Hendek Gazvesi Ve Hatırlattıkları

Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2024 Nisan / 137. Sayı

“Ey iman edenler! Allah’ın üzerinize olan nimetini hatırlayın. Hani, bir zaman sizlere ordular gelmişti. Biz onların üzerine bir rüzgâr ve sizin görmediğiniz ordular göndermiştik. Allah yaptıklarınızı çok iyi görendir. O vakit onlar size üstünüzden ve altınızdan gelmişlerdi. O zaman gözler kaymış, kalpler gırtlaklara dayanmıştı. Sizler Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuyorsunuz. İşte orada müminler imtihan edilmişler ve şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.”

(Ahzâb, 9-11)

İnsanın, Allah’ın kendisine olan nimetini sürekli olarak hatırlaması gereklidir. O’nun nimetlerinin, insan üzerinde müşahede edilmeyecek en kısa bir zaman dilimi dahi yoktur. Asıl itibariyle insan, en güçlü olduğu bir zamanda bile Allah’ın kendisine olan nimetleri ile ayakta durmakta ve varlığını sürdürmektedir. Kendisini ihtiyaçsız ve kuvvetli görenler aslında ne kadar acizdirler ve ne kadar muhtaçtırlar.

Bu şekilde her ânı Allah’ın nimetleri ile kuşatılmış olan insan, bu nimetleri unutmaya da meyyaldir. Ancak zor zamanlarda ve darlıkta nimetlerin değeri anlaşılmaktadır. Ayet-i kerimede Allah Teâlâ her ne kadar savaştaki yardım nimetini hatırlatmış olsa da aslında Müslümanın kendisini her yönden kuşatan nimetleri de hatırlamasına bir işaret vardır.

Bedir ve Uhud gazvelerinden sonra amacına ulaşamayan Mekkeli müşrikler derin bir sessizliğe bürünmüşlerdi. Aslında kalplerinin derinliklerinde yanan intikam ateşi henüz sönmemişti. Ancak müminlere karşı ne yapacaklarını da bilmiyorlardı. İşte tam bu esnada Medine’den sürgün edilmiş Benî Nâdir Yahudileri’nin reisi Huyey b. Ahtab ve arkadaşları Mekke’ye ziyarette bulundular. Müşriklerin reddedemeyeceği, Medine’ye saldırıp Müslümanların kökünü kazıma planlarını onlara teklif ettiler. Aynı zamanda, Gatafan Kabilesi’ne gidip onları da bu işin içine çektiler. Bir anda güçlü bir ittifak kurulmuş oldu. Gerçekten Müslümanların sadece bu hazırlığa dahi karşı koyacak maddi güçleri yoktu.

Müşriklerin yaptıkları hazırlıklar Medine’ye ulaşınca Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ashabıyla istişare etti ve düşmanın şehre girmesini engelleyen geniş ve uzun bir hendek kazıldı. Bu teklif Selmân-ı Fârisî radıyallahu anh ’tan gelmiş ve o zaman için Arapların yabancı oldukları bir uygulamaydı.

Genel olarak bakıldığı zaman bir savaş için kazanılması veya kaybedilmesi muhtemel olarak duran bir durum ortaya çıkmaktadır. Ancak Hendek Gazvesi, İslam’ı yok etme savaşı olduğu için bu sadece meydanda halledilecek bir durum değildi. Bunun bir iç ayağı olmalı ve iş bu noktada çözülmeliydi. Çünkü bir toplum, dıştan gelecek tehdit ve tehlikeyi öyle ya da böyle savuşturabilir. Fakat içten gelecek bir tehdit; moralleri bozması, planları alt üst etmesi yanında insanı acziyet içinde bırakır.

Yahudiler; gizli bir şekilde, Medine’de meskûn olan Benî Kurayza Yahudileriyle görüşmüşler ve onları Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem ile yaptıkları anlaşmalardan kopararak kendi saflarına çekmişlerdi. Bundan daha büyük tehlike ise bizzat Müslümanların içinde olup da onlarla beraber hareket eden münafıklardı. Bu güruh Müslümanları incitecek sözler söylüyor ve cepheden evlerine dönmek için izin istiyorlardı. Müslümanlar her yerden kuşatılmış ve güvensiz bir konuma itilmişti. İçten ve dıştan sarılmış, sırtlarını dayayacakları sağlam bir dayanak kalmamıştı.

Yenilginin Müslümanlar için mukadder sayıldığı ve yok olmanın kaçınılmaz olduğu bu kritik vakitte Allah’ın yardımı müminlere yetişti. Hem de hiç umulmayan bir yerden ve beklenmeyen bir şekilde. Şiddetli bir rüzgâr esmiş ve müşriklerin karargahını dahi darmadağın etmişti. Müminler bir ay süren bir sinir harbinden sonra düşmanı Allah’ın yardımıyla mağlup etmiş ve Allah’a tevekkülün acil meyvesini toplamışlardı.

Müfessirlerin Ayet-i Kerime ile İlgili Görüşleri

Mahmud Tahmaz, et-Tefsîru’l-Mevdui’de şöyle der: “Biz onların üzerine bir rüzgâr gönderdik.” Yani Ahzâb Ordusu’nun askerlerinin üzerine… Bu, çok soğuk ve şiddetli bir rüzgârdı. Onların çadırlarını sökmüş, tencerelerini ters yüz etmiş, ateşlerini söndürmüş ve toprağı yüzlerine ve gözlerine çarpmıştı. Bu, Nebi sallallahu aleyhi ve sellem’in “Sabâ rüzgarıyla bana yardım edildi. Ad kavmi, batıdan esen rüzgarla helak edildi.”[1] hadisinde bahsettiği rüzgâr idi.

“Sizin görmediğiniz ordular da gönderdik.” Yani sizin görmediğiniz orduları da onlara saldık. O ordular; düşman ordusunun kalplerine korku salan, silah seslerini ve tekbirleri onlara işittiren, atlarını tedirgin edip kaçırtan ve aralarında “Yardım edin! Yardım edin!” çığlıklarını attıran meleklerdi. Böylece düşman, savaş olmadan kaçıp gitti. …

… “Allah hakkında çeşitli zanlarda bulunuyordunuz.” Yani Allah hakkında farklı zanlarınız vardı. Müminler, Allah hakkında iyi zanda bulunuyorlardı. Allah’ın; vaadini yerine getireceğini, onları muzaffer kalıp şereflendireceğini düşünüyorlardı. Allah’ın, şu ayetinde buyurduğu gibi: “Müminler, müttefik fırkaları görünce: ‘İşte Allah’ın ve Rasûlü’nün bize vaad ettiği budur. Allah ve Rasûlü doğru söylemiş.’ dediler. Bu, onların ancak imanlarını ve teslimiyetlerini arttırdı.” (Ahzâb, 22)

Münafıklar ise Allah hakkında kötü zanda bulundular. Allah’ın, onlar hakkında buyurduğu şu ayette geçtiği gibi: “O vakit münafıklar ve kalplerinde hastalık bulunanlar ‘Allah ve Rasûlü bize ancak aldatmayı vaad etti.’ diyorlardı.” (Ahzâb, 12)”[2]

 Muhammed Ratıb en-Nablusi şöyle der: “Müslümanlara uğrayan savaşların en kritiği Hendek Gazvesi’dir. Bunun sebebi ise Müslümanları toptan silme arzusu dışında başka bir şey değildi. Bu gazve bir dönüm noktası ve ölüm kalım savaşı olmasıyla belirginlik kazanıyordu. Sadece zafer veya hezimet savaşı değildi. İslam’ın devamı, Müslümanların varlığı ve bu risaletin bekası bu gazveyle bitebilirdi. Arap Yarımadası’nda Müslümanların kökten silinmesi için bunun dışında bir savaş meydana gelmemişti. Düşman orduları her yönden gelerek toplanmışlardı. Arap Yarımadası’nda bu gazve dışında on bin askerin toplandığı bir ordu teşekkül etmemişti. Allah Teâlâ: “Hani bir zaman sizlere ordular gelmişti.” buyurarak buna işaret etmişti. Kureyş, Gatafan, buna ilave olarak onlara destek için gelen Benî Kurayza Yahudileri ve her yönden toplanan Arap Kabileleri… Kalplerindeki derin öfkeyle beraber her türlü savaş malzemesi, silah, mızrak ve atlar hazırlamışlardı. Benî Kurayza, ahdini bozunca Müslümanların arka cephesi de tehlikeye girdi. Bütün kabileler onların aleyhine hareket ediyorlardı. Neredeyse İslam tam bir bitiş noktasına varmıştı. Tabir yerindeyse Müslümanların kökünü kazıyacaklardı. Müslümanların zaferi ihtimali zahiren yok gibiydi. Tüm bunlara rağmen Allah, kudretini gösterdi ve düşman, en zayıf bir vesileyle hezimete uğradı. Allah, savaşta Müminlere yetmişti. Kafirler ise şaşkın, pişman ve mağlup bir şekilde geri döndüler. Oysa onlar, Allah’ın nurunu ağızlarıyla söndürmek istemişlerdi.”[3]

Hendek Gazvesi’nde meydana gelen dehşeti, şehid Seyyid Kutub şöyle tasvir etmiştir: “Sonra durumun karakteristik çizgileri daha da belirginleştiriliyor, olayın korku ifade eden özellikleri biraz daha netleştiriliyor: “İşte orada müminler denenmiş, şiddetli bir sarsıntı ile sarsılmışlardı.” Müminleri saran korku, dehşet verici ve çetin bir korku olmalı.

Muhammed b. Mesleme ve başkaları şu rivayette bulunmuşlar: “Hendek savaşı sırasında gecemiz gündüz olmuştu. Müşrikler aralarında nöbetleşiyorlardı. Bir gün Ebu Süfyan, arkadaşları ile birlikte saldırıyordu. Öteki gün Halid b. Velid saldırıyordu. Bir başka gün Amr b. As komutasında saldırıya geçiyorlardı. Bir diğer gün Hubeyre b. Ebu Vehb, müşriklere komuta ediyordu. Ardından başka bir gün de İkrime b. Ebu Cehil saldırıyordu. Öteki gün ise Dırar b. Hattab saldırıyordu. Böylece bela daha da ağırlaşıyor, halk şiddetli bir korkuya kapılıyordu.”

Makrîzî’nin, “İmtau’l-Esma” adlı eserinde yer alan bir rivayet, Müslümanların o günkü durumunu şu şekilde tasvir etmektedir: “Sonra müşrikler gün doğarken aniden saldırdılar. Peygamber Efendimiz ve arkadaşları savaş durumu aldılar ve gecenin geç vakitlerine kadar çarpıştılar. Peygamber Efendimizle birlikte hiçbir Müslüman mevziisini terk edemiyordu. Bu yüzden Peygamberimiz; öğlen, ikindi, akşam ve yatsı namazlarını kılamamıştı. Ashab “Ya Rasûlallah! Vallahi namaz kılamadık.” diyorlardı. Peygamberimiz de “Vallahi ben de kılamadım.” diyordu. Nihayet yüce Allah müşrikleri uzaklaştırdı, her grup karargahına geri döndü. Useyd b. Hudayr, iki yüz kişiyle birlikte hendeğin kenarında beklemeye koyuldu. Halid b. Velid komutasındaki müşrik süvarileri de atlarını ileri geri sürerek karşı tarafa geçmek istiyorlardı. Useyd b. Hudayr komutasındaki iki yüz kişilik grup, bir saate yakın, onlarla savaştılar. Bu sırada Vahşi, Tufeyl b. Numan b. Hansa el-Ensari es-Sülemi’ye bir mızrak fırlattı ve Uhud’da Hz. Hamza’yı öldürdüğü gibi onu da öldürdü. Peygamber Efendimiz şöyle diyordu: “Müşrikler, bizi; orta namazı ve ikindi namazını kılmaktan alıkoydular. Allah içlerini ve kalplerini ateşle doldursun.”

Müslümanlardan iki gözcü grup, bir gece keşfe çıkmış ve birbirleri ile karşılaşmışlardı. Birbirlerini düşman sanmışlardı. Aralarında çatışma çıkmış, ölen ve yaralanan olmuştu. Sonra İslam Ordusunun parolasını söylemişlerdi: “Ha-mîm! Lâ yunsarûn” Böylece birbirleri ile savaşmaktan vazgeçmişlerdi. Peygamber Efendimiz, “Yaralanmanız Allah yolundadır, sizden öldürülenler de şehittir.” buyurmuştu.””[4]

Hendek Gazvesindeki Bazı Mühim Hadiseler ve Hikmetler

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, nasıl savunma yapacaklarını istişare ettiğinde en güzel görüşü Fars kökenli Selman radıyallahu anh’ın verdiğini görmüş ve onu tatbik etmiştir.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, hendek kazılırken kendisi de bir işçi gibi çalışmıştır. Hatta kimsenin kıramadığı bir kaya hakkında kendisine danışılmış ve bizzat kendisi hendeğe inerek o sağlam kayayı üç darbeyle parçalamıştır. Bu esnada; Şam’ın, İran’ın ve Yemen’in fethini müjdelemiştir.

Hz. Ali radıyallahu anh, dar bir yerden hendeği aşan, Arapların meşhur savaşçısı Amr b. Abduvüdd’ü mübarezeye davet etmiş ve onu öldürmüştür. Bu hadise; Müslümanların moralini yükseltmiş, müşrikler ise korkuya kapılmıştı.

Nuaym b. Mes’ud isimli şahıs, düşman saflarından gizli bir şekilde sıvışarak Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına gelerek Müslüman olduğunu söylemişti. Efendimiz, “Savaş hiledir!” buyurarak ona, müşriklerle Yahudiler arasındaki ittifakı ne kadar bozarsa neticesinin o kadar iyi olacağını söylemişti. Nuaym b. Mes’ud’un girişimleri düşmanın ilk çözülme hadisesiydi.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem; Huzeyfe b. Yeman radıyallahu anh’ı, düşman hakkında bilgi toplaması için göndermiş, o da düşman karargahına kadar girmiş ve gereken bilgileri toplamıştı. Peygamber Efendimizin, bilgi toplayıp geri dönmesi emri olmasaydı; müşrik ordularının genel komutanı olan Ebu Süfyan’ı öldürecek kadar ona yaklaşmıştı.

Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem, Hendek Savaşı’nın ölüm kalım savaşı olduğunu biliyordu. Efendimiz ve ashabı büyük bir sabırla bir ay boyunca saldırılara karşı koymuş ve müşrikler artık Müslümanları yenme ümitlerini kaybetmişlerdi.

Ayet-i Kerime ile İlgili Mülahaza

Hendek Gazvesinde müşrikler, Medine’yi istila edip Müslümanları bitirmek için son hamlelerini yapmıştı. O günkü şartlarda Arap Yarımadası’ndaki tüm İslam düşmanları toplanmış ve her türlü imkanlarını seferber etmişlerdi. Müslümanların Allah’a yönelmeleri ve gayretleri neticesinde Allah Teâlâ müşrikleri bir rüzgarla dağıtmış ve Arap Yarımadası’nda İslam iyice kök salmıştı.

 Haçlı seferlerinde yine aynı gaye için milyonlarca Hristiyan, İslam alemine saldırı düzenlemiş ve bir asırlık bir istila gerçekleşmişti. Haçlı seferlerinin başlangıcında Müslümanlar bu saldırıların sebebini bilmiyorlardı. Ancak zamanla asıl gaye anlaşılınca Selahaddin Eyyûbî komutasında Haçlılar def edilmiş ve artık açıktan İslam alemine saldırdılar durdurulmuştu.

Son üç yüz yılda Haçlılar ve Yahudiler; İslam alemine açıktan saldıramayacaklarını anlayınca farklı isimleri kendilerine maske ederek gizli bir saldırı başlattılar. Fakat gaye Hendek Savaşı’ndaki gaye ile aynıdır. İnsan hakları, eşitlik, özgürlük gibi söylemlere aldanan Müslümanlar aynı zamanda dünyayı çok sevmek ve ölümden nefret etmek hastalığı olan “vehn”e düşmüşlerdir. Son yıllarda artan saldırılar ve bazı batılı liderlerin ağızlarından kaçırdıkları gizli anlaşmalar Müslümanlara ibret olmalıdır. İşin aslında, tüm İslam alemi bir Hendek Savaşı’na doğru gitmektedir. Bu dönemde Müslümanların hazırlıklı olmaları, gayretlerini yükselterek Allah’a dönmeleri gereklidir. Allah’ın görünmez ordularının gelmesi bu gayretlerin ortaya çıkmasından sonra gerçekleşecektir. Güzel netice ise inananlara aittir.


[1]. Buhari, 4105

[2]. Mahmud Tahmaz, et-Tefsîru’l-Mevdui, Aynı ayetin tefsirinden.

[3]. Nablusi Tefsiri, Aynı ayetin tefsirinden.

[4]. Fî Zilâli’l-Kur’an, Tayf Yayınları, Aynı ayetin tefsirinden.