Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2021 Ekim / 107. Sayı
Hamd, insanoğluna bilmediklerini öğreten Allah’a mahsustur. Salat ve selam, eğiticilerin efendisi olan Muhammed sallallahu aleyhi ve sellem’e, onun ailesine ve ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi, inayeti ve hidayeti, ömürlerini ilim ve irfana adamış salih kulların üzerine olsun.
Bir konuda bilgi ve beceri kazandırma, yetiştirme ve geliştirme işine “eğitim” denir. İlk inen ayetin “Oku![1]” emriyle başlaması oldukça manidar ve vecizdir. Kur’an’ın her bir harfinde olduğu gibi kesinlikle tesadüf değildir. İlk emrin, “Yaratan Rabbinin adıyla oku![2]” kavliyle nazil olması, Allah’ın sınırlarını koruyarak ve onun adıyla başlayarak alınan ve verilen her eğitimin, özellikle yolun başında şart olduğuna delalet etmektedir.
Yolun başında şart olanın, yolun ortasında ve sonunda da şart olmaması mümkün müdür? Bir faaliyete, bir programa, bir işe başlamadan önce ilk şart eğitimdir. Ama o işe devam etmek ve güzel bir şekilde nihayete erdirmek için de eğitim şarttır. Ayet ve hadisler ışığında söylemeliyim ki her yaşta ve şartta eğitim gerekir. Eğitim olmazsa cehalet kalkmaz; eğitim olmazsa nezaket, asalet, letafet biter; yerine nedamet, kesafet ve atalet gelir.
Eğitim her şeydir. Eğitim; doğru yol rehberi, zararsız arkadaş, cennete götüren yoldaş, şeytan ve dostlarına karşı yandaştır. Eğitim, sadece eğitmenden alınmaz. Eğitim; annedir, babadır, kitaptır, kâinattaki ayetlerdir. Eğitim, kendisini okumak istemeyene bir fayda vermez. Onu doğru okumak gerekir. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem “Allah’ım! Fayda vermeyen ilimden… Sana sığınırım”[3] buyurarak faydasız, gereksiz ve insanı boş işlere ve batıla meylettiren ilimden sakınmak gerektiğine işaret etmektedir.
Eğitim, Müslümanların nihai hedefi olan i’la’yi kelimetullah için neden önemlidir?
Çünkü yola çıkacağın, beraber yürüyüp o yolun eziyetlerine beraber katlanacağın, beraber mücahede edeceğin, birbirine kenetlenerek ölene dek birlikte çalışacağın kardeşlerin olacak kişilerin her şeyden önce büyük bir inanca ve bu inanca sahip olabilmek için de sağlam bir eğitime ihtiyacı vardır. Eğer bu eğitim olmazsa yola girse de yoldan çıkar, aynı dava uğruna çaba gösteren kardeşlerini, en ihtiyaç duydukları anda yarı yolda bırakır. Davanın maslahatlarıyla kendi maslahatları çatıştığında kendi maslahatlarını tercih ederek davaya zarar verir. Ama sağlam bir eğitimden geçerek güçlü bir akide ile yola çıkan neferler, bu inanca çok şey katarlar. Çok insan kazandırır, bu davaya çok katkı sağlar, çok iş yaparlar. “Yarım hoca imandan, yarım doktor candan eder” atasözünde ifade edildiği gibi yarıda kalmış eğitim, eğitim sayılmaz. Bitene kadar eğitim, ölene kadar eğitime devam etmek gerekir. Gerçi “denizler mürekkep, ağaçlar kalem olsa Allah’ın sözleri bitmez”[4]. Ama devamlı eğitim, ölene kadar eğitim; cahillik ve geri kalmışlığın yirmi birinci yüzyıldaki profili olarak gösterilen Müslümanların düsturu olmalıdır. Bunu ben söylemiyorum, tarih ve tecrübelerden önce on dört asır önce inmiş güzel dinimin eksiksiz öğretileri söylüyor.
Günümüz dünyasının ezilen Müslümanlarının değişime ihtiyaçları var. Bunun için de köklü ve İslami anlamda sağlam bir akideye dayanan büyük bir eğitimden geçmeleri gerekiyor. Önce eğitim, sonra mücadele ve başarı…
“Şüphesiz Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yaptığı en büyük iş, Mekke’de “Ellerinizi savaştan çekin/uzak tutun”[5] döneminde ashabını eğitmiş olmasıdır. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem bu dönemde, daha sonraları bütün dünyayı değiştirecek olan ve eğer olmasaydı yeryüzü vakıasında hiçbir şeyin değişmesinin de söz konusu olmayacağı değişim aracını inşa ediyordu.”[6]
Peygamber önce eğitti, sonra onlarla cihad etti. Önce eğitti, sonra eğittiklerinden mücadele ruhu bekledi. Önce eğitti, sonra değişim gerçekleşti. Önce eğitti, sonra “en hayırlı kuşak” olarak nitelendirdiği eşsiz neslin öncülüğünü yaptı. Yani önce eğitim, sonra eğitim, ölene kadar eğitim, peygamber metodudur. İzlediği metotta bu önemli detayı atlayanlar, başarıyı yakalayamazlar.
Eğitim, oldukça zahmetli ve semeresi geç alınan bir yoldur. Ama Müslüman bir toplum ve devlet için olmazsa olmaz şartlardan biri olan tabanın sağlam ve güvenilir olması için kaçınılmazdır. Verilen eğitimin meyvesi alınmasa da o eğitim verilmelidir.
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Birinizin elinde bir hurma fidanı varsa ve kıyamet kopsa, kopmadan önce onu dikebilecek durumdaysa, onu diksin. Çünkü bundan dolayı onun için mükafat vardır.”[7]
“Kıyametin kopacağı yahut kopmak üzere olacağı bir zamanda kesinlikle bilinen şudur ki bu fidan asla meyve vermeyecektir. Çünkü bir fidan ancak dikildikten birkaç sene sonra meyve verir. Peki, Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem elinde fidan bulunan kimseyi kesinlikle meyve vermeyeceği bilindiği halde neden dikmeye yönlendirmiştir? Bunun yerine neden onu, o fidanı bir kenara bırakarak Allah’tan mağfiret ve amellerinin kabul edilmesini istemek suretiyle Allah’a yönelmeye yönlendirmemiştir?
Hadisin nassında bunun cevabı: “Çünkü bundan dolayı, onun için mükafat vardır” diye verilmiştir.
İşte ömrün son anına kadar amelde bulunup çalışmaya bir davettir bu. Hatta amelin dünyada, herhangi bir neticesinin görülmeyeceği bir halde bile bu böyledir. Bu ise ahirette ecir almak içindir.”[8]
İslam düşmanlarına karşı her dönemde; hele ki bilginin, yukarıdan aşağıya hızla ilerleyen şelale gibi aktığı teknoloji çağında her türlü teçhizata sahip olmak durumundayız. Bu teçhizatların kullanım kılavuzlarına da sahip olacağız ki onları Müslümanların lehine doğru bir şekilde kullanalım. Gücümüz nispetinde ve Allah’ın razı olduğu çerçevede her türlü donanıma sahip olmak zorundayız. Rabbimiz şöyle buyurmaktadır:
“Onlara karşı gücünüz yettiği kadar kuvvet ve savaş atları hazırlayın. Onlarla Allah’ın düşmanını, sizin düşmanınızı ve bunlardan başka sizin bilmediğiniz fakat Allah’ın bildiği düşmanları korkutursunuz. Allah yolunda her ne harcarsanız, karşılığı size tam olarak ödenir. Size zulmedilmez.” (Enfal, 60)
Mükemmel bir ayet daha karşımızda duruyor. Bizi, bildiğimiz veya bilmediğimiz düşmanlara karşı onların gözünü korkutacak güçlere, gücümüz yettiğince sahip olmaya zorluyor. “Fakir de olsan, giymeye elbise, yemeye yemek de bulamasan düşmanlarını korkutacak bir güce sahip olmalısın!” buyuruyor. Beyin, akıl, kıvrak zekâ, anadilinden başka bir dil bilmek için şartları zorlamak…
Bunlar parayla değil ya. Allah’ın, aklını almadığı herkese lütfettiği nimetler bunlar. Bilgiyi parayla değil akılla kazanır insan. Tembellikten Allah’a sığınan Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem, İslam’a parasıyla, mali varlığıyla ve nüfuzuyla kazanmadı insanları. Allah’ın ona özel verdiği eğitimle, akılla, vahiyle ve hikmetle kazandı. Bunların hepsi, deli olmayan herkeste bulunan özelliklerdir. Öyleyse imkânsızlık bahanesinin arkasına sığınarak tembelliğimize mazeret üretmeye çalışmayalım. Bunun kimseye faydası olmaz. Mümin, hep ümitvar olandır. O, “O, ‘Ol!’ der, hemen oluverir.” (Bakara, 117) ayetinin gücüyle hep dik durandır. Allah için imkânsız nasıl mümkün değilse, mümin için de ümitsizlik öyle mümkün değildir.
Bütün ibadetler vakte bağlıdır. Bunlar bize düzenli olmanın eğitimde şart olduğunu gösterir. Zamana riayet edilmeden alınan eğitim, fayda vermez. Bununla beraber yaş kaç olursa olsun İslami eğitim alınmalıdır. Allah’ın hangi yaşında kime ilmi nasip edeceğini kimse bilemez.
Sözümüzün sonu âlemlerin Rabbi Allah’a hamd iledir.
[1]. Alak, 1
[2]. Alak, 1
[3]. Nesai, İstiaze, 21.
[4]. Kehf Suresi 109. ayete bakınız.
[5]. Nisa, 77.
[6]. Muhammed Kutup, İslami Çalışmada Eğitimin Önemi, Beka Yayınları, s.23-24.
[7]. Buhari, Edebu’l-Müfred, s.168.
[8]. Muhammed Kutup, s. 50-51.