Bir Bilim Ve İlim Araştırmacısı: Kâtip Çelebi (1609-1657)

İslam Dünyasındaki Kaşifler – Cihan Malay / 2018 Kasım / 72. Sayı

Asıl adı Mustafa olan Kâtip Çelebi, Şubat 1609’da İstanbul’da doğdu.

Ordu kâtipliğinde bulunduğu için ulema ve halk arasında “Kâtip Çelebi” diye tanınmış, hacca gittiği ve baş kâtip (muhasebeci) ikinci halifesi olduğu için “Hacı Halife” ismiyle de meşhur olmuştur. Batı’da ise “Hacı Kalfa” adıyla tanınır.

Babası Abdullah Osmanlı’nın nitelikli insan yetiştirmek için kurduğu Enderun Mektebi’nde yetişmiş, silahtarlık göreviyle saraydan ayrılmıştı. Babasının dönemin ilim meclislerine sık sık gitmesi, onun erken yaşta ilmi bir çevrede yetişmesine katkıda bulunmuştur.

Babasının beş yaşında özel olarak tuttuğu İsâ Halife el-Kırımî’den ilk dinî eğitimini alarak Kur’an’ın bir kısmını ezberledi.

14 yaşına kadar aldığı özel eğitimin ardından dönemin önde gelen ilim adamlarının derslerine katılan Kâtip Çelebi, 1623’te Anadolu Kâtipliği (Muhasebesi) Kalemi’ne girdi. Erken yaşta görevlendirildiği bu görevden dolayı birçok sefere katıldı ve seferlerde birçok bilgi ve tecrübe sahibi oldu.

Göreve geldiği senenin ertesi yılında IV. Murad’ın başlattığı Doğu Seferleri’ne (1624-1640) kâtip olarak katılır. Başarılı olunamayan Bağdat Seferi (1626) dönüşünde Musul’a geldiklerinde Ağustos 1626’da babasını, bir ay sonra da Nusaybin’de amcasını kaybettikten sonra akrabalarından biriyle Diyarbakır’a gelir ve bir müddet burada kaldıktan sonra 1635’te İstanbul’a dönerek kendisini okuyup yazmaya verir.

1645’te kalemdeki görevinden ayrılan Kâtip Çelebi, 1648’de “Takvimü’t-Tevarih” adlı yapıtı dolayısıyla Şeyhülislam Abdürrahim Efendi tarafından görevinde yükseltilerek kalemde ikinci halifeliğe getirildi. Onun bu dönemi, aynı zamanda onun te’lif hayatının da hareketlendiği dönem olur. Peş peşe eserler yazmaya başlar. Te’lif ve çeviriden oluşan yirmiden fazla eser yazar.

Döneminde Osmanlı Devleti’nin önde gelen isimlerinden biri olarak Türkçe, Arapça ve Farsça olarak yazdığı eserleriyle ilim ve bilime önemli hizmetlerde bulunmuş, İslam dünyası dışında kalan coğrafyalarda da ilim çevrelerinin dikkatini üzerine çekmiştir.

Gittiği yerlerdeki sahaf dükkanlarında gördüğü kitapların isimlerini yazan Kâtip Çelebi’nin okumaya olan düşkünlüğünün en önemli göstergesi kendisine kalan büyük bir mirasla kitap almasıdır. Yine geceleyin yaktığı mumun gündüzde yandığının farkına varmayacak kadar ilimde yoğunlaştığı söylenmiştir.

Ona göre cemiyetin varlığı, ilme bağlılığı nispetindedir. Bir toplumda ilim, olması gereken temel husustur.

Araştırmacı kişiliği ve merakı sayesinde tarihten tıpa, coğrafyadan astronomiye kadar geniş bir bilgi birikimine sahip oldu.

Kâtip Çelebi, “Keşfü’z Zünun” adlı eserinde şu hadise atıfta bulunur: “Bilgi avdır, yazı ise kayıt. Bilgilerinizi yazıyla kayda geçirin”[1] sözünü kendisine rehber edinmesi, onun eser yazmasındaki azmini kamçılamıştır ve yazdığı eserlerle toplumda önemli bir konum elde etmiştir.

Eserlerinde öne çıkan konuların başında tarih olan Çelebi, araştırmacı yönüne dair Arapça yazdığı “Fezleke” eserini yazarken elinden 1300 eserin geçtiğini belirtmekte, bunu “Takvîmü’t-tevârîh” eseri için de tekrarlamaktadır. Tarih yazımında asıl olanın her daim tarafsızlığı korumak olduğunu dile getirmiştir.

Tarih ve coğrafya okumanın devlet liderlerinin ve yöneticilerinin yapması gereken en önemli görevleri arasında yer aldığını belirtmiştir.

Astronomi alanında da okuma ve yazmalarda bulunmuş, hatta astronomi bilmenin Allah’ı tanımada önemli yeri doldurduğunu belirtmiştir.

Ölülerden yardım dileme, mezarlara konan mumların ve yakılan kandil yağlarının mumculara ve mezar bekçilerine yarayacağını belirterek bu tür boş inançları eleştirmekten çekinmeyen Kâtip Çelebi, taassubun her çeşidine şeriate ve akla ters düştüğünden karşı çıkmıştır.

Vefatı

27 Zilhicce 1067 (6 Ekim 1657) sabahı 48 yaşında vefat eden Kâtip Çelebi, Zeyrek Camii civarındaki kabristana gömüldü.

2009 yılı UNESCO tarafından Kâtip Çelebi yılı olarak ilân edilmiştir.

Hakkında Ne Söylediler?        

Ölümünden iki yıl sonra müsveddelerinin ve teliflerinin çoğunu satın alan İzzetî Mehmed Efendi’nin belirttiğine göre Kâtip Çelebi himmet sahibi, iyi huylu, az konuşan, hakîm meşrepli bir zattı.

Uşşâkizâde onu “Zâhidle zâhid, küçükle küçük, büyükle büyük bir zat” olarak nitelemektedir.

Şehrîzâde Mehmed Said, onun tarih bilgisi ve sahip olduğu tarih kitapları bakımından kendinden önce ve sonra gelen tarihçileri geçtiğini söylediğini nakletmektedir.

Franz Babinger onu Osmanlılar’ın Suyûtî’si olarak nitelemiştir.

Eserleri

Arapça ve Farsça yanında Fransızca, Latince ve İtalyanca da bilen Kâtip Çelebi, ilim dünyasına ışık tutan çok önemli eserler bırakmıştır.

Kırk sekiz yıl süren ömrüne, Türkçe ve Arapça olmak üzere 23 eser sığdırmış ancak bu eserlerden ikisi kaybolmuştur.

Keşf-üz-Zünun: Kâtip Çelebi’nin yirmi yılda hazırladığı büyük bibliyografik eseridir.

Arapça bir bibliyografya sözlüğü olan yapıtta 14.500 kitap ve risalenin adı ve yazar verilir.

Eserin mukaddimesinde, Osmanlı medresesindeki ilim anlayışının esaslar yanında ulemânın, hakkında risâleler ve kitaplar yazdıkları, mevcut olanları şerh ve hâşiye ile geliştirdikleri konuları “muhtasar ve müfid” bir şekilde dile getirilmiştir.

Eser, İslam dünyasında ilim adamlarının olduğu kadar Batı’da İslâm araştırmaları yapan hemen herkesin müracaat ettiği temel başvuru eseri olma özelliği taşımaktadır.

5 cilt olarak Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Cihannümâ: Avrupa dillerine de çevrilen dünyaca ünlü coğrafyaya dair eseridir.

Girit Seferi (1645) dolayısıyla deniz ve kara haritalarıyla meşgul olmaya başlayan Kâtip Çelebi, Arapça, Farsça ve Türkçe coğrafya kitaplarından yararlanarak Cihannümâ’yı yazmaya başlar. Kitabın ilk halini oluşturan eserin 1645-1653 arasında yazıldığı anlaşılmaktadır.

Kitaba nasıl başladığını şöyle anlatır: “Çocukluğumdan beri bu cisimler âlemine hayvanlar gibi bakan şahıslar hakkında söylenen “Göklerin ve yerin görkemli mekanizmasını, Allah’ın yaşattığı her şeyi ve ecellerinin gerçekten yaklaşmış olabileceğini düşünmüyorlar mı?” [2] ayeti beni, astronomi fennine (ilmine) dair kitapları incelemeye yöneltir, “Yeryüzünü dolaşın ve Allah’ın kudretinin eserlerini görün” hadis-i şerifı de coğrafya fennine dair kitapları araştırmaya sevk ederdi.

Her defasında, Hristiyanların Yunanlılar’dan intihal ederek (aşırtarak) bu fenni araştırma ve ortaya koymada tam bir dikkat ve maharet göstermelerini; Müslümanların ise inkâr ve ihmallerini, bu konudaki bilgisizliklerini ve tembelliklerini görüp üzülürdüm.”

Kitabının giriş ve birinci kısmını bitirdikten sonra Atlas Okyanusu’ndaki adalar konusuna geldiğinde, bu bölgede bulunan İngiltere, İrlanda ve İzlanda adlı büyük adalarda birçok ülkeler ve hükümdarlar bulunduğu halde “onlarla ilgili bilgilerin ve özelliklerin binde birini bile bulamayınca” kitabı tamamlama konusunda ümitsizliğe düşmüş ve kitabı yarım bırakmıştır. Yarım bırakılan bu kitap, daha sonra “Birinci Cihannümâ” olarak anılacaktır.

İkinci Cihannümâ’da doğu ve batı kaynaklarından yararlanmış, fakat doğu kaynaklarının yanlışlıklarını imkân nispetinde düzelterek eksikliklerini batı kaynaklarından tamamlamıştır. Avrupa ve Amerika ile ilgili bilgileri de batı kaynaklarından alır. Batı kaynaklarının eksiklerini de doğu kaynaklarından tamamlar, bununla birlikte sakıncalı taraflarını almaz.

Her iki nüshada da birçok harita vardır.

Hamit Sadi Selen, “Cihannümâ, Şarkta coğrafya sahasında başlıca müracaat kitabı sayıldığı gibi, dünya ilim âleminde de birçok memleketin, hususiyle Osmanlı İmparatorluğu’nun bazı kısımlarının tarihi coğrafyası için değerli bir kaynak olmuştur” der. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Fezleketü’t-tevârîh: Tarih alanındaki yapıtlarının ilki (1642). Arapça yazılmıştır.

“Tarih-i Kebîr” olarak da nitelenen eser, kâinatın yaratılışından h.1051 (1641) yılına kadar gelen olayların anlatıldığı genel bir tarih eseridir. Müellif hattıyla yazılmış tek nüshası Beyazıt Devlet Kütüphanesi’ndedir.

Takvîmü’t-tevârîh: Hz. Âdem’den başlayıp 1648’e kadar gelen olayların, bu arada müellifin Arapça Fezleke’sinin bir nevi kronoloji cetvelidir.

Fezleke: 1000-1065 (1592-1655) yılları arasındaki olayların anlatıldığı eser. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Tuhfetü’l-kibâr fî esfâri’l-bihâr: Kuruluş döneminden 1656’ya kadar, Osmanlı Denizciliği’nin bir tarihçesi yanında Osmanlı Donanması’nın, tersane ve bahriye örgütünün işleyişini anlatır, kaptan-ı deryaların yaşam öykülerini verir. Sonunda da son zamanlarda denizlerde uğranılan başarısızlıkları giderme yolundaki öğütlerini sıralar.

1141’de (1729) Müteferrika Matbaası’nda basılmıştır. İkinci defa İstanbul’da neşredilen (1329) Tuhfetü’l-kibâr, Orhan Şaik Gökyay tarafından sadeleştirilip notlar ilâve edilerek Türkçe olarak yayımlanmıştır.

Tarih-i Frengî Tercümesi: Johann Carion’un 1548’de Paris’te yayımlanan Chronicle adlı eserinin tercümesidir. Kâtip Çelebi bunu Fransız mühtedisi (sonradan hidayet bulup Müslüman olan) Mehmed İhlâsî’nin yardımıyla çevirmiştir. Eserin tek yazma nüshası Konya İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’ndedir. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Tarih-i Kostantîniyye ve Kayâsire (Revnaku’s-saltana): Historia rerum in Oriente gestarum (Frankfurt 1587) adlı büyük eserin İstanbul’la ilgili kısımlarının çevirisidir.

Bir nüshası Konya İzzet Koyunoğlu Kütüphanesi’nde bulunmaktadır. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

İrşâdü’l-hıyârâ ilâ tarihi’l-Yûnân ve’r-Rûm ve’n-nasârâ (Yunan ve Hıristiyan Târihi Hakkında Doğrulukları Gösterme): Avrupa ülkeleri hakkında bilgisi olmayan müellif ve tarihçileri bilgilendirmek amacıyla yazılmış elli sekiz yapraktan ibaret bir risâledir.

Süllemü’l-vüsûl ilâ tabakâti’l-fuhûl: Alfabetik sıraya göre hazırlanmış Arapça bir tabakat kitabıdır. Müsvedde halinde kalan ve tamamlanmamış olduğu anlaşılan kitabın tek nüshası Süleymaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Levâmiu’n-nûr fî zulümât-i Atlas Minûr: Bir coğrafya eseri olan kitap, Kâtip Çelebi tarafından Latince’den Mehmed İhlâsî’nin yardımıyla çevirmiştir.

İlhâmü’l-mukaddes min feyzi’l-akdes: Müellifin astronomiyle meşgul olduğu sıralarda zihnini kurcalayan bazı meselelere cevap arayan ilmi bir risâledir. Kâtip Çelebi bunları fıkıh meselesi haline getirerek zamanının ulemâsından cevap istemiş, fakat tatmin edici bir karşılık alamayınca risâleyi kaleme almıştır.

Tuhfetü’l-ahyâr fi’l-hikem ve’l-emsâl ve’l-eş‘âr: Alfabetik olarak hazırlanan bir nevi ansiklopedik sözlüktür. Süleymaniye ve Kahire Hidîviyye kütüphanelerinde birer nüshası vardır.

Dürer-i Müntesire ve Gurer-i Münteşire: Başlıca kaynağı Gazzâlî ve diğer tanınmış İslâm âlimleridir. Biyografileri verilen kimselerle ilgili fıkralar, hikâyelerden oluşturulmuştur.

Dürer-i Müntesire’nin müellif hattıyla olan yegâne nüshası Nuruosmaniye Kütüphanesi’nde kayıtlıdır.

Düstûrü’l-amel li-ıslâhi’l-halel: (Bozuklukların Düzeltilmesinde Tutulacak Yollar): Devlet bütçesindeki açığın sebeplerini araştırmak ve buna çare bulmak amacıyla 1063’te (1653) yazılarak Dîvân-ı Hümâyun’a sunulmuş bir rapordur. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Recmü’r-racîm bi’s-sîn ve’l-cîm: Garip ve acayip fıkıh meselelerine dair fetvaların toplandığı eser 1064-1065 (1654-1655) yıllarında şeyhülislâmlar için derlenmiştir. Eserin herhangi bir nüshasına rastlanmamıştır.

Beyzâvî Tefsirinin Şerhi.

Hüsnü’l-hidâye: Mahmud adlı bir talebesinin ricası üzerine Ali Kuşçu’nun er-Risâletü’l-Muhammediyye’sine yazdığı bir şerhtir.

Câmiu’l-mütûn min celli’l-fünûn: Kâtip Çelebi’nin çeşitli konulara dair okuduğu ve okuttuğu yirmi yedi eserin özetleri ve şerhlerinden meydana gelmiş antoloji mahiyetinde bir mecmuadır (Süleymaniye Ktp., Lala İsmâil, nr. 694; TSMK, Emanet Hazinesi, nr. 1763).

Müellifin eserleri arasında sayılan Risâle-i Ebhâs muhtemelen bu kitaptır.

Mîzânü’l-hak fî ihtiyâri’l-ehak: Kâtib Çelebi’nin te’lif ettiği son eser olup devrinin tartışmalı konularının müsbet fikirlerle açıklanmasından ibarettir. Eserin üzerinde durduğu temel husus, akıl ile nakil ya da aklî ve naklî ilimler arasındaki ilişkidir. Dini korumak adına aklî ilimlere gösterilen ilgisizlik, Kâtip Çelebi’nin kitap boyunca eleştirdiği ana konudur. Eser Türkçe’ye tercüme edilmiştir.

Bu eserlerinin dışında tütün hakkında “Tütün Risalesi” eseri de vardır.

Cihannüma’dan Örnek Bazı Haritalar

Zâtü’l-Kürsü (Halkalı alet olarak bilinen ufuksal koordinat sistemi)

Gökküresi: Âlimlerin iç içe geçmiş “felekler” (halkalar) şeklinde tasavvur ettikleri evrenin, en dışında yer alan sabit yıldızlar düzlemini gösteren şekil.  

———————–

Kaynaklar

Gökyay, Orhan Şaik. TDV İslam Ansiklopedisi “Kâtip Çelebi” maddesi, cilt: 25, s: 36-40

Kılıç, Emel- İlker, Ayla. Kâtip Çelebi’nin 400. Doğum Yıldönümü Kutlamaları, 06.05.2010, aregem.kulturturizm.gov.tr

Vefatının 350. Yılında Kâtip Çelebi, Kasım 2007, İBB Kültür Yayınları.

Apalı, Ali. Kâtip Çelebi’nin Eserlerinde Mesleğinin İzleri, Mehmet Akif Ersoy Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Dergisi, Yıl: 7 Sayı:13 2015 – Aralık (s. 1-15.)


[1]. Bu söz İmam Şâfiî’ye aittir.

[2]. A’raf, 7/185