Nebevi Aile – Halime Yılmaz / 2022 Ağustos 117. Sayı
Hamd, âdemoğluna bilmediklerini öğreten Allah’a mahsustur. Salat ve selam, büyük öğretmen Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’ e onun ailesi ve ashabına olsun. Allah’ın selamı, rahmeti, bereketi ve inayeti tüm İslam eğitmenlerinin üzerine olsun.
Eğitim; “çocukların ve gençlerin toplum yaşayışında yerlerini almaları için gerekli bilgi, beceri ve anlayışları elde etmelerine, kişiliklerini geliştirmelerine okul içinde veya dışında, doğrudan veya dolaylı yardım etme, terbiye” demektir.
Eğitim, bilgiden daha önemli ve üstündür. Bilgiyi istenilen zaman ve istenilen materyal vasıtasıyla zamanlı veya zamansız öğrenmek mümkündür. Bilgide sıralamanın ve tedriciliğin pek bir önemi yoktur. Bilgiyi elde ederken başkasının yardımına ihtiyacın olmayabilir. Bilgide teorik yön öne çıktığından pratiği zor ve unutulması kolaydır. Bir bilgiye sahip olduğunu bir başkasının bilmesi zordur. İslam, bilgi yüklemesinden çok pratiğe ve amele bakar.
Ama eğitim öyle değildir. Eğitim, işin ehli tarafından, onun uygun gördüğü ve üzerinde çalışılan işe uygun materyaller vasıtasıyla, daha önceden belirlenen doğru yer, doğru zaman ve doğru kişiye verilir. Eğitimde aceleye yer yoktur. Önce işin uzmanı tarafından bir hedef ve araç belirlenir. Sonra o araç vasıtasıyla adım adım ve tedricen hedefe doğru emin ve sağlam adımlarla ilerlenir. Eğitimde doğru rol model olacak, doğru adımlara yöneltecek bir rehber şarttır. Eğitim, pratiğe yönelik olduğundan unutulması zordur. İslam’ın önerdiği ve emrettiği bilginin uygulamaya dökülmesi, ancak doğru bir eğitimden geçer.
Ciddiyetle ve sistematik bir şekilde verilen ve alınan bir eğitimin gücü büyüktür. İnsanı, mevcut halinden tam zıddı bir hale çevirebilir. Seyyid Kutub’ un şu sözü, konumuza ışık tutacak mahiyette bir sözdür:
“Ben bilginin gücüne inanıyorum, kültürün gücüne inanıyorum ama eğitimin gücüne daha çok inanıyorum.”
Eğitimin, erken yaşlarda verildiğinde kayaya yazılmış gibi kazındığını hepimiz biliyoruz. Bu realite, çocuk ve genç yetiştiren her eğitmen için kilit bir bilgi ve doğru değerlendirilmesi gereken bir dönemdir. Erken dönemde eğitimin önemini, önde gelen ve tüm İslam âlemine örnekliği tartışmasız kabul edilen imamlardan biri olan İmam Şafii rahimehullah’ın küçük yaşta eğitim almaya başlamasıyla örneklendirebiliriz:
“İmam Şafii, küçük yaşta iken babasını kaybetti. Annesi, nesebi zayi olmasın diye onu iki yaşındayken Mekke’ye götürdü. Mekke’de yetişti, yedi yaşındayken Kur’an okudu, on yaşındayken Muvatta’yı ezberledi. On beş yaşındayken fetva vermeye başladı. Başka bir rivayette anlatıldığına göre ise on sekiz yaşında iken fetva vermeye başladı. Fetva vermesine şeyhi Muslim b. Halid ez-Zenci izin vermişti.”
Eğitim hayatına küçük yaşlarda başlayıp ümmete önderlik eden nice önderin hayatında, erken dönemde işin ehlinden aldıkları doğru eğitimin rolü büyüktür. Ayrıca bu yaşlar çocuğun algısının maksimum düzeyde açık ve zamanının oldukça bol olduğu dönemdir. İnsanın bu yaşa ve bu zaman bolluğuna hayatı boyunca bir daha sahip olamadığı bir dönemi, bir tek aklıselim, işinin ehli ve eğitimi seven bir eğitmen doğru değerlendirebilir. Eğitmen bilinçli olup yerinde ve zamanında verilmesi gereken eğitimi yavaş yavaş eğittiği kişiye aktarmalıdır. Bu eğitimin kalıcılığı ve faydası kaçınılmazdır.
“Meşguliyetler çoğalmadan önce çocukların eğitim ve öğretimi konusunda acele ediniz. Zira ileriki yaşlarda çocuk aklen daha olgun olmakla birlikte, kalben daha meşguldür.”
Eğitim, eğiten ve eğitilen açısından zor ve sabır isteyen bir süreçtir. Eğitmen açısından baktığımızda eğittiği kişiye, nabza göre şerbet verecek, doğru yer ve mekân seçecek, acele etmeyecek, eğittiği kişinin cehaletine ve anlayış eksikliklerine sabredecek ve bunları sadece Allah için yapacaktır. Bu, her yiğidin harcı olmayan, aşkla bağlanılması gereken bir sevdadır. Ama eğitmen şunu bilmelidir ki eğittiği kişiyi sadece Allah’ı razı etmek, o amel ettikçe sevabına ortak olmak için eğitir ve verdiği eğitimle amel edildikçe yapılan amellerin ecelinin olmadığını bilirse açtığı çığır yine kendisine ecir olarak dönecektir. Yani eğitmen en büyük iyiliği önce kendisine yapmış olacaktır.
“İslam’da iyi bir çığır açan kimseye, bunun sevabı vardır. O çığırda yürüyenlerin sevabından da kendisine verilir. Fakat onların sevabından hiçbir şey noksanlaşmaz. Her kim de İslam’da kötü bir çığır açarsa, o kişiye onun günahı vardır. O kötü çığırda yürüyenlerin günahından da ona pay ayırılır. Fakat onların günahından da hiçbir şey noksanlaşmaz.”
Eğitimin erken yaşlarda verilmesi önemlidir. Ama bu, sonradan hidayet bulanlar için geç olduğu anlamına gelmez. Sonradan İslam’ın şerefli yolunu seçip eğitim gören nice önder ve örnek vardır. Burada önemli olanın bitip tükenmek bilmeyen bir azim ve istek dolu bir kalp olduğunu söylemeliyim.
Eğitimde çok önemli bir nokta vardır ki çoğu zaman gözden kaçar. Bilhassa İslami eğitim, işin ehli bir hocadan ya da âlimden alınmalı ve onun dizinin dibinde öğrenilmelidir. Aksi halde kaş yapayım derken göz çıkarma durumları ile karşılaşılabilir. İlmin, sayfacılardan yani kitaptan öğrenen, bir hocanın dizinin dibinde ders almayanlardan öğrenilmemesi tavsiye edilmiştir.
“Fıkıh ilmini öğrenmek için azmettiğiniz takdirde yaşı küçük kimselerden uzak durmada titiz davrandığınız gibi sayfacılardan, yani ilimlerini hocanın dizinin dibine oturmadan, ilim halkalarında diz çökmeden kitaplardan öğrenenlerden de uzak kalmaya dikkat etmelisiniz…
İlmin hocalardan öğrenilmesi Peygambersallallahu aleyhi ve sellem’in sünnetidir. Kur’an, yazılı bir kitap halinde tek bir defada nazil olmadı. Peygamber Kur’an’ı kendisine okuyan birinden aldı. O da Cebrail aleyhisselamidi. Hatta Peygambersallallahu aleyhi ve sellemkendisine Kur’an’ı telkin etmesi için Cebrail ile birlikte oturdu. Yani o, Kur’an’ı bir hocadan almıştı. Sahabe-i kiram radıyallahu anhum da aynı şekilde Kur’an’ı ve sünnetleri sayfalardan öğrenmediler. Bizzat Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’ in ağzından öğrendiler. Selef-i salihine göre ilim, eğitim ve öğretimdir. İşte bu ikisini sizin şahsınızda toplamayı başarabilen kimse hocanızdır. Ama tek başınıza olursanız nasıl yapacaksınız? Kendi kendinizi mi eğiteceksiniz?”
Eğitimci eğitim yolunu bilmesi gerektiği, eğitimi sevmesi gerektiği gibi eğitimin, akılda kalıcı olmasını sağlayacak yolları da bilmesi ve mevcut çağa uygun araçları da araştırması gerekir ki eğittiği kişi ihtiyaç duyduğunda ona yardımcı olabilsin. Eğitimin kalıcılığını sağlayan yollardan biri de elin yardımına başvurmak yani öğrendiğini yazmaktır. Bu kadim yöntem, son model teknolojik gelişmelerin yaygınlaştığı ve herkese kolayca ulaştığı günümüzde bile geçerlidir ve kıyamete kadar geçerli olacaktır. Zira Rabbimiz öğretimin kalıcılığını ilk inen sure olan Alak Suresi 4. ayette kalemle yazmaya bağlamıştır. Bu da bu işin kıyamete kadar devam edeceğinin, kalemle yazmanın eğitimde şart olan değişmez ve kalıcı bir yöntem olduğunun delilidir. “O ki kalemle yazmayı öğretti.” (Alak, 4)
İnsanoğluna kıyamete kadar geçerli, ilahi olarak son kez gönderilen kutsal kitap olan Kur’an’ın ilk inen ayetlerinde kalemle yazmaktan bahsedilmesi ve bu ayetlerin “Oku” emriyle başlaması, eğitimin her şeyden önceliğini göstermesi bakımından oldukça manidardır. İlkler unutulmaz. Dolayısıyla iman eden insana ilk, eğitim ve bunun kalemle ve yazıyla desteklenmesi emredilerek her şeyin başının eğitim olduğu vurgulanmaktadır. Bu konuda konuyu “cuk” diye oturtmamızı sağlayacak bir hadisle pekiştirelim:
Ebu Hureyre radıyallahu anh’dan, ensardan bir adam Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanında oturur, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in sözlerini dinler, hoşuna gider fakat ezberleyemezdi. Bu durumu Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’e şikayet etti ve: “Ey Allah’ın Rasûlü! Senden bir söz işitiyorum, hoşuma gidiyor fakat ezberleyemiyorum” dedi. Bunun üzerine Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem eliyle yazı yazmaya işaret ederek: “Elinin yardımına müracaat et” buyurdular.
Ayrıca insan, dokunduğu nesneleri daha kolay algılar ve öğrenir. Öğrendiğini hatırlamak istediğinde de hatırlaması da böylece kolay olur. Eğitmeni dinleyerek işitsel, kitaptan okuyarak görsel, kalemle yazarak, ona dokunarak ve onu taşıyarak dokunsal duyulara hitap eden bir eğitim, kâmil bir eğitimdir. Bu eğitim metodu tavsiyesinin 1400 yıl öncesinde İslam’ın mükemmel öğretileri arasına serpiştirildiğini görünce, bu dine duyduğumuz hayranlık daha da artıyor. Bakın hadiste ne tavsiye ediliyor:
Zeyd bin Sabit radıyallahu anh’dan, Rasûlullah sallallahu aleyhi ve sellem’in yanına girdim. Huzurunda bir kâtip vardı. Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in ona: ‘Kalemi kulağının üzerine koy. Çünkü bu, yazan kimseye (mevzuyu) daha iyi hatırlatır’ buyurduklarını işittim” dedi.