Ulema-i Sû’un en önemli faktörü: mala düşkünlük

Müminlere Nidalar – M. Sadık Türkmen / 2023 Mayıs / 126. Sayı

“Ey iman edenler! Şüphesiz ki hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yere yerler ve Allah’ın yolundan alıkoyarlar. Altın ve gümüşü biriktirip Allah yolunda  harcamayanları can yakıcı bir azapla müjdele.”
(Tevbe, 34)

İnsan için mal edinmek, uzun süre ahırda tutulmuş bir hayvanın meraya salınması misali tatlı bir şeydir. Bu hayvan nasıl ki bütün merayı yeme iştihasında ise insan da biriktirdikçe biriktirme eğilimindedir. Fakat arada bir fark var ki hayvan midesini doldurunca artık fıtrat gereği daha fazla otlanmaz ve yediğiyle ittifak eder. İnsan ise bu konuda iki yoldan birini takip edebilir; eğer nefsini İslam terbiyesiyle edeplendirmişse dünya malından ancak mübah olan ölçüde ve Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in irşad ettiği yönde istifade eder. Eğer böyle bir terbiyeden geçmemişse o insan artık sürüye dadanan aç bir kurt gibidir.  Yiyeceği bir lokma için tüm sürüyü bile heba edebilir.

Ayeti kerime kitap ehlinin âlimlerini ve adetlerini bizlere tanıtarak onların pek çoğunun vasfını bildirmiştir. Kullarını en iyi bilen Allah’ın, onlar hakkındaki bu bilgiyi bizlere sunması onların gerçek yüzlerini ortaya koymak açısından çok önemlidir. Çünkü bizzat kendi elleriyle kitaplarını değiştiren bir zümre elbette ki ahireti düşünmeyecek ve dünyayı kendisine gaye edinecekti. Oysa onlara düşen vazife ilim ve tevekkül ehli olmaya kendilerini nispet etmeleri sebebiyle Allah’a güvenmek ve rızık endişesinden en uzak bir şekilde yaşamaktı. Fakat dine hizmet adına, insanların günahlarını silme ve daha pek çok sebepten dolayı kitap ehlinin âlim ve rahipleri dünyaya tamah etmişler ve toplumlarını da imansızlık bataklığına sürüklemişlerdi.

Günümüzde kendilerini incil ve tevrata nispet eden toplumların bozulmasının temelinde hiç kuşkusuz bu ifsat edici âlim ve rahipler yatmaktadır. Peygamberlerinin öğretilerini terk etmişler ve züht postuna bürünerek insanları dine yönlendirme vazifesini yerine getireceklerine onlardan istifade etme yollarına tevessül etmekteler. Onlara düşen asıl vazife, kendi peygamberlerini tasdik eden bir peygamber geldiğinde ona iman  etmek ve insanları o peygambere davet etmekti. Ancak bunun aksine inkar etmişler ve insanları da onlara karşı kışkırtmışlardır.

Burada üzerinde iyi düşünülmesi gereken bir konu da Müslümanların bu konuda kendilerini ihmal etmemeleridir. Özellikle İslam’ın yönetimden uzaklaştırıldığı, ahkamının tatbik edilmediği zamanlarda Müslüman âlim ve abitler de bu fitne ile karşı karşıyadır. Peygamber mesleği icra edenlerin peygamber mirasına varis olanların Rasulullah sallallahu aleyhi ve sellem’in şu hadisini her zaman akıllarında tutmaları ve ona göre hareket etmeleri gereklidir: “Eğer dünya Allah katında sinek kanadı kadar değerli olsaydı, Allah kafire dünyalıktan bir yudum su içirmezdi.”[1]

Müfessirlerin Ayet İle İlgili Görüşleri

İbni Kesir rahimehullah der ki: “es-Süddî şöyle dedi: “Haham, Yahudilerden, rahip ise Hristiyanlardandır.”  Onun bu görüşü doğrudur. Çünkü hahamlar Yahudi âlimlerine denmiştir. Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Rablerine ihlasla kulluk edenleri ve hahamları(yahudi din adamları)  onları günah söz söylemelerinden ve haram yemelerinden engellemeleri yaraşmaz mıydı?” (Maide, 63)  rahipler Hristiyanların abitleri, keşişler ise onların âlimleridir. Allahu Teâlâ Onlar hakkında şöyle buyuruyor: “Bunun sebebi onlardan keşişler ve rahiplerin olması ve onların kibirlenmemeleridir” (Maide, 82)

Malı hazine edinmek konusuna gelince İmam Malik, Abdullah bin Dinar’dan, o da İbni Ömer’den şöyle nakleder:  “Hazine, zekatı verilmeyen maldır.” Yine Sevri ve başkaları Ubeydullah’tan, o  Nafi’den, o da İbni Ömer’den şöyle nakleder: “Yerin yedi kat altında dahi olsa zekatı verilen mal hazine değildir.  Zekatı verilmediği halde ortada duran mal ise hazinedir.” Bu görüşler İbni Abbas, Cabir ve Ebu Hureyre’den mevkuf ve merfu olarak rivayet edilmiştir.  Ömer bin Hattab da buna benzer bir görüş bildirmiştir: “Yerin altında bile olsa zekatı verilen bir mal hazine değildir. Ortada olan bir malın zekatı verilmemişse o mal hazine hükmündedir ve o mal sahibi ateşle dağlanacaktır.”  Buhari, Zührî’nin, Halid bin Eslem’den rivayet ettiği hadisi rivayet etmiştir. Halit bin Eslem şöyle dedi: “Abdullah bin Ömer ile yolculuğa çıkmıştık. O yolda şöyle buyurdu: bu ayet zekat hükmü inmeden önceki durum için geçerliydi. Zekat hükmü inince Allah zekatı malları bir temizleme aracı kıldı.”  Yine Ömer b. Abdilaziz de aynı görüşü paylaşmış ve “Onların mallarından zekat alarak mallarını temizle” (Tevbe, 103)  ayetinin bu hükmü nesh ettiğini söylemişlerdir.”[2]

İmam Kurtubi rahimehullah şöyle der: Sahabeler bu ayetten kimin kastedildiği konusunda ihtilaf ettiler. Muaviye bundan maksadın kitap ehli olduğu görüşüne gitti. el-Esamm da bu görüşte onu destekledi.  Çünkü “mal biriktirenler” sözü  “hahamlardan ve rahiplerden birçoğu insanların mallarını haksız yere yerler” sözünden sonra gelmiştir.  Ebu Zer ve başkaları ise bundan maksadın hem ehl-i kitap hem de onların dışında kalan Müslümanlar olduğunu söylemişlerdir. Sahih görüş de budur.[3]

Şehid Seyyid Kutub rahimehullah şöyle der: Bu ayetlerin ilkinde Yahudiler ve Hristiyanlar tarafından Yüce Allah dışında ilah edinilmiş olan, gerek insanlar arası ilişkiler ve gerekse ibadetler konusundaki görüşlerine itaat edilen hahamlar ile rahiplerin rolünün açıklanmasına devam ediliyor. bu açıklamaya göre söz konusu hahamlar ve rahipler ilahlık taslıyorlar, dindaşları da onları hükümlerine itaat edilen ve sözleri tutulan ilahlar olarak kabul ediyorlardı. Ayrıca bu din adamları düzmece yasalarının yaptırım gücünden yararlanarak halkın mallarını gayrimeşru yollarla yiyorlar ve insanların Yüce Allah’ın yoluna girmesine engel oluyorlar.

Halkın mallarını gayrimeşru biçimde yemenin günümüzde olduğu gibi o günlerde çeşitli yolları vardı. Bu yollardan biri bu din adamlarının helallere haram ve haramlara helal damgası basan fetvalarına dayanarak halk malının zenginlerin ve mevki sahiplerinin hesaplarına aktarılması idi. Bir diğeri, kiliseye verilen sözde “günah çıkarma” yetkisine dayanarak rahiplerin ve keşişlerin itiraf ettirme ve günah çıkarma karşılığında halkı soymaları idi.  Bu yolların bir başkası -ve  en iğrenç ve en yaygın olanı-  faize dayalı ticari işlemlerdi. Halkı soymanın daha birçok yolları vardı. 

Bu yolların yanı sıra gerçek dine karşı savaşmak amacıyla halktan toplanan vergiler de bu kategoriye giriyordu.  Rahiplerin, patriklerin, kardinallerin ve papaların halktan topladıkları yüz milyonlara varan vergiler, Haçlı savaşlarında harcanmıştı. Onlar şimdi aynı vergileri misyonerlik ve müsteşriklik faaliyetlerinde harcamak için topluyorlar. Amaçlar aynı: insanları Allah’ın yolundan çıkarmak.[4]

Ayet İle İlgili Mülahazalar

1- İmam Kurtubi tefsirinde şöyle der: Allahu Teâlâ şöyle buyuruyor: “Altını ve gümüşü (hazine gibi) biriktirenler….”  hazinenin aslı sözlük itibariyle birleştirme ve toplama anlamındadır. Bu durum altın ve gümüşe ait bir durum değildir. Peygamber sallallahu aleyhi ve sellem’in “Erkeğin hazine edeceği en hayırlı şeyi size haber vereyim mi? O, saliha hanımıdır.” buyurduğunu görmez misin?

2- Sevban radıyallahu anh şöyle der: “Altın ve gümüş hakkında inen ayetler tamamlanınca sahabeler hangi malı biriktireceğiz?” diye endişelendiler. Ömer: “Ben bunu sizin için öğreneceğim dedi ve bineğini hızlandırarak Peygamberimize yetişti. Ben de onu takip ediyordum. Ömer: “Hangi malı elde edelim ya resulallah?” dedi.  Rasulullah: “Şükreden bir kalp, zikreden bir dil ve ahireti konusunda kendisine yardım edecek hanım.[5]

3- Dinin halk arasında yayılmasında veya gerilemesinde alimlerin rolü oldukça etkilidir. Âlimler İslam’a sıkı sarılıp İslam’ı güzel bir şekilde temsil etseler ve onu yaymak için gayret sarf etseler insanlar kendilerini toparlama yoluna giderler. Alimler dünyaya yönelip dini dünyalık elde etmeye bir vesile kılsalar halk tabakaları hem dinden hem âlimlerden nefret ederler. 

4-  Bu ümmetin en önemli iki imtihanından biri mal ile imtihandır. Diğeri ise erkek veya kadının karşı cinse karşı imtihanıdır. Mal olmadan diğer imtihan kolayca olmaz. Bu yüzden malı İslam’ın koyduğu ölçülerde kazanmak ve harcamak konusunda azimli olmak gereklidir.


[1].  Tirmizi, Zühd, 2320

[2].  İbni Kesir Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden

[3].  Kurtubi Tefsiri, aynı ayetin tefsirinden

[4].  Fi Zilali Kur’an, aynı ayetin tefsirinden

[5].  Ahmed b. Hanbel, Müsned, 22.437