Davet Okulu – Cihan Malay / 2021 Temmuz / 104. Sayı
Davet etmenin her Müslüman üzerine gücü nisbetinde bir vazife olduğunu bilmenin yanında, davetçinin davetinde başarılı olmasını sağlayan bir takım hususiyetlere de sahip olması gereklidir. Bu hususiyetlerden bazıları şunlardır:
1. İlim
Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “İlim talep etmek, her Müslümana farzdır.”[1]
İslam davetçisinin olmazsa olmaz ilk hususiyeti, davet ettiği İslam’ı ana hatlarıyla öğrenmesi için ilmi seven ve öğrendiği meseleleri davet ettiği kimse ile hikmetle paylaşabilmesidir.
İmam Ebu Hanife radıyallahu anh’ın ifade ettiği gibi nasıl ki organlar bir iş yapmak için göze tabi ise amel de ilme tabidir. Kör bir kimsenin sağlıklı bir iş yapması nasıl zor bir hadise ise ilimsiz bir insanın da davetçi olması mümkün değildir.[2] Bu amaçla davetçi kendisini geliştirme amaçlı devamlı bir şekilde kitap okumalı, sohbet meclislerinde bulunmalı ve medyadan gelişimine katkı sağlayacak şekilde istifade etmelidir.
Günümüz İslam davetçileri kendilerini maddi ve manevi ilimlerle donatmalı ki hem kendilerine hem de çevrelerine ışık olabilsinler, çevrelerindeki insanları şirkin, günahın bataklığından kurtarıp İslam’ın nuruna ulaştırabilsinler.[3]
Ömer b. Abdulaziz’in (rahimehullah) dediği gibi “İlimsiz amel ve davet yapan kimsenin bozduğu, ıslah ettiğinden daha çoktur.“[4]
Davetçinin ilim sahibi olması gerektiğini bilmesi, onu her zaman öğrenme ve öğretmeye teşvik edecek bir unsur olacaktır. Bu sayede vaktinin bir kısmını öğrenmek, diğer bir kısmını da öğrendiklerini öğretmekle geçirecektir.
Davetçinin ilim hususunda dikkat etmesi gereken temel şart, öğrendiklerini Allah rızası için öğrenmesi ve öğrendikleriyle amel etmesidir. Zira insanlara karşı ilmiyle kibirlenenler ve öğrendikleriyle amel etmeyen kimseler, âhiret günü büyük bir ceza ile karşılaşacaklar ve amellerinin faydasını umdukları anda amelleri kendilerine fayda sağlamayacaktır. Bu ne büyük bir mahrumiyettir!
Şehit Abdülkadir Udeh konu ile ilgili şöyle der: “Bilgisiz ve sahasında cahil olan birisine ‘ma’rufu emr münkeri nehiy’ görevi verildiği an, peşinen doğacak zararları kabullenmek anlamını taşır. Zira cahil, muhasebe ile meselelere yaklaşmaz ve meydana gelecek zararlara düşmekten kendini kurtaramaz. Cahil kimse, tabiatı icabı hükmü açık olan ameller müstesna, ma’rufu emredip münkeri nehyetmez.” Mesela namazın edası, hırsızlık ve zinadan nehiy gibi üzerinde ihtilaf olmayan konular hariç, bilgi ve derin sezgi isteyen konularda cahil daima yanılır. Yani bilgisize, ancak taşıyacağı kadar sorumluluk taşımak düşer.”[5]
Bu görevi yerine getirecek kişilerin iyinin ve kötünün ne olduğunu bilmesi zarûridir. Cahil insanlar çok kere iyiliği yasak edip kötülüğü emrederler ve bunu sertlikle yaparlar.[6]
Başlığımızda belirttiğimiz bir husus da hikmetle öğretmektir. Davetçi her öğrendiğini ya da tam olarak kavrayamadığı ve davet ettiği kimse tarafından yanlış anlaşılması muhtemel konulardan kaçınmalıdır. Bir sözde denildiği gibi “Doğru doğrudur ancak yerinde ve zamanında usûlünce aktarıldığında.”
2. Yumuşaklık ve Sabır
İbn Teymiye’ye göre iyiliği emretmek ve kötülüğü nehyetmenin ilk yolu yumuşaklıktır. Daha büyük bir zarara sebebiyet verecek şekilde bu görevi yapmak doğru değildir, bu prensibin ruhuna tamamen aykırıdır. İyiyi tavsiye, kötüyü men etme konumunda olan insanın bunu yaparken, başkasını incitecek, aşağılayacak ve üzecek şekilde yapması kabul edilmez bir durumdur. Halbuki bu görevi yerine getirecek olan kişi hoşgörüyle, incelikle ve sabırla davranmalıdır.
Davetçinin muhatabının cahilliği karşısında yumuşak huyluluğunu muhafaza etmesi gerekir. Şu söz unutulmamalıdır: “İyiliğe iyilikle karşılık vermek her kişinin kârı, kötülüğe iyilikle karşılık er kişinin karıdır.”
İslam’a davet gibi büyük bir hizmette bulunan kimseye, insanların en yumuşak huylu kimsesi olmak ne güzelde yakışır.
Davetçide olması gerekli bir husus da davet ettiği kimseye sabırlı davranmasıdır. Onun bir anda çok büyük bir değişim yaşamasını beklemek, en büyük yanlışlardan biridir. Unutmayalım ki her insan hızlı bir değişim geçirmeyebilir.
3. Yüksek Bir Azme Sahip Olmak ve Ümitsizlikten Kaçınmak
Davetçinin azminin yüksek olması ve ümitsizlikten kaçınması, İslam davetini sürdürmesinde temel hususiyetlerdendir. Böyle bir hususiyeti kendisinde barındırmayan bir davetçi, karşılaştığı en ufak sıkıntı karşısında daveti terk edebilir ya da insanları davette dışlama yoluna gidebilir.
Davette yüksek azim sahibi olmaya örnek Allah Rasûlü’nün sallallahu aleyhi vesellem şu sözleridir: “Vallahi, Allah’ın dinini tebliğden vazgeçmem için güneşi sağ elime, ayı da sol elime koyacak olsalar, ben yine de bu davadan vazgeçmem! Ya yüce Allah, onu bütün dünyaya yayar, (böylece) vazifem biter ya da bu yolda ölür giderim!”[7]
Peygamber Efendimiz’in tebliğ ve davet hususundaki azim, gayreti karşısında büyük bir âcizliğe düşen Kureyş müşrikleri bir gün: “Sen bizi ve ilâhlarımızı yermeyi bırak, biz de seni ve ilâhını kendi halinize bırakalım” dediklerinde Rasûlullah sallallahu aleyhi vesellembaşını kaldırıp semâya baktı ve: “Şu güneşi görüyor musunuz?” diye sordu. “Evet, görüyoruz” dediklerinde, Allah Rasûlü sallallahu aleyhi vesellem, “Peki ben sizin bu güneşin ışıklarından faydalanmanıza mâni olabilir miyim?” buyurdu.[8]
Davetçide olmaması gereken bir ahlak olan ümitsizlik, daveti daha baştan başaramamasına neden olacaktır. Davetçinin başarısının yolu olan umudunu kaybetmesi, belki de İslam’ı birkaç sefer anlatıldığında kabul edebilecek kimselere bir sefer anlatarak vazgeçmesinin ağır sonucu doğacaktır.
Hasan el-Bennâ şöyle der: “Davetin temel unsurları değişmeyen nitelikte olup şu üç hususun dışına çıkamaz: Köklü bir iman, sağlam bir yapılanma ve sürekli bir çalışma.”
Gazetecilerden biri Mevdûdî’ye şu soruyu yöneltir: “Önündeki yol zor, ıslah etmedeki umudun zayıf. Bu yolda karşılaşacağın zorluk ve meşakkatlere ne tür hazırlık yaptın?” Bunun üzerine Ebu’l A’la el-Mevdûdî şu cevabı verdi: “Şunları hazırladım: Engeller için bir din, zorluk için yakîn, zulüm için sabır, hapis ve tutuklanmalar için Kur’an ve zikir, darağaçları için de ‘Ya Rabbi razı olman için sana çabuk geldim’ (Taha, 84) ayeti.”
Allah’a davet eden bir kimsenin yeryüzündeki dayanaklardan soyutlanması ve onları önemsiz görmesi gereklidir. Davetçi olan kimse, Allah’a dayanmalıdır. O halde diğer dayanaklar nedendir? Düşmanlar eğer ona eza vereceklerse, bu yine ancak dayanıp güvendiği Rabbinin izniyle meydana gelecektir…
Davetçi bir kimse başarıya ulaşmak istiyorsa bu güven, azmin ve yakinin bir benzerine sahip olmalıdır. Batıl ne zaman saldırganlık yapsa, davetçilere karşı tehdit dili de kullansa hak sözün karşısında isyan da etse, davetçilere düşen omuzlarında taşıdıkları bu sorumlulukla birlikte yine de bu yolda yürümeye devam etmektir.[9]
4. Çağdaş İslami Hareketleri ve Öncülerini Öğrenmek
Davetçinin, davetçilerin imamı sayılan peygamberler ve en son peygamber Rasûlullah’ın sallallahu aleyhi vesellem hayatını ve davetini öğrenmesi, davetlerinde uyguladıkları metotları öğrenmesi gerekir. Bunun yanında yakın tarihte İslami davet yapan hareket ve onların önderlerinin hayatlarını da öğrenmesinin davetçiye fayda sağlayacağı muhakkaktır.
Çağdaş İslami hareket ve öncülerini öğrenmek, bu hareketler ve öncülerinin davetinde başarıya ulaştıran etkenleri ve başarısız olmalarının sebeplerini de öğrenmeyi sağlayacaktır.
İslâmi hareket liderlerinin tecrübelerinden haberdar olmayan ve bu konuda kendinden önce gelenlerin tecrübelerine başvurmayan Müslümanlar, kendi kısır eksenleri etrafında dönüp durmaktadır. Karşılaştıkları sorunlar karşısında şaşkına dönmekte, hangi usulü nasıl uygulayacaklarının tereddüdünü yaşamaktadır.[10]
4. İhlas
İhlas; kişinin yaptığı işi insanlar övdüğü için sürdürmemesi veya kınadığı için terk etmemesidir.
İslam davetçisinin yapacağı amellerin Allah katında makbul olabilmesi için bütün amellerinde ihlaslı olmalıdır. Davetçinin davetinin esası, daveti sadece ve sadece Allah için yapmasıdır. İnsanlardan mal ve makam, beklentisi içerisine girmeden davet yapmasıdır.
Hasan el-Bennâ bu hususta şu sözleri söylemiştir: “Biz insanlardan bir şey istemeyiz. Onlardan ne bir mal ne de bir ücret talep ederiz. Kendilerinden bir teşekkür ve saygı da beklemeyiz. Biz ücretimizi ancak bizi yaratandan bekleriz.”[11] “Biz Allah yolunda kendimizden daha çok, insanlar için çalışmaktayız.”[12]
5. Muhatabına Değer Vermek
Davetçi, muhatabına değer verdiğini his ve davranışlarıyla göstermelidir. İlgisizlik ve umursamama, davet edilen kimse üzerinde olumsuz yönde etki bırakır.
Davetçinin her daim konuşan değil, muhatabının sıkıntılarını dinleyen ve bu sıkıntıların giderilmesi için muhatap ile birlikte kafa yoran, çözüm yolları bulmaya çalışan kimse olması gereklidir. Yine muhatabının hem dini anlamda yaşadığı eksikliklerini gideren hem de dünyevi manada içine düştüğü ruhî ve maddî sıkıntılarında yanında yer alan bir kimse olmalıdır.
6. Tartışmacı Bir Kişilik Oluşturmaktan Kaçınmak
Davet ve davet muhatap arasındaki ilişkilerde zıtlık meydana gelmesi olağandır. Davetçinin bu zıtlıkları olağan karşılaması, elinden geldiğince muhatabını anlamaya gayret göstermesi ve zıtlık karşısında meseleyi uzatmak yerine zıtlıktan bir an önce kurtulma yoluna gitmelidir.
Şu bilinen bir durumdur: Kişilerin tartışmaları olumlu havada sürdüğü sürece sıkıntı yoktur. Ancak tartışma uzatılıp da mesele çözülemeyerek karşılıklı nefsi duygular devreye girerse, bu durumda davetçi kimseye düşen tartışmayı sonlandırmak olmalıdır.
Bu konuda dikkat edilecek bazı hususlar şunlardır:
– Özellikle amelle ilgili hususlarda mezheplerin farklı görüşlerine saygı duymak, bir tarafı taassupla savunmaktan kaçınmak
– Ameli konularda farklılığı zenginlik olarak görmek, ayrılık sebebi olarak görmemek
– Uzatılan tartışmaların çoğunda gerekli istifadenin sağlanamadığı, aksine nefsin devreye girerek kutuplaşmalara sebebiyet verdiğini bilmek
– Cehaletle savunulan bir görüşe verilen yüzlerce delil, karşı tarafta olumlu sonuç doğurmaz. Böyle durumlarda uzatmanın kişiye faydadan çok zarar verdiğini bilmek
Yukarıda saydığımız ve burada sayamadığımız nice hususiyetleri kendisinde bulundurması gereken davetçi, davetinin başlangıcında bu hakikatleri bilerek davet yapmalı ve davetin yoluna ilerlemelidir.
[1]. İbn Mâce.
[2]. Yusuf Mert, İslam Davetçisinin Vasıfları, Nebevi Hayat Dergisi, Yıl:1, Sayı:2 (Ocak 2013), s.36-37.
[3]. Yusuf Mert, Davet Okulu, Nebevi Hayat Dergisi, Yıl:1, Sayı:1 (Kasım 2012), s.40.
[4]. İbn Abdilberr, Câmiu Beyâni’l-İlm, I, 33.
[5]. Abdulkadir Udeh, İslam Ceza Hukuku ve Beşeri Hukuk, 1/495.
[6]. Zemahşerî, Keşşâf, c.I, s.161.
[7]. Bkz. İbnü’l-Esîr, el-Kâmil fi’t-Târîh, II, 64.
[8]. İbn Kesîr, el-Bidâye, III, 92; İbn İshâk, es-Sîre, s.136.
[9]. Seyyid b. Hüseyin el-Affani, Ümmetin Kurtuluşuna Giden Yolda Yakin, Nebevi Hayat Yayınları, I.Baskı, 2021, s.41-42.
[10]. Mustafa Meşhur, İslam’a Davet Fıkhı, Hikmet Yayınları, c.1, s.11.
[11]. Hasan el-Benna, Risaleler – Davetimiz Nura Doğru, Nida Yayınları, I.Baskı, 2018, s.31.
[12]. Hasan el-Benna, Age, s.32.