Tevhid Kavramı

Kavramlar – Mahmut Varhan / 2020 Ocak / 86. Sayı

Biz bu makalemizde tevhidin tanım ve öneminden, tevhid kelimesinin faziletinden, tevhidin kısımlarından, muvahhidlerin felâhı ve tevhidi bozanların hüsrânından bahsetmeye çalışacağız. Gayret bizden, tevfik Yüce Allah’tandır.

1- Tevhidin Tanımı ve Önemi 

Tevhid; Allah azze ve celle’yi zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde birlemek; zâtında, sıfatlarında ve fiillerinde O’na ortak/şirk koşmaktan şiddetle sakınmaktır. Tevhid ancak şu temel beş prensibi kabul ve tasdik etmekle gerçekleşir:

a. Küçük büyük, canlı cansız bütün varlıkları Allah azze ve celle yaratmıştır. Yaratmada O’nun herhangi bir ortağı yoktur.

b. Bütün mahlukatın sahibi, mâliki ve bütün mahlukat üzerinde yegâne tasarruf sahibi Allah azze ve celle’dir. Kâinatın mâliki ve mütasarrıfı olmak konusunda O’nun herhangi bir şeriki yoktur. 

c. Kainatta bulunan bütün varlıkların ihtiyaçlarını tedarik eden ve rızıklarını temin eden Allah azze ve celle’dir. Rızık verme konusunda O’nun herhangi bir ortağı yoktur. 

d. Bütün varlıkların yegane ilahı ve hakk ile ma’budu Allah azze ve celle dir. O’ndan başka ilah olmayıp, ibadet edilmeye müstehak herhangi biri yoktur. 

e. Kainatın nizam ve düzenini sağlayan kevni kanunları koyan Allah azze ve celle olduğu gibi; yeryüzünde imtihan edilmek üzere belirli bir süre yaşamaları takdir edilen insanoğlunun hayatını düzene koyan şer’i kanunları/hükümleri koyma hakkına sahip olan da sadece O’dur.

İlk üç maddede belirtilen esaslar, rububiyet tevhidinin esasları olup; son iki maddede beyan edilen esaslar ise ilâhiyet tevhidinin esaslarıdır. İşte tevhid, kişinin bütün bu esasları kabul etmesiyle meydana gelir. Bütün bunları kabul etmeyen kimse muvahhid olamaz. Buna göre Allah azze ve celle’nin varlığını kabul edip, yaratmada veya rızık vermede O’na ortak koşanlar muvahhid olamadıkları gibi yaratıcı ve rızık verici olarak sadece Allah azze ve celle’yi birleyip de ibadet etmede ve kanun koymada O’na ortak koşanlar da muvahhid olamazlar. Kur’an-ı Kerim baştan sona bu hakikatleri açıklamak üzere gelmiş son ilahi kitaptır. 

Bütün peygamberler tevhide davet etmek ve şirkten sakındırmak için gönderilmişlerdir. Bütün ilahi kitaplar da tevhidi beyan etmek ve şirkten sakındırmak üzere indirilmişlerdir. Öyle ki tevhid daveti hususunda ifadeleri bile aynı olmuştur. Nitekim bütün ilâhi kitaplarda ve bütün peygamberlerin dilinde yankılanan “Lâ ilâhe illallah” sözü tevhid kelimesi olarak şu arzda ve kâinatta yankılanıp durmaktadır. Allah azze ve celle şöyle buyurmaktadır:

“Biz senden önce gönderdiğimiz her bir peygambere muhakkak şunu vahyetmişizdir: “Benden başka ilâh yoktur. O halde sadece Bana ibadet edin!” (Enbiya, 25)

“Yemin olsun ki Biz Nuh’u kavmine gönderdik; o da onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin; zira sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur!” (A’raf, 59)

“Ad Kavmi’ne de kardeşleri Hûd’u gönderdik; onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin; zira sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur!” (A’raf, 65)

“Semud Kavmi’ne de kardeşeleri Salih’i gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin; zira sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur!” (A’raf, 73)

“Medyen’e de kardeşleri Şuayb’ı gönderdik. Onlara şöyle dedi: “Ey kavmim, Allah’a ibadet edin; zira sizin için O’ndan başka bir ilâh yoktur!” (A’raf, 85)

Abdullah bin Ömer’in rivayet ettiği hadis-i şerifte Peygamber Efendimiz sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmuştur: “Ben, Allah’tan başka ilâh olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın Rasûlü olduğuna şehadet edinceye dek insanlarla savaşmakla emrolundum.”[1]

Kur’an-ı Kerim’in bütün sureleri tevhidden bahsetmektedir. Çünkü Kur’an, Allah azze ve celle’yi kullarına tanıtmak için gelmiş son ilahi kitaptır. O’nun isimlerini, sıfatlarını ve fiilerini tafsilatlı bir şekilde beyan etmektedir. Kur’an-ı Kerim yalnızca Allah azze ve celle‘ye ibadet etmeye ve O’ndan başkasına kul olmamaya davet etmektedir. Kur’an-ı Kerim, Allah’ın muvahhid müminlere nasıl ikram ettiğini, onlarıahirette cennete koyacağını haber vermektedir ki bu ikram tevhidin mükâfatıdır. Yine Kur’an-ı Kerim Allah azze ve celle‘nin kafirleri zelil kıldığını ve onları cehennem ateşinde azaba maruz bırakıp cezalandıracağını haber vermektedir ki bu da onların tevhidden yüz çevirip şirke bulaşmalarının cezasıdır. 

Bütün bu hususlar Kur’an-ı Kerim’in özeti olan Fatiha Suresi’nde açık bir şekilde beyan edilmiştir. 

2-Kelime-i Tevhid’in Fazileti

Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İmanınızı yenileyin.” Denildi ki: “İmanımızı nasıl yenileyeceğiz ey Allah’ın Rasulü?” şöyle buyurdu: “ äÇî Åðäçî ÅðäÇñî Çääñîçï    sözünü çokça söyleyin. ”[2]

Cabir b. Abdullah radıyallahu anhuma dedi ki: Rasûlullah  sallallahu aleyhi ve sellem  şöyle buyurdu: “En faziletli zikir  äÇî Åðäçî ÅðäÇñîÇääñîçï  en faziletli dua da “ÃîäòÍîåòÏï äðäñçð” dır.[3]

Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Dedim ki: “Ey Allah’ın Rasulü, kıyamet gününde senin şefaatinle en çok saadete nail olacak insanlar kimlerdir?” Bunun üzerine Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem (bana) şöyle buyurdu: “Ey Ebu Hureyre, hadise olan hırsını gördüğümden dolayı biliyordum ki, bu hadisi senden önce kimse bana sormayacak. Kıyamet gününde şefaatimle en çok saadete nail olacak insanlar, kalbinden veya içinden ihlâslı olarak     äÇî Åðäçî ÅðäÇñî Çääñîçï   diyenlerdir.”[4]

Enes b. Malik radıyallahu anh dedi ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem bineğin üzerinde, Muaz terkisindeyken: “Ey Muaz!” dedi. Muaz: “Emrine amadeyim buyur ya Rasûlallah” dedi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem yine: “Ey Muaz!” dedi. Muaz: “Emrine amadeyim buyur ya Rasûllallah” diye cevap verdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem tekrar: “Ey Muaz!” dedi. Muaz: “Emrine amadeyim buyur ya Rasûlallah” diye cevap verdi. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna şehadet eden her bir kulu, muhakkak Allah ateşe haram kılar.” Muaz dedi ki: “Ey Allah’ın Rasûlü, ben bunu insanlara haber vereyim mi, bununla müjdelenip sevinsinler?” Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem: “O zaman buna dayanır (amel etmeyi bırakır)lar” buyurdu. Muaz ölümü esnasında, (ilmi gizleyerek) günaha girmekten kurtulmak için bunu haber verdi.” İmam Buhari’nin lafzı şöyledir: “Allah’tan başka ilah olmadığına ve Muhammed’in Allah’ın kulu ve Rasûlü olduğuna kalbinden sadakatle/ihlâsla şehadet eden her bir kulu, muhakkak Allah ateşe haram kılar.” [5]

Bu ve benzeri hadisler hakkında âlimlerin üç görüşünü nakleden Hafız el-Münziri şöyle demektedir:

1- İlim ehlinin büyüklerinden birçok kimsenin görüşü şudur ki: “La ilahe illallah diyen cennete girer veya ateş ona haram olur” gibi mutlak ifadeler, İslam’ın ilk dönemlerinde geçerliydi. Çünkü bu dönemde davet, zaten sadece tevhidi ikrar etmeye yönelikti. Fakat farzlar konulup, birtakım sınırlar belirlenince; bu neshedildi.  Nitekim namaz, zekat, oruç, hac ve daha birçok konuda varid olan pek çok hadisi şerif de buna delalet etmektedir. Dahhak, Zühri, Süfyan es-Sevri ve daha başkaları bu görüştedir.

2- Diğer bir grup âlim ise şöyle dediler: Bu hususta neshin olduğunu iddia etmeye ihtiyaç yoktur. Çünkü dinin rükünlerinden olan ve İslam’ın farzlarından olan her şey, şehadeteyni ikrar etmenin gereği ve tamamlayıcısıdır. Dolayısıyla şehadeteyni ikrar ettikten sonra, inkâr ederek veya gevşeklik göstererek farzlardan birinden imtina eden kimsenin (gevşeklik gösterenin hakkındaki ihtilafı da göz önünde bulundurarak) küfrüne hükmedip, cennete girmeyeceğini söyleyebiliriz. Bu görüşte doğruya yakındır.

3- Başka bir grup âlim de şöyle dediler: Tevhid kelimesini söylemenin, cennete girmeye ve ateşten kurtulmaya sebep olmasının bir şartı vardır ki o da farzları yerine getirmek ve büyük günahlardan (kebair günahlardan) kaçınmaktır. Eğer farzları yerine getirmez veya büyük günahlardan sakınmazsa, tevhid kelimesini söylemesi ateşe girmekten onu alıkoymaz. Bu görüş ikinci görüşe yakındır veya onun aynısıdır.[6]

Nitekim Vehb bin Münebbih’e: “Lâ ilâhe illallâh cennetin anahtarı değil midir?” diye sorulunca o şöyle cevap vermiştir: “Muhakkak ki her anahtarın dişleri bulunmaktadır. Şayet sen de dişleri bulunan bir anahtar getirirsen, sana kapıyı açarlar.”

Ebu Hureyre (Allah ondan razı olsun)’nin rivayet ettiği bir hadisi şerifte Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurmaktadır: “İhlâslı bir şekilde äÇî Åðäçî ÅðäÇñî Çääñîçï   diyen her bir kul için – büyük günahlardan kaçınılması şartıyla – muhakkak gök kapıları açılır ve (onun) bu sözü Arş’a ulaşır.”[7]

Tevhidin bütün mertebelerini veciz bir şekilde beyan eden “Allah’tan başka ilah yoktur. O tektir ve O’nun hiçbir ortağı yoktur. Mülk O’nundur. Hamd O’na mahsustur. Ve O, her şeye kadirdir (güç yetirendir).” zikrinin fazileti hakkında da pek çok hadisi şerif varid olmuştur. Ezcümle; 

Bera b. Azib radıyallahu anh’dan Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “…Her kim:   

äÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÍòÏîçï äÇî ÔîÑðêãî äîçﬠäîçï Çäòåïäòãï èîäîçï ÇäòÍîåòÏﬠèîçïèî Ùîäîé ãïäñð ÔîêòÁí âîÏðêÑì

derse bu onun için bir canı (köleyi) azad etmek gibi olur.”[8]

 Ebu Eyyüb el-Ensari radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim on defa:  

äÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÍòÏîçï äÇî ÔîÑðêãî äîçﬠäîçï Çäòåïäòãï èîäîçï ÇäòÍîåòÏﬠèîçïèî Ùîäîé ãïäñð ÔîêòÁí âîÏðêÑì

derse İsmailoğullarından (araplardan) dört kişiyi (köleyi) azad eden kimse gibi olur (onun aldığı mükâfatın aynısını alır).”[9]

Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Her kim günde yüz defa:  

“äÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÍòÏîçï äÇî ÔîÑðêãî äîçﬠäîçï Çäòåïäòãï èîäîçï ÇäòÍîåòÏﬠèîçïèîÙîäîé ãïäñð ÔîêòÁí âîÏðêÑì”

derse bu onun için on köle azad etmeye denk olur, onun için yüz hasene yazılır ve onun yüz günahı silinir. O gün akşama kadar bu, onun için şeytana karşı korunak olur. Ve hiçbir kimse onun getirdiğinden daha faziletli bir amelle gelmez. Meğer ki bundan daha fazla yapmış bir kimse olsun.

“Her kim de günde yüz defa:   “ÓïÈòÍîÇæî Çääñîçð èîÈðÍîåòÏðçð”  derse; deniz köpüğü kadar dahi olsa günahları silinir.”[10]

Yine tevhid hakikatini bütün dereceleriyle veciz bir şekilde ifade eden şu mübarek kelimelerin fazileti hakkında da pek çok hadisi şerif varid olmuştur. 

 ÓïÈòÍîÇæî Çääçð èîÇäòÍîåòÏï äðäñîçð èîäÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÇääñîçïÃîãòÈîÑï

“Allah’ı tüm noksanlıklardan tenzih ederim. Hamd Allah’adır. Allah’tan başka ilah yoktur ve Allah en büyüktür.”

İşte bu mübarek kelimeler, İslam akidesinin temellerini ifade eden tesbih, tahmid, tehlil ve tekbir kelimeleridir. Onun içindir ki ekmek, su ve nefesten daha fazla bu veciz kelimeleri tekrar etmeye ihtiyaç vardır. Bundan dolayıdır ki İslam akidesini özetleyen bu mübarek kelimeler hakkında birçok hadisi şerif varid olmuştur. Biz şimdi bunlardan sadece birkaç tanesini seçip yazacağız:

Semûre b. Cündeb radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Sözlerden Allah’a en sevimli olanlar dörttür:  

“ÓïÈòÍîÇæî Çääñîçð èîÇäòÍîåòÏï äðäñîçð èîäÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÇääñîçï ÃîãòÈîÑï”

söylerken bunlardan hangisiyle başlarsan başla zarar etmez.”[11]

Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Benim   “ÓïÈòÍîÇæî ÇääñîçðèîÇäòÍîåòÏï äðäñîçð èîäÇî Åðäîçî ÅðäÇñî Çääñîçï èîÇääñîçï ÃîãòÈîÑï  demem; güneşin üzerine doğduğu her şeyden bana daha sevimlidir.[12]

Ebu Said el-Hudri radıyallahu anh’dan: Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kalıcı salih amelleri çokça yapınız.” Denildi ki: “Bu ameller nelerdir ey Allah’ın Rasulü?” şöyle buyurdu: “Tekbir, tehlil, tesbih, elhamdülillah ve la havle vela kuvvete illa billahi sözleridir.”[13]

Bu hadisi şerifteki kalıcı salih ameller ifadesi, şu ayeti kerimede geçmektedir: “Mal ve oğullar dünya hayatının süsüdür. Ama baki kalacak olan salih ameller, Rabbinin nezdinde sevapça da hayırlıdır, emelce de hayırlıdır.” (Kehf, 46) Tabi ki bu hadisi şerifteki mübarek kelimeler kalıcı salih amellerin sadece bir kısmıdır. Diğer bütün salih ameller de bu genel ifadenin altına girerler.

Ebu Hureyre radıyallahu anh dedi ki: “Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “İki kelime vardır ki bunlar Rahmân’a sevimli, dile hafif, mîzanda ise ağırdırlar: “Subhanallahi ve bihamdih, Subhanallahi’l-âzim (Allah’ı bütün noksanlıklardan tenzih ederek O’na hamd ederim, büyük ve yüce olan Allah’ı her türlü ayıp ve kusurdan tenzih ederim)”[14]

Abdullah ibni Amr radıyallahu anhuma dedi ki: “Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Allah’ın peygamberi Nuh aleyhisselam vefat edeceği esnada oğluna şöyle dedi: “Ben vasiyet olarak sana iki şeyi emreder, iki şeyden de seni sakındırırım: “Lâ ilâhe illallah” demeni emrederim. Zira yedi kat gök ve yedi kat yer terazinin bir kefesine konulup, “Lâ ilâhe illallah”da diğer kefesine konulursa; muhakkak “Lâ ilâhe illallah” ağır gelir. Şayet yedi kat gök ve yedi kat yer tek bir parça demir olsa, “Lâ ilâhe illallah” sözü ağırlığıyla onu parçalar. Yine sana “Subhanallahi ve bihamdihi” demeni emrederim. Çünkü bütün varlıkların ibadeti/tesbihi bu şekilde olup, bu tesbihleri sayesinde rızıklandırılmaktadırlar. Diğer taraftan seni şirkten ve kibirden şiddetle sakındırırım…”[15]

Devam edecektir…


[1]. Buhari 25, Müslim 22

[2]. Ahmed b. Hanbel, el-Müsned, 2/359. Hafız el-Münziri “Terğib ve Terhib (2/394) de şöyle demektedir: “Bu hadisi Ahmed ve Taberani rivayet ettiler. Ahmed’in isnadı Hasendir.” Hafız el-Heysemi de “Mecmeu’z-Zevaid” de (10/82) İmam Ahmed’in senedindeki adamların güvenilir/sika olduklarını belirtmektedir.

[3]. İbni Mace, 3800. hadis; Nesai, Amelü’l-Yevmi ve’l-Leyleti, 831. hadis; Hakim, “el-Müstedrek”, 1/498. Hakim bu hadisin, Sahih olduğunu belirtmiş, Hafız Zehebi de ona müvafakat etmiştir.

[4]Buhari, 99.hadis.

[5]Buhari, 128. hadis; Müslim, 147.hadis.

[6]Hafız el-Münziri, “Terğib ve Terhib,” 2/391

[7]Tirmizi, 3590. Tirmizi dedi ki: “Bu Hasen Garib bir hadistir.”

[8]Ahmed b. Hanbel 4/285. Hafız el-Heysemi “Mecmeu’z-Zevaid” (10/85) de ve Hafız el-Münziri “Terğib ve Terhib” (2/399) da bu hadisi şerifin ravilerinin, “Sahih”in ravileri olduklarını ifade etmektedirler.

[9]Buhari, 6404; Müslim, 6785. Ancak Buhari’de “dört köle” yerine “bir köle” şeklinde geçmektedir.

[10]Buhari, 6403; Müslim, 6783. Ancak ÓïÈòÍîÇæî Çääçð èîÈðÍîåòÏðçð ile ilgili bölüm Buhari’de ayrı bir hadis olarak 6405 rakamıyla geçmektedir.

[11].  Müslim,5566; İbni Mace, 3811.

[12].  Müslim, 6787; Tirmizi, 3597.

[13]Ahmed b. Hanbel, “el-Müsned”, 3/75. Hafız el-Heysemi “Mecmeu’z-Zevaid” (10/87) de şöyle demektedir: “Bu hadisi Ahmed ve Ebu Ya’la rivayet ettiler. İkisinin de senedleri Hasendir.” Hâkim de “Müstedrek” (1/512) de rivayet edip tashih etmiş, Hafız Zehebi de ona muvafakat etmiştir.

[14]. Buhari 7563.

[15]İmam Ahmed; Müsned 6583 (270). Ahmed Şakir sahih bir hadis olduğunu belirtmiştir.