Osmanlı Sonrası İslam Dünyası – Muhammed Eyüp / 2020 Ekim / 95. Sayı
İslam coğrafyasının kıyam ve direniş merkezlerinden olan Afganistan gerek geçmişi gerekse yakın tarihiyle dünya Müslümanlarının yakından tanıması gereken coğrafyaların başlıcalarından.
40 seneden uzun süredir işgalcilere karşı savaşın devam ettiği Afgan toprakları, yakın tarihte İslam dünyasının işgalcilere karşı en mühim cephe hatlarından biri pozisyonunda.
İslam’ın Afganistan’a Ulaşması
İslami fethin Afganistan topraklarına ulaşma süreci, İslam ordularının Sasanileri 642 yılındaki Nihavend Savaşı’nda yenilgiye uğratmasından sonrasına rastlamaktadır.
İran topraklarını elinde bulunduran Sasanilerin İslam orduları karşısında birbiri ardına aldığı hezimetlerle İran’ın fethedilmesi, Afganistan’ı İslam’a açmıştır.
650 yılı ve sonrasında Afganistan’ın batı kesimlerini fetheden İslam orduları eliyle bölge ilk kez İslam diniyle şereflenmiştir. Devam eden dönemlerde, Afganistan’ın zorlu coğrafyası nedeniyle zaman zaman gerilemeler yaşanmış olsa da süreç ilerledikçe İslam dini Afganistan’da kök salmaya başlamıştır.
Raşidi hilafetin daha sonra ise Emevi ve Abbasi dönemlerinin ardından İslam, yerel sultanlıklar eliyle Afganistan toprakları üzerinde yayılma alanı bulmuştur. Sırasıyla Saffariler, Samaniler, Gazneliler, Gurlular gibi birçok hanedan, bölgede İslam dinini yaymıştır. Özellikle Gazneli Mahmud döneminde İslam dini, bugünkü Pakistan ve Hindistan bölgesine dek uzanmıştır. Afganistan’ın İslamlaşma süreci, 10. yüzyılın ardından büyük ölçüde tamamlanmıştır.
Afgan topraklarının birliği ise 1747 yılında tamamen sağlanarak, Afganistan yaklaşık şekilde bugünkü sınırlarını kazanmıştır. İslam dünyası için kritik bir pozisyonda olan Afganistan, Hint Okyanusu ile Orta Asya’yı da birbirine bağlayan bir konumdadır. Bu sebeple sürekli olarak dış işgalin odağında bir bölge olagelmiştir.
Afganistan’da İngiliz İşgalleri ve Direniş
18. yüzyılın başlarında Afganistan, Rusya ile İngiltere arasındaki güç mücadelesi için önemli bir bölge olmuştur. Bu kapsamda, Hindistan’ı kontrol altında tutan İngilizler, Rusya’nın Orta Asya’daki ilerleyişinin önüne set çekebilmek ve bir güç ağırlığı ortaya koymak için Afganistan’ı hedefe oturtmuşlardır. Bu doğrultuda, Afganlar ile İngilizler arasında uzun yıllar süren üç ayrı savaş yapılmış, bu savaşlarda yüzlerce muharebe gerçekleştirilmiştir.
İç karışıklıklar, buna ek olarak İran-Rusya-İngiltere üçlüsü arasındaki güç çekişmeleri ekseninde, İngilizler Afganistan’ı ilk olarak 1839 yılında işgal etmiştir. İngiliz ve Hint güçleri, 3 yıl süren savaşta ağır kayıplar vererek Afganistan’dan çekilmek durumunda kalmıştır. Afganistan’da iç karışıklığın ve Rusların planlarının sürmesi, İngilizleri 1878 yılında yeni bir işgal girişimine sevk etmiştir. Bu işgal ile İngilizler, Afganistan’da bugüne dek uzanan kriz ve fitne tohumları ekmişlerdir.
Ülkenin idaresini İngilizler ele geçirmiş ve kâğıt üzerinde çizdikleri Durand Hattı ile Müslüman Afgan halkının yaşadıkları bölgeleri parçalamış, araya yapay sınırlar koymuşlardır. Her ne kadar Müslüman Afganlar bu sınırları kabul etmese de bugüne dek Durand Hattı küresel tağuti güçler tarafından, Müslümanları bölme amacıyla muhafaza edilmiştir.
1878 yılında başlayan savaşta İngiliz güçlerine karşı direniş uzun yıllar devam etmiş, İngilizler Birinci Dünya Savaşı’nın da ağırlığıyla kan kaybetmiştir. Nihayetinde, 1919 yılında Afganistan Kralı Emanullah Han resmi olarak bağımsızlığını ilan edince, üçüncü savaş patlak vermiştir. Kısa süren bu savaşta İngilizler mağlup olarak çekilmiş ve Afganistan’ın bağımsızlığını tanımak durumunda kalmışlardır.
Komünist Rusya İşgali ve Direniş
Bağımsızlığını kazanan Afganistan’da iç sorunlar ve Batılı reform girişimleri dönemi başlamıştır. Müslüman halkın bu girişimlere olan tepkisiyle, ülkede yönetim-halk kopukluğu meydana gelmiştir.
Emanullah Han, Türkiye’deki Mustafa Kemal yönetiminin örnek alındığı reformlara Afgan halkının verdiği tepkiler neticesinde ülkeyi terk etmek durumunda kalmıştır.
Emanullah’ın ardından Nadir Şah ve sonra Zahir Şah döneminde reformlar, Müslüman halkın tepkisini çekmeyecek bir ölçüde sürdürülmüştür. Meşrutiyete geçiş girişimleri devam ederken, ülke günden güne Sovyetler Birliği etkisine girmeye başlamıştır. 1953 yılında başbakan olan Muhammed Davud Han, ülkenin yönünü tamamen Sovyetler Birliği’ne çevirmiştir.
Davud Han’ın 1963 yılındaki azli ülkede iç karışıklığı daha da artırırken, 1973 yılında gerçekleştirilen Sovyet destekli darbeyle Davud Han başa gelmiş ve cumhuriyet ilan etmiştir. Bu dönemde İslam karşıtı politikalar benimsenirken, Müslüman Afgan halkı yeniden silahlanmaya başlamış, bu yönetime karşı ilk olarak 1976 yılında mücadeleye girişilmiştir.
Mücadele üniversitelere, medreselere, köylere ve kentlere yayılmıştır. Davud Han, Sovyetler Birliği etkisinin kontrolden çıktığı düşüncesiyle önlem almaya çalışsa da artık çok geçtir. 1978 yılında marksist subayların darbesiyle Davud Han öldürülmüş, 1979 yılında Sovyetler Birliği ülkeyi işgal etmiştir. İşgalle birlikte başa Sovyet Destekli Babrak Karmal geçmiştir.
Müslüman Afgan halkı işgale karşı topyekûn kıyam ederken sayısız fedakarlıklarla komünist işgalcileri ve yerel ortaklarını ülkelerinden atmak için savaşa başlamışlardır. Dünya Müslümanlarının desteği ve Sovyetler Birliği’nin küresel rakiplerinin de siyasi hamleleri neticesinde, Sovyetler Birliği 1989 yılında ülkeyi terk etmek zorunda kalmıştır. Sovyetler Birliği Afganistan’da aldığı ekonomik yaralarısaramamış ve bu savaşın ağırlığı altında, 1991 yılında dağılarak tarihin tozlu sayfalarındaki yerini almıştır.
İç Savaş Dönemi ve Taliban’ın Doğuşu
1986 yılında yerel yönetimin başına gelen Muhammed Necibullah, Komünist yönetimin son kalıntısı niteliğindedir. Sovyetler Birliği Afganistan’dan çekildikten ve dağılma sürecine girdikten sonra birkaç yıl daha ülkenin başında kalan Necibullah, 1992 yılında devrilmiş ve 1996 yılında, Müslüman Afgan halkına karşı işlediği cürümlerin bir sonucu olarak, başkent Kabil’de bir meydanda ibretlik bir şekilde idam edilmiştir.
Komünist yönetimin devrilmesiyle, ülkede yıllarca işgale karşı direnen gruplar arasında güç mücadeleleri patlak vermiştir. Özellikle dış destekli gruplar, Pakistan, İran, Suudi Arabistan, ABD, Rusya, Hindistan gibi farklı odaklar tarafından desteklenenler, Afganistan yönetiminde söz sahibi olmak için savaşa tutuşmuşlardır. Fakat belirtmek gerekir ki bu fitneye karışmayan Müslümanların sayısı da oldukça fazladır. Sovyetler Birliği’ne karşı cihada iştirak eden binlerce mücahid, iç savaşta eline silah almamış, kendi irşad faaliyetlerine yönelmişlerdir.
İç savaş, ülkede istikrarsızlığı ve güvensizlik ortamını da beraberinde getirmiştir. Grupların birbirleriyle savaşında ülke büyük ölçüde harap olmuş, halk ağır sıkıntılar çekmeye başlamıştır. Bu kapsamda, ülkenin güneyinde ve doğusunda etkin olan İslami medrese talebeleri, yerel olarak bu fitneyi sona erdirmek için harekete geçmiştir.
Taliban Hareketi’nin doğuşu bu şekilde yaşanmıştır. Ülkenin güneyindeki Kandahar vilayetinde, Müslüman halka zulmeden bir savaş ağasına karşı halk, Sovyetlere karşı savaşta komutan olan medrese hocası Molla Muhammed Ömer’den yardım istemiştir. Molla Ömer, talebeleriyle beraber önce bu savaş ağasını daha sonra bölgedeki diğer savaş ağalarını ortadan kaldırmış, silahlarına el koymuştur. Bu medrese hareketi zamanla büyümüş, yerel halk medrese talebelerinden kendi bölgelerini kurtarmalarını istemiştir.
1994 yılında kurulan Taliban Hareketi, yerelden ulusala bir ivme yakalamış, 1996 yılında başkent Kabil’e girerek iç savaşa son vermiş, zamanla ülkenin yüzde 90’ından fazlasını hakimiyet altına almıştır. Taliban tarafından ilan edilen Afganistan İslam Emirliği dönemiyle beraber ülkede uzun süreden sonra istikrar sağlanabilmiştir.
ABD İşgali ve Direniş
Yaklaşık 5 yıl süren Taliban döneminin ardından, ABD’nin başını çektiği NATO güçleri, son dönemin en büyük Haçlı Seferi’ni Afganistan’a karşı başlatmıştır.
11 Eylül 2001 saldırılarını bahane gösteren ABD, yanına NATO’yu da alarak bu ülkeye şiddetli bir saldırı başlatmıştır. Bu saldırıda ABD’ye, 1990’lı yıllarda İran ve diğer dış güçler tarafından eğitilen bugünün popüler isimlerinden Ahmed Şah Mesud, Abdurreşid Dostum gibi isimlerin birlikleri de kara gücü olarak eşlik etmiştir.
2001 işgaliyle Afganistan’da İslami yönetim ve istikrara doğu giden süreç son bulmuş, ABD’nin tesis ettiği Kabil yönetiminin ifsad, yolsuzluk ve zulüm devri başlamıştır. Ancak Afgan halkı daha önce olduğu gibi yine işgalcilere karşı silaha uzanmıştır.
Başlayan direniş her geçen yıl daha da büyürken 2007 yılının ardından adeta yıldan yıla güçlenen bir çığ halini almıştır. İşgalin 10. yılında ABD’nin kayıpları doruğa çıkmış, Afganistan işgalciler için adeta bir bataklık halini almıştır.
Savaşı askeri olarak kazanamayacağını defalarca itiraf eden ABD, 2018 yılında Taliban ile müzakerelere başlamış, 2020 yılının şubat ayında Afganistan’dan çekilmeyi resmen kabul etmek zorunda kalmıştır. Halihazırda ülkenin %70’ten fazlası, bir halk hareketi olarak ortaya çıkan Taliban kontrolündedir ve Taliban, 2001 yılına göre daha güçlü ve halk tarafından daha çok kabul edilen bir pozisyondadır.
Afganistan, dünyanın en büyük güçlerine karşı bilfiil savaşla geçen 150 yılın ardından, yeni bir dönemin eşiğinde durmaktadır. Bu bağlamda, dünya Müslümanlarının Afganistan’a dair malumat sahibi olması, her iki taraf için de hayati öneme sahiptir.