Eşler Arası Sorunların Bazı Çözüm Yolları

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2024 Eylül / 142. Sayı

Hamd, nikah bağıyla birlikte karı-koca arasına sevgiyi yerleştiren Allah’a mahsustur. Salat ve selam, Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ e, onun güzide ailesi ve ashabına olsun. Allah’ ın selamı, rahmeti, bereketi, hidayeti ve inayeti tüm Müslüman yuvalara olsun.

İnsanı içerde de dışarıda da yoran, can sıkan, hayattan zevk almanın önünde engel olarak duran önemli bir başlıkla geldim. “Eşler arası sorunlar ve çözümleri” adı altındaki bu konu, hangi yaşam tarzında olursa olsun her insanı içine alacak olan ve zengin-fakir, eğitimli-eğitimsiz, meşhur veya meşhur olmayan her kişinin ilgi alanına girmek zorunda olan bir konudur.

İnsanın en zayıf noktası yuvasıdır. Yuvasında mutlu olan, dışarıda da mutludur. Yuvasında mutlu olmayan dışarıda da mutlu olamaz. Bu, oldukça basit ama çoğu insanın başarmakta zorlandığı bir denklem gibidir. Peki neden? Niçin insanlar mutlu değil? Neden sahip olabileceği her şeye sahip olmasına rağmen huzur bulamayanlar çoğunlukta? Bu sorunun birçok boyutu ve sebebi vardır. Ama ben karı-koca ilişkisindeki sorunlar ve bunların çözümleri üzerinde duracağım. Rabbimden niyazım bu yazının, Müslüman ümmetin temeli olan yuvalara bir nebze olsun pozitif bir katkı sunmasıdır.

Eşler Arası Bazı Sorunlar ve Bunların Çözümleri Nelerdir?

1.Sorun: Allah’ın Terk Edilmesi

Allah bazen kullarını, Kendisine dönmeleri, içinde bulundukları günahlardan vazgeçmeleri, bulundukları halden daha güzel bir hale bürünmeleri için en sevdikleriyle dener. Bunların içinden en tehlikelisi, Allah’ a yüz çevirenlerin tekrar O’na dönmeleri için imtihana tabi tutulmalarıdır. Aslında bu sebeple sınanmak ve tekrar Rabbine dönmek için zorlanmak, bir nevi kula yönelik bir ikramdır. Allah, değer vermediği kuluna zorla da olsa yol gösterir mi? Öncelikle eşle imtihanda bunu görmek gerekir.

Eşinde, bineğinde ve ailesinde huysuzluk gören selefin ilk yaptığı, Allah ile arasındaki sorunu çözmeye çalışmak olmuştur. Bizim de böyle olmalıdır. Eşini sevmek iyidir. Ama bazen aşırıya kaçabilenler olabiliyor. Eşini, diğer insanlardan kıskanırken dozu kaçıranlar, eşini anne babasından, yakın akrabalarından kıskananlar var. Bunlar zaman içinde eşler arasında sorunlara yol açabilmektedir. Hatta daha ileri giderek eşini “Rabbinin dinine hizmet etmekten” kıskananlar var. Eşini davaya hizmetten kıskanır mı insan? Elbette. Bunun maalesef birçok örneğini pratikte yaşıyoruz. Evlenirken eşinin Allah yolunda yapmayı planladığı faaliyetlere destek olacağını söyleyen birçok kişi, iş başa düşüp sıra fedakarlıklara geldiğinde havlu atabilmektedir. Ya da eşine destek oluyor gibi gözükmekte ama arkasından onu çeşitli yollarla cezalandırmaya çalışabilmektedir. Eşinin sadece kendisine ait olduğunu düşünen ve böylece onu boğduğunun hatta onu Rabbinin yolundan alıkoyduğunun farkına varmayanlar var. Bu kardeşlerime tavsiyem şudur: Eşinizi yaratan Allah’tır. Onu yaratan, yol gösteren, sizi onun kaderine yazan, eşinin kalbine senin sevgini koyan, ikinizin de rızkını veren Allah, eşinin de senin de gerçek sahibidir. Kimi kimden sakınıyorsun? Böyle bir düşünce ve bunun davranışa aksetmesi, Allah’ı hoşnut etmez. Bu düşünce ve tavırdan vazgeçilmelidir. Yoksa eşinizi de en önemlisi Rabbinizi de kaybedersiniz. Elde var sıfır. E biz eşimizle sorunumuzu çözmeye çalışmıyor muyduk? Ne ara buraya geldik? Diye düşünebilirsiniz. Sorun da bu ya. Siz kendinizi de eşinizi de Allah yolundan alıkoyarsanız, onun sevgisinin azalacağı ilk kişi siz olursunuz. Allah, Kendi yolundan alıkoyanları sevmez ve onlara bereket vermez. Yuvalarımızda bereketsizlikten Allah’a sığınırız.

Ama Allah yolunda çalışmak, fedakarlıklar yapmak gerektiği gibi eş ve aileye de onların ihtiyacı olan vakti ayırmak da Allah’ın emridir. Burada tüm günü sadece çalışmalara ayırmak ve eşle hiç ilgilenmemek gerektiği düşünülmemeli ve bu yanılgıyla ailenin ihtiyaçları göz ardı edilmemelidir. Çünkü aile fertlerinin kişi üzerinde hakkı vardır. Bu hakları yerine getirmeyenler hesap günü hesaba çekilirler.

Diğer yandan Allah’tan uzaklaştıkça önce kendimizden sonra eşimizden ve en yakınlarımızdan uzaklaştırılmakla cezalandırıldığımızı biliyor muydunuz?

Allah’ı unutan, bu yüzden Allah’ın da onlara kendilerini unutturduğu kimseler gibi olmayın. İşte onlar gerçekten yoldan çıkmışlardır.[1]

Allah’ı unutanlar, önce kendine sonra eşine sonra da sırayla en sevdiklerine yabancılaşmaya başlarlar. Bu, bir cezadır. İşlenen günahın cinsinden bir cezadır. Sen Allah’ı unutursan Allah da sana kendini unutturduğu gibi sevdiklerinin kalbindeki seni de unutturur, Allah’tan uzaklaştıkça da insanların kalbinde seninle ilgili tiksinti oluşmaya başlar. Bu yüzden, en önemlisi de Rabbini kaybetmemek için Allah’ı sakın unutma! O, kendisini unutmayanları unutmaz, onların dertlerini de unutmaz. O seni severse, sevdirir de.

2.Sorun: Farklı Dünya Görüşlerine Sahip Olmak

Görüş ayrılığı basit düzeyde ve ortak bir düzlemde buluşmaya engel değilse bu bir sorun teşkil etmez. Hatta aynı görüş etrafındaki küçük ihtilaflar ilişkiyi zenginleştirir. Ama dünya görüşü taban tabana zıt olan, birinin ak dediğine diğerinin kara dediği bir evlilikte eşlerin anlaşabilmesi pek mümkün olmamaktadır.

Çözüm nedir?

Bu konuda en iyi çözüm, böyle bir evlilik yapmamaktır. Eş adayının dünya görüşünü önceden öğrenip aynı fikir etrafında dolaşan kişiler evlilikte tercih edilmelidir. Zira bu konuda mustarip olan çok kişi evliliklerinde yarım kalmaktadırlar. İşin en zor kısmı sadece bununla sınırlı kalmamakta, o evlilikten dünyaya gelen çocuklar arada kalmakta ve kafaları karışmaktadır. Böyle bir yuvada büyüyen çocukların çoğu ruhi problemlerle hayatları boyunca mücadele etmek zorunda kalmakla birlikte hayatta özgüvenleri zayıf ve kararsız kişiliklere bürünmüş bireye dönüşerek toplum içinde sorunlu görülenlerin safında yer alabilmektedirler. Bu anlattığım sorunlar, böyle bir beraberlikte oluşabilecek sorunlardan sadece bir kaçıdır. “İleride düzelir, değişir” düşüncesiyle böyle bir ilişkiye hiç girmemek gerekir.

Peki hayat içinde bir şekilde böyle bir evlilikle imtihan olan kardeşlerim ne yapmalıdır?

Öncelikle Rabbiyle arasını iyi tutmalı ve sürekli eşinin hidayeti için dua etmelidir. Bu konuda asla pes etmemelidir. Hangi duanın kabul olacağını bilemezsiniz. Bu konuda takvalı Müslüman kardeşlerinden de ısrarla dua istemelidir. Diğer yandan eşine sıratı müstakim konusunda güzel bir örneklik sergilemelidir. Özellikle kimsenin görmediği ama Allah’ın bildiği yer ve zamanlarda salih amel işlemelidir. Kendisi, örnek olup örnek alacağı ahlaklı Müslüman kardeşleriyle beraber olmaya devam ettiği gibi eşi için de böyle ortamlar oluşturmaya çalışmalı, onu bu ortamlara çekmenin güzel yollarını aramalıdır. Bu yol, sadece ona “şöyle bir yer var, oraya git” demekle olmaz. Ona örnek olacak kardeşleri bir yolla ikna etmeli, durumu onlara anlatıp yardım istemelidir. Ama işinin her zaman eşiyle aynı görüşte olan kişilerden iki kat zor olduğunu önce kabul etmeli, sonra kolları sıvamalıdır. Bu konuda elinden geldiğince kararlı, vakarlı, tutarlı ve vasat olması gerekir.

3.Sorun: İletişimsizlik

İletişimsizlik, bize hayatı dar eden, bazen tecrübelerimizden, bazen algılarımızdan, bazen zor yaşam koşullarından kaynaklı, etrafımıza kendi kendimize ördüğümüz bir duvardır. Çoğu zaman bu duvarın sebebi olarak ikinci kişileri görmek isteriz. O duvarlar arasında nefes alamayışımızın sorumluluğunu kendimiz dışındaki insanlara yüklemek kolayımıza gelir. Ama bunun sebebi çoğu zaman bizizdir. Eşimizle sorun yaşayabiliriz. Herkes eşiyle sorunlar yaşar. Önemli olan o sorunlar değil, o sorunları çözme yöntemlerimizdir. Bunun da ötesinde eşle iletişime geçememenin sebebi bazen bizim, içimizdeki duygularımızı tanımayışımız olabiliyor. Diyelim ki eşimizle bir sorunumuz var. O sorun sebebiyle karşılıklı duygularımızı, o sorun sebebiyle ne hissettiğimizi doğru bir dille paylaşmak, sorunun çoğunu çözecektir. Bir eşin diğer eşe yansıttığı sorunun temelinde bazen oldukça masumane bir korku, dile getirildiğinde hemen anlaşılabilecek bir kaygı yatabilmektedir. Bu kaygılar, karşı tarafa dile getirildiğinde karşılıklı anlayış da varsa sorun, sorun olmaktan çıkmakta ve çözüm yollarını bulmak kolaylaşmaktadır. Biz toplum olarak konuşmayı seviyoruz. Ama iletişemiyoruz. Konuşmakla iletişim aynı şeyler değiller. İletişim, muhatabınla aynı düzleme gelene kadar ağır ve dikkatli adımlarla, doğru cümleler seçerek, ona empatiyle yaklaşarak gönül dünyasını fethetmektir. İletişimin sonunda anlaşma mutlaka olur. Sıradan bir konuşmada ise kavga da dahil her şey olabilir. Bu yüzden eşle doğru iletişim kanallarını bulmaya çalışmalı, aynı frekansı yakalamak için çabalamalıdır. Asla kim haklı kim haksız kavgasına girilmemelidir. Böyle bir kavgada emin olun iki taraf da kaybeder.

4.Sorun: Duyarsızlık ve Anlayışsızlık

Anlayış ve duyar yoksunu insanla iletişim kurmak da onunla aynı havayı solumak da her insana ölüm gibi zor gelir. Anlayışı olmayan bir eş, eşinin fıtratına duyarlı olmayan bir eş, sorunlara çanak tutan bir eştir. Böyle bir eş olmaktan Allah’a sığınmak gerekir. Çünkü en büyük nasipsizlikten biri de halden anlamamaktır. Allah, hikmet, feraset ve basiret ehline anlayış nasip eder. Bu özel kişiler, Allah tarafından övülen kişilerdir.

O, dilediğine hikmeti verir ve kime hikmet verilirse o kimse birçok hayra nail olmuş demektir. Bunu ise ancak derin kavrayış sahibi olanlar düşünüp anlarlar.”[2]

İlişkilerde hikmet, insanları sadece bir hareketinden dolayı yargılamamaktır. İnsanları bir anlık hareketleriyle değerlendirmemektir. İlişkide hikmet insana, çok yönlü bakmak, ona ön yargıyla yaklaşmamak, özel durumları, duygu yoğunluklarını, hassas zamanları göz ardı etmeden onunla ilgili değerlendirmede bulunmaktır.

Eşimize, her an hata yapacak gözüyle bakmayalım. Bir kere yaptığı hata sebebiyle de onu her zaman bu hatayı yapan bir kişiymiş gibi yargılamayalım. Önce bir duralım, düşünelim, onu anlamaya çalışalım. Bu yanlışı neden yaptı? O an ne hissetti? Altında yatan kaygısı neydi? Bir korku mu onu bu hataya sevk etti? Ya da başkaları tarafından inandırıldığı bu düşünceye onu iten sebep neydi? Eşimizi, bize kendisini açacak kadar rahat hissettirelim. İçini bir gün bize dökmeye karar verirse o gün yargılamadan dinleyelim. Anlamaya çalışalım. Sonunda da rahatladığını hissettiğimizde birlikte çözümler arayalım. Diğer zamanlarda da arkasından onu destekleyelim ve kaygılarını, korkularını ona karşı asla kullanmayalım. Üçüncü kişilere onun zaaflarını gereksiz yere anlatmaktan uzak duralım. Aksi halde bize güveni kalmaz.

Birbirini anlayan eşler, birbirini hisseder. Birbirini hisseden eşler, artık iki değil bir kişi olurlar. Zamanla aynı şeyi düşünür, aynı şeyleri hisseder, aynı kaygıları taşımaya başlar ve aynı anda aynı konular üzerinde kafa yorar hale gelirler. Onlar aynı havayı solumasalar da gün içinde sürekli iletişirler. “Bir” olan eşlere Allah öyle bir güç, öyle bir fayda, öyle bir örneklik verir ki başka hiçbir birliktelikte bu birliği göremezsiniz. Burada yaş farkının da önemi yoktur. Önemli olan ruhların bir olmasıdır. Bu konuda örnekliğimiz Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem ve Hz. Hatice’ dir. Aralarındaki 15 yaş fark, iletişimlerini etkilemediği gibi onları ölümlerinde bile ayırmadı. Hatice öldü. Peygamber o yaşıyormuş gibi onun ailesiyle bağını devam ettirdi. Hangi güç insanı, ölmüş eşinin ailesiyle iletişim kurmaya zorlayabilir? Yaşarken eşler arasında kurulmuş olan “iletişim gücü” Allah’ın izniyle buna iter.

Hayat çok kısa. Kimseyle özellikle hayat arkadaşıyla çekiş ederek hayatı da kendini de eşini de tüketmeye değmiyor. Tüm Müslümanlara bol iletişimli, bol huzurlu, bol muhabbetli ve Allah’ın razı olduğu, Hatice ve Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’ in arasındaki evlilik bağları nasip olsun.

Hamd, alemlerin rabbi olan Allah’a mahsustur.


[1]. Haşr, 19

[2]. Bakara, 269