Davette Öncelikler Fıkhı

Davet Okulu – Cihan Malay / 2021 Ağustos / 105. Sayı

F.ıkıh, sözlükte “bir şeyi bilmek, iyi ve tam anlamak, derinlemesine kavramak” anlamlarında kullanılmaktadır. Fakih de (çoğulu fukaha) “bir konuyu derinden kavrayan, ince anlayış sahibi kimse” demektir.[1]

Fıkhın, davete bakan bir yönü de bulunmaktadır. Bu yönün ihmal edilmesi, birtakım yanlışlara sebebiyet verecektir. Bu yüzden davetçinin davet fıkhını bilmesi icap eder. 

Davetçinin davet etmenin faziletini bilmesi ve bu fazileti elde edebilmek adına hareket etmesi sırasında uyması gereken birtakım öncelikler vardır. Bu öncelikler, davetin güzel ve tam bir şekilde yapılmasını kolaylaştıracaktır. Örneğin; davette ilk yapması gerekeni sonraya bırakmamak, sonraya bırakılması gereken hususları ilk yapmamak gerekmektedir. İşte bununla davette öncelikler fıkhını kastediyoruz. 

Bu önceliklerin bir kısmı davetin kişi yönünü ilgilendirirken diğer bir kısmı ise anlatılacak konuyu ilgilendirmektedir. Bu durum davetçinin davetinde fıkıh sahibi (fakih) olmasını gerektirmektedir.

Davette öncelikler fıkhını iki ana başlıkta inceleyebiliriz: Bunlardan ilki davette kişi yönünden izlenmesi gereken metod, diğeri ise davetçinin konu seçiminde izlemesi gereken metod.

A. Davette Kişi Yönünden İzlenmesi Gereken Metod

Bu başlık, davetin muhatap yönünü ilgilendiren kısmını oluşturmaktadır. Davet edilen muhatabın yakınlık derecesine göre izlenmesi gereken metod şudur: 

Birinci Adım: Eş ve Çocuklara Davette Bulunma/Aile Fertleri

İslam’ın emir ve yasaklarını öğrendikten sonra davetçinin üzerine düşen vazifelerin başında, öğrendiklerini öğretmesi gelmektedir. Öğrendikleri öğretmesi sırasında da ilk öğreteceği kişilerin başında, davetçinin eşi ve çocukları gelmektedir.

Eş ve çocuklarından destek alması, davetçi için büyük bir moral kaynağı olacaktır. Aksi bir durumda yani eş ve çocuklarının davetçiye destek vermek yerine zorluk çıkarmaları, davetçiyi psikolojik olarak rahatsız edecektir. Bu durumda davetçi, evinin dışında insanlara yaptığı davetiyle mutluluk duyarken, evine geldiğinde ise mutluluk yerini tatsız tartışmalara bırakacaktır.

Bize her hususta en güzel örnekliği gösteren Allah Rasûlü sallallahu aleyhi ve sellem, bu hususta da örnek olmuştur. Hira Mağarası’nda aldığı ilk vahyin ardından gittiği ilk durak evi olmuş, vahyi haber verdiği ilk kişi ise Hatice annemiz olmuştur. Başından geçenleri anlattığında kendisine moral desteğinde bulunan ve peygamber olarak tasdik eden Hz. Hatice, ilk iman eden kişi olma şerefine de nail olmuştur.[2]

Bu rivayet davetçilere, öğrendiklerini öğretmeleri gereken ilk adresi haber vermektedir. Ayrıca kadına değer vermeyerek onu davet dışında gören yanlış bir algıya da verilen sert bir cevaptır. Eş ve evlerinde davete başlamayarak yorulanlara da doğruyu öğreten bir haberdir.

İslam davetinde öne çıkmış kimselerin hayatlarına göz attığımızda, onların da bu hususa ehemmiyet verdiklerini ve eşlerinin kendilerine -çoğunlukla- verdikleri desteklerine şahit oluruz. Ailenin destekleri, davetçiyi davetinde daha fazla azimli olmaya itmiştir.

İkinci Adım: Yakın ve Uzak Akraba

Eş ve çocuklarına İslami daveti ilk olarak ulaştırma görevini yerine getirdikten sonra ikinci muhatap kitle, yakın akrabalar olmalıdır. Bu durum ayet-i kerimede şöyle buyurulmuştur: “Önce en yakın akrabalarını uyar.” (Şuara, 214)

Ayet-i kerime Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in şahsında tüm davetçilere davet yolunda bir metodu öğretmektedir. Aile fertlerini öncelikli davet etmen gerektiğini bilmen zikredilmeye gerek duyulmayan bilinen bir meseledir. Peki onlardan sonra davette öncelik kime verilmelidir? Bu sorunun cevabı “Önce yakın akrabanı uyar” ayetidir.

Yakın akrabalar, kişiyi en iyi tanıyan ve kişinin kendileriyle en çok vakit geçirdiği kimselerdir. Bu kimselerde yeni davette bulunduğumuz kimselerde yapmamız gereken muhataba kendini tanıtma, güven ortamını sağlama gibi durumlara ihtiyaç yoktur. Bir anlamda davetçi için ilk zamanda davetini insanlara ulaştırmada zaman kazandıran bir durumdur. Davetçinin bu durumu lehine olacak şekilde değerlendirmesi gerekir.

Bu durumun pratik örnekliğini Hz. Peygamber aleyhisselam bizatihi uygulamıştır. Bu ayetin gereği olarak akrabalarını vereceği yemeğe davet etmiş ve bu davette onlara İslam’ın bazı esaslarını anlatmıştır. Onlardan gelen bazı tepkiler olsa da Rabbimiz “Ey Peygamber! Rabbinden sana indirileni tebliğ et. Eğer bunu yapmazsan, O’nun verdiği peygamberlik görevini yerine getirmemiş olursun. Allah, seni insanlardan korur. Şüphesiz Allah, kâfirler topluluğunu hidayete erdirmeyecektir.” (Maide, 67) buyurarak olumsuz tepkilerin daveti terk etmeye sebep olmaması gerektiğini bildirmiştir.

Yakın akrabaların kendi içlerinden çıkan bir davetçiye olumlu ya da olumsuz tepki verme ihtimali vardır. Ayet-i kerimede davetçilerin yakın akrabalarına yapacakları davet sırasında karşılaşacakları olağan bir tepkiden bahsedilmektedir. 

Davetçiye yakınlarından özellikle yaşı büyüklerden ki Hz. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in amcası Ebu Leheb’in tepkisi hatırlatılarak davet görevini sürdürmeye devam etmesi istenmektedir. Evet, yaşı büyüklerden gelebilecek tepkilere davetçinin hazır olması gerekir. Yaşlarının ilerlemesi ile kabullendikleri doğrularını değiştirmeleri zor olacaktır. Ancak davete olumlu tepki verenlerin başında Hz. Ali (radıyallahu anh) gibi gençlerin olması da gençlerin daveti sahiplenmelerinin daha öncelikli olabileceğini de öğretmektedir.

Davetçinin yakın akrabalarını İslam’a davet ettiği sırada uyması gereken bazı noktalar şunlardır:

– Müslümana yapılacak davette kökleşmiş bir düşünceyi değiştirmede hikmetli davranmak

Yıllarca bir şekilde büyüklerde alışılagelmiş birtakım davranışlara karşı söylenebilecek söz ya da davranışsal olarak gösterilecek tutumlarda hızlı bir değişimi beklemek zordur. Burada davetçiye düşen görev ortak noktaları çoğaltmak, birkaç konuya kilitlenip kalmamaktır. Örneğin, namaz konusu, ahlak ya da tesettür üzerinden yapılan bir davete ilk başta karşı çıkılmaz. Zamanla bu ve benzeri konular üzerinden Müslümanın sahip olması gereken sıfatlara değinilebilir.

– Fikirleri tek doğru gibi aktarmaktan kaçınmak

Bu, özellikle davete yeni başlayanlarda sıkça karşılaşılan bir problemdir. Öğrenilen yeni bilgi tek ve geçerli, bunun dışındakiler ise her ne olursa olsun yanlış anlayışı, konu hakkında farklı görüşe tahammülsüz davranmak, bir davetçiye yakışmayan bir tutumdur.

Yakın akrabaya yapılan davetin ardından uzak akrabaları davet etmek gelmektedir. Bu akrabalarımızı tanımak ve öğrenmek için çaba sarf etmeli ve onlara ulaşabilmenin yollarını aramalıyız. Bu kimseleri her ne kadar iyi tanımasak da ortak akrabaların bulunması, onlara yapılacak davette önemli bir fayda sağlayacaktır.

Üçüncü-Dördüncü Adım: İş Arkadaşı ve Komşuyu Davet

İnsanın kendileriyle en çok vakit geçirdiği kimseler, iş arkadaşlarıdır. Davet derdiyle dertlenmiş Müslümanın bu kimseleri de ihmal etmesi düşünülemez.

Davetçinin iş arkadaşlarına daveti çeşitli şekillerde olabilir:

– Gerektiğinde işinde ona yardımcı olması ve Müslümanın Müslümana böyle davranmasının dinin gereği olduğunu hatırlatması

İşini bitirmeye çalıştığı halde işinin fazlalığı veya herhangi bir mazeretinden dolayı işini bitiremeyen iş arkadaşına işini bitirmesi konusunda yardımcı olmak.

– İş yerinde güzel ahlaklı ve iş arkadaşlarına zorluk çıkarmayan bir kişiliğe sahip olması

Davetçinin her mekânda güzel ahlakını koruması gerekir. Camide farkı, iş yerinde farklı Müslüman olmaz. Müslüman her yerde Müslümanda olması gereken vasıfları kuşanan kimse olmalıdır. 

– İş arkadaşının iyiliğine katkı sağlayacak durumlar meydana geldiğinde ona yardımcı olması, gerektiğinde de onun bilmediği ancak menfaatini sağlayacak yönlendirmede bulunması

– İş arkadaşının üzüntülü zamanlarında ilgisiz kalmaması, böyle durumlarda Müslümanın sahip olması gereken tutumu hikmetli şekilde anlatması. 

Örneğin, kaza, hastalık ve bir yakınının vefat haberini aldığında vakit kaybetmeden yakınında ise yüz yüze değilse arayarak “Geçmiş olsun, başınız sağ olsun, Allah rahmet etsin” gibi sözlerle tesellide bulunmak. Arayarak söyleme durumunda, yüz yüze gelindiğinde de bu gibi sözleri tekrar etmek güzel olacaktır.

Davetçinin böyle zamanları İslam’ın bazı hakikatlerini anlatmada fırsat bilmelidir.

– İş arkadaşının mutlu anlarını gözetmesi ve onu mutlu edecek sürprizlerde bulunmak

Örneğin, evlilik ve çocuğu olması zamanlarında tebrik etmekten geri durmamak, hiç beklenmeyen anlarda hediye vs. ile sürprizlerde bulunmak.

– Bazı salih amellere teşvik etmek ve gerektiğinde bunları birlikte yapmaya gayret göstermek

Örneğin, ihtiyaç sahiplerine birlikte yardımda bulunmak ya da yardım kuruluşlarına yardım etmeye teşvik etmek, vakit namazları, Cuma ve bayram namazı gibi birlikte yapılabilecek ibadetleri birlikte yapmak.

Davetin komşuya anlatılması kimine göre üçüncü kimine göre de dördüncü adım arasında yer almaktadır. İş hayatında devamlı bulunanlara göre bu dördüncü sırada, ev hanımlarında ise üçüncü sırada yer almaktadır.

Komşuluk ve komşuluğa gereken önemin verilmesi, İslam’ın her Müslüman fertten istediği bir emirdir. İslam davetçisinin de komşuluk ilişkilerinin zayıfladığı bir zamanda komşuluğa gerekli önemi vermesi gerekir. 

Davetçinin yapması gereken ilk adım, komşularını tanımaktır. Sonraki ikinci adım, komşularımız arasında seçime gitmektir. Bu durumda üç tip komşu vardır: İslam davetine olumlu, olumsuz ve olumlu ya da olumsuz karşılık vermeyen komşu.

Davete olumlu tepki veren ve olumlu ya da olumsuz tepki vermeyen komşularla bağları daha fazla güçlendirme yoluna gidilmelidir. Bu yönde gayret sarf edilmelidir. Mümkünse eş ve çocuklar ile birlikte gidilip, onları da bu hayırdan mahrum bırakmamak gereklidir. Bu sayede davet edilen komşunun eş ve çocuğuna da İslami bazı esaslar öğretilebilir. Bu komşular ile cemaatle namaza gidilerek, bayram, doğum gibi mutlu cenaze, kaza ve hastalık gibi üzüntü veren durumlarda ziyaret edilerek komşuluk ilişkileri geliştirilebilinir.

Davete olumsuz tepki veren komşular için yapılması gereken ilk iş, onların kötülüğüne engel olmak ve kötülüğü terk etme ve iyilikleri artırma yolunda onlara yardımcı olmaktır. Onları kötü hallerine terk etmemektir. Binada denk gelindiğinde selam vermek, mutlu ve üzüntü anlarında aramak ve ziyaretlerde bulunmak, hikmetli nasihatlerde bulunmak, böyle komşulara yapılabilecek davet yollarındandır. 


[1].  Hayreddin Karaman, TDV İslam Ansiklopedisi Fıkıh Maddesi, c.13, s.22-27.

[2]. Buhârî, “Bed’ü’l-vahy”, 3, “Tefsir”, 96/1, “Ta’bîr”, 1; Müslim, “İman”, 252.