Gündem Analizi – Muhammed Eyüp / 2022 Eylül / 118. Sayı
İslam âleminin en müstesna yerlerinden biri olan Mescid-i Aksa ve çevresini işgal etmiş durumdaki Yahudilerle yürütülen barış sürecine daha önceki yazılarımızda da temas etmiştik.
Filistin beldesinin nasıl işgalden kurtulacağına, bu beldenin ehemmiyetine, İsrail ile yapılacak barışın neden İslam ve Müslümanlıkla çelişen bir husus olduğuna ısrarla vurgu yapmıştık.
Şüphe yok ki İsrail, İslam âleminin bugün yaşadığı sıkıntıların temeline oturan, Siyonist bir varlıktır. Bu Siyonist varlığın İslam âleminin bir düğüm noktasında yer alması bizi yaralamakta, yaramızı kanatmakta, bizleri takatsiz, çaresiz ve bitkin düşürmektedir. İslam âleminin yaralarının sarılması, kanının durması ve hayatta kalabilmesi için, Siyonist varlığın bir nihayet bulması şarttır.
Filistin nasıl kurtulur? İslam beldelerini saran bu zillet nasıl son bulur? Daha önce tüm bunlardan bahsettiğimiz için, bu yazıda ek olarak söz konusu hususları tahlil etme sadedinde değiliz. Fakat burada niyetimiz, meselenin hassasiyetini bir kez daha vurgulamak, sessizliğimizden, etkisizliğimizden ve ölü oluşumuzdan dem vurmaktır.
Şehid -inşallah- Şeyh Ahmed Yasin, hafızalarımıza kazınan şu sözleri söylemişti:
“Allah’ım! Ümmetin suskunluğunu sana şikâyet ediyorum! Ben ki kocamış bir yaşlıyım. Kurumuş iki elim ne kalem tutuyor ne de silah! Sesimle yeri inletecek güçte bir hatip de değilim! Ben ki saçları ağarmış, ömrünün son demlerinde, türlü hastalıkların yıktığı ve üzerinde zamanın belâlarının estiği biriyim! Tek isteğim, benim gibi Müslümanların zaaf ve aczinden müteessir olanların yazmasıdır!
Siz ey Müslümanlar! Suskun ve aciz, helâk olmuş ölüler! Hâlâ kalpleriniz sızlamıyor mu, başımıza gelen bu acı felâketler karşısında? Bir halk yok mu? Hiç mi kimse yok, Allah için ve ümmetin namusu için kızacak? Şerefli direnişçilerken, bizleri katil teröristler olarak ilan edenlere karşı duracak! Bu ümmet utanmaz mı, şerefi çiğnenirken?”
İşte bizler, Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellem’in miracından manevi bir hazla bahsederken, onun miraca yükseldiği ve Allah azze ve celle’nin mukaddes kıldığı beldenin ne halde olduğunu görmezden geliyoruz.
Bizler Hayber’in fethini okuyup, Yahudi Ka’b bin Eşref’in başına gelenleri okuyup, çağdaş Hayber’leri, çağdaş Ka’b bin Eşref’leri görmezden geliyoruz.
Bizler izzetten bahsetmeyi bir övünç sayarken, izzeti yaşamaktan ise utanıyoruz.
Bizler, katil ve gasıp Siyonistlerin cürümlerine karşı kelam ve kalem silahını kuşanmayı marifet bilirken, Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem’in neyle gönderildiğini unutuyoruz.
Bizler, biz Müslümanlar, aciz, suskun ve helak olmuş ölüler…
İşte tüm dünya, bilhassa Müslümanların beldelerine yerleştirilen ve belamlarca “ulu’l emr” ilan edilen kimseler, Siyonistlerle barışmak, onların gücünden faydalanmak ve koltuklarını sağlama almak için yarış halindeler. Peki ne değişti?
Neredeyse bir asırdır bölgeye akın akın gelen Yahudi yerleşimciler işgallerini mi durdurdu?
İsrail ordusu Müslümanların bebeklerini öldürmekten mi vazgeçti?
Zindanlarda tutulan mustazaf erkek, kadın ve çocuklar serbest mi kaldı?
Mescid-i Aksa, kendisini gasp eden zalimlerin necasetinden mi temizlendi?
Kardeşlerim, size Filistin’de şu an yaşanmakta olanları anlatmama izin verin. İzin verin ki mesele önümüzde net bir hal alsın. İzin verin ki zalimle mazlumun, hak ile batılın, oturanla yürüyenin, ak ile karanın arası net bir şekilde ortaya çıksın.
Yahudi İsrail devletinin, küresel güçlerce İslam âleminin orta yerinde kurulduğu ve tağuti sistemin sigortalarından biri kılındığı günden bu yana 74 sene geçti. Bugün, bu İslam topraklarındaki Yahudilerin sayısı 6 milyonu aşmış durumda.
İsrail ordusu, her yıl ABD’den milyarlarca dolar yardım alıyor. İngiltere, Fransa, Rusya, Almanya gibi diğer zulüm devletlerinin de Yahudilere her türlü desteği sürüyor. Bunların yanı sıra Mısır, Ürdün, Suudi Arabistan, Türkiye gibi güçler İsrail ile samimi ilişkiler kuruyor. İran ise, bir yandan bölgenin çoğunluğunu oluşturan Ehli Sünnet halkın İsrail’i kuşatıp boğacak kadar siyasi güç elde etmesini engellemek için savaşıyor. Diğer yandan da bölge halklarını tehdit ederek İsrail ve onunla bütünleşmiş rejimlerin kuvvetlenmesini sağlıyor.
Kıymetli kardeşlerim! İsrail, geçtiğimiz ağustos ayının başında, 15 senedir kuşatma altında tuttuğu Gazze Şeridi’nde 2 milyon Müslümanın başından aşağıya bombalar yağdırdı. Onlarca Müslümanı katletti. Yüzlercesinin kolunu, bacağını, ellerini, parmaklarını kopardı kafataslarını parçaladı, gözlerini çıkardı, kol ve bacaklarını kırdı.
Ey Müslüman kardeşim! Biz bu satırları yazarken Yahudiler, senin kucağına almaya, uyandırmaya kıyamadığın bebeğin gibi onlarca bebeği katletti. Senin nişanlandığın, evlendiğin, herkesten kıskanıp üzerine titrediğin eşin gibi onlarca Müslüman kadını zindana attı, katletti, namusuna el uzattı. Senin annen ve baban gibi yaşlı, aciz, çaresiz onlarca Müslümanı öldürdü, darp etti, topraklarından sürdü. Ey kardeşim. Allah için öfkelenmeyecek, onun dini için kızmayacak mısın?
İsrail, 2022 yılının başından bu yana 100’den fazla Filistinli Müslümanı katletti. Müslümanların evleri, mahremleri şafak vakitlerinde düzenli olarak basılıyor. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in miraca yükseldiği, Allah’ın kendisini ve çevresini mübarek kıldığı Mescid-i Aksa, her gün Siyonistlerce kirletiliyor. Müslüman kadın ve erkekler, Mescid-i Aksa avlularında Yahudilerden, İsrail askerlerinden dayak yiyor. Onların necis elleri kardeşlerimize uzanıyor. Ey kardeşim, nereye kadar susacağız? Mescid-i Aksa tamamen yıkılıp, yerine puta tapanlar için bir mabed inşa edilinceye kadar mı?
İsrail bölgede gasıp ve saldırgan bir varlık olarak ilan edildiğinden bu yana milyonlarca satır yazıldı. Binlerce konferans tertip edildi, eylemler yapıldı. Müslümanlar, yakın bir zamana kadar, kafirlerin işgal altında tuttuğu beldeleri için hassasiyet duyuyor, onları kurtarmak için bir ajandaya sahip olmayı gerekli görüyordu.
Dünyaya dalmak her şerrin başı olduğu gibi bizleri İslam âleminden de kopardı. Bugün bizler sessiz, itaatkâr ve günahkâr bir şekilde, Allah yolunda cihad etmekten uzak, günlük geçimin derdine düşmüş bir vaziyette beklemekteyiz.
Zalimler ve onların destekçileri ise siyasi planlarını yavaş ve istikrarlı şekilde icra etmekteler.
İşte bugün İsrail neredeyse tüm devletler nezdinde meşru bir zemine oturacak halde. Birkaç sene sonra ise bunu halklar nezdinde İsrail’in meşruiyeti takip edecek.
Zannetmeyelim ki İsrail’e karşı İslam âleminin verdiği savaş yalnızca mübarek Mescid-i Aksa ve çevresini ilgilendiriyor. Zannetmeyelim ki biz susarsak, göz yumarsak, başımıza geleceklerden korkarak kendi hayatımıza bakar, Allah yolunda mücadele etmeyi terk edersek bizlere bir zarar isabet etmeyecek.
Hayır! Bu Allah azze ve celle’nin sünnetine aykırı bir düşünce olur.
Tam tersine bizler sustukça, unuttukça, göz yumdukça, başımıza gelen musibetler kat be kat artacaktır. Bugün caddelerimizi esir alan fuhşiyatın, evlatlarımızı esir alan sapkınlıkların, bizleri esir alan bereketsizliğin ve zilletin sebebi, tam olarak budur. Bizlere biçilen rolden razı bir şekilde kendimizi dünya hayatına vermemiz. Dünyayı sevmemiz, ölümü sevmememiz. Kalplerimizi hastalıkların kaplamış olması.
Bizler eğer bugün kendimizi bu mücadelenin içerisine atmayacaksak Müslümanca bir yarınımız da olmayacak. Filistin’de başlayan Siyonist işgalin o toprakları aşmıyor oluşu bizi aldatmasın. Filistin’de Siyonizm olarak tezahür eden işgal, Fas’tan Türkistan’a, Türkiye’den Endonezya’ya dek farklı “-izm”ler, farklı ahlaksızlık ve sapkınlıklar şeklinde tezahür etmekte ve yayılmakta.
Bu sapkınlıkları yayan sisteme ve onların bizim kalbimize bir hançer gibi sapladığı Siyonizm’e karşı mücadele etmedikçe ve onların şerrini ortadan kaldırmadıkça, Allah bizlere rahmet etmeyecektir.
Müslümanların Siyonist işgal karşısındaki tavrı, siyaseti ve cihadı oldukça nettir. Bizlerin kafasını karıştırıp çeşitli masallarla aldatanlara kanmak, onlarca yılı daha bizlere kaybettirecektir.
Anlamak, anlatmak ve bu yolun ehli olmak temennisiyle…