Gazze’ye Karşı Sorumluluğumuz

Gündem – Analiz – Muhammed Eyüp / 2023 Kasım / 132. Sayı

“Kendilerine savaş açılanlara, zulme uğradıklarından dolayı,

(artık savaş için) izin verildi.

Şüphesiz ki Allah onlara yardım etmeye elbette kâdirdir.

O kimseler sırf ‘Rabbimiz Allah’tır.’ dediklerinden dolayı,

haksız yere yurtlarından çıkarıldılar.

Eğer Allah, bazı insanları diğer bazısıyla def etmeseydi,

içlerinde Allah’ın ismi çok anılan manastırlar, kiliseler,

havralar ve mescitler muhakkak yıkılıp giderdi.

Allah kendi (dini)ne yardım edenlere elbette yardım eder.

Şüphesiz ki Allah çok kuvvetlidir, her şeye galiptir.”

(Hac, 39-40)

Allah azze ve celle türlü hile, desise ve katliamlarla Müslümanların yurtlarını işgal eden Siyonistlere geçtiğimiz ay indirilen darbeyi görmeyi bizlere nasip ettiği için O’na ne kadar hamd etsek kâfi gelmez. Yarattığı her şey için yarattığı tüm zerreler adedince O’na hamd olsun.

Kıymetli kardeşlerim! İçerisinde bulunduğumuz zamana nasıl yaklaşıyoruz? Şüphesiz yaşadığımız günler, başlangıcı ve bitişinden ibaret olan, geçmişten kopuk ve müstakil günler değildir. Bilakis bu günler, tarih içerisinde mühim bir sürecin parçasıdır. Bu süreç, hepimizin de bildiği gibi İslam topraklarının işgal edildiği, kuşatıldığı ve boğulmak istendiği bir süreçtir. Küresel küfür sisteminin Müslümanlara karşı başlattığı savaş bir asırdan uzun süredir devam etmekte, Müslümanlar da tüm imkansızlıklara rağmen bu küfür sistemine karşı izzetli ve şerefli bir şekilde direnmektedir. İçerisinde bulunduğumuz günler, İslam aleminin Fas’tan Türkistan’a kadar dalga dalga verdiği mübarek direnişin tarihinin yazıldığı, mühim günlerdir.

Küresel küfür koalisyonu Müslümanların topraklarını tamamen işgal edeli yaklaşık bir buçuk buçuk asır geçmiş vaziyette. Bu koalisyon içerisinde Haçlılar, kapitalistler, emperyalistler, Siyonistler, bilumum sapkın ve küfre düşmüş, yozlaşmış kimseler bulunuyor. İşte bu küfür koalisyonu, İslam toprakları üzerinde zorba rejimler, hain diktatörlükler inşa ettiği gibi bir de Siyonist İsrail devletinin kurulmasına ön ayak oldu ki bu devlet, küfür koalisyonunun İslam alemindeki ileri karakolu görevini üstlenecekti.

Siyonistler, mübarek Mescid-i Aksa ve çevresindeki Filistin topraklarını işgal etmeye, bölgeye yasa dışı bir şekilde topluca göç ederek, 1800’lü yılların ortalarından sonra başladılar. Bölgede Batılı güçlerin etkisi de bu yıllarda, özellikle Osmanlı’nın Mısır Valisi olan ve daha sonra Osmanlı’ya isyan ederek Mısır, Filistin ve Suriye gibi bölgeleri ele geçiren Kavalalı Mehmet Ali Paşa devrinde arttı. Bu sürecin detaylarına daha önceki yazılarımızda değinmiştik. Bu durum aklıma Allah azze ve celle’nin şu ayetini getiriyor:

“Allah ve Rasûlüne itaat edin, birbirinizle çekişmeyin, sonra korkuya kapılırsınız da kuvvetiniz gider. Bir de sabredin. Çünkü Allah sabredenlerle beraberdir.” (Enfal, 46)

İşte bu şekilde Batılı Haçlı güçlerin, bilhassa İngilizlerin etkisiyle işgale açılan Filistin toprakları 1917 yılında fiilen de işgal edildi ve Osmanlı Devleti’nin elinden çıktı. 1917 sonrasında Siyonist Yahudilerin Filistin’e göçü hızlandı. Burada milis örgütler ve silahlı güçler teşkil ettiler. İngiliz idaresi altında yürütülen bu süreçler nihayetinde bir Müslüman katliamına dönüştü. İslam toprakları bu dönemde tamamen işgal altında olduğundan ve Filistin’deki Müslümanlara yardım etmek olanaksız hale geldiğinden, Filistinli Müslümanların direnişi zafere ulaşamadı. Nihayetinde Siyonistler İngilizlerin bölgeden çekileceği İkinci Dünya Savaşı sonrası süreçte, 1948’de İsrail devletini kurarak bağımsızlıklarını ilan ettiler.

İslam aleminde Müslüman halklar üzerine bekçi olarak Haçlı Batı tarafından tesis edilen rejimler, İsrail’e karşı 1948, 1967 ve 1973 yıllarında savaşlar başlatsalar da bu savaşlardan bir sonuç elde edilemedi. Allah azze ve celle kendi hükmünü ayaklar altına alan bu zalim ve tağuti idarecilere böylesi bir zaferi nasip etmedi. Şüphesiz Allah azze ve celle müfsidlerin amelini ıslah etmez, sonuca ulaştırmaz.[1]

Geçen yıllar içerisinde İsrail önce genel hatlarıyla İngilizlerin idaresinde olan ardından ABD’nin etkisi altına giren küresel küfür sisteminin desteğiyle palazlandı. İşgalinin boyutlarını genişletti, Müslümanları ablukaya aldı ve onları cezaevlerine doldurdu. Buna rağmen Filistin halkı direnişini bugüne kadar taşımayı başardı.

Burada şu noktayı vurgulamamızda büyük bir fayda olduğu kanaatindeyim: Filistin halkının orta koyduğu direniş doğrusuyla yanlışıyla, hatasıyla sevabıyla İslam aleminin sigortalarından biri niteliğindedir. Eğer yüz yılı aşkın süredir Filistinliler İsrail işgaline karşı, yani küresel küfür sistemine karşı direnmemiş olsalardı, bugün Siyonist işgalin Mısır, Ürdün, Suriye ve ötesine kadar yayıldığını görecektik. Bu İslam aleminin her noktasındaki direniş hareketleri için geçerlidir. Müslümanların küfür güçlerine karşı direnişi beyhude değildir, bu direniş görünüşte bizleri zafere yaklaştırmıyor gibi algılansa da aksine, Müslümanların direnişi olmasaydı bugün hiçbirimiz izzet ve şerefin hayalini dahi kuramaz olurduk.

İzzet beldesi Gazze’deki direnişi de bu şekilde algılamak gerekir. Bugün 1500 Siyonist’in öldürüldüğü saldırılar, atılan roketler kimilerine çok kısıtlı yahut başarısız olarak görünebilir. Oysa ki Gazze, İsrail zulmüne “paratoner” olmaktadır. Gazze’deki 2,5 milyon Müslüman, tüm İslam alemi için bedel ödemektedir. Bizlere düşen, onların ödediği bedelin hakkını verebilmektir.

Bu bedelin hakkı nedir?

Bu bedelin hakkı, dökülen kanların borcu, Müslümanları yüz üstü bırakmamak, onlara elimizden gelen her türlü vesileyle yardım etmektir.

Bu bedelin hakkı, hayatımızı Allah’ın hükmünün ikamesi, küresel küfür düzeninin Müslümanlara yönelik saldırılarının bertaraf edilmesi ve bu düzenin yıkılması için canla başla mücadele etmektir.

Bugün Gazze’deki 2,5 milyon Müslümanın başlarından aşağıya Siyonistlerin bombaları yağıyor. Binlerce ev yıkılıyor. Enkazlardan bebek cesetleri çıkarılıyor. Ben bu satırları kaleme alırken Gazze’de şehit edilenlerin sayısı 4 bine yaklaşmış durumda. Ki muhtemelen sizler bunları okuduğunuz sırada bu sayı çok daha yüksek seviyelere ulaşacak.

İşte bu akan hakların karşılığını vermek istiyorsak hayatımızı bizatihi Allah yolunda cihad kılacak, Müslümanları boğan demir çemberi göğsümüzde kırıp parçalayacak ve Allah’ın hükmünü egemen kılmak için yaşamaya gayret edeceğiz.

Aksi halde ne Gazze’de ne de başka bir İslam beldesinde oluk oluk dökülen Müslüman kanının hesabını verebiliriz, vesselam.


[1]. bkz. Yunus, 81