İslam Dünyasındaki Kaşifler – Cihan Malay / 2019 Nisan / 77. Sayı
Asıl ismi Muhammed Taragay bin Muinüddîn Şahruh Bahadır Mirza olan ve Güney Azerbaycan’daki Sultaniyye şehrinde 22 Mart 1394’te dünyaya gelen Muğisuddin Uluğ Bey, dedesi Timur Devleti hükümdarı olan ve bazı kaynaklarda “Asya Fâtihi”olarak adlandırılan Timur’un kendisine “Uluğ Bey” adı ile hitap etmesinden dolayı bu isimle tanınmıştır. Hatta bu isim, asıl ismi olan Muhammed Taragay’ı unutturacak şekilde tarihte kullanılagelmiştir.
Bu ismin verilme sebebi hakkında çok net bilgi bulunmasa da dedesinin ona verdiği değerin bir göstergesi olduğu anlaşılmaktadır. Dedesi Timur’un sevgisini yaşarken dedesinden gören Uluğ Bey, daha küçük yaşlarda Hindistan seferi (1398) sırasında Timur’a eşlik etmiştir.
10 yaşına geldiğinde aldığı dini eğitim ile hafız olmuştur. Arapça ve Kur’an ilimlerinde aldığı eğitimle kendisini geliştirmiştir.
Diğer yandan devlet yönetimi hakkında bilgi sahibi olmak adına Timur Devleti yönetim merkezi Semerkand civarındaki sarayda düzenlenen toplantılara katılmaya başlamıştır.
18 Şubat 1405’te Timur’un ölümünden sonra 1409’a kadar devam eden iç savaşın bitiminde devletin başına geçen babası Şahruh, Maveraünnehr genel valiliğini daha 16 yaşında bir genç olan oğlu Uluğ Bey’e verir. Bölgenin yönetimini babasının vefatına kadar toplamda 35 yıl elinde bulundurur. (1409-1446)
Babası Şahruh döneminde devletin hâkim olduğu bölgelerde bilim ve sanat seferberliği başlatılmış ve farklı bölgelerden bilim insanı Semerkand merkezli devlet topraklarına gelmiştir.
Şahruh, sade bir Müslüman olarak yaşamaya gayret etmiş ve halkından uzak bir hayatı yaşamamayı tercih eden bir kimse olmuştur. Hatta onun Cuma namazlarına yanında muhafızları olmadan gitmesi bu durumun bir göstergesiydi. Ancak onun bu tutumu, 1427’de bir suikastla şehit edilmesine neden olmuştu.
Onun, haftanın 4 günü saraya hafızlar getirttiği, içki ve eğlence gibi tüm dünyevi zevklere şiddetle karşı çıktığı ve yasakladığına kaynaklarımız yer vermektedir.
Konu ile ilgili şöyle bir olay anlatılır: “1440 yılında Şahruh’un oğlu Cuki ve Ala’üd- Devle’nin evinde şarap olduğuna dair bir ihbar gelir. Ancak görevliler buraya girmek istemezler. Şahruh bunun üzerine görevlilerle beraber giderek şarapların dökülmesini sağlar.”[1]
Babası Şahruh’un ölümünün ardından Uluğ Bey, devletin başına geçti. Salih bir babanın oğlu olan Uluğ Bey, her ne kadar hafızlık yapmış ve Kur’an ilimleri hakkında bilgi sahibi idiyse de babası kadar İslâmi hassasiyetleri gözetmemiştir.
Konu ile ilgili şöyle bir olay anlatılır: “Uluğ Bey tarafından küçük oğlu Abdulaziz’in sünnetinden dolayı halka ve eşrafa avlularda şaraplar sunulmuştur. Durumu gören belediye başkanı ona çıkışarak «Sen Muhammed’in dinini mahv ile kâfirlerin adetini ithaf ettin” demesi üzerine sinirlenen Uluğ Bey ona “Seyitlerin halefi ve ilim sahibi olmakla şöhret sahibisin, artık ihtiyarladın. Sen galiba işkence içinde ölerek şehit olmak istiyorsun ve bunun için kaba sözler söylüyorsun. Fakat ben senin arzunu yerine getirmeyeceğim” demiştir.[2]
İlmin öneminin farkında bir kimse olarak yaptırdığı ilk bina, Buhâra Medresesi’dir. Semerkand’da da aynı şekilde 1417’de başlanıp, 1421’de bitirilen bir medrese inşâ etmiştir. Yapıldıkları dönemde önemli ilim merkezleri olarak kullanılmış olan bu medreseler, günümüze kadar ayakta kalmayı başarmıştır.
Semerkand’daki Uluğ Bey Medresesi’nin girişinde şu hadis yazılıdır: “İlim öğrenmek, kadın-erkek her Müslümana farzdır.”[3]
Semerkant Rasathanesi (Gözlemevi)
Onun gerek valilik yaptığı dönem gerekse de devlet başkanlığı yaptığı dönemi, Semerkand ve Buhâra’da bilimsel ve sanatsal faaliyetlerin hızlandığı dönemdir. Çünkü o, ilim ve bilim adamlarını sarayına çağırarak bizzat onlarla ilgilenmiş ve onlara olanaklar sağlamıştır.
Uluğ Bey “İlmin hükümran olduğu bir ülkenin ferdi olmayı, hükümdar olmaya tercih ederim” sözüyle ilme verdiği önemi en iyi şekilde anlatmıştır.
Bu dönemde özellikle de kendisinin ilgisinden de kaynaklanan astronomi alanında önemli gelişmeler sağlanmıştır. Onun astronomiye olan ilgisinin çocukluk döneminde gördüğü Merağa Rasathanesi’nden[4] kaynaklandığı sanılmaktadır.
O, bilim adamlarını gözeterek Semerkand’ı bilim merkezi haline dönüştürmüştür. Sarayında kütüphane kurdurmuş, çeşitli bölgelerde medreseler yaptırmıştır. Başta Gıyaseddin Cemşid el-Kâşî’nin babasına yazdığı iki mektubu olmak üzere hemen hemen bütün kaynaklar, Uluğ Bey zamanında Semerkand’da bulunan âlimlerin çokluğuna işaret ederler.
Astronomi ve matematikte ilk hocası Bursalı Kadızâde Rûmî[5], diğer bir hocası da Gıyaseddin Cemşid el-Kâşî[6] olduğu düşünüldüğünde, onun bu alanlarda öne geçmesinin altında yatan etken de ortaya çıkmış olacaktır. Dönemin alandaki diğer önemli bir ismi, Ali Kuşçu’dur.
Uluğ Bey ve Kadızâde Rûmî, Ali Kuşçu gibi bir bilim adamının yetişmesinde öncü olmuştur. Görüldüğü üzere Uluğ Bey hem öğrenmiş hem de öğrendiklerini diğer insanlara öğretmesinden dolayı hükümdarlık yanında bilgeliğiyle ön plana çıkmış bir kimsedir. Hatta onun astronomi alanında, dünyanın sayılı kişilerden olduğu söylenmiştir. Kendisine “15.yy astronomu”denilerek, alandaki değeri ifade edilmiştir. İranlı yazarlara göre, Uluğ Bey en zor geometri problemlerini çözebilen bir matematikçi ve büyük bir astronomdu.
Türkiye’nin yetiştirdiği bilim tarihi uzmanlarından Ord. Prof. Aydın Sayılı, 1960’ta yayımladığı “The Observatory İn Islamand İts Place İn The General History Of The Observatory (İslâm Dünyasında Rasathane ve Genel Rasathane Tarihi İçindeki Yeri)” isimli eserinde, rasathanenin/astronominin doğuşunu İslâm medeniyetine borçlu olduğunu ilmî anlamda ortaya koymuş ve şu tespiti yapmıştır: “Mısırlılar ve Mezopotamyalılar’dan başlayarak medeniyetimizin meydana gelmesinde doğrudan doğruya rol almış olan medeniyetlerde, rasathaneye ilk defa İslâmiyet’te rastlanır. Bu anlamıyla rasathane, Türk ve İslâm medeniyetinin meydana getirdiği ve dünya medeniyetine sunduğu bir kuruluştur.”[7]
Astronomi alanındaki çalışmalar meyvelerini verip, Semerkand Rasathanesi (Gözlem Evi)’nin bitirilmesinin ardından daha önce çalışmalarda bulunan Gıyaseddin Cemşid el-Kâşî ve Kadızâde Rûmî’nin müdürlüğünün ardından Ali Kuşçu rasathanenin başına geçmiştir. Üç katlı olarak inşâ edilen bu rasathane, dönemin en modern rasathanesi unvanını taşımaktadır. İlk müdür el-Kâşî, Uluğ Bey için “Gözlem evinin sahibi” ifadesini kullanmıştır.
Dünyaca meşhur bilim tarihi otoritelerimizden Prof. Fuat Sezgin, şöyle demiştir:
“Kurduğu rasathane, çağının en modern usullerle gözlem yapan, araştıran, inceleyen, bilimin aydınlığını yayan bir ilim irfan merkeziydi.” [8]
Rasathanedeki aletler aracılığıyla Güneş, Ay, gezegen ve yıldızların yükseklikleri yanında önemli Astronomik bilgilere ulaşılması da sağlanabiliyordu. Bu dönemde elde edilen bilgiler, bugün bu alanda elde edilen bilgilere çok yakın değerlerdedir.
Rasathane sayesinde elde edilen bilgilerden yeni gözlemler yapılmaya devam edilmiş ve bu bilgiler ile “ Zîc-i Gürgani”[9], “ Zîc-i Cedidi Sultan” ya da “Zîc-i Uluğ Bey (Uluğ Bey’in Astronomi Cetvelleri)” adlı yıldız katoloğu hazırlamıştır.[10] Bu katalogların 1437 yılında tamamlandığı kabul edilmektedir.
Dünyaca ünlü İngilizce Kültür Ansiklopedisi (Encyclopedia Brittanica) gözlemevi hakkaında şunları belitir: “En üretken İslâmi gözlemevi, Timurid prens Uluğ Bey tarafından 1420 sıralarında Semerkand’ta yaptırılan gözlemevidir…”[11]
Bu çalışma ülke dışındaki astronomi bilginlerinin ilgisini çekmiş, kendisinden sonra gelenlere önemli bir kaynak olarak tercüme edilmiştir. XVII. yüzyılda, İngiltere’de Greenwich Gözlemevi’ni kuran John Flamsteed (Con Fileymstid) “Britanya Gök Tarihi” adlı eserini hazırlarken, Zîc-i Uluğ Bey’den yararlanmıştır.
Kataloğun hazırlanmasında Ali Kuşçu’nun büyük destekleri olmuştur.
Uluğ Bey’in diğer bir önemli çalışması da gökyüzü üzerine hazırladığı haritasıdır.
Osmanlılar’da on altıncı yüzyılın başlarından itibaren ‘zîc’ denildiğinde, “Uluğ Bey Zîc”i akla gelmektedir. Bunun nedeni, eserin hazırlanmasında büyük etkisi olan Ali Kuşçu’nun Fatih Sultan Mehmed devrinde Osmanlı Devleti’ne çağırılması ve bu davetin olumlu cevap bulmasıdır. Bir kaç yıl gibi kısa sürede, Ali Kuşçu’nun desteklerinin olduğu bu çalışma medrese müfredatına dahil edilmiştir.
Ölümü
Uluğ Bey, Horasan Seferi sırasında oğlu Abdullatif arasında anlaşmazlık çıktı ve bu anlaşmazlık zamanla baba ve oğlu karşı karşıya getiren bir savaşa dönüştü. Oğlunun üstünlüğünün olduğu bu savaş, Semerkand yakınlarındaki Dimşik’te 1449 Eylül ve Ekim aylarında gerçekleşti ve Uluğ Bey savaşı kaybetti. Savaşın kaybedilmesindeki en büyük etkenlerden biri, Uluğ Bey’in tarafında yer alan kumandanların savaşın kızıştığı anda oğlu Abdullatif’in tarafına geçmesidir.
Babası Şahruh’un ölümünden sonra iki yıl hükümdarlık yapabilen Uluğ Bey, savaşın kaybedilmesinden ve oğlunun iktidarı ele geçirmesinden bir müddet sonra çıktığı hac yolculuğu sırasında oğlu Abdüllatif (ö. 854/1450) tarafından öldürtüldü ve dedesi Timur Hanın yanına defnedildi. (10 Ramazan /85327 Ekim 1449) Babasının öldürülmesinin üzerinden daha bir yıl geçmeden Abdullatif de bir suikastle öldürüldü.
Oğlu babasını öldürtmekle kalmayarak, büyük emekler uğrunda yaptırılan dönemin modern astronomi merkezi olan Semerkand Rasathanesi’ni de yıktırdı. 1908’de bir Rus bilgini olan V. L. Vyatkın bu rasathanenin tam mevkisini bildiren kitabeyi bulmuş ve yapılan arkeolojik kazılar sonucu bu rasathanenin kalıntıları tekrar ortaya çıkartılmıştır.
Oğlunun yönetimi ele almasının ardından, bilgin kimseler farklı bölgelere dağılmışlardır. Böylece Semerkand’ın bir ilim merkezi olma durumu sonlanmaya başlamıştır.
Milletlerarası Astronomi Derneği tarafından Ay’ın görünen yüzünde bir bölgeye, “Uluğ Bey Krateri” adı verilmiştir.
————————-
Kaynaklar
– Söylemez, Orhan. Adil Yakuboğlu’nun Tarihi Romanı: Uluğbey’in Hazinesi, Atatürk Üniversitesi Türkiyat Araştırmaları Dergisi, Sayı 10 (1998), s.301-307.
– Unat, Yavuz. Uluğ Bey, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.42, s.127-129.
– Zîc-i Uluğ Bey, TDV İslâm Ansiklopedisi, c.44, s.400-401.
– Timurlular Devri ve Uluğ Bey’in Bilimsel Çabaları.
– Fazlıoğlu, İhsan. Osmanlı Felsefe Biliminin Arkaplanı: Semerkand Matematik-Astronomi Okulu, Dîvân İlmî Araştırmalar, sy. 14 (2003/1), s.1-66.
[1]. Lâlifer Balibeyoğlu, Büyük Türk Astronomu: Uluğ Bey, Bilig-6, Yaz’97, s.159.
[2]. Lâlifer Balibeyoğlu, A.g.m, s.160.
[3]. İbn Mace, “Mukaddime”, 17.
[4]. Merağa Rasathanesi: Moğol Hükümdarı Hülagü Han emriyle 1259 yılında Nasuriddin et-Tûsî tarafından günümüzde İran sınırlarında yer alan Merağa kasabasında kurulmuştur. Günümüzde çok küçük bir kısmı ayakta kalmıştır. 2008 yılı Unesco tarafından “Merağa Rasathane Yılı” ilan edilmiştir.
[5]. Kadızâde Rûmî: Asıl adı, Selahattin Musa İbn Muhammed. Bursa Kadısı Koca Mahmud’un torunudur. Uzun süre Semerkant’ta kalması nedeniyle Anadolu’ya geldiği belirtmek anlamında, “Rûmî”
lakabını almıştır. Osmanlı’nın önemli matematik ve astronomi bilgini olan Kadızâde Rûmî, aslen Bursalı’dır. Kendisine Musa Paşa da denilmiş, Osmanlı’nın ilk şeyhulislâmı Molla Fenâri’den matematik ve astronomi dersleri almıştır. Aldığı bu ilk eğitim ardından Horasan ve Türkistan taraflarına giderek eğitimini sürdürmeye devam etti. Uluğ Bey zamanında Gıyaseddin Cemşed’in vefatı üzere Semerkand Rasathanesi müdürü yapıldı. Aynı zamanda da Semerkand Medresesi baş müderrisliğine getirildi.
Hayatı hakkında şöyle bir olay aktarılır: Bir gün Uluğ Bey, müderrislerden birini görevden uzaklaştırır. Kadızâde de bu durumu protesto için derslere girmemeye başlar. Onun hasta olduğunu zanneden Uluğ Bey, onu ziyarete gider. Ancak hiç de hasta bir hâli olmadığını görür. Kadızâde, karşısında bir devlet başkanı olarak duran Uluğ Bey’e şöyle der: “Biz müderrisliği, hiçbir kimseyle ilgisi olmayan bir görev zannederdik. Halbuki şimdi bunun da hüküm sahiplerinin elinde oyuncak olduğunu gördük. Öyleyse biz de dersten vazgeçtik.” Bunun üzerine Uluğ Bey, görevden aldığı müderrisi eski görevine iade eder ve bir daha bu işlere karışmayacağını açıklar.
[6]. Gıyaseddin Cemşid el-Kâşî: Doğum ve ölüm tarihi kesin olarak bilinmeyen Gıyaseddin Cemşid, 14.yy sonlarında Kaşan’da doğmuştur. İlk öğrenimini doğduğu bölgede aldıktan sonra Uluğ Bey’in daveti üzerine Semerkand’a gelmiştir. Onun matematik ve astronomi alanındaki bilgileri, bir çok bilim adamına fayda sağlamıştır. Ondalık kesirleri ilk defa o kullandı. “Uluğ Bey Zîci” adlı eserin önsözünde, 1429 (H.833) senesinin sonbaharında Semerkand’da öldüğü bildirilmektedir.
[7]. İsmail Çolak, Astronomi Semasının Yıldızı: Uluğ Bey, Somuncubaba Dergisi, Yıl:22, sayı.181, s.58-61.
[8]. İsmail Çolak, A.g.m.
[9]. Zîc: Gök cisimlerinin yerlerini ve hareketlerini göstermek için düzenlenmiş cetvel.
[10]. Hazırlanan katalog, 1018 yıldız içermektedir.
[11]. Aziz Yardımlı, Uluğ Bey.