Nebevi Aile – Yusuf Yılmaz / 2013 Kasım / 12. Sayı
Sevgili Peygamberimiz, sahabesinin fakirliğinden korkmuyordu. Çünkü başta kendisi olmak üzere her bir sahabesi, fakirliğin en büyüğünü yaşamışlardı. İman ettikleri zaman her türlü sıkıntıyı ve yokluğu göze alarak İslam’a girdiler. İslamlaşarak zengin olmayı amaçlayanların tersine Müslüman olabilmek için elinde ve avucundakileri feda ettiler. Yeri geldi bir dilim ekmek, bir yudum su, üzerine giyecek elbiseye ihtiyaç duyarken; yeri geldi Ebu Talib mahallesinde muhasara altında yavrularının açlıklarından ölümlerine şahit oldular. Tüm Mekke’yi açlıktan ağlayan çocukların sesleri boğarken onlar imanlarından taviz vermeden dünya’ya ve dünyalıklara meydan okudular. Ellerinde az olanı paylaşarak fakirlikten korkmadıklarını ispatladılar. Bundan dolayı Allah Rasulü ashabının fakirliğinden korkmamaktaydı. Ancak bu salih insanlar için korktuğu üç şey vardı;
Dünyanın bütün cazibesiyle önlerine bir sofra gibi serilmesi,
Dünya için yarış içine girilmesi,
Dünyanın bu yarışta onları helak etmesi.
Her fırsatta faziletini ispatlamış, en zor anlarında dahi Allah’ın davasına sahip çıkmakla rüştünü göstermiş, yedi kat göğün üzerinden ‘Onlardan razı oldum’ vahyine muhatap olmuş bu insanlar için Allah’ın Rasulü diyor ki, ‘Ben sizin için korkuyorum…’
Dünyanın bütün güzelliğini ortaya çıkarıp yanınıza gelmesinden, sizin ona gönlünüzü kaptırıp Allah’ı ve Ahiret’i unutmanızdan, daveti ve cihadı terk edip hak ve hukuk tanımamanızdan, bitmek bilmeyen bir açgözlülüğe yakalanıp ihtiyaç sahiplerini görememenizden, sıla-i rahim’i bırakıp aranızdaki kardeşlik hukukunu çiğnemenizden, Kitabullah’ı arkanıza atıp sünnetimi hafife almanızdan, dünyanın efendisiyken onun kölesi olmanızdan, biraz daha deyip gözünüzü toprağın doyurmasından ve dünyanın geçici lezzeti için ahiretin kalıcı nimetlerini kaçırmanızdan korkuyorum.
Evet, Allah Rasulü güzide sahabesi için bunlardan korkuyordu. Peki, onlar Allah Rasulünün yüzünü kara mı çıkardı? dersiniz. Tabi ki hayır. Her fırsatta Peygamberin yüzünü güldüren ashabı, onun en çok korktuğu şeyde de yüzünü ağarttı. Haydi, şimdi o yiğitlerden birini ziyarete gidelim. Halifeliği zamanında dünyanın, bütün ihtişamını önüne serdiği adamı görelim;
İbnu’l Cevzi ‘Menakibu Ömer’ adlı eserinde Abdulaziz ibn Ebi Cemile’nin şöyle dediğini nakleder: ‘Bir keresinde Ömer, Cuma namazına gecikmişti. Mescide gelince minbere çıktı ve insanlardan özür dileyerek, ‘Şu gömleğim yüzünden geciktim; başka gömleğim yok’ dedi.
İmam Ahmed ‘Kitabu’z Zühd’ adlı kitabında Enes (r.a)’den şöyle nakleder: “Kuraklık yılında bir keresinde Ömer’in karnı guruldamıştı. Zira o sadece zeytinyağı yiyordu ve tereyağını kendine yasaklamıştı. Parmaklarıyla karnına vurarak, ‘İnsanlar normal hayatlarına dönene dek başka bir şey yok” dedi.
İbni Kesir ‘el-Bidaye ve’n Nihaye adlı eserinde şöyle bir olayı nakleder: İçlerinde Enes ve Ahnef’in de bulunduğu Müslümanlardan oluşan heyet yanlarında Hürmüzan ve ganimetlerin beşte biri olduğu halde Medine’ye girdiler. Müminlerin Emirinin evine yaklaştıklarında yakınlarında kimseyi göremeyip geri dönerler. Oyun oynayan çocuklara Ömer (r.a)’ı sorarlar. Onlar mescitte uyuduğunu söylerler. Heyet mescide geldiklerinde Hürmüzan, Ömer nerede? diye sorar. Onlarda yerde uyuyan adamın Ömer (r.a) olduğunu söylerler. Hürmüzan ‘kapıcıları ve nöbetçileri nerede?’diye sorar. ‘Onun ne kapıcısı ne nöbetçisi ne kâtibi ne de divanı vardır’, derler. Hürmüzan ‘O bir nebi olmalı’ deyince, yanında bulunanlar ‘O, bir nebi gibi davranır’ diye karşılık verirler.
Müminlerin Emiri bugünkü Filistin bölgesini fethedince şehre devesiyle girmek istediğinde o bölgenin ileri gelenleri ‘Sen Arapların kralısın; deve bu ülkeye uygun bir binek değil. Şu üzerindekinden başka bir şeyler giyer ve ata binersen Rumlar sana daha çok saygı duyarlar’ deyince Müminlerin Emiri Ömer b.Hattab’ın cevabı onun faziletini göstermeye yeter;
“ALLAH BİZİ İSLAMLA ÜSTÜN KILDI, BUNDAN BAŞKASIYLA ÜSTÜNLÜK İSTEMİYORUZ.”
İşte dünya, işte Rasulullah’ın şerefli ashabı. Onların dünyayla alakasını İmam Gazali’nin şu benzetmesi daha net vermektedir;
“Bir gemi için su, geminin dışında kaldığı müddetçe hareketini sağlar. Ama ne zaman su geminin içine girerse o, batmaya mahkûmdur. Dünya bir deniz, kalpte üzerinde yüzen bir gemidir. Dünya kalbin dışında kaldığı müddetçe ona bir zarar vermezken, kalbin içine girdiğinde onun helakine sebep olur.”
Başta Allah Rasulü olmak üzere her bir sahabe dünyayı kalplerinde değil ellerinde tuttular. Dünya ve süsünü Allah’ın rızasını elde etmede bir araç kabul edip dünyanın ve ahiretin efendileri oldular.
Peki, sen ve ben kardeşim?
Acaba Allah Rasulü sahabe üzerinden sana ve bana bir mesaj mı yolluyordu? Senin ve benim dünyaya karşı zaafımızı görüyordu da bizim mi dikkatimizi çekiyordu? Acaba Rasulullah’a gayb perdesi aralandı da evlerimizin içindeki eşyaların içindeki can çekişmelerimiz mi göründü? Her yıl değişen perdeler, komşuya kıyaslanarak alınan halılar, sabah namazına kalkmayı engelleyen şeytan tüyü yatak ve yastıklar, eline kitap aldığında üzerinde uyutan koltuklar, aile bireylerinin en son modeli yakaladığı teknolojik aletler, evin hanımının ve kızının her güne giyinebilecekleri kıyafetler… Dünyanın merkezi haline gelmiş evlerimizin bitmez tükenmez ihtiyaçlarını karşılamak adına onlarca yıl taksitlerle boğuşan biz Müslümanların halini gördü de bu yüzden mi bizim için korkuyordu dünyadan Allah Rasulü?
Yoksa daha fazla kazanma adına yalanı ve hileyi kendine vazife bilmiş, bu piyasa ancak bu şekilde dönüyor sözüne kendini inandırmış Müslüman tacirleri gördü de bundan mı bizim için dünyadan korkuyordu Allah Rasulü?
Karın tokluğuna çalışıp hayatını İslam davetine adamış kadın ve erkek davetçilerin, makam ve mevki sevdasına kapılıp davetten uzaklaşmalarını gördü de bu sözü bunun için mi söyledi?
Kızımız üniversite okumaz ve mesleğini eline almazsa elin adamının esiri olur veya İslami ilimleri okuyupta aç mı gezeceksin? Annen-baban olarak buna gönlümüz razı olmaz diyenlerin seslerini işitti de bundan mı bu sözü söyledi Allah Rasulü?
Allah yolunda cihad etmeyi kalbine koymuş oğullarını engelleme adına onları amirliğe, memurluğa, şöhrete özendiren anne ve babaların gafletine şahid oldu da bundan mı bu sözü söyledi Allah Rasulü?
İnanın bunu bende bilmiyorum. Ama bildiğim bir şey var ki her yanımızdan dünya bir sofra gibi önümüze serildi. Dünyanın rahatını ve konforunu sevdik. Sonra vazgeçilmez kıldık kendimize birçok şeyi. Sonra kalbimize sızdı dünyanın sevgisi. Bedenimizi onu kazanma adına kıpırdatır olduk sadece. Salih amellerimizde dahi dünyalığı elde etmeyi tek hedef seçer hale geldik. Kim önce onu yakalar diye birbirimizle yarışır olduk. Bir baktık ki efendi olarak gönderildiğimiz dünyanın kölesi olmuşuz. Kaldı bir şey, o da dünyanın bizi helak etmesi. İçinde yakıp küllerini savurması Allah muhafaza.
Ey dünyanın süsüne aldanıp ta helaka koşan sen ve ben! Ölüm, dünyayı kendine dert edinip te Allah’tan ve Ahiretten uzaklaştığımız bugün bize gelmeden Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu sözünü hatırlayıp yüce değerlerimize koşalım;
“Allah’ım! Gerçek hayat sadece âhiret hayatıdır.” (Buhari-Müslim)