Din-1

Kavramlar – Mahmut Varhan / 2019 Nisan / 77. Sayı

İnsanları yaratan ve hak dini ile onlara kurtuluş yolunu gösteren Allah Teâlâ’ya hamdolsun. Hem hayatları ve hem de sözleri ile Allah’ın dinini insanlığa öğreten peygamberlere ve hassaten onların seyyidi Hz. Muhammed Mustafa’ya salât ve selâm olsun. 

İmdi; bu makalemizde din kavramı üzerinde durmaya çalışacağız. Bir kavram olarak dinin tarifi, kısımları, temel özellikleri ve semereleri üzerinde duracağız. 

Bir Kavram Olarak Dinin Tarifi

Din kavramının anlamları ve Kur’an-ı Kerim’de kullanım şekilleri üzerinde duran Fîruzâbadî şöyle demektedir: “Din kavramına gelince; bu itaat etmek ve karşılık vermek anlamlarına gelmektedir. İstiâre/mecaz yoluyla şeriat anlamında da kullanılmıştır. Din kavramı, şeriata boyun eğmek ve itaat etmek itibariyle millet ile aynı anlamdadır.”

Bazı âlimler şöyle demişlerdir: Din kavramı şu anlamlara gelmektedir: “(Hayır veya şer amellerin) karşılığı, İslâm, gelenek, itaat etmek, zillet/boyunduruk altına girmek, (sürekli devam eden) hastalık, hesap, üstünlük ve galip gelmek, saltanat ve hükmetmek, tevhid, Allah’a yapılan tüm ibadet çeşitleri, millet, verâ ve zühd, ma’siyet ve günah yolu, ikrah/zor kullanarak bir şey yaptırmak ve sürekli aynı yere yağan yağmur.”

Din kavramı Kur’an-ı Kerim’de şu anlamlarda kullanılmıştır: 

1- Tevhid ve şehadet; nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Şüphesiz Allah katında tek din İslâm’dır…” [1] “Bilin ki, halis din/samimi kulluk sadece Allah’adır…”[2] “Yoksa onlar Allah’ın dininden başka din mi arıyorlar? Hâlbuki göklerde ve yerde olanların hepsi ister istemez Allah’a boyun eğip teslim olmuşlardır ve sonunda hepsi O’na döndürüleceklerdir.”[3]

2- Hesaba çekme ve sorgulama; bu anlamdaki pek çok ayet’i kerimeden birkaçı şöyledir: “Hesap (din) gününün tek hâkimine.”[4] “Dini, hesap ve cezayı yalanlayanı gördün mü?”[5] “Fakat bütün bunlara rağmen siz dini, hesap ve ceza gününü yalanlamaya kalkışıyorsunuz. Oysa üzerinizde sizi koruyup gözetenler var. Onlar Kirâmen Kâtibîn’dir. Her ne yaparsanız bilirler. İyi kullar, nimet içindedir. Günahkârlar da cehennemdedir. Hesap/din gününde oraya girerler. Bir daha da oradan çıkamazlar. Hesap ve ceza (din) gününün ne olduğunu bilir misin? Evet, hesap ve ceza gününün ne olduğunu bilir misin? O, kimsenin kimseye bir faydasının olmadığı gündür. Hüküm o gün Allah’ındır.”[6]

3- Şeriatın hükümleri; Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Zina eden kadın ve erkekten her birine yüzer sopa vurun. Eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız, Allah’ın belirlediği bu hükmü (cezayı) uygularken o ikisine olan acıma hissi sizi etkisi altına almasın…”[7]

4- Siyaset ve yönetim tarzı; nitekim “…Öz kardeşini yanında alıkoyması için Biz Yûsuf’a böyle bir çare öğrettik. Allah dilemeseydi, kardeşini kralın dinine/kanunlarına göre yanında alıkoyamazdı…”[8]  ayet’i kerimesinde kralın yönetim biçimine ve yasalarına da din denilmiştir. 

5- Din, millet anlamında kullanılmıştır. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Oysa onlar bâtıl dinlerden uzaklaşarak saf bir inançla yalnız Allah’a kulluk etmek, namaz kılmak ve zekât vermekle emrolunmuşlardı ki, dosdoğru din de zaten budur.”[9]

6- Din, İslâm anlamında da kullanılmıştır. Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Dinini bütün dinlere üstün kılmak için, Rasûl’ünü hidâyet ve hak din (İslâm) ile gönderen O’dur. Müşrikler isterse hoşlanmasın.”[10] [11]   

7- Fıtratla uyumlu olan yaşam tarzı; Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Bütün bâtıl inançlardan uzak şekilde, yüzünü ve özünü hak dine çevir. O fıtrat dinine ki, insanları Allah onun üzerine yaratmıştır. Allah’ın yarattığını değiştirme imkânı yoktur. İşte dosdoğru din budur; lâkin insanların çoğu bilmiyor.”[12]

Dinin Kısımları: Hak Din ve Bâtıl Dinler

Yukarıda geçen açıklamalardan açık bir şekilde anlaşıldığı üzere hak olsun bâtıl olsun insanların inanç dünyalarını şekillendiren her türlü itikâdî nizama, aynı şekilde insanların sosyal hayatlarını düzenleyen her türlü hukukî sisteme din denilmektedir. İnsanın âdet haline getirdiği ve yaşam tarzı olarak benimsediği her şey -hayır olsun, ma’siyet/şer olsun- onun dinidir. Yine hayır olsun şer olsun bu dünyadaki yaşam tarzının, inanç, söz ve davranışlarının karşılığı olarak ahirette alacağı ceza veya mükâfata da din denilmektedir. 

Buna göre dinler, hak din ve bâtıl dinler olmak üzere temelde iki kısma ayrılmaktadır. Nitekim Allah azze ve celle’nin, “O, peygamberini hidâyet ile hak din ile gönderendir. Çünkü onu -müşrikler hoş görmese bile- bütün dinlere üstün kılacaktır.”[13] sözünde bir kefeye hak din, diğer kefeye de bütün dinler konulmuştur. Böylece Allah Teâlâ dinleri hak din ve bâtıl dinler olmak üzere iki kısma ayırmıştır. 

a) Hak Din: “Allah katında tek (hak) din İslâm dinidir.”[14]  İslâm dini bütün peygamberlerin dinidir. Hz. Adem’den son peygamber Hz. Muhammed’e kadar bütün peygamberler sallallâhu aleyhim ve sellem İslâm dinini tebliğ etmişlerdir. İnsanlık tarihi boyunca peygamberlerin getirdiği hak din İslâm’a tâbi olanlara “Müslümanlar” denilmiştir. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Allah uğrunda/yolunda hakkıyla cihad edin. Sizi O seçti. Dinde size güçlük vermedi. Atanız İbrahim’in milletine (dinine) uyunuz! Önceden de, bu Kur’an’da da sizi “Müslümanlar” diye O adlandırdı. Tâ ki Rasûl size şahit olsun, siz de insanlara karşı şahitlik edesiniz. İmdi; namazı dosdoğru kılın, zekâtı verin ve Allah’a güvenin. Mevlânız O’dur. O ne iyi ve ne güzel Mevlâ, ne iyi ve ne güzel yardımcıdır.”[15]  Yine Allah Teâlâ pek çok peygamberin kıssasına değindikten sonra şöyle buyurmuştur: “Şüphe yok ki bu sizin ümmetiniz tek bir ümmettir. Sizin Rabbiniz de Ben’im. O halde yalnız Bana ibadet edin.”[16]

Allah Teâlâ’nın inzâl buyurduğu Tevrât, İncil, Zebûr, Kur’an-ı Kerim ve diğer peygamberlere indirilen sahifelerin hepsi dinin temel esaslarında müttefiktir. Allah’a, meleklerine, kitaplarına, peygamberlerine, ahiret gününe ve kadere iman etmek; dini korumak, canı korumak, ırzı korumak, malı korumak ve aklı korumak ile ahlâkî esaslar gibi temel hususları bütün peygamberler ve tüm kitaplar beyan etmiştir. Son peygamber Hz. Muhammed ve son kitap Kur’an-ı Kerim ise bu hususları bütün tafsilatıyla beyan etmiştir. Değişen ise, sadece zaman ve zemine göre farklı olabilen bazı hükümlerdir. İtikâdî esaslar ve ahlâkî prensiplerde herhangi bir değişim olmamıştır. 

Bundan dolayıdır ki Allah azze ve celle, Kur’an-ı Kerim’de açık bir şekilde hem bize indirilene ve hem de bizden önceki peygamberlere indirilene, aynı şekilde istisnasız bütün peygamberlere iman etmemizi emretmiş; Allah’ın indirdiği kitaplardan herhangi birini inkâr eden veya peygamberler arasında ayrım gözetip bir kısmına iman ederek diğer bir kısmını inkâr edenlerin kâfir olacağını beyan etmiştir. Peygamberlerden birini inkâr eden, hepsini inkâr etmiştir. Çünkü hepsini gönderen tek bir Zât’tır ve hepsinin getirdiği tek bir dindir. Nitekim Ebû Hureyre radıyallahu anh’ın rivayet ettiği hadiste Hz. Peygamber sallallâhu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Dünyada da ahirette de insanların arasında Meryem oğluna en yakın benim; çünkü benimle onun arasında başka bir peygamber yoktur. Bütün peygamberler baba bir kardeşlerdir; anneleri farklı olup, dinleri tektir.”[17] Yani iman esasları aynı olup, getirdikleri şeriatların hükümlerinde farklılık bulunmaktadır. 

Kur’an-ı Kerim Allah Teâlâ’nın son kitabı olup, diğer kitaplar üzerinde hâkim ve onları neshedici konumda olunca; onların hükümlerinden kıyamete kadar bâki kalmaya elverişli olanları takrir etmiş, önceki peygamberlerin zaman ve zeminlerine has olan hükümleri de kaldırıp neshetmiştir. Böylece Peygamber Efendimiz’in gönderilişinden kıyamete kadar Allah Teâlâ’nın insanlık için razı olduğu hak dinin tek kaynağı Kur’an-ı Kerim ve onun tefsiri Sünnet’i Seniyye olmuştur. Nitekim Allah Teâlâ şöyle buyurmuştur: “Bugün dininizi kemâle erdirdim. Nimetimi üzerinize tamamladım. Ve size din olarak İslâm’ı razı olup seçtim.”[18]  

b) Bâtıl Dinler: Hakkın dışında ancak bâtıl ve dalâlet vardır. İslâm dışındaki bütün dinler de bâtıldır. Bu dinler ister aslı itibariyle ilâhî olup, daha sonra beşer elinin karışması ve tahrif etmesi sonucunda orjinliğini yitiren Yahudilik ve Hristiyananlık olsun; ister de sırf beşer hevâsının ürünü ve yeryüzü kaynaklı olan kapitalizm ve komünizm gibi dinler olsun farketmez. Hepsi de bâtıl ve dalâlettir. Yine bu dinlere tâbi olanların Allah’ın varlığını kabul etmeleri, kâinatın yaratıcısının, düzene koyucusunun ve canlıların rızıklarını verenin Allah olduğunu kabul etmeleriyle birlikte itaat veya ibadette O’na ortak koşan müşrikler olmaları ile Allah’ın varlığını inkâr eden mülhidler/kâfirler olmaları arasında da fark yoktur. Bütün bunlar bâtıl ve dalâlet olmakta ortaktırlar. Fakat İslâm, hukuk bakımından bu bâtıl dinleri ikiye ayırmış ve bazı hükümlerde onlara farklı muâmelede bulunmuştur. 

1- Ehli Kitab olan yahudiler ve hıristiyanlar: Allah Teâlâ bunlar hakkında şöyle buyurmaktadır: “Kitab ehlinden Allah’a ve ahiret gününe iman etmeyen, Allah’ın ve Peygamber’inin haram kıldığını haram saymayan ve hak dini (İslâm’ı) din edinmeyenlerle, küçülmüş kimseler olarak kendi elleriyle cizye verinceye kadar savaşın.”

“Yahudiler: “Üzeyr Allah’ın oğludur” dediler. Hıristiyanlar da: “Mesih (İsa) Allah’ın oğludur” dediler. Bu, onların ağızlarıyla geveleyip söyledikleri sözleridir. Onlar bu sözlerini kendilerinden önceki kâfirlerin sözlerine benzetirler. Allah, bunları kahretsin! Nasıl da döndürülüyorlar?!”

“Onlar, hahamlarını (yahudi din adamlarını), ruhbanlarını (hıristiyan din adamlarını) ve Meryem oğlu Mesih’i Allah’tan başka Rabbler edindiler. Hâlbuki onlara, ancak bir olan Allah’a kulluk etmeleri emrolunmuştu. O’ndan başka hiçbir ilâh yoktur. O, onların ortak koştuklarından münezzehtir.” [19]

Bu ayet’i kerimeler kat’i olarak şu üç hakikati ifade etmektedir: 

a) Yahudiler ve hıristiyanlar gereği gibi Allah’a ve ahirete iman etmedikleri, İslâm’ı reddettikleri, Üzeyr’in ve İsa Mesih’in Allah’ın oğlu olduğunu iddia ettikleri, hahamlarını ve ruhbanlarını Rabbler edinerek onlara ve özellikle de İsa Mesih’e taptıkları için müşriktirler. Kur’an-ı Kerim’de bu hakikati ifade eden sayılamayacak kadar çok ayet’i kerimeler mevcuttur.

 b) Bununla beraber İslâm devletinin hâkimiyetini kabul ettikleri ve cizye verdikleri sürece İslâm devletinin hâkimiyeti altında adâlet ve emniyet içerisinde yaşamalarına izin verilmiştir. Bu hüküm hususunda mecûsiler de âlimlerin ittifakıyla Ehli Kitab’a ilhâk edilmiş ve onların da semâvî bir kitaba sahip oldukları şüphesi üzerinde durulmuştur. Ancak bu konuda kat’i bir nass bulunmamaktadır. Bundan dolayı biz mecûsileri ikinci kısımda zikrettik.

c) Cizye vermeyi kabul etmemeleri durumunda müslümanların onlarla savaşmaları farzdır. 

2- Ehli Kitab dışında kalan diğer bütün müşrikler ve mülhid kâfirler; bu mücrimlerin yolları açık bir şekilde belli olsun diye Allah Teâlâ Kur’an-ı Kerim’de şirk ve küfrün bütün sebeplerini, çeşitlerini ve acı sonuçlarını detaylı bir şekilde beyan etmiştir. Budizm, mecûsilik, kapitalizm, sosyalizm/komünizm, laiklik, demokrasi, faşizm/milliyetçilik, ateizm, deizm ve diğer eski-yeni bütün şirk ve küfür yolları tek bir din ve bu dinin müntesipleri de müşrikler ve kâfirlerdir. Zira küfür tek millettir. Allah Teâlâ bütün bu müşrikleri bir taraf, İslâm ümmetini de bir taraf kabul edip bu iki taraf arasında amansız bir savaş olduğunu beyan ederek şöyle buyurmaktadır: “Müşrikler sizinle nasıl topluca savaşıyorlarsa, siz de onlarla topluca savaşın. Bilin ki Allah, mutlaka takva sahipleriyle beraberdir.”[20]

Kendilerini İslâm ümmetine nisbet etmeye çalışsalar bile münafıklar ve mürted tâifeler de şirk ve küfür kampına dahildirler. Günümüzde de açık bir şekilde müşahede ettiğimiz üzere mürted ve münafıklar içeriden, yahudi, hıristiyan ve müşrikler de dışarıdan İslâm ümmetine karşı amansız bir savaş yürütmektedirler. 

Allah azze ve celle bu savaşın dünyadaki yapısı ve ahiretteki sonucu hakkında şöyle buyurmaktadır: “İman edenler, yahudiler, sâbiîler (yıldızlara ve meleklere tapanlar), hıristiyanlar, mecûsiler (ateşe tapanlar) ve şirk koşanlar var ya; şüphesiz ki Allah kıyamet günü bunların  arasını ayıracaktır. Muhakkak ki Allah her şeye şahittir.”

“Göklerde bulunan kimselerin, yerde bulunan kimselerin, güneşin, ayın, yıldızların, dağların, ağaçların, hayvanların ve birçok insanın muhakkak ki Allah’a secde ettiğini görmedin mi? İnsanların birçoğunun da aleyhine azap hak olmuştur. Allah kimi alçaltırsa, artık onun için ikram edecek bir kimse yoktur. Şüphesiz ki Allah dilediğini yapar.”

“İşte bunlar, Rabbleri hakkında davalaşan (mü’min ve kâfir) iki hasımdır. İnkâr edenlere ateşten elbiseler biçilir; başlarının üstünden kaynar su dökülür. Onunla karınlarındakiler ve derileri eritilir. Ayrıca onlar için demirden topuzlar vardır. Onlar, ızdıraptan dolayı ne zaman cehennemden çıkmak isteseler, oraya döndürülürler. Onlara: “Yakıcı azabı tadın” (denilir).”

Şüphesiz ki Allah, iman edip salih ameller işleyenleri ise, altlarından ırmaklar akan cennetlere koyacaktır. Onlar orada altın bilezikler ve incilerle süsleneceklerdir. Oradaki elbiseleri de ipektir.”[21]

Bu ayet’i kerimelerden açıkça anlaşıldığı üzere mü’minlerle müşrikler arasındaki mücadelenin merkezinde Allah’a kulluk etmek veya Allah’a kulluğu kibirlenerek reddetmek mes’elesi vardır. Allah’a kulluk eden ve sadece Allah’a kulluk edilmesi için mücadele eden mü’minler, cennette ebedî nimetlere mazhar olurken; Allah’a kulluk edilmemesi, şeytana ve kendilerine kulluk edilmesi için mücadele eden müşrikler de cehennemde sonsuza kadar yakıcı bir azabın içinde kalacaklardır. 

(Devam edecektir..)


[1]Âl-i İmrân; 19

[2]Zümer; 3

[3]Âl-i İmrân; 83

[4]Fâtiha; 4

[5]Mâûn; 1

[6]. İnfitâr; 9- 19

[7]. Nûr; 2

[8]Yûsuf; 76

[9]. Beyyine; 5

[10]. Tevbe; 33

[11]Fîruzâbadî, Besâiru zev’it-Temyîz: 2/615- 617

[12]. Rûm; 30

[13]. Saff; 9

[14]. Âl-i İmrân; 19

[15]Hacc; 78

[16]. Enbiyâ; 92

[17]. Buharî: 3442, 3443; Müslim: 2365

[18]. Mâide; 3

[19]Tevbe; 29 – 31

[20]Tevbe; 36

[21]Hacc; 17- 23