İslâm’da Yetim Ve Yetim Hakları

Kapak Dosya – Mahmut Varhan / 2018 Nisan / 65. Sayı                

Alemlerin Rabbi olan Allah’a hamd olsun. Yetim olarak büyüyen iki cihan güneşi Hz. Muhammed Mustafa sallallahu aleyhi ve sellem’e, onun pâk âline, ashab-ı kirâmına ve kıyamete kadar ona tabi olan sâdık mü’minlere salât ve selâm olsun.

İmdi, biz bu makalemizde özet bir şekilde yetimin tarifi ve bazı hakları üzerinde durmaya çalışacağız. Allah azze ve celle ümmet-i Muhammed’in bütün yetimlerini koruyup gözetsin ve onları bütün şer odaklarının şerlerinden muhafaza buyursun!

 1- Yetim Kime Denir?

Yetim; babasını kaybeden ve daha ergenlik çağına girmemiş bulunan çocuktur. Ergenlik çağına girince, hüküm bakımından yetimliği sona ermiş olur. Zira böyle bir kişi, mükellef bir kişi kabul edilir. Artık onun hakkında yetimlik hükümleri geçerli olmayıp, ergen olmuş mükellef kimselerin hükümleri geçerlidir.

İbni Kesir yetimleri şöyle tarif etmektedir: “Yetimler; geçimlerini temin edecek bir kimsenin bulunmadığı, kendileri daha küçük ve zayıf durumda olup, ergen olmadıkları ve kazanmaya güç yetiremedikleri halde babaları vefat etmiş bulunan kimselerdir.”[1]

Hz. Ali radıyallahu anhu dedi ki: “Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Ergenlik çağına girdikten sonra yetimlik yoktur.”[2]

2- Yetimi Korumak ve Ona Sahip Çıkmak

Bir toplumda zayıfların gözetilmesi ve korunması, o toplumun faziletli olduğunu göstermektedir. Dolayısıyla insanlık için ortaya çıkarılmış en hayırlı, en faziletli ve en merhametli ümmet olan İslâm ümmetinin; zayıflarını ve yetimlerini koruyup gözetmesi, onların ihtiyaçlarını gidermesi ve musibetlerinde onlara destek olması tabiatının ve vazifesinin bir gereğidir. Nitekim Ebu Derdâ radıyallahu anhu’nun rivayet ettiği hadis-i şerifte Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “Zayıf kimseler hakkında (onları gözetip koruyarak) beni gözetin. Zira sizlere yardım edilmesi ve rızık verilmesi, ancak zayıflarınız(ın duaları, namazları ve ihlâsları) hürmetinedir.”[3]

Zayıf ve düşkünler içerisinde özel bir yere sahip olan yetimlerin korunması ve gözetilmesi daha bir önem arz etmektedir. Zira bu yetimlerin babaları, eğer İslâm toplumunun istikametini ve izzetini korumak uğrunda can vermiş ve Allah yolunda şehid olmuşlarsa; onların çocukları İslâm ümmetine emanettir ve bu emanetin korunması ve gözetilmesi zorunludur. Şayet babaları normal bir şekilde ölmüş iseler, yine de toplumun selameti ve saadeti için onların yetimlerine sahip çıkılması gereklidir. Yetimleri koruyup gözetmekle ilgili Kur’an-ı Kerim ve Sünnet-i Seniyye’de pek çok nasslar bulunmaktadır. Ezcümle;

Allah azze ve celle, Resul-i Ekrem’ine olan nimetini hatırlatarak: “O, seni yetim bulup da barındırmadı mı?” (Duha, 6) buyurduktan sonra; yetime iyi davranmasını emrederek şöyle buyurmuştur: “Öyle ise yetime sakın kötü davranma!”(Duha, 9)

Allah Teâlâ birçok ayet-i kerimede yetimi doyurmaya ve ona iyilikte bulunmaya teşvik etmiş ve bunun ne kadar faziletli bir amel olduğunu bildirmiştir. Cennetle mükâfatlanan iyi kullarının özelliklerinden bahsederek şöyle buyurmuştur: “Canlarının çektiği yemeği, yoksula, yetime ve esire seve seve yedirirler. “Biz sizi Allah rızası için doyuruyoruz.” Derler.” “Yoksa sizden ne bir karşılık bekliyoruz ne de bir teşekkür.” (İnsân, 8-9)

Allah azze ve celle gerçek iyilikten ve cennete götüren faziletten bahsederek şöyle buyurmaktadır: “Asıl iyilik… Malını sevdiği halde onu akrabasına, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, ihtiyacından dolayı isteyenlere bir de esirlere veren… Kimselerin yaptığı iyiliktir.”(Bakara, 177)

Allah azze ve celle bütün zorlukları aşan ve kurtuluşa nail olan kullarının özelliklerini sayarak şöyle buyurmaktadır: “Fakat o, sarp yokuşu aşamadı. Sarp yokuşun ne olduğunu bilir misin? O, köle azat etmektir. Yahut kıtlık gününde yemek yedirmektir: ya bir yetim akrabaya veya toza toprağa bulanmış yoksula. Bundan başka, iman etmek ve birbirlerine sabır ve merhamet tavsiye edenlerden olmaktır. İşte bunlar, defterleri sağ taraftan verilecek olan uğurlu kimselerdir.” (Beled, 11-18)

Resul-i Ekrem Efendimiz de yetimlerin gözetilmesi ve onlara haksızlık edilmemesi hususunda şöyle buyurmuştur: “Ben ve yetimi himaye eden kimse, Cennet’te şöylece beraber bulunacağız.” Peygamber aleyhisselâm bunu söylerken işaret parmağıyla orta parmağını göstermiştir.[4] Diğer bir hadis-i şerifinde şöyle buyurmuştur: “Allah’ım! İki zayıf kimsenin, yetimle kadının hakkını yemekten herkesi şiddetle sakındırıyorum.”[5]

3- Yetim Malının Korunup Gözetilmesi

Yetimler, kendi mallarını koruyup gözetemez ve mallarını çoğaltıp geliştiremezler. Şayet malları olduğu halde bırakılırsa, zamanın getireceği felaketler onların mallarını tüketip bitirir. Bu durumda onlar ergen ve reşid oldukları zaman, elleri boş ve muhtaç durumda kalırlar. İşte bundan dolayı Allah Teâlâ onların mallarının ıslah edilmesini tavsiye ederek şöyle buyurmaktadır: “Sana yetimleri de soruyorlar. De ki: “Onları ve mallarını koruyup gözetmek kendi hallerine bırakmaktan daha hayırlıdır. Kendileriyle birlikte yaşar, mallarını mallarınıza katarsanız, zaten onlar sizin kardeşlerinizdir. Kaldı ki Allah, haksızlık yapanla koruyup gözeteni bilir. Allah dileseydi, size altından kalkamayacağınız sorumluluklar yüklerdi. Çünkü Allah karşı konulmaz kudret sahibi ve her işi yerli yerince yapandır.”(Bakara, 220)

“Velisi bulunduğunuz yetimleri evlilik çağına gelinceye kadar zaman zaman deneyin. Eğer onlarda kâr-zarar ayırt edebilecek bir kabiliyet görürseniz, mallarını geciktirmeden kendilerine verin; büyüyüp de sizden geri alacaklar diye onların mallarını saçıp savurarak tüketmeye kalkmayın. Yetimin velisi zengin ise, onun malını yemekten kaçınsın; fakir ise, emeğinin karşılığı olacak şekilde yesin. Yetimlere mallarını teslim ederken onlar adına şahit bulundursun. Hesap görücü olarak Allah kâfîdir.” (Nisa, 6)

“Yetişkinlik çağına girinceye kadar yetimin malına ancak en güzel şekilde yaklaşın.” (En’am, 152; İsra, 34)

“Yetimlere (akıl bâliğ ve reşid olmaları durumunda) mallarını verin. Helali haramla değiştirmeyin. Onların mallarını mallarınıza katarak yemeyin. Çünkü bu çok büyük bir günahtır.” (Nisa, 2)

Bütün bu ayet-i kerimeler özetle şunu ifade etmektedir: yetimin velisi, malı hususunda yetimin maslahatını gözetmelidir. Onun malını ıslah etmeye ve çoğaltmaya çalışmalıdır. Bu emeğinin karşılığında da eğer fakirse, uygun bir şekilde onun malından yararlanabilir; şayet zenginse, onun malından yararlanmamalıdır. Yetim âkil bâliğ ve reşid olunca da şahitler huzurunda malını ona teslim etmelidir.

Mâli yönden yetimin maslahatının gözetilmesi gerektiği için, âlimler mümeyyiz olan yetimin mâli tasarruflarını üçe ayırmışlardır:

1- Hibe etmek gibi mâli yönden yetimin zararına olan tasarruflar; mutlak olarak geçersizdir.

2- Hibe edilen şeyi kabul etmek gibi mâli yönden yetimin yararına olan tasarruflar; mutlak olarak geçerlidir.

3- Alışveriş gibi zarara da kâra da muhtemel olan tasarruflar; ancak velisinin icazeti ile geçerlidir.

Yetim malı yönetmenin zor bir iş olduğunu, Resul-i Ekrem Efendimiz’in Ebu Zerr el-Ğıfari’ye hitaben söylediği şu hadis-i şerif göstermektedir: “Ebu Zerr! Senin gerçekten zayıf olduğunu görüyorum. Kendim için ne istersem senin için de onu isterim. İki kişiye bile olsa sakın başkan olma! Yetim malına da yöneticilik yapma!”[6]

4- Yetim Malı Yiyenlerin Ağır Veballeri

Zayıf, düşkün, çaresiz ve bakımını tedarik edemeyecek olan yetimin malını yemek esasen imandan nasibi olmayan müşriklerin özelliğidir. Zira merhamet ve şefkatin kaynağı olan iman bir kalbe yerleşir ve âhirette her şeyin hesabını vermek hususunda yakîn meydana gelirse; zayıf ve düşkünlerin haklarını korumayı ve onlara zulmetmemeyi muhakkak surette netice verir. İşte bunun içindir ki, Allah azze ve celle âhirette hesap vermeye inanmayan kimselerin, yetimlere zulmettiğini haber vererek şöyle buyurmuştur: “Dini, hesap ve cezayı yalanlayanı gördün mü? İşte o, yetimi itip kakar. Yoksulu doyurmaya önayak olmaz.” (Mâun, 1-3). Allah Teâlâ, nankör insanların özelliklerini sayarken de şöyle buyurmuştur: “Hayır, doğrusu siz yetime ikram etmiyorsunuz.” (Fecr, 17). Diğer bir ayet-i kerimede yetimlerin mallarını yiyenlerin ne feci’ bir akıbete maruz kalacaklarını haber vererek şöyle buyurmaktadır: “Yetimlerin mallarını haksız yere yiyenler hiç şüphesiz karınlarını ateşle doldurmuş oluyorlar. Pek yakında alevli ateşe gireceklerdir.” (Nisa, 10).

Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem de: “Helak edici yedi günahtan sakının.” buyurmuş ve yetim malı yemenin de bunlardan biri olduğunu söylemiştir.[7]

5- Yetimlerin Geçimlerini Karşılamak İçin Belirlenmiş Kaynaklar

Yetimlere, fakir ve düşkün olmaları sıfatıyla zekât malından bir pay verilir. Müslümanların kâfirlerden aldıkları ganimetlerin beşte birinden bir pay da yine yetimlere aittir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Elde ettiğiniz herhangi bir ganimetin beşte birinin Allah’a, Peygamber’e, onun yakınlarına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmış kimselere âit olduğunu bilin!” (Enfal, 41). Yine fey’ mallarından bir pay da yetimlerin hakkıdır. Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır: “Allah’ın, savaşsız, barış yoluyla fethedilen ülkelerin halkından Rasûlüne nasip ettiği ganimet malları Allah’a, Rasûlüne, Peygamber’in yakın akrabasına, yetimlere, yoksullara ve yolda kalmışlara âittir. Böylece, o malların sadece zenginler arasında dönüp dolaşan bir servet halini alması önlenmiş olur.”(Haşr 7) Diğer taraftan genel olarak infak ve sadakaların yapılacağı yerlerden biri de yetimlerdir. Allah Teâlâ şöyle buyurmaktadır: “Sana, Allah yolunda ne harcayacaklarını soruyorlar. Onlara şöyle de: “Sevap kazanmak için harcayacağınız şeyleri önce ananıza, babanıza, akrabanıza, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara verin. Allah, yaptığınız her iyiliği mutlaka bilir.” (Bakara, 215)

Görüldüğü gibi İslâm toplumunda zayıf ve düşkün olan, geçimlerini temin edecek babaları bulunmayan yetimlerin zayi olması olanaksızdır. Çünkü onların geçimlerinin temin edileceği pek çok kaynak bulunmaktadır. Tabi ki bu, İslâm toplumunun İslâm’ı yaşadığı, Kur’an ve Sünnet’e riayet ettiği ve Allah azze ve celle’den hakkıyla korktuğu zamanlar için geçerlidir.

Hâsılı kelâm; Kur’an ve Sünnet’te yetimlerin bütün hakları tanzim edilmiş ve Müslüman toplumun içindeki yetimlerin zayi olmaması için her türlü düzenleme yapılmıştır. Fakat Müslüman toplumun bizzat kendisi de yetim/başsız kalınca, yetimlerinin sayısı hem çoğalmış hem de çoğunlukla zayi olmuşlardır. Günümüzde milyonları bulan Müslüman yetimlerin çoğunluğu muhtaç, bakımsız, kimsesiz, eğitimsiz ve yabancıların iyiliklerine mahkûm olmuş durumdadırlar. Teessüf ki, Müslümanları öldürerek kadınlarını dul ve çocuklarını yetim bırakan kâfirlerin kurmuş olduğu kimi müesseseler, yine bu Müslümanların yetim çocuklarını toplayarak/kaçırarak beslemekte ve Müslümanlara karşı kullanmak üzere yetiştirmektedirler. Bu acı durum da göstermektedir ki, şu karanlık asırda İslâm ümmetinin yetimlerine sahip çıkması ve onları güzel bir şekilde eğitmesi büyük bir sorumluluk ve zorunluluktur. Zira yetimlerine sahip çıkmayan bir ümmet, ümmet olma vasfını kaybedecektir. Allah azze ve celle bu mazlum ümmete de, Allah’tan başka kimsesi bulunmayan yetimlerine de sahip çıkacak ve koruyup gözetecek merhametli liderler nasib ve müyesser eylesin!


[1]. Bkz; İbni Kesir, Tefsirü’l-Kur’âni’l-Azim: 1/425-426

[2]. Ebu Davud: 2873. İsnadı zayıf olup şahidleri ile birlikte hasen li ğayrihi bir hadistir.

[3]. Ebu Davud: 2594; Tirmizi: 1702; Nesai: 6/45; İmam Ahmed, Müsned: 5/198. Sahih bir hadistir.

[4]. Buhari, Talâk 25, Edeb 24. Sehl bin Sa’d radıyallahu anhudan…

[5]. İbni Mâce, Edeb 6; Ahmed bin Hanbel, Müsned, 2/439

[6]. Müslim; İmâret 17; Ebu Davud, Vesâyâ 4; Nesai, Vesâyâ 10

[7]. Buhari, Vesâyâ 23; Müslim, İmân 145. Ebu Hureyre radıyallahu anhudan