Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2021 Mart / 100. Sayı
Duygular, insanı insan yapan özelliklerdendir. Duygusuz insan, insan olmaktan çıkar. İnsan hem duygusal hem de akıl sahibi olma özelliklerine sahiptir. Ancak çoğu insanda duygular baskın gelerek akıl devre dışı kalmaktadır.
Aklın geri planda kaldığı durumlarda insan, yanlış yapmaya açık hale geliverir. Allah azze ve celle bu iki özelliği insanoğluna gerektiği yerlerde gereken ölçüde kullanması için vermiştir. Bu ölçülerin belirleyicisi de Allah’ ın mükemmel ve eksiksiz kurallarıdır.
Öfke, merhamet, kin gibi duygular insanda var olan ve doğru yerde ve uygun dozda kullanıldığında fayda veren olmazsa olmaz duygulardır. Tıpkı fıtratında var olan diğer duygular gibi. Ama bazen ve kahir ekseriyette, çoğu zaman yanlış yerde ve gereken dozun altında veya üstünde kullanılmakta, bu da insanoğlunu çözülmez sorunlara düşürmektedir. Üstelik duygusal yanılgı sebebiyle gerçekleşen sıkıntılar, beklenilenin aksine insanı mutsuz ve huzursuz etmektedir. Mutsuz ve huzursuz insan modeli de şeytan ve onun yoluna hizmet eden zümrelerin, ağlarına düşürmek için tuzak kurdukları insan çeşitlerinin çoğunluğunu teşkil etmektedir.
Akıl, zekâ ve duygu üçlüsünü dengeli kullanan insanlar hem mutlu olmayı başarırlar hem de Rabbimizin Kur’an’da sık sık vurguladığı “Aklını kullananlar” güruhuna dâhil olarak çok özel ve olağanüstü üstün insan olma vasfına layık olurlar. Bugün insanoğlunun hayatını kolaylaştırmak amacıyla piyasaya sürülen “yapay zekâ” çalışmalarını hepimiz biliyoruz. Kimimiz eleştirel bakarak büsbütün bu modern çağ olgusunu reddetmeyi tercih ederken kimimiz de iyi yanlarından bakmayı seçiyor ve “abartılı iyimserlikle” yaklaşan kesime meylediyoruz. Bir de bu duruma şu açıdan bakalım;
İnsanoğlunun hayatı kolaylaştırmak için yaptığı keşifler ve icatlar her çağda olagelmiş bir vakıadır. Bunda bir problem yok. Sorun şu ki insanoğlunun haddini aşıp, kendisini yaratıp ona akıl veren Allah’a başkaldırması ve ilahlık iddiasında bulunmasıdır. Nemrut ölüleri dirilteceğini iddia etmişti. Bu iddiasını ispatlamak için çıktığı yolda acizliğinden başka bir şeyi ispatlamayan o meşhur hadise gerçekleşmişti. Rabbiyle yarışa girmeye çalışan, kendini akıllı sanan, hırs ve dünya sevgisinin gözlerini kör ettiği bir “duygu esiri” ile karşı karşıyayız. Böyle bir aşağılıkta zekâ olsa ne olur? Böyle bir hadsiz, dahi diye tanınsa da aklını kullanmayan ama zekâsıyla övünen bir kargadan farksızdır. Ayete bakalım:
“Allah’ın kendisine verdiği iktidara dayanarak İbrahim ile Rabbi hakkında tartışmaya giren kimseyi görmedin mi? İbrahim “Rabbim hayat veren ve öldürendir” deyince o, “Hayat veren ve öldüren benim” dedi. İbrahim “Allah güneşi doğudan getirmektedir, hadi sen de onu batıdan getir” dedi. Bunun üzerine inkârcı ne diyeceğini bilemedi. Allah zalimler topluluğuna rehberlik etmez.” (Bakara, 58)
Hayvanda da bazı duygular vardır. Hırs, üstün gelme arzusu, hâkimiyet tutkusu, saldırganlık, kin, üreme arzusu gibi duygular. Bazı hayvanlarda zekâ olduğu da söylenmektedir. Karga, güvercin, karınca, örümcek gibi hayvanlar. Bu hayvanların bir kısmı Kur’an’da adları geçen hayvanlardır. Sanki Rabbimiz zekâ verdiği bu hayvanları örnek göstererek onların sadece insana hizmet için ve ona örnek olmaları için yaratıldığını, aklını kullanan insanlara göstermektedir. Mesela Maide Suresi 31. ayette kıssası anlatılan Habil ile Kabil olayında kardeşini hırs duygusuyla öldüren ve o andan itibaren aklı başından giden Kabil’in itirafına bakalım:
“Nihayet Allah, ona kardeşinin ölmüş cesedini nasıl örtüp gizleyeceğini göstermek için yeri eşeleyen bir karga gönderdi. ‘Yazıklar olsun bana! Şu karga kadar olup da kardeşimin cesedini örtmekten aciz miyim ben?’ dedi. Artık pişmanlık duyanlardan olmuştu.” (Maide, 131)
Zira sadece duygu ve zekâyla hareket edenler, sonunda mutlaka pişman olur ve hayvandan aşağı pozisyona düşerler. Allah burada Kabil ve onun yolundan gidenlerin durumlarını ve acziyetlerini göstermek için onlara eğer akıllarını kullanmazlarsa kargadan daha akılsız hale geleceklerini göstermektedir.
İnsanda da olan bu iki özellik dışında bir ayırıcı özellik gerekmektedir; insanı diğer canlılardan ayıran bir özellik, insanı insan yapan ve onu yeryüzünün hâkimi kılabilecek kadar özel olan ve ondan başka hiçbir varlığa verilmeyen ve kıyamete kadar da verilmeyecek olan bir özellik olmalı bu. Bu, akıldan başkası olamaz. Sadece insana bahşedilmiş olan müthiş bir muhakeme yeteneğinin ve basiretin ham maddesidir o. İşin en ilginç tarafı ise sadece insanda olan bu özelliği, insanların çoğunun kullanmamasıdır. Rabbimiz bunu birçok ayette dile getirmiştir. Zaten insanların çoğu aklını kullansaydı, kimse kötülük yapamazdı, herkes cennetlik olurdu. Akıl her insanda var ama onu kullanma kılavuzunu çoğu kişi okumaya ve kullanmaya tenezzül bile etmiyor. İşte tam burada sorun şekillenmeye başlıyor. Nemrudu, âlemlerin Rabbine başkaldırmaya iten en önemli sebep aklını kullanmayışı idi.
Aklımızla oynamak ve onu yönetmek isteyenler düşünmemizi ve aklımızı kullanmamızı istemiyorlar. Bunu da bizi yoran tüm işlerimizi insan zekâsıyla üretilen robotlara vererek meşrulaştırmaya çalışıyorlar. Ayrıca en zayıf noktalarımızdan biri ile yaklaşıyorlar. İnsana büyük kolaylıklar getireceğini söyledikleri bu icatların, mutlu olmanın yegâne yolu olduğuna bizi ikna etmeye çalışıyorlar. Duygu ve zekânın hâkim olup aklın yok olduğu hiçbir yerde saadet olmamıştır, olmayacaktır da. Aklımızı kimseye teslim etme gibi bir salahiyetimiz yok. Böyle bir izne Allah tarafından tabi değiliz. Böyle bir şeye adım atanlar, ahirette hesabını çok ağır öderler. Zira aklı elinden giden insan, artık insan değildir. Birilerinin kuklası ve robotu haline gelir. Bütün peygamberler, akılları ellerinden alınmış insanlara, akıllarını geri alma mücadele ruhunu tekrar kazandıran ve akıllarına vahiyle yön veren insanlardır. Aklını kullanmak isteyen ve bunun için mücadele veren azınlık zümresinin tek çaresi, aklını kimseye peşkeş çekmemesidir. Akıl giderse mutluluk gelmez. Akıl giderse güzellik kalmaz. Akıl giderse duygu ve zekâ sahibi hayvanlardan bir farkımız kalmaz. Aklımızı koruyalım. Onu, Allah’ın indirdikleriyle besleyelim.
Duygularımızı ne yok sayalım ne de onların bize hâkim olmasına müsaade edelim. Duygularımız bize, hâkim olsunlar diye verilmedi. Biz onlara hâkim olalım ve gereken yerlerde onlardan yardım alalım diye verildi. Zekâmızı, aklımıza ve hayatımıza yardımcı olarak kullanalım. Ama onun da bizi kullanmasına müsaade etmeyelim. Çünkü bunların da hesabı var.
Aklı, duyguyu, zekâyı ve vahyi harmanlayabilen nesiller; aydınlık çağın, huzurun, mutluluğun garantörü olacaklardır inşallah. O günlere susamış acı çeken gönüller, koyu karanlığın sonundaki cılız aydınlığın ilk şahitleri olacaklardır Allah’ın izniyle…