Önderlerimiz – Cihan Malay / 2015 Şubat / 27. Sayı
Samir ibni Salih bin Abdullah (1970-2002)
Hattab, Arap Körfezi’nde varlıklı ve kültürlü bir ailenin çocuğu olarak 1970’te doğdu. Çok cesur, kuvvetli ve zeki bir genç olarak yetişen Hattab İngilizce eğitimi aldıktan sonra 1987 yılında bir Amerikan Lisesi’nde okuma hakkı kazandı. ABD’de eğitimine devam edeceği zaman geldiğinde Hattab birçok arkadaşının ve akrabalarının yaptığı gibi Afganistan’a kısa bir ziyarette bulunmaya karar verdi. 1987 de ailesi ile vedalaşıp evinden ayrılan Hattab o günden sonra bir daha evine, ailesinin yanına dönmedi.
Afganistan Dağlarında
1987 yılı, istilacı Rus ordusuna karşı Afganistan Cihadının en yoğun dönemlerindeydi. Dünya’nın Süper Güç olarak kabul ettiği Rusya’ya karşı yapılan mücadele ve gösterilen olağanüstü kahramanlıklar, Müslümanlar arasında yayılıyordu. Dünyanın dört bir tarafından Müslüman gençler, Rusya işgaline karşı cihad etmek için anne ve babalarıyla vedalaşarak Afganistan’a gidiyorlardı.
Bir mücahid, Hattab’ın Celalabad’taki eğitim kampına geldiğindeki ilk izlenimlerini şöyle anlatıyor: “Celalabad’taki eğitim kampı hemen her gün gelen ve gidenlerle dolup boşalıyordu. Ruslar’a karşı büyük bir operasyon hazırlığı içindeydik, eğitimini tamamlayanlar eşyalarını alıp cepheye gidiyorlardı. Biz cepheye gitmek için yola çıkarken yeni bir grup geldi. Hattab’ı ilk kez o zaman gördüm. 16-17 yaşlarında henüz sakalları yeni yeni çıkan, uzun saçlı bir genç… İlk yaptığı şey kamp komutanlarına gidip kendisini cepheye göndermesi için yalvarmak oldu. Komutanlar gitmesine müsaade etmediler. Yanına gidip kendisini tebrik ettim ve adını sordum. İbnu’l-Hattab’la böylece tanışmış oldum.”
Tacikistan’da
Afganistan’da koca Sovyet Rusya’yı dize getirip Afganistan’ı terk etmek zorunda kaldığı zaman, Hattab ve bir grup arkadaşı bu sefer Tacikistan’da aynı düşmana karşı bir savaşın haberini aldılar. Bunun üzerine eşyalarını toplayarak bu grupla beraber 1993 yılında Tacikistan’ın yolunu tuttu. Tacikistan’da 2 yıl boyunca karlı, dağlık arazide cephane ve mühimmat eksikliği içinde mücadele ettiler.
Buradaki iki yıllık mücadeleden sonra tekrar Afganistan’a döndü.
Hattab, burada yaşadıklarını şöyle anlatır: ”Bir gün televizyon izlerken Çeçenlerin Ruslara karşı savaştığını duydum. Savaşanların üzerinde ‘La ilahe illallah’ yazılı saç bantları takan ve tekbir getiren Çeçenleri gördüğüm zaman Çeçenistan’da bir cihad olduğuna ve oraya gitmem gerektiğine karar verdim.”
Çeçenistan ve Kafkasya’da
1995 yılının baharında 8 arkadaşıyla beraber Çeçenistan’a kısa bir süreliğine gitmek üzere yola koyuldu. Buraya varıp savaşanlarla görüştüğünde şu sözleri söyledi: ”Afganistan ve Tacikistan’da yaşananlar, Çeçenistan’da 4 yılda yaşanan kahramanlıklar yanında çocuk oyuncağı gibi kaldı. Resmi Rus kaynaklarına göre 2 yıllık Çeçen-Rus savaşında öldürülen Rus askeri sayısı, Afganistan’daki 10 yıllık kayıplarından fazla idi.”
I. ve II. Çeçen Savaşın’da Ruslara karşı yaptığı operasyon ve verdirdiği büyük zayiatlardan dolayı Rusların korkulu rüyası haline geldi.
1996 yılının sonbaharında Rusya’nın Çeçenistan’dan çekilmesinden sonra Hattab Çeçenistan’da “Milli Kahraman” ilan edildi ve kendisine “Üstün Cesaret Madalyası” verildi.
Rusya Çeçenistan’dan çekilmesine rağmen baskılarını devam ettiriyordu. Dağıstan’a giren Rus birlikleri hem Dağıstan’da halkı katlediyor hem de Çeçenistan da terör eylemleri düzenliyordu. Çeçen Komutanlara suikast girişimleri artmıştı. Dağıstanlı Müslümanlar onlardan yardım istemişti. Bütün bu gelişmeleri göz önünde bulundurarak Şamil Basayev ile birlikte bir birlik oluşturup Dağıstan’da ki Rus karargahına saldırdılar. Bu operasyon için Hattab şöyle diyor: ‘’Ruslar 1 gecede 3 köyü yok ettiler. Bu köylerde 1000 den fazla çocuk, 500 kadın vardı.Hepsini öldürdüler. Onlar vurunca susan dünya ve İslam alemi biz bir saldırı yaptığımızda hemen ayağa kalkıyor ve bizi kınıyor. Bunu söyleyenler yanlış söylüyor. Eğer vurmaktan başka çareniz yoksa ne yapacaksınız. Bu operasyon 17 tane alimin ve Çeçenistan-Dağıstan meclisinin kararıyla gerçekleşmiştir.’’
Yaptığı Başarılı Operasyonlar ve Ruslara Verdiği Büyük Zayiatlar
En şanlı operasyonlarından birisi, 16 Nisan 1996 tarihinde komutasındaki 50 kişilik mücahid grubuyla 50 araçtan oluşan Rus konvoyunu tamamen imha ettikleri Shatoi Pususudur. Resmi Rus kaynakları bu pusuda 26’sı rütbeli olmak üzere 223 Rus askerinin öldüğünü ve bütün araçların bertaraf edildiğini bildirmişti. Bu operasyon Moskova’da 2 veya 3 Rus generalinin görevlerinden alınmasına sebep olmuştu. 5 mücahidin şehitlik mertebesine ulaştığı bu operasyon, filme alınmış ve fotoğraflarla tarihe kaydedilmiştir.
Bundan birkaç ay sonra Hattab grubu ile Rus Askeri Kı?las?na yapt??? ba?ka bir bask?nda Rus helikopterlerini AT-3 uzaktan y?nlendirilen tanksavarlar?yla d???rd?ler. Bu operasyon da filme al?nm??t?r. Ayr?ca grubundan baz? m?cahidler 1996 A?ustosunda ?amil Basayev?in komuta etti?i ?nl? Grozni sald?r?lar?nda g?rev alm??t?r.?
22 Aral?k 1997 y?l?nda tekrar sahneye ??km??, komuta etti?i 100 ?e?en ve yabanc? mşlasına yaptığı başka bir baskında Rus helikopterlerini AT-3 uzaktan yönlendirilen tanksavarlarıyla düşürdüler. Bu operasyon da filme alınmıştır. Ayrıca grubundan bazı mücahidler 1996 Ağustosunda Şamil Basayev’in komuta ettiği ünlü Grozni saldırılarında görev almıştır.
22 Aralık 1997 yılında tekrar sahneye çıkmış, komuta ettiği 100 Çeçen ve yabancı mücahidden oluşan grubu ile Rusya içine 100 km sızarak 136. Motorize Zırhlı Tugayı Merkezi’ne saldırıda bulunmuştur. Bu baskında 300 Rus aracı tahrip edilmiş ve birçok Rus askeri öldürülmüştür.
Cihadın Sosyal Medyaya Taşınması
Düşman medyasının yalan, yanlış iddialarına yanıt olarak sadece sözlerin yetmeyeceğini ve video görüntülerinin de cevapta yer alması gerektiğini savunmaktadır.
Hattab cihadın medya alanına da taşınması gerektiğine inanmaktadır ve bu konuda şöyle demektedir: “Allah, bizden, kâfirlere karşı onlar bizimle nasıl savaşıyorlarsa öyle savaşmamızı istiyor.”
Afganistan, Tacikistan ve Çeçenistan’daki savaş görüntülerini içeren 100’lerce video kasetinin olduğu bilinmektedir.
Onun Hakkında Söylenilenler
“Zeki ve cesurdu. Ciddi bir kişiliğe sahipti. Askerleri tarafından çok sevilir, ciddiyetsizliğe tahammül edemezdi. Askerlerini sürekli teftiş eder, kişisel problemlerini çözer ve harcamaları için kendi cebinden harçlık verirdi. Her birisi öldüğünde yerini alabilecek kapasitede iyi yetişmiş, tecrübeli komutanlardan oluşan bir kadrosu vardı.”
Hattab, Ruslar Kafkasya’dan Orta Asya’ya kadar bütün Müslüman topraklarını tamamen terk edip gidinceye kadar onlarla savaşmaya azmetmişti.
Ruslar Hakkında Şöyle Diyordu
Hattab; ilk olarak Ruslara karşı Afganistan’da savaşmış ve ardından Tacikistan’daki cihada destek olmak için bir müddet orada Ruslara karşı savaşmıştı. Ardından gelen Çeçenistan cihadında yine Ruslarla savaştı. Bu yüzden Ruslar hakkında şöyle diyordu:”Ruslar’ı ve taktiklerini biliyoruz. Zayıf yönlerini de bildiğimiz Rus Ordusuna karşı savaşmak bizim için başka bir orduyla savaşmaktan daha kolay.»
“Eğer Afganistan’dayken bana ‘bir gün gelecek Ruslarla Rusya’nın içinde de savaşacağız’ deseydiniz, size asla inanmazdım.”
Kendisine Kurulan Pusular, Yaralanmalar ve Gelen Şehadet
Birçok kez ölümden son anda kurtulmuştu. Bunlardan en önemlisi Ruslar tarafından bombalanan 4 tonluk bir Rus aracındayken oldu. Kamyon takla atıp ters dönerken, Hattab yara almadan kurtuldu.
Cennete uçan iki parmağı… Tacikistan’da el yapımı bir el bombasını atarken elinde patlaması sonucu sağ elinin iki parmağını kaybetti.
15 yıl boyunca Ruslar’a karşı savaşan Hattab; kendisine kurulan pusulardan Allah’ın izniyle bir bir kurtulunca, Ruslar içerden savaşa başladılar. Müslümanlar içerisindeki münafıkları kullanmaya başladılar.
Hattab, annesi ile ara ara mektuplaşan biri idi.
Bunu bilen münafıklardan biri alçakça bir plan kurarak, zehirli bir mektubu annesi tarafından Hattab’a yazıldığını öne sürerek Hattab’a verdi.
Ve 19 Mart 2002…Hattab mektubu açınca, mektuptaki zehirden etkilenerek şehid oldu. Allah şehadetini kabul etsin.(Amin)
Yayınladığı Bazı Kayıtlardan [Alıntılar]
“Hepimiz Allah’ın elindeyiz. Burada ki 3 kişiden birimizin tek eli yok, birimizin tek gözü yok, diğerimizin de tek ayağı… Üçümüz de bir şekilde yaralı veya sakatız. Biz diğer mücahidlerin arasındayız. Operasyonlarda bizzat yer alıyoruz. Aynı diğer mücahidler gibi ön cephelerde ağır silahlarla çatışıyoruz. Bir operasyona çıkarken Allah’ın bize şehadet nasip etmesi için dualar ediyoruz. Allah’a bizim canımızı kendi yolunda alması için yalvarıyoruz. Allah’ın yolunda ölmek bir şereftir ve biri Allah’a hizmet etmek istiyorsa bırakın etsin….” (İbnu’l Hattab-2001)
“Ben Afganistan’dan döndüğümde bir boşluğa düştüm, kötü düşüncelerim oluştu ve problemlerim olmaya başladı. İnsanlar mücahidleri eleştirmeye ve onlara karşı olumsuz davranmaya başladılar. Bir çok yerde kardeşler moral bozukluğu yaşamaya başladı.İnsanlar karşılaştıklarında alay etmeye başladı ve “Bu mücahidler nerde? Siz ellerinizi ve ayaklarınızı uyuşturucu satıcıları için kaybettiniz” diyerek mücahidleri taciz ettiler. Bir çok söz söylendi, biliyorum ki herkes böyle konuşmadı ama kardeşlerden bir çoğu böyle konuşmalara yakalandı: “Biz size yardım ettik, ama şimdi Afganlar bir birleriyle savaşıyorlar. Biz uyuşturucu satıcılarına yardım ettik. Bu insanlar sizi aldattı” gibi sert söylemler vardı.
Bu bazı mücahidlerde moral bozukluğuna sebep oldu. Bazı yaşlılar “Afganistan’da kurmak istediğiniz hilafet nerde?” diyerek bizimle alay ediyordu. Bu konuşmalar bu kardeşlerin samimiyetiyle uyumlu değildi. Onlar genç yaşlarında evlerini ve lüks yaşamı terk etmişler…
Onlara “Cezekumullahu hayran, eğer bu sefer olmadıysa, olabilirse bir dahaki savaşta olur. İnşaAllah, Ümmet’in zafer kazanacağı gün gelecek. Ne zaman ve nerde olacağını bilmiyoruz ama muhakkak gelecek” deyip moral vermek yerine, mücahidlere sitem ve hakaret ettiler, kardeşlerin morallerini zayıflattılar.
Yerinde olmak isteyeceğiniz mücahidlerin en iyileri zayıflamaya ve üzülmeye başladılar. Ümmet böylelerini bekliyordu ki tüm dünyada müslümanların lideri olsun. Ama onların çoğu şahıslarına söylenen sözlerden zayıf düştü…
İnsanlar sabırlı olmalı ve Allah’a güvenmeliler…
Bütün bunları Allah rızası ve Allah’ın dinine yardım için yaptık. Biz Ümmet’i derin bir uykudan nasıl uyandırdığımızı hissediyoruz.
Allah’a yemin ederim ki kardeşler, biz Allah’a güvenmeliyiz. Genç kardeşlerin çok küçük bir kısmı küçük bir miktar silahla Allah’ın düşmanlarına karşı istenilen operasyonu ve ya askeri programı yapmaya, İslam Ümmet’i için bir şeyler ortaya koymaya hazır durumdalar.
Ben kardeşlere diyorum: Allah’a güvenmeye devam edin, O’na umut edin. Allah’a inandığımız gibi, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’in bize hakkında haber verdiği Hilafetin kesin zaferine de inanın. Böylece kardeşlerin kalpleri bir kaya gibi birleşik olup cahillerin, taraf olanların, kötü insanların laflarını ve mücahidlerle alay edenleri kâle almamalılar.
Kardeşlerim, Allah’a yemin ederim ki, eğer ben Çeçen topraklarında olmasaydım, burada olan her şeye inanmazdım. Ben derdim ki, burada olanlar Avrupa’nın yağmalanması için Rusya’nın gizli komplosudur. Bazen yüzlerce araç konvoyundan oluşan Rus askeri araziyi kuşatıyor, ama Allah’ın lütfu sayesinde mücahitler bu çevrelenmeden kurtuluyordu. Bu halk kendisi Rusya’nın bir parçası olmaktan çıkmaya ve bir daha onlarla yaşamamaya karar verdi, onlar hatta Rusların yüzünü görmekten bile nefret ederdi. Halk Kafkasya’da yaşanan acı bir tarih yüzünden Rusların Çeçenistan ve Kafkasya’ya adım atmasını dahi istemiyordu.
“Kafkasya” enstitüsü ve eğitim kampındaki çabalarımızdan yalnızca bir değil, tüm halklar yarar sağladı. Hatta savaştan sonra bile burada evde 30 – 40 misafir oluyordu, bir ve ya iki grup için hazırlanan ziyafet tüm oda boyunca yayılırdı. Her yerden insanlar geliyordu – biri geliyordu, biri gidiyordu, bir diğerinin hazırlanmaya ihtiyacı vardı. Biz yalnızca geceleri dinleniyorduk. Hal böyleyken sizin her biriniz buna hazırlıklı olmalıdır.
Bizimle işi olanların, bizim sonuçtan sorumlu olduğumuza dair boş sözlerini dinlemeyin. Biz her hangi bir işin sonucuna göre Allah tarafından sorgulanmayacağız, sağlanan nedenlerden dolayı sorgulanacağız. Zafer ve yardım Yüce Olan Allah’ın elindedir. Biz yalnız Allah Subhanallahu ve Teâlâ’ya cevap vereceğiz, neden destek vermedik ve ya Allah’ın bize merhamet ettiği bir hareketi neden yapmadık diye, geriye kalan ise Allah’ın elindedir.
Bazı insanlar bizi yargılıyor, bizim verdiğimiz ve çıkan sonuçlara göre analiz yapıyorlar. Bu doğru değildir, biz Allah’a inanıyoruz, eğer bu savaşta sonuç çıkmasa, o zaman ikincide, üçüncüde, dördüncüde ve ya beşincide çıkacaktır. Her savaştan biz büyük tecrübe kazanıyoruz ve ben Allah’a dua ediyorum ki, düzenlenen her savaş cephesinde ders vermeye ve ya onu kaydetmeye bize zaman versin – neler oldu, nereye gittik, Afgan, Tacik ve Çeçen cihadında kimlerle karşılaştık. Eğer Allah bize hayatımızın beş ve ya on yılını cihatta tayin etmişse, biz dua ediyoruz ki, Allah bize merhamet etsin, boyunlarımızı cehennem ateşinden korusun ve bizi Cennete yaklaştırsın.Savaş alanında biz üniversitelerde öğrenemeyeceğimiz bir çok şeyi görüp öğreniyoruz. Bugün Allah bu ümmeti iki milyar insanla onurlandırdı ve onlar Pakistan’ın, Arabistan Yarımadası’nın, Kafkaslar’ın, Kuzey Afrika’nın yarıdan çoğuna – en zengin topraklarına sahiptirler. En stratejik ve önemli topraklar Müslümanların bölgelerindedir. Eğer Müslüman dünyası hamle yaparsa, dünyanın tüm yolları kapanır. Allah’ın Akide, Kuran ve tüm Peygamberlerin Mühür’ünü bahşettiği ulus…
Bu Ümmet için başka ne gerekiyor? Sahabeler, Allah onlardan razı olsun, tabiinler ve onların takipçileri bu Ümmete onur ve şeref kurmuşlar, ama biz tüm bunları geçici dünya peşinde kaybettik.
Şimdi ümmetin hastalığı nedir?
Bugün onun neye ihtiyacı vardır? Onun doktorları, mühendisleri, tüccarları ve işadamları vardır. Biz Müslüman gençler, Ümmetin başına gelen her bir şeyden sorumluyuz. Biz bu kirli hayatın çanak antenler, otomobiller, maaş, ev ve kadın gibi sefil bir hayatın peşinden koşuyoruz. Obezite artıyor ve şimdi 5-10 metre karınlara sahibiz!
Allah’la dosdoğru olmaktan, hazırlık yapmaktan ve Müslümanlarla yardımlaşmada samimi olmaktan başka çözümümüz yoktur. Ve eğer Allah bizde samimiyet görürse, O bu yolda tekrar bize merhamet edecektir.”