Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2014 Mayıs / 18. Sayı
Ömer b. Hattab radıyallahu anh şöyle dedi:
(Bir keresinde) Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’e (ayrı düştüğü) çocuğuna duyduğu özlemden dolayı rastladığı her çocuğu kucaklayan, göğsüne bastırıp emziren bir kadınında aralarında bulunduğu bir esir gurubunu getirdiler. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem çevresindekilere (kadını işaret ederek) “Bu kadının çocuğunu ateşe atacağına ihtimal verir misiniz?” diye sordu. Biz, ‘Asla olmaz’ dedik. Bunun üzerine Allah Rasulü sallallahu aleyhi ve sellem;
“İşte Allah kullarına bu kadınının yavrusuna olan şefkatinden daha merhametlidir.” buyurdu. (Buhari, Müslim)
Yavrusuna böyle bir merhametle yaklaşan hangi anne ve baba onun cehennem yakıtlarından bir yakıt olmasını arzular. Kimse böyle bir şey istemez. Hatta böyle bir soru ile karşılaşan kimse buna güler. Ama farkında olmadan onlara öğrettiklerimizle, yaşantılarımızla veya boş vermişlikle onları o ateşin içine atabiliyoruz. Rabbimiz Tahrim Sûresi 6.ayetinde bu konuda bizi uyarmaktadır;
“Ey iman edenler! Kendinizi ve ailenizi, yakıtı insanlar ve taşlar olan ateşten koruyun. Onun başında, acımasız, güçlü, Allah’ın kendilerine buyurduğuna karşı gelmeyen ve emredildiklerini yapan melekler vardır.”
İnsanın hem kendini hem de ailesini ateşten koruması pek anlamlı bir emirdir. Demek ki ebeveyn bunu önce kendisi yapacak sonra onlara öğretecektir. Bu ayette insanın sadece kendisini ateşten korumasının yeterli olmayacağı, gücü yettiğince ailesini de o yakıcı azaptan korumak için yetiştirmesinin de sorumluluğu içinde olduğu bildirilmiştir. Şayet onlar cehennem yolunu tutarlarsa gücü nispetince onlara engel olmalıdır. Bir anne ve baba aile bireylerinin sadece dünyada müreffeh bir hayat yaşamalarını değil aynı zamanda ahiretlerinin mutluluğunu da düşünmeleri gerekmektedir.
Peki insan ailesini nasıl cehennem yakıtı olmaktan kurtarabilir?
Zeyd b. Eslem radıyallahu anh şöyle anlatıyor: Bir sahabe, ‘Ya Rasulallah! Ailemizi nasıl cehennemden koruruz? diye sordu. Rasulullah, ‘Onlara Allah’ın sevdiği şeyleri emredersiniz. Allah’ın kerih gördüklerinden de men edersiniz.’ diye karşılık verdi.
Bazen anne ve baba olarak dünya hayatının süsüne ve güzelliğine aldanarak haram yolla elde edilen servetlere gözümüzü dikerek aslında çocuklarımızın manevi huzurlarına gölge olabilmekteyiz. Haram ile gelir elde etmesek te dünyaya bakışımız çocuklar üzerinde bir etki bırakacaktır.
“Sakın, kendilerini denemek için onlardan bir kesimi faydalandırdığımız dünya hayatının çekiciliğine gözlerini dikme! Rabbinin nimeti hem daha hayırlı, hem de daha süreklidir. Ailene namazı emret; kendin de ona sabırla devam et. Senden rızık istemiyoruz; (aksine) biz seni rızıklandırıyoruz. Güzel sonuç, takvâ iledir.” (Taha; 131-132)
İnsanın iki yönü vardır; maddi ve manevi. Her ikisinin de doyuma ihtiyacı vardır. Maddi tarafı doyup manevi tarafı tatmin olmayan insan mutlu olamaz. İnsanı manevi yönden mutlu eden şeyde gönül huzurudur. Bu da ancak Allah’a yaklaşmak ile olur. Kulu da Allah’a yaklaştıran en önemli amel namazdır. Ailesinin maddi açıdan refahını ve geleceğini düşünen ve bunun için gece-gündüz didinen anne ve baba yavrusunun kalp huzurunu da unutmaması gerekmektedir. Bu manevi boşluğu Allah’ı zikirden başka hiçbir şey dolduramaz. “Bunlar, iman edenler ve gönülleri Allah’ın zikriyle sükûnete erenlerdir. Bilesiniz ki, kalpler ancak Allah’ı anmakla huzur bulur.” (Ra’d; 28) Allah’ı zikretmek kalbin yapısına da elverişlidir, fıtrata da uygundur. Allah insana faydalı olacak her şeyi yaratmıştır. Karşılığında istediği tek şey ibadettir. Buna ihtiyacı olduğu için mi? Tabi ki de hayır. Bilakis kulun ibadete ihtiyacı olan bir yapıda yaratıldığını bildiği için. İşte bu sebeplerle anne ve baba olarak bizler dünya ve ahiret huzurumuz için kendimiz namaza devam edeceğimiz gibi çocuklarımızı da buna teşvik edeceğiz. Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem’in ailesi rızık konusunda bir sıkıntı yaşadıklarında Allah Rasulü onlara namazı emreder ve “Ehline namaz kılmalarını emret…” (Taha; 132) ayetini okurdu.
Şu halde kimilerinin aklına, eğer önce kendim yapmaz sonra da aileme bunları öğretmez ve emretmezsem yanar yanar çıkarım gibi ifadelerle cehennemi hafife alanlara hatırlatılır;
“CEHENNEM BEKÇİLERİ, ORAYA GİREN KİMSEYE ACIMAYAN BİR KALPTE YARATILDILAR.”
İmran el-Cevni şöyle demiştir:” Bize bildirildiğine göre cehennemin bekçileri on dokuz tanedir. Her birinin iki omzu arasındaki mesafe 100 yıllık bir mesafe kadardır. Bu bekçilerin kalbinde merhamet yoktur ve azap etmek için yaratılmışlardır. Bunlardan biri cehennemlik olan birine bir darbe vurur ve başından ayağına kadar kendisini un ufak eder.” (Abdullah b. Ahmed)
Kab şöyle der: “O bekçilerden her birinin elinde iki taraflı bir demir çubuk vardır. O çubukla her seferinde 70 bin kişiyi cehenneme atmaktadır. (İbni Cerir)
Peki çocuklarımızı nasıl terbiye etmeliyiz? sorusuna verilecek cevap Allah’ın kitabı ve Rasulünün sünnetinde yer almaktadır. Bunlardan bazılarını buraya aktarmakta fayda vardır inşallah;
Bilindiği gibi Peygamberlere sadaka ve zekat malından yemek yasaktır. Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan rivayet edildiğine göre Hz. Hasan sadaka verilen hurmalardan birini alıp ağzına attı. Bunu gören Rasulullah sallallahu aleyhi vesellem, “kıh, kıh; at onu! Bizim sadaka verilen şeyleri yemediğimizi bilmiyor musun? buyurdu. Bu kısa hikayeden Rasulullah’ın eğitim metodunda izlediği iki önemli nokta dikkatimizi çekmektedir;
1- Terbiye ve din eğitimi küçük yaşlarda başlar. Ağaç yaşken eğilir ve istenen şekli alır. Çocuğu terbiye şekli de önemlidir. Her şeyden önce çocuğa anlayacağı dille hitap edilmelidir. Aynı Allah Rasulünün küçük yaşta olan Hasan’a “kıh” deyip yaptığı yanlışı hatırlatması gibi. Eğer çocukta bir hata görürsek bunu görmezden gelmeyip uyarmamız gerekir. Yoksa bu davranış onda oturur ve ahlakına yerleşir. İlerleyen zamanlarda istenmeyen davranışlara zemin hazırlar.
2- Bunu neden yapmaması gerektiğini açıklamak. Aynı Allah Rasulünün, ‘Bizim sadaka edilen şeyleri yemediğimizi bilmiyor musun?’ demesi gibi. Çocuklar yasağın nedenini merak ederler. Yasağın gerekçesi kendisine anlatılırsa tatmin olurlar.
Abdullah b. Amr b. As’tan rivayet edildiğine göre Allah Rasulü sallallahu aleyhi vesellem şöyle buyurmuştur: “Çocuklarınıza 7 yaşındayken namaz kılmalarını söyleyin. On yaşına bastıkları halde kılmazlarsa kendilerini cezalandırınız. Yataklarını ayırınız.”
Hadisten anladığımıza göre 7 yaşına basan bir çocuğa namaz kılması öğretilip teşvik edilmeli. Dini yaşayan bir ailede gözlerini açmış çocuklar etraflarını tanımaya başladıkları çağa geldiklerinde ilk namazla tanışırlar. Aile bireylerine dikkat kesilir ve onları taklit etmekle işe başlar. Eğitiminde en güzel şekli canlı örnek olmaktır. Yedi yaşına gelmiş bir çocuğa ise eksiklerini tamamlamak düşer bizim için. 10 yaşına bastığında yavrularımıza öğüt ve nasihat etmemiz gerekir. Nasihat dinlemezse azarlanır, halen dinlemezler ise incitmeden dövülürler. Ama bu dövme sadece eğitim maksatlı yapılacak ve ancak mecbur kalındığında uygulanacak. Şurası da unutulmamalıdır ki buradaki dövmeden kasıt neresine gelirse vurulması değildir. Özellikle yüze vurulmayacaktır. Sadece kaba etlerine incitmeden, iz bırakmadan vurulmalıdır.
Yatak ayırma da hadiste önemle durulması gereken bir konudur. Sadece kız ve erkek evlatların yataklarını ayırma değil aynı cinslerinde yataklarının ayrılması gerekmektedir. ‘Canım ne sakıncası var’ dememelidir. Çünkü çocuklarda cinsiyet duygusu 10 yaşında gelişmektedir. Vücutları birbirine temas ettiğinde bu cinsi sapmalara neden olabilir. Maddi imkânsızlıklar nedeniyle her çocuğa yatak alınamaz ise aralarına bir şey konarak tenlerin teması engellenir.
Tüm bunlardan sonra evlatlarını ihmal eden, gelişimlerini önemsemeyen, onların sadece dünyalarını imar etmekle mesul olduklarını zanneden anne ve babalar unutmamalılar ki müslüman anne ve babanın mesuliyetlerinden biri de;
“EVLATLARINI, KALPLERİNDE MERHAMET OLMAYAN CEHENNEM BEKÇİLERİNE TESLİM ETMEMEKTİR.”