Düşeni Bırakıp Gitmek Zorundayız

Kapak Dosya – Said Özdemir / 2014 Nisan / 17. Sayı

Bir seher vakti çiçeğin yaprağından damla damla dökülen cennet kokulu sahabeleri, davasına gönül vermiş Allah erlerini düşününce bu sözü daha iyi anladım. Onlar Allah’a davet etmede azimli, her fasılda O’ndan bahsetmede gayretlilerdi. İslam’ı yaşama ve yaşatma Onların hayatlarında ekmek-su gibi bir hal almıştı.  Şahsiyetleri yerde, gönülleri Allah’a doğru yol almış, hedeflerini cennet olarak belirlemişlerdi. Onlar Rasulullah’ın bıraktığı dava, titreşim kuvvetini yavaş yavaş kaybetmeye yüz tutunca ümmetin önüne geçerek kendisiyle yönlerin bulunduğu kutup yıldızı olmuşlardı.  Onlar İslam yolunda düşene nasihat eder, kardeşliği gösterir, ‘fakat düşenle de düşmezlerdi.’ Böyle şâheserleri anarak İslam yolunda yavaş yavaş ilerleriz, yürürüz amma içimize bir zâfiyet, içimize bir âcizlik düşer. Evvela davadan ‘dökülmemek, düşmemek’ için Rabbimize dua eder, sonra da bırakılan yorgun izleri takip etmeye başlarız.

 İlk duyulduğunda herkesi kızdıran bu sözümüzde aslında bir hilâf yoktur. Canını dişine takarak davasında ilerleyen bir Müslüman yola beraber çıktığı kişilerin döküldüğünü görünce asla şaşırmamalı ve önüne bakmalıdır.  Falan kardeş samimiydi, falan hoca gayretliydi, falan infâkını bol yapar kendi yemez başkasına yedirir, içirirdi  ne oldu da İslam’dan soğudu, ne oldu da sohbet meclislerini bıraktı vb. halleri çok düşünmemelidir. Zira işimiz/vazifelerimiz zamanımızdan çoktur. Ümmet’in azizleri ilerlerken bize durmak, ölenle ölmek, düşenle de düşmek yakışmaz. Daveti hayatlarının mihenk taşı yapan insanların hayatlarına baktığımız zaman bu sözü şerha şerha görebiliriz. İşin özeti şu;

“Bu yol çok değerlidir. Kan, ter ve gözyaşının meydana getirdiği aziz davamız İslam, kendini daima savunacak ellere, güçlü bileklere ihtiyaç duymuştur. Bu yolu arşınlarken arkanıza dönüp bakmayın! Kimin geldiği önemli değil, kimin gelmediği de. İhlâsı azık bilip yola devam edenlere, selam olsun.”

Bu davaya en büyük zararı verenler; Hakkı gizleyen veya takiyye yapan, ilmi metinleri ezberleyip gençlerin önüne geçmeyen, davet ve cihadı menhec edinmeyen âlimlerdir.  Ahmed b. Hanbel rahimehullah şöyle der:

“Cahil bir şey bilmezken, âlim takiyye yaparak konuşursa insanlar hakikati nereden ve ne zaman öğrenecekler”

Bu davaya en büyük zararı verenler; dinde ve amelde gevşek davrananlar, davette âciz düşenler, Müslümanların sohbet meclislerine gel(e)meyenler, etrafındaki ilim ehli insanlardan istifade etmeyenlerdir. Bunlar dünyalık işleri, yorgunluğu şahıs problemlerini bahane eden kişilerdir.

Bu davaya en büyük zararı verenler; sadece konuşanlar, konuşup da arkasını getirmeyenler, lafta öne atılıp amelde susanlar, emir sîgalarını ezberleyip etrafına çekenler ve bunlarla avunanlardır.

Bu davaya en büyük zararı verenler; cihad ve ribat bölgesinde yaşları genç, fikirleri sığ, vakıa ilmini tam kavrayamayıp kardeşini tekfirle uçurumun kenarına getirip onu haksız yere aşağıya yuvarlayan, silahını ona çeviren ve tetiğine acımasızca dokunanlardır.

Bu davaya en büyük zararı verenler; davalarına gönül veremeyen kadınlar ve ümmetin süslü kızlarıdır. Eşlerine olan sevgiyi Allah’ın dinine değişen, cihad toprakları eşlerine muhtaçken kocalarını yanlarından ayırmak istemeyen, omuzuna dokunup buluşma yerleri ‘adn cennetleridir’ diyemeyen kadınlardır.

Bu davaya en büyük zararı verenler; önüne çıkan ceviz kabuğunu doldurmayacak meselede tartışıp hemen ayrılıktan dem vuranlar, ihtilaflı konuları cımbızla çekip ana mesele yapanlar, Müslümanları bölük pörçük yapıp düşmana kolay yem yapanlardır. Hasan el-Benna rahimehullah der ki:

“Davanın Müslümanlara yasakladığı ilk şey ayrılık ve ihtilaftır. Zafere götürecek olan tek prensip ise sevgi ve birliktir.”

Bu davaya en büyük zararı verenler; önünde akıp giden zamanı değerlendirmeyen, geleceği için plan-proje çizmeyen, ne yapalım böyle geldi böyle gider diyen, olaylardan geride kalan, oyalanıp-oyalayan ve hayatı gelişi güzel günlük yaşayanlardır.

Bu davaya en büyük zararı verenler; mallarını  İslam’a ve Müslümanlara infak edemeyen, verdiği üç-beş kuruşu da başa kakan, etrafındaki akıtılan terleri, koşuşturmaları boş, anlamsız ve angarya gören tatminsiz kişilerdir. Ekilen tohumlardan etrafına bitki veremeyen, var olsa da çevresini zedeleyen kişilerdir bunlar. Söze geldiği zaman bende sizinleyim der ama amele gelince uzun yıllar düşünür dururlar.

Bu davaya en büyük zararı verenler; gençken, öğrenciyken içinde ihlâsın olduğu idealler/fikirler taşıyan, yaş ilerleyip zaman geçince, çoluk çocuğa karışınca veya istediği alanda diploma alınca o ihlâsın kaybolduğu ve dünyalık arzuların peşinde koştuğu kişilerdir.

Bu davaya en büyük zararı verenler; Haşin ve kaba tabiat sahibi olmaları eksikliği ile ilgili uyarıları hiç dikkate alamayanlar, bulunduğu konumu sevgi ve güven azalması ile çürütenlerdir. Örneğin tecrübesiz kaptanın gemiyi batırdığı gibi memnunsuzluk oluşturanlar da ümitleri batıranlardır.

İşte böyle davalarına zarar veren kişiler artık bu yoldan ya düşmüştür ya da düşme tehlikesindedir. Tüm bunları gördüğün zaman düşenle düşmeden, düşene nasihati de bırakmadan yürümelisin. Yürümelisin çünkü;

“Düşeni bırakıp gitmek zorundayız”

————————–

1. ‘Ve Bir Tohum Düştü Toprağa’ adlı serinin ilk yazısıdır.