Müminlere Nidalar – Muhammed Sadık Türkmen / 2020 Şubat / 87. Sayı
Ey iman edenler! Sizden olmayanları sırdaş edinmeyin, onlar size kötülük yapmaktan geri durmazlar, sıkıntıya düşmenizi isterler. Onların ağızlarından nefret taşmaktadır; kalplerinin gizlediği daha büyüktür. Gerçekten size delillerimizi açıklamışızdır, eğer düşünüyorsanız.
(Âl-i İmran,118)
İnsan hayatına tesir eden en önemli etkenlerden biri de arkadaşlık bağıdır. Bazen arkadaş kişinin öz kardeşinden daha yakın olabilir. Bu meseleye Bedir Savaşı’nda Musab bin Umeyr radıyallahu anh’ın örneğini verebiliriz. Müslümanların müşriklerden aldığı esirler arasında onun kardeşi de vardı. Musab radıyallahu anh ensardan olan Müslümana, öz kardeşini sıkı bağlamasını söylemişti. Esir olan kişi: “Ben senin kardeşin değil miyim?” diye sorunca cevaben: “Hayır, benim asıl kardeşim seni esir alan bu kişidir” demişti.
Halk arasında “bana arkadaşını söyle sana kim olduğunu söyleyeyim” diye meşhur olmuş bir söz vardır. Bu söz bizlere insanların davranışlarının ne kadar tesirli olduğunu, yapılan iyi veya kötü davranışların başkalarına nasıl sirayet ettiğini göstermektedir. İnsan arkadaşlığın ne denli önemli bir şey olduğunu kavrayamazsa hüsrana doğru yol almaktan başka bir şey yapamaz. Çünkü özellikle günümüzde toplumların hayatında şer yaygınlaşmış, hayır azalmıştır. Eğer hayırlı bir arkadaş aranmazsa şerrin yörüngesinden kaçmak mümkün olmaz.
Günümüzde arkadaşlığı yalnızca insanlarla kurulan bir bağ olarak görürsek bu bizi yanılgıya götürebilir. Arkadaşlığın karşılıklı muhabbet, sır paylaşma, vakit geçirme gibi insanlarla ilintili bir yönü olsa da aslında insanın hayatını kuşatan, onu etkileyen ve hayatına yön veren her şeyi de aynı şekilde bir arkadaş olarak değerlendirmekte fayda vardır. Bu manada toplumsal iletişim araçları, televizyon, sinema ve kitap gibi bazı materyaller de arkadaş konumunda değerlendirilmelidir. Bazen aileler, gençlerini kötü arkadaşlardan uzak tutalım derken daha tehlikeli durumlarla baş başa bırakabilmektedirler.
Testinin çatladığı vakit içinde olanı sızdırması misali arkadaşlık ve dostlukta ne kadar dikkatli olunması gerektiğini göstermektedir. İnsan yeni tanıştığı birine ilk anda kendisini tanımasa da zamanla birlikteliğin çok olması ile açılır ve etkilemeye çalışır. O halde Müslüman bireyin ahiretini tehlikeye atacak bir dostluktan sakınılması gerekir. Arkadaşlığı sadece basit bir kelime olarak ele alma hatasından sakınması ve gereken ehemmiyeti vermesi gerekir. Zira arkadaşlık kişinin hayat mecrasını etkileyecek biz alandır. Ebu Hureyre radıyallahu anhdedi ki: Nebi sallallahu aleyhi ve sellem şöyle buyurdu: “Kişi arkadaşının dini üzeredir. O halde herkes kiminle arkadaşlık yaptığına bir baksın.”[1]
Müslümanların kendi toplumlarında yapmaları gereken bu olduğuna göre acaba diğer dinlere mensup kişilerle arkadaşlık ve dostluk kurmanın, onları sırdaş edinmenin durumu ne olur?
İmam Kurtubi rahimehullah bu ayetin tefsirinde şöyle demiştir: “Allah azze ve celle bu ayette müminleri, kâfirleri, Yahudileri ve heva ehlini dost ve sırdaş edinmekten, onlarla istişarede bulunmaktan ve işlerini onlara dayandırmaktan nehyetti. ‘Senin gittiğin yola ve dinine muhalif olan kimseyle görüş alışverişinde bulunmak uygun değildir’ diye söylenmiştir.
Şair şöyle dedi:
‘Kişinin kim olduğunu sorma, sor kimdir arkadaşı.
Çünkü her dost ittiba edinir kendine sırdaşı.’
İbni Mesud radıyallahu anh’ın: ‘İnsanlara arkadaşlarının kim olduğuna bakarak itibar edin’ dediği rivayet edilmiştir.
Ebu Musa el-Eşari radıyallahu anh Ömer radıyallahu anh’ın yanına bazı hesaplamaları göstermek için geldi. O hesap defterini Ömer radıyallahu anh’a gösterince çok beğendi. O esnada Ömer radıyallahu anh’a bir yazı ulaştı, Ebu Musa’ya: Senin kâtibin nerede. Çağır onu, insanlara bu yazıyı okusun’ dedi.
Ebu Musa radıyallahu anh: ‘O mescide girmez’ dedi. Ömer radıyallahu anh ‘Niçin, yoksa o cünüp mü?’ diye sordu. Ebu Musa radıyallahu anh: ‘O, Hristiyan’dır’ dedi. Bunun üzerine Ömer radıyallahu anh çok kızdı ve şöyle dedi: ‘Allah onları rahmetinden uzaklaştırmışken sen onları kendine yakın tutma, Allah onları alçaltmışken sen onlara değer verme, Allah onları hain olarak belirtmişken sen onları emin kabul etme.’[2]
Yine Ömer radıyallahu anh’dan şöyle dediği rivayet edildi: “Ehli kitabı yanınızda çalıştırmayın. Çünkü onlar rüşveti helal görür. İşlerinizde ve idarelerinizde Allah’tan korkanları çalıştırın.”
Ömer radıyallahu anh’a: “Hira Hristiyanlarından bir adam var, ondan daha iyi yazan, kalemi daha iyi kullanan birisi yok. Onun sana kâtiplik yapmasını ister misin?” diye soruldu. Dedi ki: “Eğer bunu yaparsam müminler haricinde birini sırdaş edinmiş olurum. Zimmet ehline yazdırmak caiz değildir. Yine alışveriş, vekil tayin etme gibi tasarruflarda onları kullanmak caiz değildir.”
Ben de diyorum ki: Maalesef bu zamanlarda kitap ehlini kâtipler ve sırdaşlar edinmekle durumlar değişti. Böylece onlar cahil ve ahmak emirler ve valiler nezdinde efendi konumuna yükseldiler.” [3]
Allah azze ve celle, İmam Kurtubi’ye rahmet eylesin acaba günümüzde güya kendisini İslam dinine nispet etmeye çalışan insanları görseydi ne düşünürdü?
Müslümanlar kendi fıtratlarının temiz olması sebebiyle her insanın hayra ve hidayete nail olmasını isterler. Hatta kendileri ile aynı dine uymayanlar hakkında dahi hep hüsnü zan beslerler. İslam’ın hâkim olduğu dönemlerde ve günümüzde dahi Müslümanlar bu özelliklerini sürdüre gelmişlerdir. Ancak Müslümanların her şeye karşılık dinine mensup olmayanların kendileri hakkında ne düşündüklerini bilmeleri gerekir. Çünkü zor durumda kaldığı zaman iyilikte bulunduğu insanlardan hasmane bir tavırla karşılaşınca bocalamaması gerekir.
Bu ayet-i kerîmede Allahu Teâlâ, kendisine dostluk beslemememiz gerekenlerin biz Müslümanların her zaman zorluk çekmesini isteyen kişiler olduğunu söylemiştir. Şu an her ne kadar özgürlük, insan hakları, eşitlik gibi yaldızlı sözlerle bizi aldatmaya çalışsalar da İslâm’ın yeryüzüne nüzulünden itibaren tüm kâfirlerin adeti böyle olagelmiştir. Günümüzde yaşanan vahşetlerin hatırlanması buna delil olarak yeterlidir. Çünkü onlar Allah azze ve celle’nin insanı yaratmış olduğu temiz fıtrattan çıkmış, zamanın ilerlemesi ile de hayvanlardan daha aşağı dereceye inmiştir. Bundan dolayı sen onları hayvanlara dahi çok şefkatli görürken, Müslüman göçmenlerin botlarının batması için deniz ortasında onları mızraklarla delmeye çalışırken görürsün. Yüce Allah kâfirlerin bu özelliğini başka bir ayette şöyle hatırlatmaktadır: “Ehli kitaptan kâfirler ve putperestler Rabbinizden size iyi bir şey indirilmesini istemezler. Hâlbuki Allah rahmetini ancak dilediğine tahsis eder. Allah büyük lütuf sahibidir.” (Bakara, 105)
Ayet-i kerîmenin “Onların ağzından nefret taşmaktadır…” bölümü hakkında İmam Taberi rahimehullah şöyle dedi: “Zikri Yüce Allah şunu kastetmiştir: ‘Ey müminler! Kendiniz dışındakileri dost edinmekten menettiğim bu kişilerin size karşı nefreti ağızlarından yani dillerinden ortaya dökülmüştür. Onların dillerinden açığa dökülen şey ise küfürleri üzere sabit kalmaları ve kendilerinin üzerinden devam etmiş oldukları sapıklığa muhalif olanlara düşmanlıklarıdır. İşte bu onların iman ehline olan düşmanlıklarının en güçlü sebebidir. Çünkü bu, dine karşı düşmanlıktır. Dine karşı düşmanlık ise ancak iki düşmandan birinin diğerinin dinine girmesi ile nihayete erer. Bu da eğer kendisine girilen din daha önceden dalalet üzere ise hidayetten dalalete geçiş olur. Onların müminler için böyle düşünmesi ve dinleri üzere kalmaları onların müminlere karşı olan öfke ve düşmanlıklarının en bariz delilidir.”[4]
Allahu Teâlâ’nın küfür ehlinin Müslümanlara karşı kalplerinde besledikleri nefretin daha büyük olduğunu beyan etmesi Müslümanların daima onlara karşı teyakkuzda olması gerektiğini ortaya çıkarır. Özellikle Kur’an’da onların düşmanlıklarının boyutu kapalı bırakılmıştır ki hiçbir Müslüman kitap ehlinden ve müşriklerden oluşan kâfirlerin düşmanlığından gafil olmasın.
Ayetten Çıkarılacak Bazı Dersler
İnsan oturup kalktığı ve dostluk kurduğu kişiler ile anılır. Bu sebepten dolayı arkadaş seçimi her yaş grubundan insan için çok önemlidir. Allah’ın bizler için ne takdir ettiği bizlere kapalı olduğuna göre ömrümüzün son anına kadar amellerimizde dikkatli davranmalıyız.
“Kesin olan şey (ölüm) gelinceye kadar rabbine kulluk et.” (Hicr, 99) ayeti kerimesi bize rehber olmalıdır.
İslam hukuku her ne kadar kitap ehli ve putperestlerle alışverişi mübah görmüşse de bu durum her konuda onlara güveneceğimiz anlamına gelmez. Özellikle Müslümanlar önemli işlerinde onların bilgi elde etmesini engellemelidir. Bunun yolu Müslümanların kendi aralarında sır olan her işte Müslümanlardan takva sahibi kişileri seçmekle olur. Zahiren takva sahibi olmayan Müslümanları dahi böylesi durumlara layık görmezken kafirlerin uzak tutulması daha fazla önem arz eder.
Yaşanan tecrübelerden Müslümanların ders çıkarması gerekir. Özellikle kitap ehlinin ve putperestlerin sözlerine güven olmayacağını, onların gücü ellerine aldıkları zaman hiçbir anlaşmayı ve sözü tutmayacağı unutulmamalıdır.
Bugün tüm dünyanın İslam’a karşı birleşmesi tesadüf eseri değildir. Bu İslam’ın haklı olduğuna Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in hadislerinde bildirdiği bilgilerin gerçekleşeceğine en büyük delillerdendir. Aynı zamanda kâfirlerin İslam’a ve Müslümanlara karşı içlerinde gizledikleri kinin tezahürüdür. Yüce Allah şöyle buyuruyor: “Sen onların dinlerine uyumadıkça Yahudiler de Hıristiyanlar da senden asla memnun kalmayacaklardır. De ki: Asıl doğru yol ancak Allah’ın yoludur. Eğer sana gelen ilimden sonra onların arzularına uyarsan bilesin ki artık Allah sana ne dost ne de yardımcı olacaktır.” (Bakara,120)
[1]. Ebu Davut, 4833
[2]. Beyhaki, c.10, s.127
[3]. Kurtubi tefsirine bakınız
[4]. Taberi, aynı ayet