Esaret ve Asalet Ayrımında Gazze

Kapak Dosya – Ahmet İnal / 2023 Kasım / 132. Sayı

Efendimizin buyurduğu üzere küffarın topyekûn bir şekilde üzerimize saldırdığı, içindeki kini tüm çirkinliğiyle kustuğu şu mahzun günleri yaşamaktayız. Kitabımızın “ehli kitap” dediği ancak bizim “ehli kilab” olarak isimlendirmemizde bir sakıncanın bulunmadığı zalim insanlar çoluk çocuk demeden Müslümanları katletmeye, insanlığın sınırlarını zorlamaya devam etmektedirler. Aslında içinde bulunduğumuz şu anlar her namazda okumuş olduğumuz Fatiha sûresinin müşahhas bir tefsiri kabilindendir. Müslümanlar olarak rabbimizin huzurunda kıyam ederken aynı zamanda dillerimizden de “Ya rab! Bizi yoldan sapmışların ve gazaba uğramışların yolundan eyleme!” nidaları terennüm etmektedir. Meal ve tefsirlerden her ne kadar okumuş olsak da bunların hiçbirisi şu yaşadıklarımızın sunmuş olduğu çırılçıplak manzarayı tarif etmede yeterli olmayacaktır. Zalimin zulmünü satırlardan öğrenmek başka bizatihi yaşamak ve şahidi olmak bambaşkadır. Bizler çok uzun zamandır Ashab-ı Uhdud’u okumaktan ziyade her gün coğrafyamızın başka bir bölgesinde canlı bir şekilde tecrübe ediyor zalimliği de mazlumluğu da tam anlamıyla idrak ediyoruz. Ateş dolu hendekleri kazanlarla uçaktan bomba atanların aynı mahluklar olduğunu bildiğimiz gibi şehadeti tatmış bedenleriyle yerde uzanan yavruların, anne kucağında dile gelen sabi kadar konuştuğuna da iman ediyoruz. Yine bizler kitabımızın anlattığı o ibret dolu kıssaların geçmişte kalan bir masal olmadığına kesinkes inanıyor, kendisini bu dine adayan Müslümanların alınlarına kıyamete dek yazılmış bir yazgı olduğuna tüm kalbimizle iman ediyoruz. Kitabımızın bildirmesi zalimlerin de tatbik etmesi sebebiyle çok iyi biliyoruz ki; Aziz ve hamid olan Allah’a iman etmek bizim yegâne suçumuz olmaya devam edecektir. 

Bugün yeryüzünün en büyük suçlularının yaşadığı yerlerden birisi de Gazze-i Şerif’tir. Burada yaşayanların cürümleri(!) öylesine büyüktür ki gözlerinin yaşına bakmadan çoluk-çocuk, kadın- erkek, genç-yaşlı demeden öldürülmeleri gerekmektedir. Neredeyse aldıkları nefes zarardır. Hayatta kaldıkları her saniye insanlık için en büyük tehdittir. Ekmek, su bulup güçlenir de o duvarları bir aşarlarsa dünyanın altını üstüne getirirler. O zaman vay halimize! Zaten yapmadılar mı? Gizli gizli hazırlıklar yapıp masum(!) insanlara füzeler atmadılar mı, kimseye zararı dokunmayan sivil(!)yerleşimcileri öldürmediler mi? Hele konserde eğlenen insanlara yaptıklarına ne demeli! Bunları durdurmak için acilen bombalamak, şah damarlarını kesmek gerekir. Evet evet acilen imha edilmeleri gerekir. İşte o zaman dünya daha yaşanır bir hale gelecektir. Bizler savaş değil barış istiyoruz, bizler ıslah edicileriz ifsad ediciler değil.

Bugün bu cümleleri kuranlar atalarına ne kadar benziyorlar değil mi! Yahudi mantığı hiç değişmiyor. İşte bundan dolayı Rabbimiz Kitabında bu alçaklardan uzunca bahsediyor. Değişmeyeceklerini, asırlar geçse de bu sefaleti ruhlarında taşıyacaklarını biliyor. Biliyor ve tüm insanlığı ikaz ediyor. Yaratan hiç bilmez mi! Elbette bilir. Rabbimiz her şeyi en iyisiyle bilir bilir de hakikati tüm açıklığına rağmen bilemeyenlere, göremeyenlere ne demeli! Neredeyse bir asırlık zulüm döneminde bir kez olsun savunmaya geçmediler de saldırdılar diye onları suçlu görmeye çalışanlara nasıl bakmalı! Müslümanların bir şeyler başaracaklarına ihtimal dahi vermeyip israil daha büyük planlar için göz yummuştur diyerek emin emin konuşanları nasıl susturmalı! Gerçekten tam bir felaket! Hem de israil’in attığı bombalardan çok daha büyük bir felaket! İnsanımızın bu denli körleşmesini, böylesine aşağılık bir komplekse kapılmasını anlamak ve bunu kabullenmek cidden güç. Allah azze ve celle böyle insanlardan izzeti öylesine çekip almış ki onun hayalini dahi kuramıyorlar! Eminim ki bu insanlar dünyayı sömüren o zalimlerin yenildiğini rüyalarında görmeye dahi cesaret edemiyorlardır.

İnsanların bu hale gelmesinde zalimlerin yürüttüğü kara propagandanın etkisi yadsınamaz. Kendilerini olduğundan çok daha fazlasıyla göstermeye çalışmaları maalesef netice vermiş gözüküyor. Bugün birçokları için onlar mağlup edilemez güçlerdir. Hele hele bu işin Müslümanlar tarafından başarılması söz konusu bile değildir. Yine bu birçokları için tek çıkar yol çatışmak değil onların üstünlüğünü kabul edip haddimizi bilmektir. Çünkü yenileceğini bile bile savaşa girmek, her seferinde yenilip yeniden hücuma geçmek akıl karı değildir.

Bu zihniyet tam anlamıyla sömürülmüş bir vaziyetin neticesidir. Evet, teknoloji, silah ve istihbarat bakımından arada ciddi manada uçurumlar vardır. Birçok sefer yenildiğimiz de doğrudur. Ancak tüm bunlar böyle oldu diye Allah yolunda mücadeleden geri durmak düşmanın tam olarak istediği şeydir. Bu kimseler ise düşmana istediğinden fazlasını verenlerdir. Çünkü onlar cihad meydanını terk etmekle kalmamış bir de düşmanının güç ve kuvvetini, yenilmezliğini anlatarak başkalarını da cihad meydanlarından çekip almıştır. Hem de bir daha cesaret edemeyecekleri bir şekilde. Bu ise tam anlamıyla esarettir. Düşmanın boyunduruğu altına girmektir. Sefil ve aciz bir şekilde onun tahakkümünü kabul edip kendi izzet ve şerefini ayaklara altına almaktır. Bu insanlar keşke Gazze’de tüm imkansızlıklara rağmen cihadı terk etmeyen, canlarını ve mallarını gözünü kırpmadan feda eden o şerefli insanları anlayabilselerdi. Onlarca yakınını kaybetse de asla geri dönmeyen o yiğit insanları keşke idrak etselerdi! Onların gözünde zalimlerin ne kadar küçük olduğunu, asıl büyüklüğün Allah’a ait olduğunu keşke bilebilselerdi!

Evet, bugün Gazze meselesi tüm insanlık için bir yol ayrımıdır. Gazze sözün bitip yolun sonuna gelindiği yerdir. Dünya artık tarafsızların, safını belirtmemişlerin, bananecilerin, bahanecilerin yaşayabileceği bir yer olmaktan çıkmaya başlamıştır. Herkes için sadece iki seçenek vardır. Daha fazlası değil. İnsanlık ya Allah’a teslim olacak, O’na bağlanmanın izzetiyle asil bir şekilde yaşayıp yaşadığı gibi ölecektir ya da O’nun dışındakilere köle olacak sefil bir şekilde yaşayıp yaşadığı gibi ölecektir.