“Ya Sabır” Allah’ın Es- Sabur (Çok Sabreden) İsmi

Serbest Köşe – Derya Fıçıcı / 2016 Temmuz / 44. Sayı

Yüce Allah’ın sabır sıfatı, kulların sabrından farklıdır. O’nun sabrı tam bir kudrete sahiptir. Kulların ise gücü, kuvveti sınırlıdır. Yüce Allah, sabretme nedeniyle hiçbir acı ve üzüntü duymaz, hiçbir yönden noksanlığı bulunmaz. Kullar ise sabrettiklerinde acı, üzüntü ve sıkıntı duyabilirler.

Yüce Allah’ın sabrı ile kulların sabrı arasındaki fark, Allah’ın diğer isim ve sıfatları ile kulların arasındaki fark gibidir. Örneğin, Allah (celle celaluhu)’nun diri olması ile kulların diri olması, O’nun bilmesi ile kulların bilmesi, O’nun işitmesi ile kulların işitmesi arasındaki fark gibidir.

Kullarının O’nu uygun olmayan her türlü şeye nispeti, sıfatlarını zedelemeleri, ayetlerini yalanlamaları, isyan, küfür ve şirk koşmaları, peygamberlerini yalanlamaları ve bütün bunlara sabrı, ilminin ve kemalinin büyüklüğündendir. Çünkü O, aynı zamanda El- Halim’dir. Yani günahları bağışlayan ve cezalandırmada acele etmeyen, öfkesine yenilmeyen, cezalandırmaya gücü olduğu halde bağışlayan, sabrı ilminden olandır. Sebepsiz olarak değil, bilgisi kendisinde saklı olan sebepler dâhilinde sabredendir.

“Âdemoğlu beni yalanlıyor, bu ona yakışmaz. Âdemoğlu bana uygun olmayan sözler sarfediyor, bu ona yakışmaz. Onun beni yalanlaması “Beni ilk yarattığı gibi yaratamayacak” demesidir. Hâlbuki bana, ilk yaratmak, yeniden yaratmaktan daha kolaydır. Onun bana uygun olmayan sözler sarfetmesi ise “Allah, çocuk edinmiştir.” demesidir. Hâlbuki ben Samed’im, hiçbir şeye muhtaç değilim. Doğurmadım, doğrulmadım. Hiç kimse bana denk değildir.” (Buhari-Nesai)

Allah sabredenlerle beraberdir. Rabbil Âlemin, kulundan nasıl ve neye karşı sabırlı olmasını ister?

Kul için sabır; kişinin kendisini Allah’ın hudutlarına kilitlemesidir. Allah’ın sınırlarında kalan, nefsinin arzu ve isteklerine karşı Allah’ın emir ve yasaklarına bağlı kalan…

“Andolsun kadın onu arzulamıştı, -eğer Rabbinin (zinayı yasaklayan) kesin kanıt (burhan)ını görmeseydi- o da onu arzulamıştı. Böylelikle biz ondan kötülüğü ve fuhşu geri çevirmek için (ona delil gönderdik). Çünkü o, muhlis kullarımızdandı.” (Yusuf, 24)

Burada Yusuf (aleyhisselam)’ın Allah’tan korkması, O’na sığınması sebebiyle Allah (celle celaluhu)’nun da peygamberini korumasını görüyoruz. Yani “Allah sabredenlerle beraberdir” derken, Allah kendisine sığınan, kendisine yönelenlerin yardımcısıdır, koruyucusudur. Kim Yusuf (aleyhisselam) gibi Allah’ın sınırlarına sığınır, O’ndan korkarsa Allah da kendisini her türlü çirkinlikten uzak tutar ve korur.

Yusuf (aleyhisselam) üç şekilde sabretmiştir:

Allah’ın takdir ettiğine

Allah’ın emirlerine                                                                                                                    

Allah’ın yasaklarına sabrederek Allah ile beraber olmuştur.

Kişi nasıl ki belirli merhalelerden geçmeden ve ilim almadan doktor, mimar, mühendis olamıyorsa, ilim ve takvayla kemal derecesine ulaşabilmek, o dereceye yükselebilmek de, sabır sahibi olmakla mümkündür.

İnsanlık tarihi boyunca imanlarını canları pahasına koruyan Allah’ın mümin kulları varolmuştur. Ve kıyamete kadar da o sabırlı mümin kulları var olacaktır. Onlardan bir topluluk Kuran-ı Kerim’deki Buruc Suresinde geçmektedir. “Kahrolsun yerde hendekler kazıp Müslümanları yakmak için hendekler kazanlar!” Öyle bir ateş ki alev alev yanan… Hani o zalimler o ateşin başında müminlere yaptıkları azap ve işkenceleri seyrederlerdi.

Buruc Suresinde Ashab-ı Uhdud’un çektiği sıkıntılar, Peygamberimiz (Sallallahu aleyhi ve sellem)’e çeşitli rivayetlerle bildirilmiştir.  

O Uhdud Ashabı bizler için en güzel sabır örneğidir. Belki bugün müslümanlar için kazılmış ateş hendekleri başka şekillerdedir. Bugünün zalimleri, müslümanlara, içinde ateş olduğu görülmeyen, farkedilmeyen türlü hendekler kazmıştır. Dinlerinden dönsünler, Allah’ın hudutlarından ayrılıp kendilerine tabi olsunlar diye.

Televizyon, sosyal medya, internet, sokaklarda boy boy hazırlanmış billboardlarla, eğitim kurumlarıyla sıra sıra hazırlanmış haram çukurları, zina, alkol, faiz dolu hendekler, içine atılan müslümanlar ve müslüman evlatları…

Ve sabır düşer müminlere… Sabır durağan bir hal değil, aktif bir haldir. Örneğin evimize hırsız girse diğer odada bulunan aile fertlerine saldırsa, sanırım ellerimizi Allah’a açıp, “Ya Rab, sen yardım et” diye sabretmeyiz. Anında harekete geçip gücümüz yettiğince hırsıza karşı koyar ve işte o an Allah’tan yardım isteriz.

Doğru sabır, aktif olan, bizi harekete geçiren sabırdır. Yıllardır İslam coğrafyalarında müslümanlara yapılan onca eziyet zulüm karşısında ve Allah’ın dini ile alay edilmesi, Peygamberine hakaretler edilmesi karşısında gerçekten doğru sabrı gösterebildik mi?

İslam davası uğruna ölümüne sabır… Firavun’un sarayında bir kadın gelir aklımıza; Firavun’un kızının kuaförü. Firavun’un kızının saçlarını tararken tarağı yere düşürür ve “Bismillah” diyerek tarağı yerden alır. Firavun’un kızı sorar: “Sen babamdan başka Rab mi edindin?” Kadın itiraf eder: “Rabbim Allah’tır.” der. Haber Firavun’a ulaşır. Kaynar suya atılmak üzere ateş yakılır. Ve kadının kucağında bebeği… Tam atılacağı sırada tereddüt eder, yavrusuna acır ve bebek dile gelir: “Anne atla, sen hak üzeresin.” Ve sabrın en son anında gelmiştir Allah’ın yardımı… “Atla, sen hak üzeresin.”

Ya Rab! Bize göstereceğin her türlü hayra muhtacız.

Ya Rab! İmanın elde kan, ateş olduğu şu dönemde üzerimize sabır yağdır ve bizlere senin yolun üzere hakkıyla sabretmeyi nasib eyle… Allahumme Amin…

Selam ve dua ile…