doğumu ile ilgili menkıbe meşhurdur: Merv şehri kadısının bir kızı vardı. Şehrin eşraf ve ileri gelenleri bu kızı istediler. Kadı, danışmaya ehil olanlarla istişare etti. Bir de Hristiyan komşusu vardı. “Onunla da istişare edeyim, başka dindendir ama görünüşte komşumuzdur” deyip çağırdı. İstişareden sonra, Hristiyan şöyle dedi: “Ey Kadı! Bu işte, bizden öncekilerin yolları, adetleri vardır. Sizden öncekilerin de adetleri, sünnetleri vardır. Zamanımız insanlarının da adetleri vardır. Şimdi sen serbestsin. Hangisini istersen seç.” Kadı “Üç yolu, adeti de açıkla” dedi. Hristiyan şöyle anlattı: “Bizim evvelkilerin yolu, asil, soylu birisini bulup kızını ona verirlerdi. Sizin evvelkilerinizin sünneti, adeti, takva sahibine vermekti. Zamanımızdakilerin adeti ise zenginleri tercih etmektir. İyi soya, asalete ve kuvvetli dine itibar etmezler. Sen hangisini seçiyorsun?” Kadı “Ben kendi evvelkilerimizin sünneti ile amel eder ve takva sahibini tercih ederim” dedi. Sonra düşündü. Merv’de, kölesinden daha takvalı ve dindar kimse bulamadı. Kızını ona verdi. Fakat kölesi kırk gün kızın yanına gitmedi. Annesinin bundan haberi olunca, kadıya şikâyet edip “Böyle saliha bir kızı, kölene verdin de henüz yüzüne bile bakmadı, senin bu yaptığın nedir?” dedi. Kadı, kölesi Mübarek’e “Ey Mübarek! Sen benim kızıma naz mı ediyorsun da yanına gitmiyorsun?” dedi. Mübarek cevabında “Ey Müslümanların kadısı! Bu nasıl söz? Sizin kerimenize nasıl naz edebilirim? Ama siz kadısınız. Bu yüzden kızınızın evinizde iken şüpheli bir şey yemesinden korktum. Ben ise, lokmalara çok dikkat ediyorum. Ona helal yemek yediriyor ve kanının tamamen temiz olmasını istiyorum. Allah Teâlâ bize bir çocuk verirse, salih ve iyi olmasına çalışıyorum” dedi. Kırk gün sonra hanımının yanına yaklaştı. Haram ve helale bu derece dikkat etmesi neticesinde, Allah Teâlâ ona Abdullah gibi bir oğul verdi. İşte bu çocuk; bütün dünyanın makbulü olan Abdullah bin Mübarek hazretleri idi.”

Rabbimiz helal rızık araştırıp azda olsa onunla kifayet etmeyi kalplerimize ilham eylesin. Unutmayalım ki salih amellerimiz ancak onları meydana getirecek sebep üzere bina edilebilir. 


[1]. Bakara, 172

[2]. Araf, 58

[3]. Mü’minun, 51

[4]. Bakara, 172

[5].  Müslim 1015, Tirmizi 2989

[6].  İlim ve Hikmet, 10. hadis şerhinden

[7].  Ebu Nuaym c:9 s: 310

[8].  Müsned c:6 s:159