Kaçırılan Amellerin Telafisine Örnek:  Enes B. Nadr

Hikmetli Kıssalar – Orhan Sağlam / 2021 Ağustos / 105. Sayı

Enes b. Malik radıyallahu anh şöyle dedi:

Amcam Enes bin Nadr radıyallahu anh Bedir Savaşı’na katılmamıştı. Bu ona çok ağır geldi. Bu sebeple “Ya Rasûlallah! Müşriklerle yaptığın ilk savaşta bulunamadım. Eğer müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, Allahu Teâlâ neler yapacağımı muhakkak görür!” dedi.

Uhud Savaşı’nda Müslüman safları dağılınca, Enes bin Nadr -arkadaşlarını kastederek- “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim. –Müşrikleri kastederek de– bunların yaptıklarından da uzak olduğumu arz ederim” deyip ilerledi. Derken Sad bin Muaz ile karşılaştı ve:

– Ey Sad bin Muaz! İşte cennet. Nadr’ın Rabbine yemin ederim ki Uhud’un yakınlarından ben onun kokusunu alıyorum, dedi.

Sad (bu olayı anlatırken) “Ben onun yaptığını yapmaya güç yetiremedim ya Rasûlallah!” dedi.

Hadisin ravisi Enes b. Malik, amcası Enes bin Nadr ile ilgili olayı şöyle anlatır:

– Amcamı şehit edilmiş olarak bulduk. Vücudunda seksenden fazla kılıç darbesi, mızrak yarası ve ok izi vardı. Müşrikler ona müsle yapmış, uzuvlarını kesmişlerdi. Bu sebeple onu hiç kimse tanıyamadı. Sadece kız kardeşi parmak uçlarından tanıyabildi.

Enes “Biz şu ayetin amcam ve onun gibiler hakkında inmiş olduğu görüşündeyiz” dedi: “Müminler içinde öyle yiğit erkekler vardır ki Allah’a verdikleri sözlerinde durdular. Onlardan kimi ahdini yerine getirdi (çarpışıp şehit düştü), kimi de sırasını bekliyor. Bunlar sözlerini asla değiştirmemişlerdir” (Ahzab, 23)[1]

Kıssadan Çıkarılacak Dersler

Enes b. Nadr radıyallahu anh’ın Bedir savaşına katılamayışının nedeni, Hz. Peygamber ve beraberindekilerin Medine’den çıkış sebebi Ebu Süfyan’ın kervanını ele geçirmekti. Yoksa içi imanla taşmış olan Enes b. Nadr radıyallahu anh’ın, Peygamberin gideceği savaştan geri kalması düşünülemezdi.

Enes b. Nadr’ın Peygamberin gideceği savaştan geri kalmayacağının en bariz ispatı, Allah azze ve celle peygamber ve beraberindekileri kervandan Bedir’e çevirince, savaş dönüşünde Enes b. Nadr’ın derhal Peygambere gelip müşriklerle yapılan ilk savaşı kaçırma pişmanlığını dile getirip “Eğer bir daha onlarla savaşırsak (tabiri caizse ‘Telafisini nasıl yapacağımı göreceksiniz!’)” şeklinde duruş sergilemesidir.

Enes b. Nadr’ın iddialı bir şekilde “Eğer müşriklerle bizi bir daha karşılaştırırsa Allah Teâlâ benim neler yapacağımı muhakkak görür” demesi, arkadaşlarının katıldığı savaşa katılmadığı için kaçırdığı ecirden dolayıdır. Bu durum imanı kâmil olanlarda olan bir alamettir. Bu da bize kişi eğer niyetinde eminse kaçırdığı amellerden dolayı üzülmesi ve bir daha aynı amelle karşılaşırsam o zaman elimden geleni yapacağım demesinin caiz olduğuna işaret etmektedir.

Nitekim Enes b. Nadr “Eğer müşriklerle yapılacak bir savaşta beni bulundurursa, Allah neler yapacağımı muhakkak görür” şeklindeki iddiasını Uhud günü fazlasıyla ortaya koymuştur. Öyle ki kendisinin şehadetinden dolayı Rahman’ın arşının titrediği Sad bin Muaz radıyallahu anh Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem efendimize, Enes b. Nadr’ın yaptıklarından dolayı “Ben onun yaptıklarını yapamadım ey Allah’ın Rasûlü” demiştir.

Aynı şekilde vücudunda seksen küsur kılıç, ok ve mızrak darbesinin olması, düşman safına dalıp yaralarına aldırış etmemesi, öyle ki tanınmaz hale gelmesi bize gösteriyor ki Enes b. Nadr iddiasını yerine getirmiştir.

Enes b. Nadr’ın “Ben Uhud’un eteklerinde cennetin kokusunu alıyorum.” demesi şehadeti ne kadar samimi bir şekilde istediğine işaret etmektedir. Nitekim şehadet arzusuyla yanıp tutuşanların bir kısmı şehadetlerinin öncesinde bazı alametlerini görürler.

Enes b. Nadr’ın savaşın kızıştığı, müşriklerin amansızca saldırdığı ve Müslümanların da dağılıp kaçıştığı bir esnada “Rabbim, bunların yaptıklarından dolayı özür beyan ederim.” demesi bize, kardeşlerimize karşı ne kadar merhametli, yapıcı ve düşkün olmamız gerektiğini göstermektedir. Hatalarını örtmekle beraber hataları için onlar adına istiğfarda bulunmamız gerektiğine de işaret etmektedir.

Aynı zamanda -müşrikleri kastederek- “Bunların yaptıklarından da uzak olduğumu arz ederim.” demesi safını netleştirmektedir.

Aynı şekilde Enes b. Nadr’ın bu sözleri ve akabinde düşman saflarına dalıp seksen küsur yara alması, öyle ki tanınmaz hale gelmesi, asıl cennet yolcusunun, yoluna adapte olup etrafına takılmadan hedefine kilitlenmesi gerektiğine delalet etmektedir.

En son müşrikler tarafından kendisine müsle yapılıp tanınmaz hale getirilmesi, Enes b. Nadr’ın müşriklere ağır darbeler indirdiği sonucunu ortaya koymaktadır. Bu sebeple müşrikler de içlerindeki kini dışarıya vurmuştur.

Enes b. Nadr radıyallahu anh ve onun gibiler hakkında inen Ahzab suresi 23. ayetinin adaylarından biri olmamız gerektiğini unutmamalıyız. Yeri ve zamanı geldiğinde bizim de bu yiğitlerden olmamız için Rabbimize sürekli dua etmeliyiz.

Şehit olduktan sonra hiç kimsenin Enes b. Nadr’ı tanımayıp ancak kız kardeşinin onu parmak uçlarından tanıması, sahabenin sıla-i rahime verdiği öneme işaret eder. Öyle ki birbirlerini parmak uçlarıyla tanımaları birbirlerine bağlılıklarına delalet eder.

Bu kıssadan çıkarılacak en önemli derslerden bir tanesi de kaçırılan amelin zamanı geldiğinde telafisini yapmaktır. Bu kıssa bize büyük örneklik teşkil etmektedir. Geçmişin pişmanlığı hususunda insanlar sınıflara ayrılır. Bazı sınıflar vardır, imanının kuvveti gereği telafisi için elinde geleni yapar. Bazı sınıflar vardır, bir süre kendilerini toparlar daha sonra normale döner. Bazı sınıflar da vardır ki o esnada pişman olur telafisi için elinde geleni yapacağını söylerler. Fakat o anı atlattıktan sonra sanki o anı hiç yaşamamış gibi olur, ki bu da (Allah muhafaza) zayıf iman sahiplerinin veya imanı olmayanların pişmanlığıdır.

Gemide fırtınaya tutulmuş yolcuların kurtulduklarında hiçbir şey yaşamamış gibi hareket etmeleri, deprem esnasında, kaza esnasında vb. durumlarda pişman olup tehlike atlatıldığında hayata kalınan yerden devam edip hiçbir şey yokmuş gibi devam etmeleri bu duruma örnek niteliğindedir.

Geçmişin telafisinin imanla bağlantılı olduğu gibi mevcut amellerin muhafazası da yine imanla bağlantılıdır. Öyle ki imanın zayıflaması durumunda kişi, kaçırdığı amellerini telafi etmek bir yana dursun, daha önce yaptığı amelleri yok etmeye doğru da gidebilir. Onun için imanın muhafazası ve artırılması oldukça önemlidir. Bunun yolu da mümkün oldukça Müslümanlarla beraber olmaktadır. 


[1].   Buhârî, Cihâd 12; Müslim, İmâre 148; Tirmizî, Tefsîr 34; Riyazus Salihin, 1320 no.lu hadis