Bizi Tüketen Durumlar

Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2020 Ekim / 95. Sayı

Hayatın zorlukları, şehir yaşamının getirdiği sorunlar, stres, huzursuzluk, aile içi ve dışı iletişim problemleri ve daha başka sebepler çok yordu bizi…

Eşimizin anlayışsızlığı, anne babamızın halden anlamayışları, çocuklarımızdaki huysuzluklar, arkadaş çevremizin beklentileri ve hoşgörüsüzlüğü, işte karşılaştığımız problemler…

Daha sayayım mı? Sayfalar hatta ciltler dolusu kitap çıkar bizi tüketen durumları saymaya kalksak. Bizi tüketen durumların gerçekten dış etkenli olduğunu mu sanıyorsunuz? O zaman yanıldığınızı söylemek durumundayım. Dıştan kaynaklı sorunlar doğduğumuz günden başladı, biz ölene dek sürecek. Hiç bitmeyecek. Bu sorunlar, bizi tüketen, yiyip bitiren ana faktörler olamazlar. Bizi asıl tüketen nefsimiz. Kendi kendimizi yok etme yolunda hızla ilerliyoruz. İnsanın kendisine verdiği zararı, kimse ona veremez.

Bir iyilik yaparsanız kendi lehinize yaparsınız. Yaptığınız bu iyiliği Allah rızası dışında başka bir niyetle yaparsanız, bu sizin aleyhinize döner. Siz iyilik yaptığınızı sandığınız ile kalırsınız. Ama o, hanenize Allah’tan başka biri veya bir şey için yapılan amel olarak kayda alınır. Sevap yerine günah sahibi olursunuz. Ayrıca zaman içinde iyilik yaptığınız kişiden bir karşılık beklemeye başlarsınız. Karşılık göremeyince de kendi kendinizi yer, vesveselere, o kişi hakkında su-i zanlara kapılırsınız. Alın size bir kendi kendini tüketme yöntemi… “İnsanın kendisine yaptığı kötülüğü kimse ona yapamaz”ın iyi görünen versiyonu…

Bir kötülüğe meyleder ve bunu faaliyete dökersiniz. Allah’a şirk koşmak, zina etmek, yalan söylemek, gıybet, iftira, faiz yemek, başkasına zulmetmek… Aklınıza İslam’ın yasakladığı her türlü kötülüğü getirebilirsiniz. Siz o kötü ameli başkasına verdiğiniz bir zarar olarak görüyorsanız çok büyük hata ediyorsunuz. Başkasına kötülük yaparak onu en fazla, bir süre üzersiniz. Ama kendinize verdiğiniz zarar, o işten nasuh bir tevbe ile dönmediğiniz müddetçe ebedi olarak sizinle gelecektir. İnsan kendi kendini, bundan daha kötü bir yolla tüketemezdi.

Şeytan, nefis, kötülükler, her bir yanımızı kuşatan fuhşiyat, günah kümelerinin çoğunluğu teşkil etmesi, fitne-fesadın ışık hızıyla yayılması, şahsi ve toplumsal müşkiller her an imanınızı zayıflatır. “Her şey zıddıyla kaimdir” kuralı gereği bu etkenler karşısında imanınızı güçlendirmenin tek yolu, Allah’ı zikir, Kur’an tilaveti, namaz ve diğer ibadetleri korumaktır. Eğer imanınız göz açıp kapama süresi kadar zayıflar ve bu faktörlerden biri ona galebe çalarsa, piliniz biter, enerjiniz azalır, madden ve manen kımıldayamaz hale gelirsiniz. Hak yolunda doğru mücadeleye ve savaşa gücünüz kalmaz. Gücünüz tükenir, yol gözünüzde büyümeye başlar. Yol büyür, adım atacak cesaretiniz kalmaz. Cesaretiniz azalır, şeytanlar tüm dünyayı avuçlarına alır. Size de tükenmekten başka çare bırakmazlar.

İnsana verilen en değerli özellik -irade- devre dışı kalırsa insan dışı her türlü varlığa benzemeye başlarsınız. Çünkü kendinize inancınız tükenmiştir. Umuda giden yolunuz kesilmiştir. Hayat, yanınızda kimin olduğuna inanıyorsanız, onun iradesine bağımlı bir yaşam tarzı haline gelmiştir. İradenizi şeytan, cin veya insan olan bir başkasına mutlak olarak teslim ettiğiniz gün, hayvandan daha aşağı bir hale razı olduğunuz gündür. Çevrelerimiz, iradelerini dünya, para, ihtiras gibi beş para etmez metalar karşılığında satanlarla dolu. Yani tükenmiş, bitmiş, kendinden geçmiş, bir varmış bir yokmuş hesabına, iradelerini yatıranlarla dolup taşıyor dünya. Bu hesaba bir yeni kurban eklemeye niyetimiz olmamalı. Tam da iblisin kendine söz verdiği gibi.

Bizi saptıracağına yemin ettiği günden beri bu hesaba yeni canlar, yeni pes edenler, yeni esirler, yeni taraftarlar eklemeye devam ediyor. O, kıyamete kadar tükenmeyeceğine ant içiyor da biz hakkın taraftarları neden hemen tükenmeye kendimizi teslim ediyoruz.

Tükenmişlik bir teslimiyettir. Kendini, iradeni, vücudunu, aklını, ruhunu ve her şeyini iblise teslim etmektir. Buna razı mısın? Razı değilsen asla tükenme! Tükenmeye meyletme bile! Hatta bunu aklından bile geçirme! Gerekirse “Tükendim!” kelimesini lügatinden sil! Gör bakalım! O zaman kim tükeniyor? Kim çıldırıyor? Kim yanıp küle dönüyor? Şeytan mı sen mi? Senin cehenneme direk olmanı isteyen şeytanın seni tüketmesine izin verme! İradeni ondan korumanın tek yolu Allah’ı zikirdir, unutma.

Her insan şahsına münhasırdır. Farklı mizaç, huy, karakter, ahlak, yapı, mimik, yaşam ve aile yapısına sahiptir. Tıpkı senin gibi. Birileri sana garip geldiği gibi sen de birilerine garip gelebilirsin. Kimin, neyi, neden, ne niyetle yaptığını bir tek Allah bilir. Kendinden pay biç. Yanlış anlaşıldığını düşünüp kendini ifade edemediğin olmadı mı? Ya da iyi bir şey yapayım derken hata ettiğin?  Veya başında büyük bir derdin olup söyleyemediğin için gereksiz öfke patlamalarıyla birilerini üzdüğün? Veyahut “Karakterim bu, değişemem” diye altını çizerek belirtip başkalarını rahatsız etme pahasına o huyundan vazgeçmediğin olmadı mı? Bu gibi durumlarda muhatabından hep anlayış beklersin değil mi? İşte bunun için her şeyi kişisel algılama! Herkesin her hareketi, her sözü, her bakışı sana yönelik olmayabilir. Her şeyi şahsi algılamak, seni yavaş yavaş tüketen sinsi bir algı yanılmasıdır. Bu algını düzeltmelisin.

Haset, öfke ve kibir… Üç amansız hastalık… Amelleri, arkadaşlıkları, kardeşlikleri, iyilikleri, güzellikleri, toplumları ateşin odunu yediği gibi süratle tüketirler. Bir kere bu hastalıklara yakalanmayıver… Elini kaptıran, ruhunu, cesedini, aklını ve ferasetini kaybeder. Kısacası hızlı bir şekilde kendisini yok etmek isteyen, bu hastalıklara karşı kendisini koruma altına almasın. Aman ha kardeşim! Kırıntısını bile hissediyorsan kendinde, hemen Allah’a sığın ve bu hastalıktan kurtulmanın yollarını acilen ara! Zira bunlar, hızla yayılan virüsler gibidir. Ne zaman seni sarmış ve yok etmiş anlayamazsın bile. Zira bu hastalıklar tüketir ve tahribatı büyüktür.

Hazzı, huzuru, mutluluğu hiçbir çaba göstermeden hemen elde etmek istersin. Her daim hayırlı sonuçlar bekler, bunun için sabırsızlanırsın. Bu esnada çevreni hoşgörüsüzlük nasipsizliğin ile yorarsın. Sana yapılanları her gece, her tek kaldığında tekrarlar durursun ki unutmayasın. Affedemeyesin. İntikam günü geldiğinde hakkını söke söke alabilesin.

Ah be kardeşim! Bunlarla bir tek kendine edersin. Kendini tüketirsin. Kendine zulmedersin. Kendini üzersin. Biraz rahatla, gevşemeye çalış. Derin bir nefes al. Abdest alıp Rabbine yönel. Sana yapılanları gerçekten affet. Hayırla karşılaşmak istiyorsan sabret ve müsamahalı ol. Göreceksin tükenen sen değil şeytan olacak. Böylece hayat daha güzel olacak. Ahirette güzel bir akıbet seni bekliyor olacak, inşallah…