Bursa’dan Semerkand’a Bir Bilim İnsanı: Kadızâde-İ Rûmî (1337-1412)

İslam Dünyasındaki – Cihan Malay / 2019 Mayıs / 78. Sayı

İlim ve bilim adamlarının ortak noktalarından biri, hiç şüphesiz yolculuklardır. Bu kimseler, yolculuk şartlarının zorluğuna ve imkanların kısıtlı olmasına rağmen bu yolda birçok güçlüğe göğüs germişlerdir. Kadızâde-i Rûmî de önce kendi bölgesi ve Anadolu toprakları, ardından şehirler ve ülkeler gezerek Semerkand’a giderek ilim yolculukları yapmıştır. 

1337 yılında Bursa’da ilim sahibi bir aileye mensup bir kimse olarak dünyaya gelen Kadızâde-i Rûmî’nin asıl adı, Mûsa bin Mehmed bin Kadı Mahmûd Efendi’dir. Babası dönemin meşhur ilim adamlarından Mehmet Çelebi’dir. Dedesinin ve babasının Osmanlı hükümdarları Orhan Gazi ve Murat Hüdavendigâr döneminde kadılık yapmış olmasından ‘Kâdızâde’, Anadolu topraklarında yaşamasından dolayı ‘Rûmî’ denilerek “Kadızâde-i Rûmî” olarak meşhur olmuştur.

İlmi bir aileye mensup olması onu daha küçük yaşlarda ilimle ilgilenmeye yöneltmiş, ilk eğitimini babasından aldıktan sonra onun vefatının ardından dedesi ile ilimle meşgul olmaya devam etmiştir.

Dönemin Osmanlı başkenti ve bir ilim merkezi Bursa’da yaşamasının sağladığı fırsatları iyi değerlendiren Kadızâde-i Rûmî, baba ve dedenin ilminden istifade ettikten sonra Bursa Medresesi’ne giderek ilmi seviyesini yükseltme yolunda devam etmiştir. Burada olduğu süre içerisinde diğer öğrencilerden seviye olarak sıyrılması, dönemin Osmanlı şeyhulislamı Molla Fenârî’nin dikkatini çekmiştir ve Molla Fenârî onu özel eğitimine almıştır. 

Molla Fenârî’nin özel eğitimine alınması ile fıkıh, matematik, astronomi alanında eğitimi geliştirme imkânı bulan Kadızâde-i Rûmî, çok istifade ettiği hocasından aldığı eğitimini devam ettirmek adına hocası tarafından astronomi eğitimi almak için önce Konya’ya Müneccim Feyzullah’a, ardından da Horasan bölgesine göndermiştir. 

Aile fertlerinin karşı çıkmasına rağmen 25 yaşlarındayken astronomi ilmine olan merakı ve hocasının teşvikleri onu Merağa Rasathanesi’nin yoluna düşürmüş, bu onun ilim yolculuğunda yaptığı uzun yolculuğun başlangıcı olmuş, ilk durağı Horasan’ın Cürcan şehrinde büyük ilim adamı Seyyid Şerif Cürcânî’nin ders halkasına katılmıştır. Derslerdeki zekâsı ile Seyyid Şerif Cürcânî’nin şu övgüsüne mazhur olduğu aktarılmıştır: “Kadızâde’nin tabiatına riyâziyyât (matematik) galip gelmiş.”

Cürcânî’den kelam, mantık, fen ilimleri gibi alanlarda eğitim aldıktan sonra yolculuğa devam ederek Maveraunnehir’e ulaşmıştır. Onun burada Timur Devleti hükümdarı Şahruh (ö.850/1447) tarafından daha sonra devletin başına geçecek olan bilge hükümdar Ulûğ Bey’e (ö.853/1449) hoca olarak teklif edilmesi, burada kalmasına vesile olmuştur. 

Şahruh’un kendisine hürmetini geri çevirmeyen Kadızâde-i Rûmî, burada kalarak Ulûğ Bey’e hocalık yapmıştır. Kendisinin astronomi alanında önemli bilgilere sahip olması, Ulûğ Bey’in de bu alana olan merakı sayesinde Semerkand ve Buhârâ’da astronomi alanında önemli gelişmeler yaşanmıştır. 

Ulûğ Bey’in ilim adamlarına ilgili olması, bu dönemde Semerkand’ı bir ilim merkezi haline getirmiştir. Farklı bölgelerden ilim ve bilime meraklı kimseler, buraya göç etmiştir. 

Astronomi alanında yapılan öncü çalışmalar, Ulûğ Bey’in gökyüzünü izleme amacıyla yaptırmak istediği Semerkand Rasathanesi ile sürdürülmüştür. Çalışmalarına başlanılan rasathanenin ilk müdürü Cemşîd el-Kâşî’ye (ö. 832/1429) bitimini görmek nasip olmamıştır. Ardından Kadızâde’nin müdür olarak atandığı rasathanenin bitirilmesi, kurulmasında Kadızâde’nin önemli katkıları olmasına rağmen ona da nasip olmamıştır. Onun yetiştirdiği talebelerin önde gelenlerinden Ali Kuşçu (ö. 879/1474), hocasının izini sürdürerek Semerkand Rasathanesi’nin müdürlüğüne getirilmiş ve nihayet rasathanenin bitirilişi ona nasip olmuştur.

Kadızâde-i Rûmî, Semerkand Rasathanesi’ne müdür olarak atandığı dönemde ders vermeye devam eder. Bu derslere Ulûğ Bey’in kendisi de katılır.

Kadızâde-i Rûmî’nin derslerini vermeye devam ettiği bu dönemde hayatı hakkında şöyle bir olay aktarılır: 

“Bir gün Ulûğ Bey, müderrislerden birini görevden uzaklaştırır. Kadızâde de bu durumu protesto için derslere girmemeye başlar. Onun hasta olduğunu zanneden Ulûğ Bey, onu ziyarete gider. Ancak hiç de hasta bir hâli olmadığını görür. 

Kadızâde, karşısında bir devlet başkanı olarak duran Uluğ Bey’e şöyle der: “Biz müderrisliği, hiçbir kimseyle ilgisi olmayan bir görev zannederdik. Halbuki şimdi bunun da hüküm sahiplerinin elinde oyuncak olduğunu gördük. Öyleyse biz de dersten vazgeçtik.”

Bunun üzerine Ulûğ Bey, görevden aldığı müderrisi eski görevine iade eder ve bir daha bu işlere karışmayacağını açıklar.” 

Talebe yetiştirmenin ilmin aktarılmasında önemli bir yol olduğunun bilincinde bir kişilik olarak talebelerine ilim öğreten Kadızâde-i Rûmî, Fethullah eş-Şirvânî ve Ali Kuşçu gibi önemli astronomi adamlarını yetiştirmiştir. Onları eğitmenin yanında bir de öğrendiklerini uygulama imkanlarını da sağlayarak, kendilerini geliştirmelerine yardımcı olmuştur. Onlara ayrıca öğrendiklerini başkalarına öğretme sorumluluğunu da aşılarak, ilmin sonraki nesillere aktarılmasında önemli bir görev icra etmiştir. Nitekim hocalarının vefatının sonraki yıllarda Timur Devleti’ndeki karışıklıkların da etkisiyle Anadolu topraklarına geçen Fethullah eş-Şirvânî ve Ali Kuşçu, Osmanlı Devleti’nde astronomik çalışmalarda önemli gelişmelere vesile olmuştur.

A. Adnan Adıvar şöyle demiştir: “O zamanki Doğu (İslâm) dünyasında kendisine bir isim yapan bu bilgin, tahsilini Horasan ve Türkistan’da tamamladıktan sonra asıl memleketine dönmüş olsaydı, Osmanlı ülkesinde müspet ilimlerin daha canlı bir gidiş almış olacağı tahmin edilebilirdi. Ama Kadızâde’nin Türkistan’da yetiştirdiği iki öğrencisi sonradan Anadolu’ya gelerek matematik ve astronomi ilmini yaymışlardır. Bunlardan birisi Fethullah Şirvânî, öteki Ali Kuşçu’dur.”[1]

Kadızâde’nin geometriyle ilgili Şerhu Eşkâli’t-te’sîs’ ve astronomiye dair ‘Şerhu’l-Mülahhaş fî ‘ilmi’l-hey’e’ eserleri Osmanlı medreselerinde orta seviyede ders kitabı olarak okutulmuştur. Böylece o, Osmanlı’da ilim ve bilim alanında hem talebeleriyle hizmette bulunmuş hem de eserleriyle bu alanda önemli bir etkiye sahip bir kişilik olmuştur. 

İlim dünyasının önde gelen şahsiyetlerden biri olması yanında Osmanlı’nın ilk özgün matematikçisi ve astronomu sayılmıştır. 

Vefatı

Avusturyalı Şarkiyatçı ve Osmanlı Tarihçisi Joseph Von Hammer’ın ‘ilk Türk riyaziyecisi’ olarak adlandırdığı, Kadızâde-i Rûmî’nin ölüm tarihi hakkında kesin bir bilgi bulunmamaktadır. Ancak bazı kaynaklarda 1412 yılı öne çıkarılmıştır. 

Vefâtının 1432, 1436 ya da 1437 yılında olduğuna dair de kaynaklarımızda tarihler vardır. 

Osmanlı Devleti’ne olan dolaylı yoldan –yetiştirdiği talebelerine Anadolu’ya gitmelerini söylemesinden dolayı- ilmi katkılarından dolayı Taşköprizâde Ahmed Efendi, onun adına Osmanlı ulemâsının ikinci tabakasında yer vermiştir.

Eserleri

A) Matematik

1. Tuhfetü’r-re’îs fî şerhi Eşkâli’t-te’sîs.

Şemseddin Muhammed b. Eşref es-Semerkandî’nin ‘Eşkâlü’t-te’sîs’ adlı eserine yapılmış bir şerh olup 815’te (1412) Uluğ Bey’e ithafen kaleme alınmıştır. Eser, Şerhu Eşkâli’t-te’sîs (Temel Teoremler Üzerine)’ olarak bilinmektedir ve teorik geometri açısından önemli bir çalışmadır.

Osmanlı Devleti’nde uzun yıllar medreselerde orta seviyeli bir geometri ders kitabı olarak okutulmuştur.

Dünya kütüphanelerinde 200’ü aşkın yazma nüshası vardır.

2. Risâle fi’stihrâci ceybi derece vâhide bi-a’mâlin mü’essese ‘alâ kavâ’ide hisâbiyye ve hendesiyye ‘alâ tarîkati Gıyâs’iddînel-Kâşî. (Giyaseddîn elKâşî’nin Yöntemine Dayanarak Aritmetik ve Geometrik Kurallar Bağlamında Bir Derecenin Sinüsünün Hesaplanması Üzerine)

Cemşîd el-Kâşî’nin 1 derecelik yayın sinüsünün hesaplanması için geliştirdiği cebir yöntemi hakkındaki risâlesinin şerhi olup, Kadızâde’nin matematik sahasında yazdığı en orijinal eser olarak kabul edilir. 

Kâşî’nin üçüncü dereceden bir denklem haline getirerek çözdüğü bu problemdeki yöntemini Kadızâde genişletip basitleştirmiştir.

B) Astronomi

1. Şerhu’l-Mülahhaş fî ‘ilmi’l-hey’e 

Çağmînî’nin el-Mülahhaş fi’l-hey’e’sinin şerhi olup, 814’te (1412) yazılarak Uluğ Bey’e sunulmuştur. Kadızâde’nin nazarî astronomi sahasında telif ettiği en önemli çalışmadır.

Osmanlı medreselerinde orta seviyeli ders kitabı olarak okutulan eserin zamanımıza 300’ü aşkın nüshası gelmiş, ayrıca çeşitli baskıları yapılmıştır.

2. Hâşiye ‘alâ Tahrîri’l-Mecistî. 

Nasîrüddîn-i Tûsî’nin ‘Tahrîrü’l-Mecistî’ adlı eserine Nizâmeddin en-Nîsâbûrî’nin yazdığı ‘Ta’bîrü’t-Tahrîr’ adlı şerhin bazı zor yerlerini açıklayan bir hâşiyedir.

3. Risâle fi’stihrâci hatti nışfi’n-nehâr ve semti’l-kıble.

Kıble yönünün ve meridyen çizgisinin belirlenmeli üzerine yapılan bu küçük çalışma, Kadızâde’nin bilinen tek Farsça astronomi eseridir.

 Kendisinin bu eserlerinin dışında bir takım eserleri onun yazdığı söylenmişse de bu tartışmalı bir durumdur. Burada kesin olarak kendisinin yazdığı belli olan eser isimlerine yer verilmiştir.  

————————-


Kaynaklar

Topdemir, Hüseyin Gazi. Kadızâde-i Rûmî, Bilim ve Teknik, Ocak 2011, s.84-89.

Adıvar, A. Adnan.  Osmanlı Türklerinde İlim, Remzi Kitabevi,

İhsan Fazlıoğul, Kadızâde-i Rûmî, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.24, s.98-100.

– “Kadızâde-i Rûmî”. İslâm Düşünce Atlası.


[1].  Ahmet Kankal, Ali Kuşçu, Ankara Üniversitesi Dil ve Tarih-Coğrafya Fakültesi Dergisi, c. 36, Sayı 1-2 (1993) s.113.